Lionel Messi. Kimilerine göre futbolun en iyisi. Dünya üzerinde kazanılması mümkün elit kupaların hepsini kazanmış, rekorlar kırmış ve yapılabilecek neredeyse bir şey bırakmamış bu adamı ismi dışında bir kelimeyle nitelendirmek kolay değil.
Yaptığı her hareket, attığı her adımla dikkatleri üzerine çeken bu adam, transfer döneminde rotasını Avrupa’dan Amerika kıtasına çevirdi. Transfere şaşıranlar da oldu, beklentisi gerçekleşenler de. Avrupa’da yapılacak bir şeyi kalmamış bu adamın artık kıta değiştirme vakti gelmiş miydi, yoksa yuvasına, Barcelona’ya, dönüp veda mı edecekti? Dünyaca ünlü futbolcuların kariyerlerini bitirme noktasında tercih ettiği iki kıtadan birisi Amerika, diğeriyse Arabistan. Messi, oluşan koşullar neticesinde Amerika’yı tercih etti.
Son bir aydır medyada çıkan haberlere göre Arabistan’da dünya yıldızı futbolculara yönelik bir hamle olduğunu okuyoruz. Messi de bu oyuncuların başını çekse de eşi Antonella’ın Arabistan’da yaşamak istememesi yönünde de haberler çıkmıştı. Sebebi bilinmez ama Messi neticede bu teklifi reddetti. Geriye kalan iki seçenek ya Barcelona’ya dönmek ya da Amerika’yı keşfetmekti. İşin Barcelona kısmında ise çıkan haberlere göre Barcelona’nın mali durumunun Messi’nin maaşını karşılamayacağı, karşılamak içinse diğer oyuncuların maaşından kesinti yapması gerektiği söylentisi dolaşıyordu. Son bir kez O’nu Barcelona formasıyla görmek, inanıyorum ki herkesin isteyeceği bir şeydi. Messi belki bunu istedi ama şartlar oluşmadı. Son seçenek Amerika kaldı.
Amerika, yaklaşık 30 senedir futbola yatırım yapan bir ülke. Ülkede toplum buna daha yeni yeni karşılık vermeye başlasa da Amerika’da asıl amacın bir cazibe merkezi haline gelmek olduğunu görüyoruz. Yıllardır yapılan yıldız oyuncu transferleriyle tüm dünyanın dikkatini çekmeye çalıştılar ve sırf bunun için çıkardıkları bir kural bile var; “The Designated Player Rule” namıdiğer “Beckham Kuralı”. Ligdeki takımlar bu kurala göre, kadrolarında maaş ve transfer bütçesini aşabilecekleri 3 oyuncu kontenjanına sahipler. Bu kuralın Beckham ile anılmasının sebebiyse, bu kurala göre yapılan ilk transferin Beckham olması. Henry, David Villa, Lampard, Pirlo ve İbrahimovic gibi birçok yıldız bu kurala göre Amerika’da transferin gözdesi olmuştu ama dünya buna karşılık vermedi. Ligdeki oynanan futbol transferler kadar ilgi çekici olmadı.
Bu yıldız oyuncular sadece ülkede insanların dikkatini çekmişti. Futbol ülkede yayılıyor ama dünyada karşılık bulamıyordu. Amerika buna karşılık olarak ligdeki takım sayısını arttırdı ve kulüplerin tesisleşmesini talep etti. İşte gerçek anlamda yatırım bu noktada başladı. Tesisleşmelerin giderek arttığı bir dönemde artık dünya futbolunun tüm dikkatini çekmek için bir hamle gerekliydi. Bu hamle de Messi’den başkası olamazdı. Burada işin ilginç yanı Messi’nin kulüp olarak tercihi oldu; Inter Miami. Inter Miami şu an ligin son sırasında yer alıyor. Herkes daha sükseli bir hamle beklerken herhalde bu tercihten başkası bu kadar büyük etki yaratmazdı. Dünyanın en iyisi bir lig sonuncusuna transfer oldu. Tabii işin içinde yukarıda bahsettiğim kurala ismini vermiş adam olmasa bu kadar kolay olmazdı. Beckham bu transferin en büyük faktörü olarak görünüyor. Yıllar önce bir reklam yüzü olarak transfer olan Beckham, kariyerini noktaladıktan sonra Inter Miami’nin ortaklarından olmuştu. Yıllar sonra yine bir imaj hamlesiyle Messi’yi takımına kazandırdı. Burada bence sorulması gereken soru şu; Messi mi transfer oldu yoksa Messi’nin imajı mı? Cevabı çoğunuz gibi ben de Messi’nin imajı olarak veriyorum.
Bize yıllarca zoru basit gösteren bu adamı artık Amerika’da izleyeceğiz. Sadece biz de değil bütün dünyanın bir gözü artık Amerika’da olacak. Messi, her zaman yaptığı gibi mükemmel goller, paslar atacak. Biz her nerede olursa olsun, bu adamı canlı canlı izlediğimiz için Tanrı’ya şükredeceğiz.
Tüm futbol ve spor haberleri için bizi takipte kalın!