2024 Paris Olimpiyatları'nın sona ermesiyle birlikte Türkiye'nin bu oyunlardaki performansı tartışma konusu oldu. Bu yazıda Türkiye'nin en çok madalya beklediği branşlar olan boks, güreş, taekwondo ve judo gibi dövüş sporlarındaki karnesine bakacağız.
Türkiye, Paris 2024 Olimpiyat Oyunları'nı 3 gümüş, 5 bronz madalya olmak üzere toplam 8 madalya ile tamamladı. Okçuluk ve atıcılık dışındaki 6 madalyamız boks, güreş ve taekwondo gibi dövüş sporlarından geldi. Bokstan 2 gümüş, 1 bronz madalya kazanırken, güreşte 2 bronz, taekwondoda ise 1 bronz madalya aldık. Judoyu ise son 5 Olimpiyat da olduğu gibi yine madalyasız kapattık. Bu branşlara teker teker bakmak, başarılı branşlarla beklentilerin altında kalan branşların neleri yapıp yapmadığını incelemek genel bir resim ortaya çıkaracaktır.
Boks
Tokyo 2020’den sonra boks branşındaki madalya beklentileri oldukça yükselmişti. Özellikle kadın boksörlerimizin Dünya şampiyonalarında aldığı şampiyonluklar bizleri umutlandırmıştı. Bu oyunlarda da aldığımız 2 gümüş 1 bronz madalya beklentilerin altında kalınmadığını gösterdi. Altın madalya gelmese de iki sporcumuzun finale kadar yükselip gümüş madalya alması önemliydi.
Tokyo 2020’de altın madalyayı final maçında kaçıran Buse Naz Çakıroğlu, tekrar finale yükselme başarısını gösterdi. Oyunların son günlerinde bir anda bütün ülkenin tek altın madalya umuduna dönüşen Buse Naz, maalasef Çinli Yu Wu’ya yenilerek gümüş madalyada kaldı. Son Dünya şampiyonu rakibi altının en büyük adaylarından biri olarak buraya gelmişti ve final maçında da puanla üstünlük kurdu. Yine de o maçta hakemlerin kararlarının oldukça tartışmalı olduğunu, ortada olan ilk iki raundun Çinli boksöre ortak kararla verilmesinin pek adil olmadığını söylemek gerek. Yine de Buse Naz Çakıroğlu, iki Olimpiyat üst üste boksta ülkemize madalya getirerek büyük bir iş başardı.
Hatice Akbaş da gösterdiği performans ve sonucunda kazandığı gümüş madalya ile önemli bir başarıya imza attı. 2022’de Dünya şampiyonu olan Hatice Akbaş, son iki senede aldığı sonuçlar sebebiyle otoriteler tarafından madalya adaylarından biri olarak gösterilmiyordu fakat o gösterdiği performansla beklentilerin üstüne çıktı. Final maçında o da Çinli rakibi Chang Yuan’a yenildi. Hatice, bu oyunlarda gösterdiği performansla gelecek için ümit verdi. 23 yaşındaki boksörümüz, şu ana kadar 1 Dünya şampiyonluğu, 1 Olimpiyat gümüş madalyası kazandı. Bu şekilde çalışmaya ve gelişmeye devam ederse bu başarıların üstüne koyarak devam edecektir.
Oyunlar öncesi otoriteler tarafından madalya adayı olarak gösterilen Esra Yıldız Kahraman, beklentileri karşılayan bir performans sergileyerek bronz madalyanın sahibi oldu. 2020 Tokyo Olimpiyatları’ndan sonra boksu bırakma noktasına gelen Esra Yıldız, eşinin desteği ile devam etme kararı alıp madalyaya ulaşarak güzel bir hikayeye imza attı.
Kadınlar boksunda belki de en çok madalya beklediğimiz geçen Olimpiyatların şampiyonu Busenaz Sürmeneli maalesef çeyrek finalde elenerek madalya kazanamadı. Busenaz, bu yıl Avrupa şampiyonasında formda gözükmesine rağmen burada o performansı gösteremedi. Her büyük sporcunun olabileceği gibi Busenaz’ın da formsuz bir dönemi olabilir. Şanssızlığı bu dönemin Olimpiyatlara denk gelmesi oldu. Fakat yine de o bir Olimpiyat şampiyonu, gelecek oyunlarda ve organizasyonlarda ondan beklediğimiz sonuçları alacaktır.
Bir diğer kadın boksörümüz Gizem Özer, ilk turu geçemese de bu oyunlardan bir tecrübe kazandı. Avrupa Oyunları üçüncüsü Gizem’in henüz 23 yaşında olduğunu düşünürsek gelecek oyunlarda daha yukarılara yükselmesi hiç sürpriz olmaz.
Erkekler boksu, bu oyunlarda da kadınlar boksunun gölgesinde kaldı. Tuğrulhan Erdemir’in son anda doping sebebiyle diskalifiye olmasıyla birlikte erkenden bir sporcumuza veda ettik. Avrupa şampiyonu Samet Gümüş, ilk turda Kazak Bibossinov’a elendi. Kaan Aykutsun ise iyi bir performansla son 16’ya kalarak dikkatleri üzerine çekti fakat Kübalı çifte Olimpiyat şampiyonu Arlen Lopez’e mağlup olmaktan kurtulamadı. Kaan gösterdiği performansla gelecek için ümit verdi.
Kadınlar boksunda yakalanan başarıların, erkekler boksunda da yakalanması için çok çalışılması gerekiyor. Erkekler boksunda yatırım yapan birçok ülke bulunuyor. Artık Küba, ABD gibi ülkelerin yanına Özbekistan da geldi. Erkek boksunda güçlü bir yapılanma yapılamazsa gelecek oyunlarda da bu ülkeleri yakalamamız oldukça zor olacaktır.
Bizim son oyunlarda en büyük madalya umutlarımızdan olan boks branşını gelecekte büyük bir tehlike bekliyor. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) ile Uluslararası Boks Birliği (IBA) arasındaki çatışma, boksun 2028 Los Angeles Olimpiyatları’nda olmamasına yol açabilir. IOC, IBA’yı 2016’dan sonra Ruslara yakın olmakla suçlamış ve federasyonun Olimpiyatlardaki organizasyon yetkisini elinden almıştı. Boks organizasyonunu son iki oyunlarda kendisi düzenleyen IOC, yeni bir federasyon kurdu fakat bunu henüz genişletemedi. Bu oyunlarda Cezayirli Imane Khelif ve Tayvanlı Lin Yu-Ting’in cinsiyet uygunluğu tartışmaları da gerilimi iyice arttırdı.
IOC, IBA üzerinde istediklerini yapamazsa veya yeni desteklediği federasyon ulusal federasyonları çatısı altına toplayamazsa boksu 2028’de Olimpiyatlarda görmeme riskiyle karşı karşıya kalacağız. Tüm bu riske rağmen IOC’nin boksu hemen gözden çıkarması çok zor. Boks, hala Olimpiyat’ın demirbaş sporlarından birisi, bu branştan kolay kolay vazgeçmeyeceklerdir. Fakat IOC ile IBA arasındaki çatışmanın gitgide büyümesi boksun geleceği hakkında soru işaretleri doğruyor.
Güreş
Türkiye’nin Olimpiyat serüveninde güreşin farklı bir yeri olmuştur. Kazandığımız 41 altın madalyanın 29’unu güreşten kazandık. Bu oyunlarda da beklentilerin en yüksek olduğu yer hiç şüphesiz ata sporu olarak gördüğümüz güreşti. Fakat sonuç istenilen gibi olmadı. Sadece Taha Akgül ve Buse Tosun Çavuşoğlu ülkemize iki bronz madalya getirdi.
Taha Akgül ve Buse Tosun Çavuşoğlu, oyunların başında da madalya alacağını tahmin ettiğimiz sporcularımızdandı. Rio’da altın, Tokyo’da bronz alan Taha Akgül, Paris’te de bronz alarak üst üste üçüncü madalyasını aldı. Taha’nın bu sıkletteki güçlü rakipleri İranlı Zare ve Gürcü Petriashvili de buraya formda gelmişti. Güreşçimiz, yarı finalde Zare ile eşleşti ve sadece 2 ceza puanı ile kaybetti. Çıktığı 4 maçta da rakipleri ondan teknikle puan alamadı. Bu da onun ne kadar şanssız bir şekilde kaybettiğini gösteriyor. Taha Akgül buna rağmen oyunları iyi bir şekilde bitirmeyi başardı ve emekliliğini açıkladı. Türk güreşinin son yıllarına damga vuran Taha Akgül, bu spora artık minder dışından destek olacak. Umarız Taha, Türk güreşinin yönetiminde aktif bir rol alır. Kendisi gibi sporun içinden gelen insanların yönetimde yer alması Türk güreşinin sorunlarının çözümünü kolaylaştıracaktır.
Buse Tosun Çavuşoğlu da bronz madalyayı kazanarak önemli bir başarıya imza attı. Kadınlar güreşte tarihimizdeki ikinci madalyayı getirdi. Buse’nin bu oyunlardaki şanssızlığı kura oldu. İlk turda ABD’li Dünya şampiyonu Amit Elor ile karşılaşması erken final gibi oldu. Eğer iyi bir kura çekebilseydi Elor ile finalde karşılaşabilecek bir seviyedeydi Buse. Zaten o mağlubiyetten sonra Elor’un finale çıkmasıyla birlikte repesaja kaldı ve oradan bronz madalyaya uzandı. Dünya şampiyonu olan sporcumuz, kariyeri büyük bir düşüş yaşamadığı taktirde Los Angeles’a gidecektir. Orada bu başarının üzerine koyabilecek potansiyel kendisinde bulunuyor.
Önemli madalya umutlarımız Ali Cengiz, Yasemin Adar, Hamza Bakır, Evin Demirhan istedikleri sonuçları elde edemediler. Ali Cengiz, buraya sıkletinin en büyük favorilerinden biri olarak gelmişti fakat başarılı olamadı. Olimpiyat madalyalı güreşçimiz Yasemin Adar da iyi bir mücadele ortaya koymasına rağmen bu kez madalyaya uzanamadı. Bu sonuçlardan dolayı sporcuları suçlamak, neden madalya alamadınız diye eleştirmek kolaycı bir yaklaşım olur.
Madalya sayımızın beklentilerin altında kalmasındaki sebep artık güreş sistemimizin diğer ülkelerden geri kalması. Bu bugün ortaya çıkan bir durum değil. Son 7 Olimpiyat Oyunları’nda güreşte kazandığımız altın madalya sayısı sadece üç. 2000’de Hamza Yerlikaya, 2008’de Ramazan Şahin ve 2016’da Taha Akgül altın madalya kazandılar. Bu, güreşi ata sporu olarak gören ülkemiz için çok büyük bir problem. Ayrıca ülkemizde geleneksel güreş ile birlikte büyük bir sporcu havuzuna sahibiz. Türkiye’nin güreşte elinde bulundurduğu potansiyel şu anda altın madalyaları toplayan ülkelerden hiç de az değil. Fakat bu potansiyel hiçbir şekilde değerlendirilmiyor.
Bu potansiyeli değerlendirmek için kesinlikle yukarıdan aşağıya bir yenilik getirilmesi gerekiyor. Her Olimpiyat’tan sonra olduğu gibi Paris 2024’ten sonra da federasyonlarda seçim süreci yaşanacak. Mevcut Güreş Federasyonu başkanı Şeref Eroğlu, 2021’de göreve gelmişti. Bu oyunlarda güreşte yaşanan başarısızlığın bir sonucunun olması gerekiyor. Şeref Eroğlu da yıllardır büyüyen sorunların tek sorumlusu olmasa da son üç yılda çıkan tabloya bakınca sorumlularından biri olarak gözüküyor. Bu açıdan çok adaylı, lobilerin değil projelerin yarıştığı bir federasyon seçim dönemi geçirilmeli ve ülkemizin güreş sporundaki potansiyelini doğru yönetebilecek yetkin bir kişi seçilmeli. Bununla birlikte seçicilik ve yetiştiricilikte liyakat esas olmalı, Türk güreşinin potansiyelinin en doğru kullanılabileceği bir yapı kurulmalı. Eğer bunlar yerine sadece isimler değişir, sistem değişmezse bu mevcut başarısızlık hali devam eder hatta gelecek oyunlarda ata sporumuz güreşte bronz madalya bile alamayacak seviyeye gelebiliriz.
Taekwondo
2000 Sydney’den beri madalya aldığımız taekwondodan bu yıl da madalya alarak istikrarımızı sürdürdük. Fakat bu oyunlarda beklenti 1 bronz madalyadan daha fazlasıydı. Geçen oyunlarda aldığımız 2 madalyanın gerisinde kalmamız bir yana Dünya ve Avrupa şampiyonalarında derece alan sporcularımızın, beklentileri karşılayamaması hayal kırıklığı yarattı. Bu hayal kırıklığı taekwondocularımızın şahıslarında değil genel yapının bu oyunlardaki başarısızlığı üzerine yaşanmaktadır. Sporcularımızın beklentileri karşılayamamasının sebebi kesinlikle tek başına onların üzerine yüklenemez.
Bu oyunlarda taekwondoda tek madalyamız Nafia Kuş Aydın’dan geldi. Sikletinde bir numaralı seri başı olan Nafia, sadece bizler tarafından değil yabancı kamuoyu tarafından da altın madalya favorisi olarak gösteriliyordu. Fakat bu beklentilere bakarken madalya rengine değil madalya alıp almaması üzerine düşünmek daha sağlıklı olacaktır. Çünkü kura şansı, o günkü form durumu, yorgunluğu gibi şeyler sporcuları etkilemektedir. Bu yüzden Nafia, bronz madalya kazanarak önemli bir işe imza atmış ve beklentileri karşılamıştır.
Nafia Kuş’un ve diğer sporcularımızın maçlarında gördüğümüz bir durum aslında genel bir problemi bize gösterdi. O da sporcularımızın kondisyon seviyelerinin oldukça düşük olmasıydı. Bu durum Olimpiyata hazırlık sürecinin hiç de iyi geçmediğini bizlere işaret ediyor. Sporcularımızın kolektif bir şekilde form düşüklüğü yaşaması bireylerde değil sistemde ve o sistemi yönetenlerde bir sorunun olduğunu gösterir. Bu sistemdeki sorunu çözmek içinde takımın baş antrenörü Ali Şahin ve kardeşi Taekwondo federasyon başkanı Metin Şahin’e bakmak gerekir. Güreş federasyonu için de dediğimiz gibi başarısız olan branşlarda işlemeyen yerer düzeltilmeli, düzeltilemeyecek bir durumda ise yeni baştan sistem kurulmalıdır. Taekwondoda sporcularımızın yetenekli olduğunu, iyi bir jenerasyona sahip olduğumuzu söyleyebiliriz. O zaman bu takımın daha iyi bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Yoksa elimizdeki iyiyi de bozar, bu günlerimizi arar hale geliriz.
Ayrıca sadece taekwondoda olmayan neredeyse her branşta gördüğümüz bir şeye dikkat çekmek gerekir. Sporcularımızın Dünya ve Avrupa şampiyonalarında aldığı derecelerin Olimpiyatlar öncesinde bizleri yanıltmaya müsait olduğunu bu oyunlarda gördük. Bu alınan dereceler sporcularımızın potansiyellerini yansıtıyor, bu konuda şüphe yok. Fakat diğer ülke sporcuları en üst form seviyelerini Olimpiyatlara göre hazırlarken bizim sporcularımız bu tür şampiyonalara en hazır durumda gitmek için çaba gösteriyor ve iyi derecelerle ülkemize dönüyorlar. Sporcular açısından bunun maddi getirisi oluyor. Devletimizin bu şampiyonalarda kazanılan dereceler için verdiği ödüller birçok sporcumuzun hayatını idame ettirmesini sağlıyor. Ekonomik olarak büyük fedakârlıklar yapan sporcularımız için bu çok anlaşılabilir bir durum. Federasyonlar açısında ise bu şampiyonalara büyük özen göstererek kendi yönetimlerine artı yazdırdıkları bir yer olarak gözükmektedir. Bu durum Türk sporu için masaya yatırılması gereken bir konudur. Sporcuların hak ettiği ödüllere hiçbir şekilde dokunulmadan, sporcuların hayat şartlarını iyileştiren, onların maddi konularda kafalarında soru işareti yaratmayacak bir sistem üzerinde çalışılmalıdır.
Judo
En son 2000 Sydney’de Hüseyin Özkan ile madalya kazandığımız judodan yine madalyasız ayrıldık. Uzun yıllardır judoda madalyaya hasret kaldığımız için beklentiler aynı oranda düşüktü. Fakat oyunlar öncesi tahminlere baktığımızda madalyaya en yakın olduğumuz yıl da bu yıldı.
Özellikle Kayra Özdemir son aldığı Dünya ikinciliği ile dikkat çekiyordu. Madalya tahminlerinde final görmesi beklenen bir isimdi. İyi bir şekilde götürdüğü müsabakalar sonrasında yarı finalde İsrailli rakibine kısa bir sürede ippon ile mağlup olarak final şansını kaçırdı. Bu maçın hayal kırıklığı üçüncülük karşılaşmasına da yansıyınca sonuç istediğimiz gibi olmadı ve sporcumuz oyunları madalyasız tamamladı. Kayra’nın 36 yaşında olduğunu göz önüne alırsak artık bu son şansıydı. Son iki Olimpiyat’ta olduğu gibi yine kıl payı madalyayı kaçırması ve kariyerine bu şekilde veda edecek olması üzücü oldu.
Kayra Özdemir dışında yine madalyayı kıl payı kaçıran bir diğer isim Salih Yıldız’dı. Salih, oyunların ilk gününde Dünya 2 numarasını yenerek bizleri umutlandırdı fakat yarı finalde ev sahibi Mkheidze’ye bronz madalya maçında da Japon Nagayama’ya yenilerek madalya şansını kaybetti. Salih’in henüz 23 yaşında olduğunu göz önüne alırsak onun için gelecek parlak duruyor. Türkiye’nin bu branşta madalya alamama serisini bozabilecek isimlerinden başında geliyor.
Vedat Albayrak ile Mihael Zgank’dan da oyunlar öncesi sürpriz bir madalya beklentimiz bulunuyordu fakat işler sporcularımız için istedikleri gibi gitmedi. 18 yaşındaki İbrahim Tataroğlu ile 21 yaşındaki Muhammed Demirel de bu oyunlara gelmeye hak kazanarak tecrübe kazandılar. Gelecek yıllarda Salih Yıldız gibi onlardan da beklentilerimiz yüksek olacak.
Judoda Kayra, Vedat ve Mihael’in jenarasyonu yerini Salih, İbrahim ve Muhammed’in jenarasyonuna bırakmak üzere. Federasyonun, milli takım antrenörlerinin bu jenerasyonun üzerine düşmeleri gerekiyor. Yapılan hataların ve eksikliklerin özeleştirileri şeffaf bir şekilde yapılmalı, alttan gelen jenerasyona eksiksiz bir şekilde özen gösterilmeli. Eğer bu sporcular da potansiyellerine ulaştırılamazlarsa judoda yine madalyasız oyunlar geçirmeye devam ederiz.
Dövüş sporları ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
Comments