top of page

Arama Sonuçları

"" için 1087 öge bulundu

  • Avustralya Açık'ta Final Zamanı

    Herkese merhabalar. Avustralya Açık finali öncesi tekrardan sizlerleyiz. Tek kadınlar ve erkeklerde finaller belli oldu. Her iki maçı sizler için ele almaya çalışacağım. Rybakina v Sabalenka Tek Kadınlar klasmanı genel olarak sürprizlerle doluydu. Turnuva öncesi Rybakina v Sabalenka finali asla beklenmezdi. Ama genel olarak güzel bir karşılaşma olacağını düşünüyorum. Rybakina; Swiatek, Ostapenko ve Azarenka gibi 3 önemli ismi eleyerek finale geldi. 2022 yılında Wimbledon'da süper bir performans sergilemişti. Şu ana kadar Avustralya'da da çok iyi gidiyor. Finalde de iyi bir performans bekliyorum açıkçası. ATP 25. sıradan çok daha yükselecek gibi duruyor turnuvadan sonra. Sabalenka; daha zorlu isimleri eleyerek gelmedi. Ama turnuvanın en dominant kadınlarından birisi şu ana kadar. Yarı finalde elenme alışkanlığını da yendi. Mental anlamda da aşırı güçlü bir sporcu. Dünya 5 numarası konumunda. Neler yapacağını merak ediyorum. Çok dengeli bir final olacak diye düşünüyorum. Maç uzadıkça uzayacak bence. Tsitsipas v Djokovic Tsitsipas ile Djokovic'in finalde karşılaşması pek sürpriz değil. Sonuçta diğer taraftan Nadal veya Tsitsipas gelecek gibiydi. Öyle de oldu. Tsitsipas; Khachanov, Sinner gibi önemli isimleri eledi. Turnuva genelince oldukça odaklanmış durumdaydı. Hak ettiği finali aldı. Djokovic ise bir sakatlık ile geldi. Sakatlığın onu etkilediği maçlar oldu. Elinden gelenin en iyisini yaparak finale çıktı fakat süper bir Novak izlemedik. Tsitsipas oldukça fazla zorluk çıkaracaktır. Kadınlarda olduğu gibi uzun bir final bekliyorum. Her iki final için keyifli seyirler!

  • Ayaklar Kaliteli, Kafalar Değişmeli!

    Süper Lig’de 2022/23 sezonunun başlamasıyla birlikte takımlarımızın kalitesinde bir fark gözlemledim kendi adıma. Genelde ilk haftalarda, futbola verilen sezon arasının bitmesine bağlı olarak keyifli geçiyor maçlar. Biz seyirciler de o hazla izliyoruz belki. Ama bu sezon 20. haftanın da sonuna geldiğimiz dönemde hala çok keyifli maçlar oynanıyor. Süper Lig’e yeni katılan hocalar, futbolu yeni bırakmış güncel futbola hakim isimler, gerek oyun tecrübesi gerekse aldıkları eğitimle başka bir tat verdiler bence lige. Okan Buruk, Emre Belözoğlu, Volkan Demirel, İlhan Palut, Nuri Şahin, Selçuk İnan gibi kendini sivriltmeye aday hocalarımız hem kendilerini hem de takımlarını geliştiriyorlar. Hal böyle olunca hırslı menajerler, hırslı takımlar, hırslı oyunlar izliyoruz. Maç içerisinde duruma göre yapılan akıllıca taktiksel değişiklikler, doğru oyuncu değişikliği hamleleri, saha içindeki belli oyunculara verilen nokta görevler futbol kalitemizin artması, Türk futbolunun ilerleyişi adına umutlarımı yeşertti şahsen. Ayrıca bu sezon gerek UEFA Avrupa Ligi, gerekse UEFA Konferans Ligi'nde mücadele eden temsilcilerimiz Fenerbahçe, Trabzonspor, Sivasspor ve Başakşehir’in şu zamana kadar ülke puanına yaptıkları katkı çok kritikti. Peki bu kalite standartları ülke futbolumuz için yeterli mi? Asla değil. Futbolu çok seven, Anadolu kulüplerimizde hatta ve hatta amatör liglerde dahi fanatiklik boyutunda olan futbol sevdamıza bakarsak, ülke futbolumuzun olduğu yere yakışmadığı kanaatindeyiz hepimiz. Hocalığa yeni adım atmış başarıya aç teknik adamlarımız, isim yapmış transferlerimiz kalitemizi etkilese de kafalarımız değişmediği sürece maalesef ilerleyemiyoruz. Futbolun; sadece ayakla oynanan, 22 adamın 1 topun peşinden koştuğu bir oyun olmadığını sadece biz futbolseverler mi biliyoruz acaba? TFF, bu ülkenin futbol kalitesini geliştirmekle görevli bir kurumdur. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar pasif kalan başka bir spor branşı federasyonu yok maalesef. İnanın çok fazla takipçisi olmayan Türkiye Eskrim Federasyonu bile kısıtlı imkanlarla çok daha büyük hamleler yapıp başarı getiriyorlar. Kalitenin artması sadece teknik adamlarla, futbolcularla olabilecek bir şey değil. Yıllardır hem kulüp bazında hem de milli düzeyde bir başarımız yok. Futbola bu kadar aşık bir milletin, futbolla ilgili başarısı yok... Avrupa’da ne yapabiliriz, altyapılarımıza nasıl katkı sağlayabiliriz, nasıl oyuncu yetiştirebiliriz, ücra köşelerde yeteneğiyle doğan gençlerimizi nasıl kazanabiliriz diye hiç konuşmuyoruz. Hala yabancı sınırı olmalı mı, hakem hatası var mı, 2 maç üst üste kaybeden hoca kalmalı mı gitmeli mi? Bu soruların bize totalde bir etkisi yok. Halkın veya futbol yorumcularının kendi arasında olması gereken diyaloglarla ilgili komisyon topluyor TFF. Yabancı sınırını bırakıp kendi gençlerimizin sınırlarını nasıl genişletiriz, hayallerine nasıl ulaştırabiliriz bunların düşünülmesi ve bir an önce hamle yapılması gerekiyor. Ülkemizde amatör branşlar dahil binlerce genç futbol oynuyor. Kaç tanesini izliyor resmi isimler, kulüpler, milli takım hocaları? Yabancılara sınır koyup, 2. ligde oynayamayacak futbolculara milyon dolarlar vermek durumunda kalıyor kulüpler. Yabancı sınırının gerekçesi de, yerli oyuncuların önü açılsın diye. Sanki futbolcu fabrikasıyız veya her turnuvada milli anlamda iddialıymışız gibi… En gözde örnek olabileceği için söylüyorum, Arda Güler’den daha az yetenekli oyuncular elit liglerde daha fazla forma şansı bulabiliyorlar. Çünkü tecrübe maç sayına bağlı olarak kazanılır. Arda Güler’in tam anlamıyla hazır olmadığını söylüyor bir çok futbol bilginimiz. 17-18 yaşında tam anlamıyla hazır olan herhangi bir futbolcu oldu mu hiç? Ama gençlerimizin önünü açmak için yabancı sınırımız var! Ufak da olsa hakem hatalarına da değinmek istiyorum. Teknolojinin de futbolun içine bu kadar dahil olduğu bir sistemde, hakemlerimiz hala gözle görülür net hatalar yapabiliyorsa, hakem eğitimleri veya hata yaptırımları konusunda da bir eksikliğimiz var demektir. Eskiden anlık karar alan hakemlerimizin eleştirilmesi bazı durumlarda ağırdı. Fakat tekrar tekrar izlediği pozisyona, herkesin izleyip ‘hayır’ dediğine ‘evet’ diyorsa orayı da bir sorgulamak gerekiyor. 20 yıl öncesi gibi ‘hakemlerimiz de hata yapabilir’ açıklaması artık geçerliliğini kaybetti maalesef. Futbola nereden baktığımıza bağlı olarak kafalar değişmediği sürece, kalitemiz artsa da aynı tezgahta kalmaya devam ederiz…

  • Sömürgecilik Hareketleri ve Futbola Yansıması: İngiltere - Jamaika

    Orta Çağ’ın sonlarından itibaren dünya yeni bir güç gösterisi ile tanışmaya başlamıştır; sömürgecilik. 16. yüzyıldan itibaren İberya havzasının güçlü ülkeleri ve Coğrafi Keşiflerin girişimcileri olan İspanya ve Portekiz ile başlayan sömürgecilik girişimleri kısa süre içerisinde Avrupa’nın güçlü ekonomileri tarafından benimsenmiş ve uygulanmıştır. Günümüzde sömürgecilik anlayışının hayatın pek çok farklı yönüne etki ettiğini görmekteyiz. Bu etkinin yoğun olarak görüldüğü alanlardan biri de hiç kuşkusuz spor dünyası ve bu dünyanın içerisindeki en büyük pasta payına sahip olan dal futbol. İngiltere ve futbol birbiri ile özdeşleşen, “futbolun evi” olarak lanse edilen bir olgu olarak görülmektedir. Sömürgecilik faaliyetlerini en yoğun olarak, dünyanın pek çok farklı köşesinde gerçekleştiren İngilizlerin bu anlayışını futbol üzerinden izlemek mümkündür. Günümüz İngiltere Futbol Milli takımlarında, İngiliz futbol takımlarında veya dünya futbol kulüplerinde İngiliz pasaportu ile oynayan ancak kökeni farklı coğrafyalara uzanan futbolcu sayısı oldukça fazladır. Bu yazının özünü İngiltere sömürgecilik faaliyetlerinin gelişimi ve bunun günümüz futboluna olan etkisi oluşturacaktır. Sömürgecilik, Orta Çağ’ın sonlarından itibaren yaşanan güç dengesi değişimi ile ortaya çıkan bir durumdur. Bu durumu tam anlamıyla tanımlamak gerekirse; bir ülkenin, kendisine ait olmayan, yabancı bir toprağı işgal etmesi, o toprağı işlemesi ve söz konusu topraklara göçmenlerin yerleşmesini içeren bir kavram olarak tanımlanabilir. Sömürgecilik, bir ülkenin kendisine ait olmayan başka bir toprağı ele geçirmesi ve kaynaklarından yararlanarak sömürmesi-kolonileştirmesi olarak da ifade edilebilir. Sömürgecilik, ortaya çıktığı dönemden itibaren iki farklı dönem içerisinde incelenmektedir. Kolonyalizm-sömürgecilik dönemi olarak 16-18. yüzyıllar arası, Emperyalizm-sömürgecilik dönemi ise 19. yüzyıl ve sonrasında görülen dönemdir. Emperyalizm döneminin ilk Kolonyalizm döneminden farkı ise sömürgecilik faaliyetlerinin görünürlüğünün azaltılmasının amaçlanması olmuştur. Sömürgecilik faaliyetleri 16. yüzyıl itibarı ile İspanya ve Portekiz’in çeşitli coğrafyalardaki hakimiyet altına aldığı bölgeler ile başlamaktadır. Bu ülkelerden sonra sömürgecilik faaliyetlerine başlayan İngiltere, bu yüzyıldan itibaren dünyanın çeşitli kıta, bölge ve ülkelerinde, deniz yolları ve stratejik güzergahlarında varlığını giderek güçlendirmiştir. Birkaç yüzyıl içinde dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu durumuna gelen İngiltere, bu denizaşırı topraklarından siyasi, askeri ve özellikle ekonomik-ticari anlamlarda çok büyük faydalar elde etmiştir. İngiltere, özellikle sanayi inkılabından sonra hammadde ihtiyacı ve seri üretim sonucu ortaya çıkan pazar ihtiyacına bağlı olarak izlediği yayılmacı politikalarla Britanya İmparatorluğu’nun temellerini atmıştır. Ardından, Amerika, Uzakdoğu, Avustralya, Afrika ve Ortadoğu gibi dünyanın birçok yerinde hâkimiyeti altındaki toprakları genişleterek gerçek bir sömürge imparatorluğuna dönüşen İngiltere; Amerika’nın bağımsızlığını kazanmasından sonra bu bölgelerdeki emperyal genişlemesine ağırlık vermiştir. Bu doğrultuda özellikle I. Dünya Savaşı yıllarında imparatorluğunun sınırlarını genişleten İngiltere, bu dönemde dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu durumuna gelmiştir. 20. yüzyılın ortalarından itibaren sömürge, manda ve himayelerinden birer birer çekilen veya çekilmek durumunda kalan İngiltere; söz konusu topraklardan çekilse de eski sömürge ülkeleri üzerindeki siyasi, ekonomik ve askeri alanlardaki çıkar alanlarını ve nüfuzunu belli bir seviyede korumayı başarmıştır. Neokolonizasyon adı verilen bu süreç eski sömürgeci ve emperyalist faaliyetlerin çeşitli kazanımlarının devamını teminat altına almıştır. İngiliz sömürgeciliği ve emperyalizminin harekete geçirici motivasyonları esas olarak ekonomik-ticari olsa da askeri ve stratejik çıkarlar ve dini motivasyonlar da önemli ölçüde rol oynamıştır. Özellikle sanayisi için hammadde kaynaklarına ve sanayi ürünleri için pazarlara ihtiyaç duyan İngiltere; bunun için dünyanın farklı bölgelerindeki ticaret güzergâhlarını, limanları, ikmal duraklarını, bölge, ülke ve denizleri hâkimiyeti altına almıştır. 16. yüzyıla kadar daha çok yollar ve ticari amaçlar ile hareket eden İngiltere’nin bu ilgisinin kapsamı Kraliçe I. Elizabeth döneminde genişlemiştir. Böylece başlangıçta korsanlık faaliyetleri ile başlayan imparatorluk faaliyetleri zamanla korsanlara “izinli korsan” ruhsatı verilmesi, sömürgelerde faaliyet gösteren İngiliz şirketlerine “berat” verilmesi ve Doğu Hindistan Şirketi gibi İngiliz şirketlerinin faaliyete geçmelerinden bir süre sonra İngiliz hükümetine geçmesiyle; Britanya dünyanın en fazla toprağı elinde bulunduran sömürge imparatorluğu durumuna gelmişti. 1700 yılında Britanya, dünyanın en büyük deniz gücü durumundaydı. 1776’da Amerika’nın kaybedilmesiyle Hindistan, Karayip adaları, Avustralya ve sonraki süreçte Afrika ve Ortadoğu’da genişlemeye başlamıştır. Bunun için Fransa, Rusya ve Almanya gibi rakipleriyle dünyanın çeşitli bölgelerinde emperyal rekabete girişse de kazanan ve hâkimiyet alanını genişleten çoğunlukla İngiltere olmuştur. Özellikle Kraliçe Victoria (1837-1901) döneminde hem İngiliz yayılmacılığının alanı çok genişlemiş hem de İngiliz emperyalizmi esas manasına kavuşmuştur. Jamaika Futbolu ve İngiliz Sömürgeciliğinin Etkisi Jamaika, ünlü kâşif Kristof Kolomb’un 1494 yılında buraya gelip keşfetmesinden önce yerli kabile olan Arawak halkının yaşadığı, Karayip Bölgesi’nde yer alan tropik bir adadır. Bölgenin yerlileri tarafından “Ahşap ve Suyun Ülkesi” anlamına gelen “Xaymaca” ismi ile adlandırılan bölge, günümüzde bu ismin türemiş hali olan Jamaika şeklinde isimlendirilmiştir. 1600’lü yılların başında, keşiften sonra, bu bölgede Arawak dilinde konuşan Taino kabilelerinin varlığı bilinmektedir. Jamaika, 1494-1655 yılları arasında İspanyol kolonisi olmuştur. 1655 yılında ise İngiltere, yükselen gücü ile birlikte, bu toprakları İspanyolların elinden almış ve kendi sömürge sistemini kurmuştur. 1962 yılına kadar resmi sömürü toprakları olarak bu bölgede hüküm sürmüştür. 1962 yılında resmiyette bağımsızlığını kazanan Jamaika, ülkenin her alanında İngiliz etkisini hissetmektedir. İngiliz futbolunda birçok sömürü devletin vatandaşı İngiliz pasaportu ile hem milli takımlarda hem de kulüp takımlarında görev yapmıştır ve halen daha yapmaya devam etmektedir. Bu kapsamda birçok futbolcu Jamaika kökenlerine sahip olup İngiliz pasaportu ile ünlenmiş ve hayatlarını devam ettirmişlerdir. Futbolcular Raheem Sterling Jamaikalı bir aileden, 1994 yılının Aralık ayının 8. gününde Jamaika’nın başkenti Kingston’da dünyaya gelmiştir. Annesi Nadine Clarke Sterling Jamaika Ulusal Atletik Takımları adına mücadele etmiş milli bir atlettir. Raheem’in kökleri Jamaika yerlilerine kadar dayanmaktadır. Dünyaca ünlü futbolcu, futbola yerel bir kulüp olan Alpha-Omega Team bünyesinde başlamış ardından ailecek İngiltere’nin başkenti Londra’ya taşınmışlardır ve burada Queens Park Rangers kulübüne, 2003 yılında, transfer olmuştur. 2010 yılına kadar Queens Park Rangers alt yaş kategorilerinde boy gösteren yıldız futbolcu, burada Liverpool’un dikkatini çekmiş ve 2010 yılında Liverpool’a transfer olmuştur. İki yıl boyunca Liverpool alt yaş takımlarında oynayan Raheem, 2012 yılında ilk A takım deneyimini Liverpool takımı ile yaşamıştır. 24 Mart’ta Wigan Athletics’e karşı oynanan maçta yedekten oyuna dahil olarak 17 yıl 107 gün ile kulübün, oynayan en genç üçüncü oyuncusu olmuştur. 2015 yılına kadar Liverpool’da düzenli olarak forma giyen Raheem, 2015-2016 sezonunda £44 milyona Manchester City kulübüne transfer olmuştur. Bu transfer ücreti, İngiliz vatandaşlığı alan Raheem için, o güne kadar bir İngiliz futbolcuya ödenen en yüksek bonservis bedeli olmuştur. Jamaika asıllı İngiliz yıldız futbolcu, kariyerine 2022 yılına kadar Manchester City’de devam etmiş ardından Chelsea Kulübüne transfer olmuştur. Callum Wilson 27 Şubat 1992 yılında İngiltere’nin West Midlands bölgesinde Coventry kasabasında doğmuştur. İngiltere toprakları içerisinde doğmasına rağmen yıldız futbolcunun ailesi ve kökenleri Karayip Adalarına ve Jamaika’ya dayanmaktadır. Sömürgecilik faaliyetlerinin bir sonucu olarak ailesi buraya göç etmiş olan Wilson, kariyeri boyunca İngiltere dışına çıkmamış ancak burada İngiliz vatandaşlığı altında hem kulüp takımlarında hem de milli takımlarda mücadele etmiştir. Futbola, 2009 yılında, doğduğu yer olan Coventry’de başlayan yıldız golcü, 2014 yılında AFC Bournemouth takımına transfer olarak dikkatleri üzerine çekmiştir. Burada oynadığı 171 maçta attığı 61 gol ile hem milli takım yolunu hem de 2020 yılında Newcastle United yolunu açmıştır. 2020 yılından beri siyah beyazlı kulübün formasını giyen yıldız golcü, Jamaika kökenlerine sahip İngiliz futbolcuların arasında yerini almaktadır. Ashley Young 9 Temmuz 1985 yılında Hertfordshire bölgesinin Stevenage kasabasında dünyaya gelmiştir. İngiltere topraklarında doğan yıldız futbolcu, Jamaikalı bir baba dolayısıyla Jamaika köklerine sahiptir. 37 yaşında olan ve Aston Villa kulübünde güncel olarak futbol kariyerine devam eden yıldız futbolcu kariyerine 1995 yılında Watford kulübünde başlamıştır. 2003 yılında, yine bu kulüpte, profesyonel olan Ashley, 2007 yılında Aston Villa’ya, 2011 yılında ise Manchester United kulübüne transfer olarak büyük bir başarıya imza atmıştır. Burada 2020 yılına kadar Kırmızı Şeytanların formasını terleten futbolcu, 2020-21 sezonunda Inter formasına giymiş, ardından tekrar Aston Villa’ya dönmüştür. Ashley Young, 39 kez İngiltere Milli Takım formasını giyerek, İngiltere’de önemli başarılara imza atmıştır. Jamaika asıllı İngiliz futbolcu olarak günümüzde futbol hayatına devam etmektedir. Günümüzde aktif olarak veya kariyerini noktalayan, Jamaika kökenlerine sahip olan ancak İngiliz vatandaşlığı ile hem kulüplerde hem milli takımlarda forma giyen birçok futbolcu bulunmaktadır. 17.yüzyılda İspanyollardan alınan Karayiplerde küçük bir ada olan Jamaika’nın, yüzyıllar sonra İngiliz futbolunu bu değerli oyuncular ile beslemesi, sömürgecilik faaliyetlerinin etkisini göstermektedir. Aaron Lennon, Andros Townsend, Ben Godfrey, Isaac Hayden, Jermaine Pennant, Kyle Walker Peters, Jerome Sinclair, Alex-Oxlade Chamberlain, Nathan Redmond, Scott Sinclair, Daniel Sturridge, Darren Bent, Danny Rose, Kalvin Phillips, Ian Wright, Sol Campbell, Theo Walcott, Kyle Walker gibi ünlü İngiliz futbolcular, Jamaika kökenlerine sahiptir.

  • Avustralya Açık'ta Sona Yaklaşıyoruz!

    Herkese merhabalar. Avustralya Açık'ı sizlere aktarmaya devam ediyoruz. Erkekler ve kadınlarda yarı finaller belli oldu. Yarı finaller üzerinden final yolunu değerlendireceğim. Khachanov v Tsitsipas Erkekler yarı finalinde Rus raket Khachanov ve Dünya 4 numarası Yunan Tsitsipas karşı karşıya gelecek. Tsitsipas, bana kalırsa Khachanov'a göre daha formda ve güçlü konumda. Zaten geldikleri yollara bakarsak Yunan raket daha zor karşılaşmalar atlattı gibi. Khachanov'da Tiafoe ve Korda gibi sert rakipleri eledi. Uzun sürecek, keyifli bir mücadelenin olacağı bir mücadele bizleri bekliyor diye düşünüyorum. Novak Djokovic v Tommy Paul Turnuvaya favori olarak gelen Novak Djokovic ile Dünya 35 numarası Tommy Paul yarı finalde karşı karşıya gelecek. Novak Djokovic, şu ana kadar turnuvada 5 maça çıktı. 5 maçta sadece 1 set kaybetti. Bazı maçlarda zorlanarak 3-0, bazı maçlarda zorlanmayarak 3-0 kazandı. Çok formda gelmesine rağmen halen onu etkileyebilecek bir sakatlığı bulunuyor. Amerikalı Tommy Paul'da ikinci turda elenmeye yaklaşırken bir anda kendini yarı finalde buldu. Brooksby ve Bautista Agut galibiyetleri oldukça etkileyiciydi. Djokovic'in kazanıp finale çıkacağı, zevkli ve keyifli bir mücadele olacağını tahmin ediyorum. Elena Rybakina v Victoria Azarenka Kadınlar yarı finali ilk maçında 2022 Wimbledon Şampiyonu Elena Rybakina ile Azarenka karşı karşıya gelecek. Turnuva genelinde Rybakina harika maçlar çıkarıyor. Dünya 1 numarası Iga Swiatek'i eleyen isim... Devamında da Ostapenko gibi tecrübeli bir ismi eledi. Victoria Azarenka, genel sıralamaya göre Rybakina'nın üzerinde. O da Pegula gibi önemli bir ismi eledi. Harika bir yarı final mücadelesi bizleri bekliyor. Magda Linette v Aryna Sabalenka İkinci yarı final karşılaşmasında Linette ve Sabalenka karşı karşıya gelecek. Linette, Caroline Garcia engeline kadar iyi geldi. Hatta Dünya 4 numarasına mağlup olması bekleniyordu fakat bize sürpriz bir sonuç yaşattı. 2-0'lık skor ve sağlam bir oyunla zorlu rakibini eleyerek yarı finale kadar geldi. Sabalenka ise pek sürpriz sayılmaz. Yarı finalde yer alan 4 isim arasında burada olması normal karşılanabilecek bir isim. Oldukça güçlü geliyor. Finale yükselen isim olabilir. Sıradaki 4 mücadeleyi ve geçmiş performansları ele almaya çalıştım. Güzel maçlar bizleri bekliyor. Keyifli seyirler!

  • Fenerbahçe'de Dikkat Çeken Düşüş

    Yeni sezona yeni hocası ve yeni futbolcularıyla başlayan Fenerbahçe, lig maçları öncesinde geçirdiği kamp dönemleri ve hazırlık maçlarıyla ligin en iddialı takımı olarak boy göstermişti. Sezonun ilk maçında 3-3’lük skorla Ümraniyespor karşısında lige beraberlikle başlayan sarı-lacivertli ekip daha sonrasında ise Kasımpaşa’yı 6-0, Adana Demirspor’u 4-2 mağlup etmiş, ilk yenilgisini ise Konyaspor’a karşı 1-0’lık mağlubiyetle almıştı. Sonraki mücadelelerde de hem skor hem oyun olarak iyi performans gösteren Fenerbahçe, Dünya Kupası için verilecek olan ara öncesinde Kadıköy’de Giresunspor’a 2-1 mağlup olmuş ve aslında tüm her şey burada başlamıştı. Verilen arada lig hazırlıklarını sürdüren sarı-lacivertli ekip 42 günün ardından Trabzonspor ile deplasmanda karşılaşmış ve bu müsabakayı 2-0 kaybetmişti. Ardından Hatayspor ve Antalyaspor karşısında galip gelen Fenerbahçe, derbi mücadelesinde Kadıköy’de Galatasaray’a karşı kötü bir oyunla 3-0 sahadan mağlup ayrılmıştı. Tüm bu galibiyet ve mağlubiyetlere baktığımızda sezon başında iyi bir performans ortaya koyan Fenerbahçe’nin sonrasında düşüşü başladı. Tabi burada bir çok mücadelede bana göre haksız yere gösterilen bazı kartlar sonucunda 10 kişi kalmış, önemli mevkilerde bir çok kilit oyuncusunu sakatlığa kurban vermiş, bazı anlarda hakem kararlarıyla etkilenmiş olmasına rağmen sarı-lacivertli ekibe baktığımızda o sezon başındaki istek ve arzuyu göremiyoruz. Son olarak kazanılan Gaziantep ve Ümraniyespor maçlarına baktığımızda sarı-lacivertli ekip hep bir adım geriden hareket ederek istenileni veremedi. Gol yollarında son vuruşlardaki hatalar, kalesinde gördüğü benzeri goller aslında bir çok olumsuzluğun habercisi. Ancak takımın başında görev alan Portekizli tecrübeli çalıştırıcı Jorge Jesus takıma gereken dokunuşları yapıp, o ilk günlere geri dönüş yapacaktır. Sezon başında da kendisinin söylediği gibi, ‘Bizler yeni bir takımız, takım olacağız’ sözlerini unutmadan taraftarın son ana, son saniyeye kadar destek vermekten geri kalmaması gerekte. Hocanın dokunuşları, birkaç noktaya etkili transfer, taraftarın sinerjisi ile bu sahadaki olumsuz etkenler dağılıp, sezon başından bile çok daha iyi bir Fenerbahçe performansı izleyebiliriz.

  • Kadınlar Basketbol Süper Ligi'nde 16. Haftanın Değerlendirmesi

    KBSL müsabakalarında geride bıraktığımız haftanın hiç şüphesiz en önemli maçı Beşiktaş ile Galatasaray arasında oynanan derbi karşılaşmasıydı. WNBA sonrası dünyanın en iyi ligi olan ve yıldız sporcuların ülkemizde ter döküp görsel şov sundukları kadınlar liginin bu denli ilgiden uzak sıradan değersiz gibi gözükmesi gerçekten çok acı bir durum. Neyse ki ligde son 5 maçını kazanan iki takımın mücadelesinde salonlarda görmek istediğimiz atmosfere ve seyirci sayısına tanıklık ettik. Maça çok gergin başlayan iki takımda ilk çeyrekte yüzdesiz şut isabetleri yanında çok basit hatalar yapınca kısır bir maç başı basketbolu görmüş olduk. Dana Evans savunmasında Pelin ve Işıl’ın çok sert olması bu oyuncunun topla fazla oynamaması için yaptıkları baskı ve tam sahada karşılamaları oyuncu üstünde etkili oldu. Ritim bulmakta zorluk çekti Evans. Ayrıca Taya Reimer’in boş adımlarla sürekli steps yapması pota altı üstünlüğünün tamamen kaybetmelerinin yanında ribaund almaktada zorluk yaşadıklarına toplamda 27-46 gibi bir sonuca tanıklık ettik. Ev sahibi açısından Elif ve Melek gibi çok genç sporcuların olması büyük avantaj. Gelecekte onların üstüne kurulacak takımın hedeflere gitmesi şaşırtıcı olmaz ama şu an beklentilerin çok altındalar. Konuk ekipte ise Azura Stevens ve Teaira McCowan'ın pota altı karartmaları yanında toplamda 13 hücum ribaund almaları ve takımlarına 13 fazla hücum sağlamış olmaları en önemli etkendi. Özellikle Azura Stevens çok yüzdeli şut attı. 3/6 üçlük atması, repertuarında olmaması rağmen önemliydi. İlk yarısı başa baş geçen maçta deplasman ekibinin 2. yarıda bulduğu 49 sayı ile rahat kazandığını ve liderlik takibini sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Dana Evans - 25 sayı, 7 asist Monique Billings - 15 sayı Azura Stevens - 27 sayı, 14 ribaund Teaira McCowan - 13 sayı, 14 ribaund Kamile Nacickaite - 12 sayı, 4 ribaund, 6 asist Lider Çukurova Mersin Yenişehir, zorlandığı maçta kendi evinde Emlak Konut'u Chelsea Gray ve Kuanitra Holingsvorth’un tepe pick and rol ve Tiffany Hayes'in yüzdeli atışlarıyla maçın sonlarında değerli bir galibiyet alarak 14. zaferini elde etmiş oldu. Konuk ekipte Nirra Fields’in çabaları 6. yenilgiyi önleyemedi. Mücadele 67-59 noktalandı. Tiffany Hayes - 23 sayı, 3 ribaund Chelsea Gray - 16 sayı, 4 ribaund, 5 asist Kuanitra Holingsvorth - 14 sayı, 13 ribaund Nirra Fields - 18 sayı, 8 ribaund Bahar Çağlar Ökten - 8 sayı, 10 ribaund 16. haftanın diğer önemli maçlarından biride liderin hemen takipçisi Fenerbahçe ve Botaş arasında oynanan karşılaşmaydı. Maçın başında farkı açan ev sahibinde Kayla McBride ilk çeyrekte attığı 11 sayının yanında etkili savunması ile maçın çok erken kopmasında baş roldeydi. Mücadele 88-64 noktalandı. Kayla McBride - 23 sayı, 6 ribaund, 4 asist Breanna Stewart - 20 sayı, 10 ribaund, 6 asist Olcay Çakır Turgut - 12 sayı, 8 asist Erica McCall - 20 sayı, 11 ribaund Sevgi Uzun - 17 sayı, 3 ribaund, 5 asist Düşme potasındaki iki takımın maçında galibiyete çok ihtiyaç duyan Rize Belediyesi, başa baş giden müsabakada Melikgazi Kayseri takımını 71-63 yenerek lige tutunma adına çok önemli bir galibiyet elde etmiş oldu. Taraftar desteğinin ne kadar itici bir güç olduğunu bu maçtada görmüş olduk. Ev sahibi ekipte 5 oyuncu çift haneli sayılara ulaşırken top paylaşımı ve 24 saniye süreyi kullanmaya çalışmaları dikkat çekti. Jaelyn Brown - 16 sayı, 7 ribaund Marie Benson - 13 sayı, 7 ribaund, 3 asist Sümeyya Özcan - 10 sayı, 5 ribaund, 5 asist Shay Landrum - 20 sayı, 8 ribaund, 5 asist Daugile Sarauskaite - 13 sayı, 14 ribaund 16. haftanın öne çıkan karşılaşmalarını kısaca değerlendirmeye çalıştım. Bu yazının size ulaşmasında arka planda olan ve çok emek veren genç arkadaşlar var. desteği hak ediyorlar, sporun her branşından güncel haberler ve yazıları okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Keyifli okumalar dilerim! NOT: Sizden gelen talepler doğrultusunda gelecek haftanın maçlarını tahmin etmeye çalıştım. Antalya Toroslar Basketbol v Botaş Emlak Konut v Fenerbahçe Nesibe Aydın v Rize Belediyesi Bursa Uludağ v Çukurova Mersin Kayseri v Ormanspor Çankaya v Beşiktaş Galatasaray v Hatay Belediyesi

  • 2022 NASCAR Şampiyonu Joey Logano kimdir?

    Joey Logano, profesyonel bir NASCAR sürücüsüdür. Halen NASCAR Cup Serisi'nde tam zamanlı olarak yarışıyor ve Penske Takımı için 22 numaralı Ford Mustang'i kullanıyor. Logano, 2018'de şampiyonluğu kazanan eski bir NASCAR Cup şampiyonudur. Ayrıca 2009'da NASCAR Xfinity Serisi şampiyonluğunu da kazanmıştır. Joey Logano, son yıllarda NASCAR başarısıyla eş anlamlı hale gelen bir isim. Connecticut'ta doğan 29 yaşındaki sürücü, 16 yaşından beri sporda yarışıyor ve kısa sürede sporun en iyi sürücülerinden biri olarak adını duyurdu. Logano, NASCAR kariyerine Xfinity Serisi'nde başladı ve 2009'da 18 yaşındayken şampiyonluğu kazandı. Bu, onu Xfinity Serisi şampiyonluğunu kazanan en genç sürücü yaptı ve sporda yükselen bir yıldız olarak statüsünü sağlamlaştırdı. Logano, Xfinity Serisi'ndeki başarısının ardından 2009'da Cup Serisi'ne sıçradı. Daha yüksek rekabet düzeyine alışması birkaç yılını aldı, ancak 2012'de galibiyetler ve şampiyonluklar için savaşan düzenli bir yarışmacı haline geldi. 2018'de Logano, Cup Serisi şampiyonluğunu kazanarak nihayet NASCAR'daki nihai hedefine ulaştı. İnanılmaz bir sezon geçirdi, beş yarış kazandı ve 18 yarışı ilk beşte bitirdi. Ayrıca normal sezonda en fazla play-off puanını kazanan isim oldu. Bu da şampiyonluğu garantilemesine yardımcı oldu. O zamandan beri Logano, Kupa Serisi'nin en iyi yarışmacılarından biri olmaya devam etti. 2019'da dört yarış kazandı ve şampiyona sıralamasında ikinci oldu. 2020'de iki yarış kazandı ve şampiyonluk sıralamasında üçüncü oldu. Ve 2021'de 2 yarış kazandı ve şampiyonluk sıralamasında 6. oldu. 2022 yılında dört yarış kazandı ve genel klasmanı lider bitirerek ikinci şampiyonluğunu elde etti. Ayrıca o sezon 11 yarışı ilk beşte bitirdi. Pist dışında Logano, hayır işleri ve topluma yaptığı yardımlarıyla tanınır. O ve eşi Brittany, çocuklar için sağlık ve sıhhati teşvik eden kuruluşları destekleyen Joey Logano Vakfı'nı kurdu. Sonuç olarak Joey Logano, sporda büyük başarılar elde etmiş ve Cup Serisi'nde en iyi sürücülerinden biri haline gelmiş NASCAR sürücüsüdür. O bir şampiyon, istikrarlı bir kazanan ve hem pistte hem de pist dışında sporun harika bir temsilcisi. NASCAR'ın en üst seviyesinde rekabet etmeye devam ederken, önümüzdeki yıllarda izlenmesi gereken bir sürücü.

  • Avustralya Açık Sürprizleriyle Devam Ediyor!

    Avustralya Açık’ın ilk haftasını geride bırakırken hem erkeklerde, hem kadınlarda oldukça fazla sürprizle karşı karşıya kaldık. Avustralya, diğer Grand Slamlere göre bir tık daha fazla sürprize açık bir turnuva olsa da, bu yıl daha fazla izledik sürprizleri. Hepsine ve genel gidişata değinmeye çalışalım. Turnuva öncesi yazımızda erkeklerde ağırlıkla Rafael Nadal ve Novak Djokovic'e değindik. Novak, kortta çok iyi sinyaller vermese de Carbellas Baena’yı 3-0, Couacaud’u 3-1 ve Dimitrov’u 3-0 ile geçti. 4. turda De Minaur’la eşleşti ve eğer sakatlık durumu da zorlarsa gerçekten zor eşleşme. Nadal ise belki şampiyonluk beklemiyorduk ama 2. turda elenmesi çok büyük sürpriz oldu. Yine sakatlık kaynaklı Amerikalı McDonald’a 3-0'la süpürülüp erken veda etmesi çokça tenisseveri üzdü. Bu maçta sakatlığına rağmen çekilmeyip kendini zorlaması ise büyük bir tartışma konusu oldu. Son yıllarda büyük baş belası olan sakatlıklara rağmen kendini zorlaması, umarız ki diğer Slamlere etki edecek hasarlar bırakmaz. İtiraf edeyim, Nadal böyle erken elenmişken, Djokovic de çok formda gözükmüyorken içimden "Medvedev gözleri kapalı şampiyon olacak herhalde" diye abartılı bir cümle geçirmiştim. Ancak o da Amerikalı Korda’ya set alamadan elendi. Üstelik Korda neredeyse maçın içine hiç sokmuyordu Medvedev’i. Bunun yanında en epik maç olan Kokkinakis-Murray maçı ise bizler için bir şölene döndü. Kokkinakis maçta 2-0, sette ise 5-2 öndeyken, önce bir servis kırdırıp sonra tie-break'i verdi. Sonrasında inanılmaz bir savunma oyunu oynadığı 4. seti ve ardından final setini de geçiyor ve 35’lik İskoç raket, yerel saatle gece 04.00’de 6 saatlik maç sonunda bir üst tura çıkıyordu Sir Andy Murray. Kadınlarda ise alışılageldik ters sonuçlar oldukça fazla. Şu yazıyı kaleme aldığımız sırada Dünya 1 numarası Iga Swiatek, 4. turda geçen senenin Wimbledon şampiyonu Rybakina’ya elendi. Bunun yanında 3. turda Sakkari’nin Zhu’ya, 2. turda Ons Jabeur’un Vondrousova’ya elenmesi şaşırtan sonuçlar oldu. Favori beklentim olan Gauff bu sabaha karşı Ostapenko’ya elendi. Burada daha sağlam gözüken Sabalenka oldu. Sırasıyla Bencic, Vekic ve Pliskova yolunda kaza yaşamazsa final yoluna rahatça ulaşabilir gibi gözüküyor. Tabi böyle sürprizli bir turnuva da şu olur, bu olur demek artık cesaret ister. İlk hafta geride kalırken oldukça şaşırtan sonuçlar gördük. İsimden ziyade form ve günlük ve performanslar çokça belirleyici oldu. Kalan oyuncular arasında erkeklerde Jannik Sinner’i çok çekişmeli bir oyunla geçen Tsitsipas, kadınlarda ise Sabalenka bize çok ilginç oyunlar gösterebilir. Umarız ki uzun süren ralliler, bol tie-breaklar göreceğimiz bir haftayı daha geride bırakırız.

  • Arsenal v Manchester United Maçının Ön Değerlendirmesi

    Premier League bu sezon zirve yarışında, beklenin dışında olayların yaşandığı bir lig oldu. Liverpool ve Chelsea’nin olağandışı kötü performansı, Newcastle’ın yükselişi, Manchester City’nin kolay puan kayıpları, Arsenal’i bu yarıştan sıyırmış gibi bir görünüyor. En iyi sezon başlangıcını yapan Arsenal bugün, sezona çalkantılı başlangıç yapan ama sonrasında oldukça istikrarlı bir görüntü veren Manchester United’ı konuk edecek. Her büyük maçta yaptığım gibi bu maçta da veriler üzerinden sizlere bu maç hakkında yorumlarımı sunmaya çalışacağım. Tabii bu verilere bakmadan önce Arsenal ve M. United’ın oyun anlayışlarına bir göz atmak gerek. Arsenal sezon başında, Arteta’nın geçmişte gösterdiği performanstan ötürü sıralama olarak çok yüksekte bitiremeyeceği takımlardan biri olarak görülüyordu. Şu anda oynanan oyun bunun tam aksini göstermiş durumda. Geride kalan 19 haftada sergiledikleri şahane oyunla rakiplerine çoktan gözdağı verdiler ve durdurulamaz bir rakip gibi görünüyorlar. Son oynadıkları Tottenham maçında da açıkça gördüğümüz gibi, Arsenal rakip sahaya geçerken ve rakip baskıyı kırarken neredeyse hiç zorlanmıyor. Bunun sebebi Arteta’nın bekleri ve Odegaard-Xhaka ikilisini kullanış şekliyle alakalı. Futbol, sayısal üstünlüğü sağlayanın kazandığı bir oyun. Bu hem skor tabelasında böyledir, hem puan durumunda, hem de sahada. Arsenal hücuma çıkarken, Xhaka ve Odegaard ikilisi rakibin orta saha ve savunma hattının arasına, “half space”lere yerleşiyor. Bekler ise Xhaka ve Odegaard’ın normalde beklenen konumuna kadar yükseliyor. Bekleri defansif oyun kurucu gibi kullanırken, Xhaka-Odegaard ikilisiyle de kanatlarda sayısal üstünlüğü yakalamaya ve bağlantı oyununu uygulamaya çalışıyorlar. Beklerin oyun kurucu gibi kullanılması, Arsenal’in ilerde çoğalmasını kolaylaştırırken, rakibin savunma hatlarını da kırıyor. Xhaka-Odegaard ikilisinin topla buluştuğu konum genelde bu iki hat arasında oluyor. Bu durumda zaten ileride 5 kişi çoğalmış bir takım varken, iki tehlikeli ayağı merkez hattın arkasında, savunma hattının önünde topla buluşturmak rakibi ciddi sıkıntılara sokuyor. Yukarıdaki şemada görebileceğiniz gibi. Xhaka ve Odegaard iç koridorda konumlanmış durumda. Stoperler Nketiah’ı savunurken, bu stoperlerden birinin Xhaka ve Odegaard’a çıkması savunma hattında Martinelli ve Saka’nın koşu atabileceği alanların oluşmasına sebep oluyor. Ayrıca geriden oyunu kuran bek oyuncularının pas opsiyonu sadece bu ikili de değil. Nketiah’ın bazı anlarda bağlantı oyununu sağladığını da görüyoruz. Bekler sadece oyunu kurmuyorlar, hücuma da katılıyorlar. Zinchenko’nun Martinelli kanadına attığı koşularda kanatta sayısal üstünlüğü eline alan Arsenal, genelde 3v2 kalıyor. Bu durumda iç koridorda bulunan oyuncu kaleyi cepheden gören yayda veya iç koridordan ceza alanına attığı koşuyla kendini gol pozisyonunda buluyor. Bunu geçtiğimiz Tottenham maçında gördük. Manchester United ise Erig ten Hag ile birlikte yeni bir kimliğe bürünmeye çalışıyor. Genel anlamda rakibini karşılarken merkezi oldukça kapatan bir yapıya dönüştüklerini görüyoruz. Rakip geriden oyun kurarken, ileri üçlünün iç koridor ve merkezi kapattığını, rakibi kanatlara yönlendirdiklerini söylemek mümkün. Hücuma çıkarken ise merkezde Casemiro, B. Fernandes ve Eriksen üçlüsünün oldukça birbirine yakın oynadığını ve tek paslarla hareket ettiklerini söyleyebiliriz. Bunu yaparken de sürekli olarak hareket halinde olmaları, rakibin onları savunmasında güçlük çıkartıyor. Arsenal’de gördüğümüz senaryonun bir benzerini B. Fernandes için de söyleyebiliriz. Daha çok serbest 10 gibi oynuyor Fernandes ve birebir eşleşmelerden böylece kaçmış oluyor. Hücumun her alanında onun oluşu United’ın ileride üretken olmasını sağlıyor. Fernandes-Eriksen-Casemiro üçlüsünün birbirlerine neredeyse sırt sırta oynaması merkezde oyunu güçlü kılarken, rakip merkeze onları savunmaya geldiğinde ise kanatlarda United’lı oyuncuların alan bulmasını kolaylaştırıyor. Büyük maça Opta verileri üzerinden bir göz atalım. Arsenal’de oyun anlayışına uygun olarak beklendiği gibi Odegaard, Saka, Martinelli ve Xhaka’nın hücum katkısının oldukça yüksek olduğunu görüyoruz. Ayrıca takımın en önemli hücum silahının Odegaard olduğunu da veriler bize gösteriyor. United’ın bu maçta Casemiro-Odegaard eşleşmesini yapacağını düşünüyorum. Casemiro’nun hem agresifliği hem de fiziksel üstünlüğü Odegaard’ın oyundan düşmesinde bir faktör olabilir. M. United da ise yukarıda bahsettiğim gibi Bruno Fernandes takımın en çok hücum katkısı veren oyuncusu. Genel olarak Arsenal ile kıyasladığımız da hücum katkısının sayısal anlamda daha düşük olduğunu görüyoruz. Arsenal bir şekilde B. Fernandes’i durdurmayı başarırsa United’ın hücum üretkenliğinde sorun yaşayacağını söyleyebiliriz. Arsenal’de top taşıma verilerine baktığımızda öne çıkanlarda yine aynı dört ismi görüyoruz. Daha çok kanat organizasyonu diyebileceğimiz bir oyun anlayışının oluşu böyle bir verinin ortaya çıkışında çok büyük bir etken elbette. Ancak Saka ve Odegaard’ın anahtar pas verilerinin dikkate değer olduğunu söylemek mümkün. Top taşımaları bu tarz anahtar paslarla bitirmek, kanadı bu kadar çok kullanan bir takım için büyük bir silah. United’a sorun yaşatacak durumların başında geliyor. M. United’da ise dikkat çeken isim Rashford. 27 şans yaratan top taşımanın 20’sini şutla bitirmiş. Bunları zaten oyuncu profili gereği sıkça yapan bir isim Rashford. Elbette bu kapalı savunmalara karşı veya geçiş oyununda iyi bir silah olarak görülebilir. Oyunun tıkandığı durumlarda iş de yapabilir ancak B. Fernandes’in bu kadar az sayıda anahtar pas atmış olması, United’ı biraz zora sokabilir gibi görünüyor. Üretkenliği sağlayan ana faktörden böylesine düşük bir sayı -elbette bu United’ın oyunuyla da alakalıdır- hakikaten de Arsenal savunmasını aşmak da sıkıntı yaratabilecek gibi duruyor. Son olarak rakibe göre topla oynama yüzdelerinin alanlara dağılımına bakalım. (Mavi: Rakibe göre topla oynamanın %55’ten fazla olduğu, Kırmızı: Rakibin topla oynamasının %55’ten fazla olduğu bölgeler.) Arsenal’in alan kullanımına baktığımızda kendi bölgesinde merkezde, rakip yarı alanda kanatlarda etkin olduğunu görüyoruz. Bunu yazının başında da belirtmiştik. Buna ek olarak rakibini kendi ceza alanına hapseden bir yapıya büründüklerini de rahatlıkla görüyoruz. M. United’ın sağ kanadının rakibe daha fazla topla oynama şansı tanıdığını söyleyebiliriz. Bu durumda Arsenal’in Martinelli-Xhaka ikilisiyle daha tehditkâr olabileceğini söylemek bu haritalara göre yanlış olmayacaktır. M. United’ın ise rakip alanda sol kanatta daha etkin olduğunu görüyoruz. B. White’ın merkeze geldiği senaryolarda kapılacak toplarla birlikte buradan daha etkili gelebileceklerini söyleyebiliriz. Ayrıca M. United'ın Arsenal’e göre rakibin kendi alanında pas yapmasına daha fazla müsaade ettiğini de söyleyelim. Bu durum böyle yüksek seviye bir maç için geçerli olmayacaktır belki ama yine de Arsenal’in oyun kurulumunda buna izin verirlerse, Arsenal’in gol tehditleri üretmesi çok da zor olmayacaktır. Zirveyi yakından ilgilendiren dev bir maç bizleri bekliyor. Arsenal’in şampiyonluk hedefi için kritik virajlardan birisi de bu maç olacak. M. United ise belki uzak bir ihtimal olsa da şampiyonluk yarışı içinde olmak ve ligi ilk üçte bitirmek için ciddi bir sınava çıkacak. Maçın Arsenal’in sahasında oynanması Arsenal adına büyük bir avantaj gibi görünüyor. M. United ise bu deplasmandan puanla dönmek isteyecektir. Keyifli bir maç olmasını diliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

  • UFC 283 - Brezilyalılar Kendi Evlerinde Yıkıldı

    2023 yılının ilk UFC PPV gecesi, Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yapıldı. Gece 2 kemer mücadelesine sahne oldu. Glover Teixeira ile Jamahal Hill, boşta kalan UFC hafif ağır sıklet kemeri için karşı karşıya geldi. Deiveson Figueiredo ile Brandon Moreno ise dördüncü kez UFC sinek sıklet şampiyonluğu için mücadele etti. UFC hafif ağır sıklet kemerini geçtiğimiz yıl Jiri Prochazka, Glover Teixeira’yı epik bir geri dönüşle yenerek kazanmıştı. Bu ikili rövanş maçına çıkacaklarken Jiri, geçirdiği ciddi bir omuz sakatlığı sebebiyle kemeri boşa çıkarmıştı. Boştaki kemer için ilk önce Jan Blachowicz ile Magomed Ankalaev karşılaşmış fakat maç berabere bitmişti. Böylece yeni kemer maçı olarak Glover Teixeira – Jamahal Hill mücadelesi ayarlandı. Karşılaşmadan önce herkes denk bir maç bekliyordu fakat öyle olmadı. Jamahal Hill, çok üstün bir performans sergileyerek rakibini puanla mağlup etmeyi başardı. Maçın başından sonuna kadar Jamahal Hill ayakta rakibini domine etti. Teixeira, birkaç sert yumruk atsa da Hill bunları rahatlıkla karşıladı. Hill, özellikle ikinci raunddan sonra attığı kafaya tekmelerle rakibini birkaç kez nakavt etmenin eşiğine geldi fakat Teixeira dayanaklılığı ve inatçılığıyla bunlardan kurtuldu. Hill, rakibini nakavt edemese de raundları rahat bir şekilde hanesine yazdırdı. Teixeira, beklenildiği gibi sürekli oyunu yere almaya çalıştı fakat bunda çoğu kez başarılı olamadı. Yere aldığı nadir bölümlerde ise rakibi sakin kalarak bu pozisyonlardan sıyrıldı. Hill, böylece hakemlerden bütün raundları alarak dominant bir galibiyetle kemeri kazandı. Karşılaşmadan sonra Jamahal Hill sevinç gözyaşları dökerken Glover Teixeira, eldivenlerini çıkararak emekli olduğunu açıkladı. 42 yaşındaki eski şampiyon, “Kendi iyiliğim için, kendi sağlığım için çok sertim. Artık Alex Pereira’ya yardım edeceğim.” diyerek emeklilik duyurusunu yaptı. Gecenin yan ana maçında Deiveson Figueiredo ile Brandon Moreno dördüncü kez karşı karşıya geldiler. Moreno, rakibini mağlup etti ve yeniden UFC sinek sıklet şampiyonu oldu. Brandon Moreno, geçen maçların aksine bu karşılaşmada grappling ağırlıklı dövüşerek herkesi şaşırttı. Maçın başından itibaren sürekli takedown denemeleri yaptı ve bunda da başarılı oldu. Jiu jiıtsu yeteneği kendisinden daha üstün olan Figueiredo’nun yerdeki kontralarıyla zor anlar yaşadı fakat sakin kalıp planını uygulamayı sürdürerek maçta üstünlük kurmayı başardı. Karşılaşma diğer mücadelelere nazaran daha fazla yerde geçse de ayakta da ciddi bir mücadele yaşandı. Ayakta Brandon Moreno, hızı ve tekniğiyle rakibinden bir adım önde gözüktü. Üçüncü raundda Moreno, Figueiredo’nun sol gözüne attığı sert bir yumrukla rakibinde büyük bir hasar meydana getirdi. Figueiredo, ne kadar ilk başta gözüne parmak geldiğini iddia etse de bu net bir yumruktu. Raund bittiğinde Figueiredo sol gözünü açamaz hale geldi ve doktorun devam edemez kararıyla hakem maçı bitirdi ve kazanan teknik nakavtla Moreno oldu. Brandon Moreno, böylece tarihe geçen bu dört maçlık rekabetin sonunda gülen taraf oldu. Sinek siklette kemerin tartışmasız sahibi olmayı başardı. Figueiredo için ise sinek sıklet defteri bu mağlubiyetle birlikte kapandı. Brezilyalı dövüşçü, maçtan sonra yaptığı açıklamada Moreno’nun galibiyetinin temiz olduğunu söyledi ve artık horoz siklette dövüşeceğini açıkladı. Shogun Rua Gecenin alt kartında MMA efsanesi Shogun Rua, kariyerinin son maçına çıktı. Daha önce kendi memleketinde son maçına çıkacağını duyuran Rua, Ihor Potieria’ya ilk raundda nakavt oldu ve seyircisine galibiyetle veda edemedi. Rua, seyircilere yaptığı veda konuşmasında; “Üzgünüm çocuklar, kariyerimi bir galibiyetle bitirmek istedim ama olmadı. Burada bırakıyorum.” ifadelerini kullandı. Shogun Rua, PRIDE günlerinde kazandığı başarılar ve çıkardığı müthiş maçlarla dövüş severlerin hayranlığını kazanmıştı. Brezilyalı dövüşçü, UFC’ye geçtikten sonra da hafif ağır sıklet şampiyonluğunu almayı başarmıştı, Rua, 2011 yılında yaptığı Dan Henderson karşılaşmasıyla UFC Şöhretler Müzesine seçilmeye hak kazanmıştı.

  • Gaziantep FK ve Hatayspor'da Forma Giyen Oyuncular Nereye Gidecek?

    Linesman ekibi olarak, 06 Şubat 2023 tarihinde 04.17 sularında yaşanan depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralanan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Bir yandan depremle mücadele devam ederken bir yandan da insanlar ve kurumlar hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Özellikle Türkiye'de faaliyetlerini gerçekleştiren kurum ve kuruluşlar tekrardan normal hayata geçiş yapmak için çalışmalarını sürdürüyor. Bunlardan birisi ise spor camiası. Bildiğiniz üzere deprem sebebiyle Hatayspor ve Gaziantep FK, ligden çekilme kararı aldı. Kulüplerin ödediği maaş yükünü düşününce oyuncuların en kötü kiralık olarak gitmesi gerekiyordu, öyle de olacak gibi görünüyor. Hadi gelin, gündeme gelen transfer dedikodularına bakalım. Alexandru Maxim - Beşiktaş Gaziantep FK'nın Rumen oyuncusu Alexandru Maxim için Beşiktaş ve Galatasaray mücadele halinde. İlk günden beri Beşiktaş'ın bir adım daha önde olduğunu söylememiz lazım. Transfer, Beşiktaş tarafında olumlu sonuçlanacak gibi görünüyor. Joao Figueiredo - Başakşehir Gaziantep FK Sportif Direktörü Adnan Erkan, Joao Figueiredo'nun Başakşehir ile anlaşmaya yakın olduğunu açıkladı. Brezilyalı futbolcu için İstanbul ekibi Gaziantep FK'ye 650 bin Euro bonservis bedeli ödeyecek. Papy Djilobodji - Galatasaray 34 yaşındaki Senegalli stoper, Galatasaray ile anlaşmaya yakın. Sarı kırmızılı ekibin bu oyuncuyu kadrosuna katması bekleniyor. Lazar Markovic - Trabzonspor Karadeniz ekibi Trabzonspor, Gaziantep FK'den Lazar Markovic ile anlaşma sağladı. Sırp futbolcu, yarım sezonluk kiralık imza atacak. Sene sonunda tekrardan Gaziantep'e dönecek. Günay Güvenç - Galatasaray Fernando Muslera'nın sakatlığının ardından kaleci arayışlarına başlayan lider Galatasaray, Gaziantep FK'nin file bekçisi Günay Güvenç'i kiralık olarak kadrosuna katmayı planlıyor. Galatasaray dışında Kasımpaşa ve Adana Demirspor da Günay ile ilgileniyor. Bertuğ Yıldırım - Fenerbahçe Hatayspor'un 20 yaşındaki genç yeteneği ile Fenerbahçe'nin ilgilendiği söyleniyor. Fakat Bertuğ'un transferinin yarım sezonluk olması bekleniyor. Sam Adekugbe - Galatasaray Sezon başından bu yana sol bek bölgesinde sıkıntı yaşayan Galatasaray, Hatayspor'dan Sam Adekugbe'yi kadrosuna katmak istiyor. Kanadalı oyuncu, Beşiktaş'ın da listesinde yer alıyor. Ayoub El Kaabi - Trabzonspor Hatayspor'un Faslı formda golcüsü El Kaabi ile Trabzonspor temas halinde. Trabzonspor haricinde Adana Demirspor'da oyuncu ile ilgileniyor. Her iki takımda kiralık almak istiyor fakat yönetim oyuncuyu satarak depremin yaralarını sarmak istiyor. Şu an için transfer askıya alınmış olsa da en güçlü aday Trabzonspor gibi görünüyor. Bunun gibi bir çok transfer haberi daha var. Biz en net olan ve olması beklenen haberleri sizler için derledik. İlerleyen günlerde transferleri göreceğiz. Tekrardan depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralanan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

  • Everton'ın Son 2 Sezonda Yaşadığı Düşüş!

    İngiltere Premier League tarihinde elde ettiği 9 şampiyonlukla bu ligin köklü takımlarından olan Merseyside’ın mavi tarafında işler son yıllarda istenildiği gibi gitmiyor. Everton, bundan sadece 5-6 yıl öncesine kadar "Top 6" takımlarının hemen ensesinde varlığını hissettirirken, geçtiğimiz sezon sadece 4 puanla kümede kalan, şu anda da 15 puanla Southampton ile beraber ligin dibine demir atmış bir takım haline geldi. Neden böyle olduğuna gelin bir göz atalım. 2020/21 sezonunda takımın başına Carlo Ancelotti’nin gelmesinin başta Farhad Moshiri ve ekibinin yaptığı en doğru şeylerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Don Carlo’nun gelişiyle Everton hem oyun olarak çok gelişti hem de camia olarak da iyice birbirine sımsıkı sarıldı diyebiliriz. İtalyan kurt hoca, Napoli’den Allan, Watford’dan Doucoure hamleleriyle merkezi güçlendirmiş, James Rodriguez’i de alarak takımdaki belki de tek yaratıcı oyuncu olan Sigurdsson’un yükünü hafifletmişti. Sezonu 6. sıradaki West Ham’ın yalnızca 6 puan gerisinde kapatarak 10. sırada tamamlayan mavilerde herkes gelecek sezona Don Carlo önderliğinde umutla bakıyordu. Ancak Real Madrid’den gelen bir teklifle Everton hocasız kaldı ve Ancelotti eflatun beyazlılarla sözleşme imzaladı. Belki de hatalar silsilesi bu süreçten sonra başladı. Takımın başına getirilen Rafael Benitez’in geçmişte Liverpool teknik direktörü olduğu ve Everton hakkında yaptığı açıklamalar herkesçe biliniyordu. Tüm bunlara rağmen Rafa’yı hoca olarak getirmenin Everton yönetiminin yaptığı bariz bir hata olduğu kanaatindeyim. Her ne kadar lige 4 maçta 10 puan toplayarak başlasalar da sonraki 15 maçta sadece 2 galibiyet alınması Benitez’in sonunu getirdi. Ancelotti ile oynanan pozitif ve pas oyununa dayalı futbol yerine daha direkt ve kontra atağa yönelik bir oyun oynanması, zaten ön yargılı olan taraftarları daha da perçinledi. Rafa Benitez’in önceki sezonun yıldızlarından James Rodriguez ile yaşadığı sorun, ardından da Lucas Digne’nin satılması, alınan kötü sonuçlarla da beraber Everton taraftarlarında bardağı iyice taşırdı. Bu zorlu süreçte takımı kümede tutmak için gelen Frank Lampard, Manchester United ve Leicester City maçlarından 4 elde etti, sonrasında ise ligin son 6 maçında topladığı 10 puanla takımı ligde tutmayı başardı. Kabus gibi geçen 21/22 sezonunun ardından yaz transfer döneminde takımın yıldız ismi Richarlison’un Tottenham’a satışı 70 milyon Euro karşılığında gerçekleşti. Lampard’ın öncelikli amacı geçtiğimiz sezonki savunma tandemini güçlendirmekti. Bu doğrultuda küme düşen Burnley’den Tarkowski, Wolves’den Coady takviyeleri geldi. Orta alana eski oyuncuları Gueye, Manchester United’dan genç Garner ve Lille’den Onana hamleleri gerçekleşti. Hücum hattına ise Brighton forması giyen Maupay ve Burnley’li McNeil takıma katıldı. Ancak Richarlison’un gidişi sonrası yerine alınmayan yıldız veya lider ruhlu bir oyuncunun eksiğini Everton çok fazla yaşadı. Lige ilk 6 maçta galibiyet yüzü görmeden başlayan Everton’da takım her ne kadar az gol yese de hücum anlamında da bir o kadar kısır kalıyordu. Maupay-McNeil transferlerinin gerekli katkıyı verememesi, Calvert Lewin’in yaşadığı sakatlıktan sonra eski formuna kavuşamaması, bunlara Gray ve Gordon’un formsuzluğu eklenince Everton akan oyunda çok fazla tıkanmaya başladı. Ligin son haftalarında buldukları gollerin çoğunun duran toptan olduğunu belirtmek isterim. Takımda istenen seviyede bir yaratıcı oyuncu bulunmaması, teknik direktör Frank Lampard’ı da üçlü bir formasyonla kontra oyunu oynamaya ittiğini söyleyebiliriz. Ancak ben yine de bu kadronun hakkının 19.luk olduğu kanaatinde değilim. Eldeki oyuncu grubunun kalitesinin ligde kalmak adına gayet yeterli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda her ne kadar Frank Lampard’ın hataları da olsa, ben burada asıl sorumlunun Everton yönetimi olduğunu düşünmekteyim. Yalnızca birkaç yıl öncesine kadar zirvenin en büyük takipçisi olan bu takımın son yıllarda içinde bulunduğu durum ortada. Ancelotti sonrası o kalibrede bir hoca getirmekten ziyade son yıllarında başarısız olan Rafa Benitez, henüz teknik direktörlük deneyimi kısıtlı olan Frank Lampard’ı getirmek yönetimin geçmişe nazaran vizyonunda bir gerileme olduğunu bizlere gösteriyor. Frank Lampard ismi takımla anılırken bir yandan da Vitor Pereira’nın ismi ciddi şekilde medyada yer almaya başlamıştı. Üstelik kendisi Fenerbahçe ile kötü günler geçirip yolların ayrıldığı bir isimdi. Türkiye Ligi ile Premier League'in farkını hepimiz biliyoruz. Bu durum bizlere Everton yönetiminin net bir şekilde başarısız olduğunu gösteriyor. Artık bu kötü sonuçlara dayanamayan yönetim, Frank Lampard ile yolları ayırdı. Takımın başına ise yıllarını Burnley’e adamış bir isim olan Sean Dyche getirildi. Dyche hocanın klasik 4-4-2 dizilimini kullandığını, topla oynamayı pek sevmediğini ve genelde kontra atak kovaladığını biliyoruz. Hocanın bu süreçte Everton takımını bu krizden ve küme hattından kurtarmak için kısa vadede doğru bir seçim olduğunu düşünüyorum. Bu zorlu süreci ve kriz yönetimini iyi bildiğini düşündüğüm Dyche hocanın sene sonunda Everton’u tehlikeli bölgeden çıkaracağına inanıyorum. Ancak uzun vadede neler yapabilir onu hep beraber izleyip göreceğiz.

bottom of page