Başkan Ali Koç yönetiminde 5. sezonuna giren Fenerbahçe’de işler geçtiğimiz sezonda da yolunda gitmemiş ve sezon 2. olarak tamamlanmıştı. Vitor Pereira’nın gönderilmesinin ardından geçici olarak takımın başına gelen İsmail Kartal bu zorlu süreçte adeta ateşten gömleği giymiş ve sezonun kalan kısmında takımıyla iyi bir performans ortaya koyarak sezonu ikincilikle kapatmıştı. Bu sezon takımın başına getirilen Jorge Jesus için Ali Koç döneminde Fenerbahçe’nin başına gelmiş en iyi teknik direktör dersek yanılmış olmayız. Jesus’un istekleri doğrultusunda gerekli transferler yapıldı. Sarı lacivertli ekip ve taraftarları sezona büyük umutlarla başladı.
Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Dinamo Kiev’e son derece şanssız bir şekilde 2. maçın uzatmaları sonucu elenen Fenerbahçe, gözünü Uefa Avrupa Ligi elemelerine çevirdi. Slovacko ve Austria Wien karşısında alınan net galibiyetlerle temsilcimiz adını UEFA Avrupa Ligi gruplarına yazdırdı. Ligin ilk haftası Ümraniyespor’a karşı alınan beraberlik canları sıksa da devamında gelen 2 galibiyet toparlanmalarını sağladı. Konyaspor mağlubiyeti sonrası oynanan 8 maçta alınan 7 galibiyet ve Beşiktaş beraberliği gayet iyi bir neticeydi.
Fenerbahçe’nin saha içi dizilimi ve oynamaya çalıştığı oyuna baktığımızda çok çeşitli şeyler görebiliriz. Jorge Jesus’un rakibe göre hem 3'lü hem 4'lü formasyonlarla sahaya çıkması, rakiplerinin de beklenmediği senaryolarla karşılaşmasına neden oldu. Ancak her iki dizilişin de ortak yönü rakip yarı alanda uygulanan yüksek şiddetli presti. Rakipler topla oyun kurmaya çalıştığında yapılan bu pres onların top kaybına veya uzun vurmalarına sebep oluyordu. Top kaybı sonucu yapılan hızlı hücumların meyvesini ilk haftalarda oldukça aldılar. Uzun vurulan toplarda ise arkadaki stoperler defans hattını neredeyse orta sahaya kadar çekiyor, rakip yarı alana oyunu yıkıyorlardı. Takım boyunu bu kadar kısa ve önde tutmalarından dolayı ofsayt taktiğini de uyguladı Jorge Jesus. Rakipler sürekli olarak ofsayta düşüyor ve ivmeleri kayboluyordu. Bu olumlu oyun ve süreç Dünya Kupası arasına kadar devam etti. Araya girmeden alınan Giresun mağlubiyeti ise 10 kişi kalmanın ve yapılan bireysel hataların bir sonucuydu.
Yoluna aynı zamanda UEFA Avrupa Ligi'nde devam eden sarı lacivertli ekip grup aşamalarında Dinamo Kiev, Rennes ve AEK Larnaca ile eşleşti. Dinamo Kiev’den intikam almanın ateşiyle yanıp tutuşan ekipte ve camiada büyük bir heyecan hakimdi. Kadıköy’de muazzam bir atmosferde Gustavo Henrique’nin attığı gol ve maçın son dakikalarında Henrique’nın uzun taçta arka direğe sektirdiği topta düzgün bir vuruşla topu tabiri caizse tavana asan Batshuayi’nin golleriyle 2-1 kazanan Fenerbahçe grup aşamalarına son derece kritik bir galibiyetle başlamış oldu. 2. Hafta Roazhon Park’ta Rennes’e konuk olan temsilcimiz 2 farklı geriye düştüğü maçta 1 puanı rakibinden söktü aldı. Devamında gelen AEK Larnaca galibiyetleri ile gruptan çıkmayı garantileyen Fenerbahçe, Kadıköy’de Rennes karşısına liderlik için çıktı. İlk 30 dakikada yenen 3 gol moralleri bozsa da pes etmeyen sarı lacivertli ekip. 3-3'lük beraberlikle sahadan ayrıldı. Son hafta Arda Güler’in yıldızlaştığı maçta Dinamo Kiev’i mağlup eden Jorge Jesus’un ekibi grup aşamalarını liderlikle tamamlayarak adını direkt olarak son 16 takım arasına yazdırdı.
Dünya Kupası dönüşü isabetli şut dahi çekilmeden alınan Trabzonspor mağlubiyeti canları iyice sıktı. Sonrasında alınan 2 galibiyetin devamında sıra Türkiye’nin en büyük derbisi olan Fenerbahçe – Galatasaray maçına geldi. Bu maça 3'lü formasyonla çıkan Jorge Jesus adeta bile bile lades diyerek rakibine orta sahayı teslim etmiş oldu. Oliviera – Berkan – Mertens üçlüsüne karşı sadece Arao – Crespo ikilisiyle çıkan sarı lacivertli ekip, rakibi karşısında hiçbir varlık gösteremedi. İkinci yarı oyuna giren Mauro İcardi son 20 dakikada adeta şov yaparak 1 gol 1 asistle oynadı ve takımının elde ettiği bu 3-0'lık net galibiyetin başrollerinden oldu.
Kaybedilen bu derbinin ardından Jorge Jesus iyiden iyiye eleştirilmeye başladı. Takımın büyük maçlar olarak tabir ettiğimiz maçlarda bu denli etkisiz kalması taraftarların homurdanmaya başlamasının temel nedeni oldu. Bu mağlubiyetten sonra son dakikalarda bulduğu gollerle kazandığı Gaziantep ve Ümraniyespor maçları, sarı lacivertli ekibe adeta hayat verdi. Beşiktaş derbisine kadar Adana Demirspor hariç oynadığı tüm maçları kazanan Fenerbahçe puan farkının açılmasına izin vermedi. Galatasaray’ın kendi evinde Adana Demirspor karşısında zor da olsa aldığı 3 puan sonrası Fenerbahçe için sırada sezonun ilk kırılma anı olan Beşiktaş derbisi vardı.
Maça yine 3'lü formasyonla çıkan Fenerbahçe ilk yarıda rakibine göre nispeten daha iyi bir performans ortaya koydu. Arda Güler’in tabiri caizse biz izleyenlere resital sunduğu dilimde devreyi Fenerbahçe 1-0 önde kapattı. İkinci yarıya Redmond ve Hadziahmetovic hamleleriyle başlayan Şenol Güneş bir şeyleri değiştirmesinin gerektiğinin farkındaydı. 53. dakikada Welinton’un gördüğü kırmızı kart ve Fenerbahçe’nin kazandığı penaltı maçın farka gideceğine işaret eder gibiydi. Ancak bu dakikadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Valencia’nın yararlanamadığı penaltı vuruşu sonrası oynanan bölüm adeta siyahla beyaz kadar farklıydı. Kaçan penaltı sonrası taraftarların ve oyuncuların yaşadığı bu mental kırılma onlara çok pahalıya mâl oldu. Beşiktaş Cenk Tosun ile 4 dakikada 2 gol bulurken işler Fenerbahçe için çok daha zorlaşmıştı. Bu gollerde Redmond yaptığı asistlerle ön plana çıktı. 75. dakikada adeta bizlere bir solo resital izleten Nathan Redmond ceza sahası dışından attığı muazzam golle maçın fişini çekti. 90. dakikada Aboubakar da bu çılgın maça eşlik ederek takımının son golünü kaydetti ve maç 4-2'lik Beşiktaş galibiyetiyle sonuçlandı. Fenerbahçe sezon boyunca belki de ilk kez bu kadar şampiyonluktan uzaklaştığını hissetti. Galatasaray’ın yakaladığı 14 galibiyetlik muazzam serisi karşısında büyük maçlarda hiç galibiyet alamayan sarı lacivertli ekipte istifa sesleri yavaş yavaş yavaş yükselmeye başladı.
UEFA Avrupa Ligi son 16 turunda rakip bu kupanın canavarı olan Sevilla idi. Kâğıt üstünde bakıldığında Sevilla formsuz ve eski günlerinde uzaktı evet. Ancak yine de onların Sevilla olduğunu unutmamak gerek. Ramon Sanchez Pizjuan’da oynanan maçın ilk yarısında Fenerbahçe Endülüs ekibini adeta sahadan sildi. Ancak Joshua King yakalanan fırsatları cömertçe harcayınca devreye golsüz eşitlikle girildi. Maça her iki takımda 3'lü bir dizilişle sahaya çıkmıştı. Devre arasında Sevilla teknik direktörü Jorge Sampaoli bir defans oyuncusu çıkarıp merkeze bir kişi ekleyerek maçın seyrini değiştirdi. Bu hamle sayesinde topun ve oyunun kontrolünü eline alan Endülüs ekibi ceza sahası dışından çekilen bir şutta seken topta golü buldu. Fenerbahçe teknik direktörü Jorge Jesus meslektaşının bu hamlesine cevap vermeyip aynı sistemle devam edince adeta kendi ayağına sıkmış oldu. Oyun olarak rakibine hiç karşılık veremeyen Fenerbahçe son dakikalarda gördüğü golle sahadan 2-0'lık mağlubiyetle ayrıldı ve tur şansını iyice zora soktu. Rövanşta rakibine oranla daha iyi bir oyun ortaya koyan sarı lacivertli ekip devreyi Valencia’nın penaltı golüyle önde kapattı. 2. yarı yakaladığı fırsatlardan yararlanamayan temsilcimiz UEFA Avrupa Ligi’ne veda etti.
Ligde makasın açılması ve Avrupa'dan elenilmesi sonucu Jesus ve ekibi gözünü Ziraat Türkiye Kupasına dikti. İstanbulspor, Rizespor ve Kayserispor karşısında alınan galibiyetlerle yarı finale uzandılar. Bu süreçte Galatarasay’ın Başakşehir’e sürpriz bir şekilde elenmesi ise sarı lacivertli ekibin iştahını hayli kabarttı. Her iki büyük ekip de ligde oynadığı maçları kazanıyor, sezonun sonlarına doğru yaklaşıyorduk. Fenerbahçe, Beşiktaş derbisinden sonra oynadığı 3 maçı da maçın son anlarında bulduğu gollerle kazanmış ve yıkılmamıştı. Ancak maçlar oynandıkça umutlar tükeniyordu.
Ligin 29. haftası belki de Fenerbahçe adına son ve ölümcül kırılmanın yaşandığı hafta oldu. Galatasaray’ın kendi evinde sürpriz bir şekilde Karagümrük karşısında aldığı beraberlik, sarı lacivertli ekip için yarışa sıkı sıkıya bağlanma anlamına geliyordu. Ancak önlerinde aşmaları gereken bir İstanbulspor engeli vardı. İstanbulspor karşısında 2-0'lık üstünlüğünü koruyamayan sarı lacivertli ekip, 90+6'da Eze’nin golüne engel olamayınca Kadıköy’de seyircisine adeta bir travma yaşatmış oldu. Rakibinin kaybettiği bu haftayı değerlendiremeyen sarı lacivertli ekip, azalan fikstürde çok önemli bir avantajı tepmiş oldu. Sonraki süreçte Galatasaray adına Beşiktaş mağlubiyeti dışında bir sürpriz yaşanmadı ve sarı kırmızılı ekip 23. şampiyonluğuna uzanmış oldu.
Ligdeki kupa hasreti 9 yıla çıkan sarı lacivertli ekipte artık tek hedef Ziraat Türkiye Kupası'ydı. Oynanan 2 maçlık Sivasspor eşleşmesini toplamda 3-0'lık skorla kazanan Jesus’un ekibi finalde Medipol Başakşehir ile karşılaştı. Henüz maçın ilk saniyelerinde Batshuayi’nin ayağından bulduğu golle öne geçen Fenerbahçe, maçı beklediğinden daha kolay bir hale getirerek 2-0'lık skorla Ziraat Türkiye Kupasını kazanmış oldu. Geride bırakılan bu zorlu sezonu kupayla kapatmak bir nebze de olsa camiayı rahatlattı diyebiliriz.
Sezonun son maçının ardından sözleşmesi sona eren Jorge Jesus ile yollar ayrıldı. Sezonun geneline baktığımızda lig ikinciliği, UEFA Avrupa Ligi gruplarından namağlup lider çıkılması ve Ziraat Türkiye Kupası'nın kazanılmasını şampiyonluk yarışı içerisindeki bir takım için başarı olarak varsaymamız mümkün. Ancak ligdeki 9 yıllık kupa hasreti Fenerbahçe taraftarı açısından bu genel tabloyu başarısız kılıyor. Bu süreçte takımını ne olursa olsun aslan yalnız bırakmayıp stadları dolduran bu taraftarın lig şampiyonluğu beklemesi gayet doğal. Üstelik başkan Ali Koç özelinde yaşanan bazı hayal kırıklıkları taraftarın olumsuz duygularını daha da perçinliyor. Kupa hasretinin en azından Lig Kupası'nda bitmesi ve Ağustos ayında oynanacak bir Süper Kupa’nın olması taraftarın geleceğe umutla bakmasını sağlıyor. Tabi takımın başına gelecek yeni teknik direktör ve yapılacak transfer süreci, her sezon tekrarlanan bu sil baştan kurulan yapılar taraftarın ve yönetimin sürekli olarak kafasını meşgul eden temel sorunlar olarak görülüyor.
Kısaca özetlemek gerekirse Dünya Kupası dönüşü takımın ritminin kaybolması, ön alanda yapılan presin antitezi olarak rakiplerin sürekli uzun oynayıp savunma arkasına ara pasları denemesi, savunma hattındaki ağır oyuncuların hız ve kademe problemi yaşaması sonucu ofsayt taktiğinin artık sonuç vermemesi, büyük maçların neredeyse hiçbirinde bir varlık gösterilememesi, toplu oyunda set hücumunda takımın oynadığı diziliş itibariyle orta sahada eksik ve yaratıcılıktan noksan kalması, Arda Güler, Miha Zajc gibi yetenekli oyuncuların yeteri kadar forma şansı bulmaması, Beşiktaş ve İstanbulspor maçlarında yaşanan bu "travmalar"ın üstüne bir de bu saydığım faktörlerin yanında Galatasaray’ın olağanüstü form grafiği eklenince, şampiyonluğun kaybedilmesi normal bir hale geldi diyebiliriz.
Sizlere bu yazımda Fenerbahçe’nin genel itibariyle 2022/2023 futbol sezonunu anlatmaya çalıştım. Umarım keyifle okuduğunuz bir yazı olmuştur. Başka yazılarda görüşme üzere, hoşça kalın.
Tüm futbol ve spor haberleri için bizi takipte kalın!
Comments