Herkes merhabalar. TRT Spikeri ve sunucusu Erdoğan Arıkan ile bir röportaj gerçekleştirdik. Değerli vaktini bize ayırdığı için sevgili Erdoğan Bey’e şahsım ve Linesman ekibi adına çok teşekkür ediyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim!
Sizi tanımayanlar için kendinizi tanıtabilir misiniz?
1963 Adapazarı doğumluyum. Babam devlet memuru olduğu için ilkokulu Adapazarı’nda bitirdikten sonra tayini Kocaeli Gölcük’e çıktı ve orada yetiştim. Yani bütün okullarımı Kocaeli’nde okudum. Kocaeli Üniversitesi’nden mezunum. Daha sonra İstanbul’da boya pazarlama şirketinde çalıştım. Orada çalışırken TRT’nin sınavlarına girdim ve kazandım, bugün hala TRT’de çalışıyorum. Bir oğlum var, onun dışında da Ankara’da hayatımı devam ettiriyorum.
Mesleğe başlama serüveniniz nasıl gerçekleşti?
İstanbul’da boya pazarlama şirketinde çalışırken bir gün arkadaşlarımla oturuyorduk, TRT’nin spikerlik sınavı duyurularını gördük. İçlerinden biri bana döndü, "bak senin de sesin fena değil bu sınava gir" dedi. O zamanlar TRT tek televizyon, ben de dedim ki "ya bize mi kaldı bu iş" çünkü benim hiçbir deneyimim yok. Daha önce diksiyon nedir, tonlama nedir, vurgu nedir, sunuculuk nedir, spikerlik nedir hiçbir fikrim yoktu. Dolayısıyla benim için çok zor bir karar oldu ama arkadaşlarımın öyle demesi beni cesaretlendirdi ve sınavlara girmeye karar verdim. İlk sınav yazılı sınavdı daha sonra İstanbul Radyosu'nda bir ses sınavına girdim. Onu geçtikten sonra Ankara’da bir sınava girdim onu da geçtikten sonra kursa kaldım. Kursun sonunda da 20 bin kişinin girdiği bir sınavdı. 70 kişi kursa kaldık. Kursun sonunda da 70 kişiden 25 kişi alınacaktı. 4-5 aylık bir çalışma sonunda büyük sınavda ben ilk 25’e giremedim. 10 yedek açıklandı onlardan biriydim. Yedekten TRT’nin sınavlarını kazanarak bu mesleğe başladım. Önce Diyarbakır Radyosu'nda Radyo Spikeri olarak başladım. 3 sene orada çalıştım. Daha sonra TRT Spor Spikerliği sınavlarını açtı ve 3 sene sonra spor spikerliği sınavlarını kazanarak şimdi çalıştığım yere Ankara’ya spor servisine geldim ve bu mesleğe de böyle başlamış oldum.
Uzun yıllardır spor medyası içerisinde televizyon sektöründe çalışıyorsunuz. Ancak günümüze baktığımızda spor medyası TV’den çok dijitalde kendisine yer buluyor ve birçok meslektaşınız da bu yoldan devam ediyor. Sizin böyle bir çalışma düşünceniz var mı? Ayrıca televizyondan dijitale geçişin çok fazla olması hakkında neler düşünüyorsunuz?
Dijitalde devam etme düşüncem yok. Çünkü artık ben şu dönemdeyim kariyerimde; bildiklerimi bir başkasına aktarma ve benden sonraki gelenlere yeni bir şeyler bırakma dönemindeyim. Çok güzel bir söz var o da şu: “Eğer mesleğinizi yaparken sizden önce gelenleri geçememişseniz ve sizden sonraya sizi geçecek birilerini bırakmamışsanız işinizi iyi yapmamışsınız demektir.” Dolayısıyla da ben, benden önce gelenleri geçmeye çalıştım. Bazılarını geçtim bazılarını geçemedim ama şimdi şöyle bir dönemdeyim benden sonraya beni geçecek birilerini bırakma dönemindeyim. Bu yüzden de dijitalde ben eğitim yönüne ağırlık veriyorum ve benden sonra bu mesleği yapmak isteyen genç arkadaşlarıma sadece spor spikerliği değil, televizyonun radyonun diğer alanlarında dijitalde sunuculuk yapmak isteyen arkadaşlarıma eğitimler veriyorum. Dijitalde de artık kariyerimi eğitim üzerine kuruyorum.
Uluslararası birçok futbol organizasyonunda görev aldınız. Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Unutamadığım anılarımdan biri, 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Fatih Terim ile birlikte yaptığımız canlı yayındır. Fatih Terim, ben ve Haldun Domaç bir maç sonunda birlikte yorum yapıyorduk. Fakat yorum yaptığımız yer yaklaşık 2 metrelik yükseklikte ve arkası tepelik olan bir yerde bir platform kurulmuştu. O platformun üzerindeyken Haldun Domaç’ın ayağı kaydı Fatih Terim’in üzerine düştü. Sonra Fatih Terim de benim üzerime düştü. Hep birlikte düşme tehlikesi yaşadık ve büyük bir tehlike atlattık. Bu unutamadığım bir anıdır. Hatta arkadaşlarım internete Erdoğan Arıkan - Fatih Terim düşme diye yazarlarsa o anları video olarak da izleyebilirler. Gerçekten zor bir durumdu unutamadığım anılardan biriydi.
Euro 2008 Avrupa Şampiyonası Türkiye ile Çek Cumhuriyeti arasında oynanan ve Milli Takımımızın geri dönüş yaparak 3-2 kazandığı efsane maçta mikrofonda siz vardınız. Maçın sizde yarattığı etkiyi dinlemek isteriz?
Çek Cumhuriyeti maçının bende bıraktığı iz inanılmaz bir şey. Aslında o maçın ilk 75 dakikasına baktığımız zaman bizi çok umutlandıran bir maç değildi. 2-0 yenik durumdaydık ve biz şampiyonanın en genç takımıydık deneyim olarak o dönemde... Hamit, Nihat, Arda gibi isimler vardı ama yaşları çok gençti. Dolayısıyla da biz daha genç bir takım görüntüsündeydik ve tabii ki Çek Cumhuriyeti gibi o dönemin başarılı takımlarından biri karşısında 2-0 yenik olunca ümitsiz bir ruh hali içindeydim. Fakat ilk golü attıktan sonra sanki bir şey oldu. İçimden bir şey geldi. Bu maçı çevirebiliriz dedim. Bir gol daha atarsak uzatmalara gidecek maç. Dolayısıyla da artık çok umutlanmıştık ve genç bir takımdık. Canlı, dinamik, koşan bir takımdık. Bunun da sonucunu aldık ve o maç bittiğinde gerçekten kendimi duygusal olarak müthiş yorulmuş hissettim. Ama dünyanın en mutlu insanlarından biriydim. Milli takımımızın o maçı çevirmesi önce bir taraftar olarak beni çok mutlu etmişti. Böyle bir maçı anlatmış olmak da bir spiker olarak büyük bir mutluluktu benim için ve Ömer Üründül’le birlikte maç sonunda birbirimize sarıldık. Ömer abi de çok duygulandı ve müthiş anları birlikte yaşadık. O anlarda Ömer Üründül’ün benim yanımda olması da gerçekten çok değerliydi. Çünkü birbirimize bakıp nasıl duygulandığımızı daha çok hissettik ve daha da duygulandık. Müthişti diyebilirim.
Anlatımına şahit olduğunuz en iyi 3 gol sizce hangileriydi?
Cristiano Ronaldo’nun Şampiyonlar Ligi’nde Juventus’a attığı gol, Aboubakar’ın Benfica’ya karşı İstanbul’da skoru 3-3’e getiren golü ve 2008 Avrupa Şampiyonası Çek Cumhuriyeti maçında Nihat Kahveci’nin son golü.
Son olarak şunu sormak istiyorum, bu mesleğe başlamak isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Önce kendilerini çok iyi yetiştirmeye baksınlar. Hepimiz kendimizi iyi yerlerde görürüz ama o iyi yerin ne gerektirdiğini çok iyi analiz edemeyebiliriz. Yani spor spikeri olmak istiyorsanız iyi bir spor spikerinin hangi özellikleri olmalı önce bunu yakalamalılar. Nedir onlar?
İyi bir eğitimleri olmalı.
Yabancı dilleri mutlaka olmalı artık günümüzde iyi bir spor spikerinin mutlaka yabancı dili olmalı.
Mutlaka araştırıcı biri olmalı.
En temel şeyi şimdi söylüyorum; diksiyonun çok iyi olması lazım. Önce bunları geliştirmeliler bunları geliştirdikten sonra da başvuruların yapabilirler, hem TRT’ye hem de özel kuruluşlara.
Tüm röportajlarımızdan haberdar olmak için bizi takipte kalın!
Comments