top of page

Şampiyonlar Ligi'nde Oynanan Son 16 Turu Mücadeleleri

Güncelleme tarihi: 7 Haz 2023

Merhaba, sevgili okuyucu. Bu yazıyı birkaç kişi okuyorsanız herkes kendi üstüne alınsın.

Kendimi takdim etmeyeceğim. Şunu bilmeniz yeterli: “Haftada en az 2 kez buluşacağız.” Çok spesifik olmayan ancak güncel bir konuyla buradayım. Biliyorsunuz Şampiyonlar Ligi futbolun zirvesi. Tek futbolun olsa iyi, artık bir şeyin en üst seviyesinden bahsederken Şampiyonlar Ligi’ni referans alıyoruz. Sizlerle olan ilişkimize de böyle üst perdeden bir giriş yapmak güzel oldu. Yakında spesifik konularla da beraber oluruz. O zaman vakit kaybetmeden en üst perdeden başlayan yazıya en üst perde eşleşmeyle start verelim.


Bayern Münih v PSG

Şimdi sana net bir durumdan bahsedeceğim. Biraz da kendimle alakalı. PSG, geçen sezon sadece kadrosunun büyüklüğü ile şampiyon oldu. Bu sezona ise öyle yüksek perdeden giriş yapmışlardı ki Süper Kupa’da Nantes’a 4 gol, deplasmanda Lille’e 7 gol attılar. O günlerde ben de Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu için PSG’yi bir adım önde gördüm. Sebebi de şu: “özellikle Messi ve Neymar’ın hem Dünya Kupası hedefi koymaları, hem de bu ivme ile birlikte en son 8 sene önce birlikte kazandıkları Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu için belki de son kez %100’leri ile oynayacağını düşündüm” fakat işin ilk safhası Messi için tamamlandıktan sonra PSG’ye bakıyorum. Bence sen de bu yorumu orda burda bir yerde yapmışsındır, buraya geliyosan futbolla az çok hukukun var: “Messi, Dünya Kupası’ndan sonra vites küçülttü.” Neymar için zaten o konsantrasyon bir kez koptuğunda gerisi kördüğüme dönüyor. Bunları alt alta eklediğim zaman Dünya Kupası öncesi Bayern Münih’i PSG eler yorumu, Dünya Kupası’ndan sonra çok zor eşleşmeye döndü.


İlk maçı 90 dakika izlemedim, daha doğrusu izleyecek halim yoktu. Biliyorsun, neden olduğunu niye diye sorma. Geniş özete açıp baktığımızda da bazı şeyleri anlayabiliyorduk. Mesela şu an gördüğün PSG’nin ilk 11’i.


Bayern Münih v PSG

Ben az önce kimlerden bahsetmiştim. Evet ileri uçtaki ikili. Yani bu eşleşmede ibreyi PSG’ye çevirmesini beklediğimiz ikili. Şimdi diyeceksiniz ki PSG’yi öyle bir anlattın ki, karşısına Stuttgart gelse yine aynı durum olurdu sanki. Öyle değil elbet, işe biraz da Alman gözüyle bakalım.


Bayern Münih v PSG

Bayern’in başlangıç 11’i. PSG’nin ortasahasına baktığında ilk dikkatini çeken şey eminim ki yaratıcı oyuncu eksikliğidir. Bir Musiala’sı yok PSG’nin. Nagelsmann’da buna dikkat çekmiş olacak ki bu yaratıcı olmayan ortasahayı daha da yok saymak için onlara özel çalıştı. PSG için de dörtlü savunma ile çıkmak zaten bir intihar olduğu için Bayern Münih ilk yarıda PSG’nin bütün işini bozmuştu. PSG ilk yarıda isabetli-isabetsiz sadece 1 şut çekti. İkinci yarıda ise önce Kimpembe’nin oyuna girişi ile birlikte alıştıkları üçlü savunmaya döndüler. İyi yaptılar fakat eksik yaptılar. Sezon başından beri yaptıkları 3-4-3’e dönmek yerine 3-5-2’ye döndüler. Zaten golü de Mbappe’nin oyuna giriş dakikası olan 57. dakikadan önce buldu Bayern. Fakat Bayern’i de tebrik etmek lazım. Cancelo-Davies değişikliği cuk oturdu. Kingsley Coman’ı iyi tanırsın. Sağ kanatta oynadığı vakit taç çizgisine yakın oynamayı pek sever.


Bayern Münih v PSG

Buyurun size Coman. Nuno Mendes’in çaylak hatasıyla birlikte golü kalelerinde gördüler.

Mbappe’nin oyuna girişinden itibaren ise PSG’nin maç sonuna kadar yakaladığı gol beklentisi 0,70. Tüm maçta ürettiği 0,83. Benim PSG ile ilgili bu maç için diyeceklerim bu kadar. Bayern Münih attığı golün üzerine gerçekten sağlam bir savunma yaptı ve ofsayttan gol atmasına rağmen o Dünya Yıldızı üçlüyü 30 dakika boyunca durdurmayı başardı.


İkinci maç ile ilgili benim fikrim çok netti. PSG, kulüp yapısı gereği büyük takımlardan tur çevirecek bir takım değil. Bayern Münih ise buraları defalarca kez oynamış çok tecrübeli bir takım. Her şey normal şartlar altında olsa bile dönmeyeceğini düşündüğüm turun üstüne Neymar’ın sezonu kapanması eklenince 2. maçta beklentiler iyiden iyiye düşmüştü. Yine anlattığım çift forvet ile sahaya çıktılar ve beklediğim yaşandı. Chuopo-Moting friendly fire modunu açtı ve turun bir ihtimali varsa bile o ihtimal kalmadı. Erken final niteliğinde -hatta 3 sene önce gerçek final olmuş- bir eşleşmede Bayern Münih, 180 dakikanın 30 dakikasında sıkıntı yaşayarak, bundan iyisi ballı ekmek kadayıfı modunda son 8’e yükseldi. Messi ise Türkiye’ye yine gelemedi.


Liverpool v Real Madrid

Merak etme, diğer eşleşmelerin karakter sayısı önceki kadar uzun olmayacak. Fakat burada müsaden olursa ufak bir şeye değinmek istiyorum. Liverpool’un Napoli karşısında yenildiği maçı hatırladın mı? O maçta kendi içimden dedim ki: “ Liverpool kadrosu miladını doldurdu.” sezon ilerledikçe de bu kabak gibi ortaya çıktı. Alisson, Van Dijk, Fabinho, Robertson, Trent, Henderson, Salah. Bu oyuncular neredeyse 5 senedir birlikte oynayan oyuncular. Bakın Real Madrid’de de böyle bir durumdan bahsedebiliriz ancak onlar çok akılcı bir biçimde yavaş yavaş yıkıp yavaş yavaş bir kadro oluşturdu.


Bayern Münih v PSG

Bu kadroya baktığımız zaman Carvajal, Benzema ve Modric’ten bahsedebiliriz değil mi? Bence sen de evet dedin. Her neyse demek istediğim doymuş kadrolar istediği kadar yetenekli oyunculardan oluşmuş bir kadro olsun, %100’ünü sahaya biraz zor koyar. Bence Jurgen Klopp’da da benzer bir durum var. Onun için de kolay değil, yaklaşık 15 senedir sadece 4 aylık bir arayla çalışıyor. Ve yaptığı şeyler de hazıra konmak değil sıfırdan yüze takım çıkarmak. Onda da bu yorgunluk belirtileri var. Her şeye rağmen Anfield’da bunların olacağını tahmin edemezdik.


Bayern Münih v PSG

Rudiger… Yakışmadı. Ama Nunez’in attığı muazzam golün de hakkını verelim. Sadece Rudiger diyerek haksızlık etmiş oluruz. Ancak aklında böyle bir hata bulunsun. 2. gol zaten aklında bulunan bir Courtois hatası orayı geçiyorum. Şimdi o anlarda şaşırdım fakat hala ilk düşündüğüm şeyin olacağına emindim. Çünkü geçen seneden bunu çok kez tecrübe ettik. v

Vinicius Junior, 7 dakika sonra imdada yetişince Liverpool’un zaten pamuk ipliğine bağlı isteği, öz güveni düştü. Buna bir de kaçırdıkları gol eklendi. Şöyle düşün, FIFA oynuyorsun. Senin karşındaki kişi senden birkaç gömlek üstte bir takım almış. Sen ittire kaktıra öne geçmişsin, o sonra bir gol atıyor ve sen uğraşsan da atamıyorsun. Bir süre sonra düşersin. Buna bir de Gomez’in yaptığı fahiş hata eklenince kayış tamamen koptu. Ve en olmayacak takıma karşı kayışı koparıyosun. Bireysel hatadan yediği gole rağmen hiç düşmeyen bir takıma karşı koparıyosun. İşte bu turda iki takım arasındaki temel fark buydu. Luka Modric’in de ikinci yarıdaki resitali işin içine eklenince skor 5-2 oluyor. Bernabeu’daki maç da izlemeye çok değer bulunan bir maç olmadı zaten, dün Twitter’a bakmışsındır. Oradan anlaşılıyor. Liverpool’un yeniden İstanbul hayalleri böylelikle başka bir bahara kalmış oldu.


Inter v Porto

Sana bir sır vereyim. Ben iflah olmaz bir Inter taraftarıyım. Şimdilik bunu bil yeter, birkaç gün sonra daha detaylı anlatırım. Inter’in Bayern ve Barcelona’nın olduğu gruptan çıkması birçoklarına sürpriz gibi gelse de aslında değildi. Niye biliyor musun? Bu takım gerektiği zaman maçı çekilmez bir hale getirebiliyor. Maçı öyle hale getirdiği anlarda maçı izlersen 8 saatlik uykuyla eşdeğer bir dinlenmeye ulaşırsın gibi rivayetler de var. Giuseppe Meazza’daki Barcelona maçı da en iyi örneğidir. Porto ise Inter’in tam tersi olarak gruplarda oynadığı 6 maçın 5’inde 3 gol ve daha fazlası oldu yani. Eşleşme de tam olarak iki ucu sivri bir eşleşmeydi. Ya Inter kilitleyecek ve gol olmayacak, ya da Porto golü bulacak sonrasında bol gollü bir eşleşme olacaktı. 1.si yaşandı. İlk maçın Giuseppe Meazza’da olması da 1. ihtimalin olmasına daha da yaklaştırdı.


Bu Inter’in ilk maçtaki kadrosu. Sağ ve sol kenar beklerine dikkatle bakın. Simeone Inzaghi, bu sezon Dumfries’i bir hamle oyuncusu olarak kullanmaya başladı. Stoper kökenli bir Dimarco ve defansif yanı daha kuvvetli Darmian ile birlikte Inter maçın neredeyse tamamında 5’li savunma oynadı. İlk maçı ikiye ayırmak gerekiyor. Kırmızı karttan önce ve sonra diye. Otavio’nun kırmızı kart gördüğü 78. dakikadan sonra Inter’in ürettiği toplam gol beklentisi 0,84. Maçın tamamında 1,65. 81’de Dumfries’in girdiğini de hatırlatayım. 78 dakika boyunca çok başarılı bir Onana ve Inter savunması vardı. Kırmızı kart ile birlikte maçı istediği gibi yönlendirip hücumcu bir bek oyuna alıp, skoru alan bir Inter var. Yani Porto, maçı istediği gibi yönlendirebilecek bir takım olmadığını gösterdi. Bir de şuna değinmek istiyorum. Hakan Çalhanoğlu için milli takımda da fazlasıyla yaptık bu eleştiriyi: “Orta sahaya direnç koyma konusunda hep eksik.” Ancak Brozovic’in sezon boyunca yaşadığı sakatlıkların ardından mecburen o bölgede oynasa da koyduğu direnç konusunda diğerlerinden hiçbir farkı olmadığı gibi, teknik meziyetleri sayesinde takımın en güvenilir oyuncusu oldu. İlk maç ve ikinci maçta da maçın adamı olması bunun kanıtı niteliğinde. Onun bu dönüşümü, Milli Takım için de o kadar değerli olacak ki, Milli maçlar gelsin görürsün.


Inter v Porto

İkinci maç da ilk maçın bir kopyasıydı. Inter, yine maçı istediği kıvama getirdi, son dakikadaki muazzam karambol hariç tur ellerinden hiç kayıp gitmedi. O karambol de büyük şanssızlıktı. Yani ilahi bir güç bu turun sonucunu tayin etmişti. Ancak bu maçta Dumfries oynadı. Burda da ilk maçtan farklı bir durum oldu, onu da seninle paylaşayım. Top rakipte iken savunmayı 5’leyen Inter, bu kez sağ stoper Darmian’ın sağ bek, sol kenar beki Dimarco’nun sol beke geçmesiyle beraber 4-4-2 olarak Porto’yu karşıladı. Kısacası, Inter iki maçta da kendi istediğini Porto’ya dayatarak, 13 yıl sonra ilk kez Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale çıktı.


Inter v Porto

Leipzig v Manchester City

Manchester City’de Cancelo gitmeden önceki takım yapısını bir hatırla. Dörtlü savunma önünde Rodri gibi gözükse de, Cancelo’nun Rodri’nin yanına gittiği, Walker’ın stoperlere katıldığı veya rakibe göre bindirme yaptığı esnek bir formasyonu hatırlıyorsun değil mi? İşte Cancelo gittikten sonra bu biraz sekteye uğradı. Özellikle Newcastle maçında Guardiola, Rodri’nin yanına hem Ake hem de Walker’ı soktu ama bu işe yaramadı. Bu eşleşmenin ilk ayağında ise Rodri’nin hemen yanında çok farklı bir oyuncu vardı. Bernardo Silva’nın orada olması Guardiola’nın şapkasından çıkardığı bir tavşandı. Bu konuyu böylelikle çözmüşlerdi. Ancak kalanı? Man City, hiç alışılmadık bir biçimde Leipzig’in defanstan kısa pas ile çıkma planını, İlkay’ın Haaland’ın yanına, Haaland’ın da aynı anda 2 kişi tutmasıyla başardı ve golü böyle buldu.


Leipzig v Manchester City

Az önce Rodri’nin yanına Bernardo Silva gidince bu sorunu aştılar demiştim değil mi? Öyle oldu ancak Bernardo’nun alanını sürekli terk etmesiyle birlikte oyuncular onun boşluğunu doldurmak için başka boşluklar üretti ve Leipzig 2-3 tane net gol kaçırdı. En sonunda da Ederson’un her zamanki boşa çıkışlarından fırsat bilerek duran toptan skoru eşitlediler. Leipzig’in ilk maçta yaptığı çok olumlu bir şey vardı: “Akan oyunda neredeyse pozisyon vermediler.” Ancak geçen seneyi hatırlayın. Grup maçlarında Leipzig, Almanya’da kazanmıştı fakat City, İngiltere’de farkla kazanmıştı. Öyle bir beklenti olmasa da ikinci maçta City’nin turu geçecek olan taraf olduğunu herkes söylüyordu. Ancak bu kadarını kim bilebilirdi? İlk maça göre, yerinden çıkan Bernardo yerine düzgün Stones, bir de akan oyunda kilit çözecek bir De Bruyne eklenmişti. Haaland’ın da canavar modunu açması, tuzu biberi oldu. Bu adamda bence topla bağlantılı bir mıknatıs sistemi olabilir. Çünkü attığı gollerin bir kısmında top bir şekilde Haaland’ı buluyordu. Böyle olunca Haaland’ın çıkma dakikasına kadar skor 6-0’ı bulmuştu. Haaland’ın çıkma olayıyla ilgili sen ne düşünüyorsun, bilmiyorum. Messi için çıkardı diye bir söylenti var belki sen de buna inanmışsındır. Ama bence rakibi daha çok madara etmemek için çıkardı. Hoca, "Haaland şimdiden rekorları kırarsa gelecekte motivasyonu kalmayacağını düşündüğüm için çıkardım." dedi ama bence sebebi buydu. Hocalar yapar böyle şeyler, maç erken dakikalarda farka gittiğinde takımından biraz daha oyunun temposunu düşürmesini talep eder. Ancak Haaland gibi bir canavar, bunu pek dinlemezdi ve muhtemelen 90 dakika oynasaydı, maç çift haneli skor ile biterdi. Hoca da meslektaşına bu kötülüğü yapmadı. City, Şampiyonlar Ligi’nde 26 maçta 30 gol atan canavarıyla birlikte korku sala sala çeyrek final biletini aldı.


Chelsea v Borussia Dortmund

Chelsea, Ocak ayında onlarca transfer yaptıktan sonra hala nasıl bu kadar kötü olabiliyor diye sormuşsundur kendi içinden. Ben de soruyorum, şu cevabı aldım: “Ocak ayında sil baştan takım kurarsan olacağı bu, bir de bu sil baştan kurulan takımın başına kısa vadede direkt etki edemeyecek, kariyerine baktığımızda elinde olan takımların 3-4 sene sonra en üst düzeyde performans verdiği Graham Potter gibi bir hoca varken biraz normal bu durum” gerçekten de şubat ayında Chelsea her maça enteresan ilk 11’ler ile çıkıyordu, bir kadro istikrarı durumu yoktu. Borussia Dortmund’un ise bu seneki Bundesliga şampiyonluk yarışıyla birlikte son yılların en formda Borussia Dortmund’u olduğunu düşünürsek tur için daha baskın taraf olduğunu düşünüyordum. Ancak bunu söylerken Chelsea için şunu atlamıştım: “Chelsea gol atamasa da çok az gol yiyen bir takım” Signal İduna Park’da fark yemeyecekleri bir durumda 2 hafta sonra Stamford Bridge’de turu atlayabilirlerdi. Bunu atlamıştım. Nitekim ilk maça baktığımızda akan oyunda yine fırsat vermeyen bir Chelsea vardı. Dortmurd’un attığı golün de Adeyemi’nin tamamen bireysel yeteneğinden geldiğini düşünürsek bir şeylerin farklı olacağı belliydi. İkinci maça gelmeden önce de Chelsea’nin o rezalet şubat ayının ardından ilk galibiyetini Leeds United maçında almıştı. O maçtaki kadrosundan ufak tefek değişiklikler yaptığını gördük. Kadro istikrarının futbolda ne kadar önemli olduğunu görmek istiyorsan Chelsea’yi örnek alabilirsin. Zaten ilk maçta yarattığı gol beklentisi Dortmund’dan daha yüksek olan Chelsea’nin 2. maçta taraftarından özür dilediği ortaya çıktı. 2-0’lık skor ile birlikte lige havlu atsa da 2021 Şampiyonlar Ligi sezonunun bir benzeri senaryoda ilerliyorlar.


Frankfurt v Napoli

Burdan sonra yazacağım yazılar uzun olmayacak bunu da belirteyim. Çok net aslında, Frankfurt’un bu sezon bulunduğu grup tam dişine göre bir gruptu. Sezona kötü başlasa da sonradan toparladılar fakat Napoli karşısında daha fazlasına ihtiyaçları vardı. Napoli ise çok zor bir gruptan zorlanmadan çıktıkları gibi, ligde şampi noktasına geldiler. Durum böyle olunca çok fazla düşünmeye gerek yok aslında. Almanya’da önce bir makine sahne aldı. Sonra da verilen inanılmaz boşluktan Di Lorenzo. İtalya’daki maç böylelikle iyiden iyiye formalite maçına döndü. Ancak formalite bile olsa, makine yine makineydi. Attığı 2 gol ile birlikte şu an Dünya’da aktif en formda 5 sporcudan biri olduğunu herkese kanıtlıyordu. Osimhen için ne kadar övgü yapsam bazı yerlerden eksik kalır. Napoli’ye katıldığı son 2 sezonda bu kadar parlak görünmese de her zaman patlayıcılığı ve fizik kalitesi ile birlikte fark yaratıyordu. Yaşının da 24’e kadar ilerlemesiyle birlikte bitiriciliğini de standartın üstüne taşıdı. Ve artık oynadığı ligin 1-2 gömlek üstü bir futbolcuya dönüştü. Ona rota sezon sonunda görünecek bu kesin. Böylelikle çeyrek finalde 2 tane İtalyan takımı olmuş oldu. Fakat 2 ile sınırlı kalmayacak.


Tottenham v Milan

En kısır geçeceğini düşündüğüm 2. eşleşme. Tottenham, Pochettino dönemi sonrası gerçekten seyir zevki açısından hiç tatmin etmeyen bir takım haline geldi. Milan ise Inter’e nazaran daha keyif veren bir futbol oynasa da İtalyan genleri onları hiçbir zaman rahat bırakmaz. Yani gol bulursan, devamında gol yeme. Bu kadar. Tottenham ise çok gol atmaya yatkın bir takım olmamasından mütevellit ilk maçta da, çok garip bir biçimde 2. maçta da turu çok istiyormuş gibi değildi. İki maçta da gol beklentisi bakımından Tottenham’ın önünde olan Milan. Çeyrek finalde en çok takımla temsil edilen ülkeyi İtalya olarak tayin etmişti.


Benfica v Club Brugge

Club Brugge, Şampiyonlar Ligi’nin B Grubu’nda çok büyük sürpriz yapmıştı, evet. Ancak gruptaki Atletico Madrid’in o dönemde yaşadığı kötü durum da onlar için biraz fırsat olmuştu. Yani daha ileri gidemeyecekleri belliydi. Kağıt üzerinde Benfica iyi bir eşleşme gibi dursa da Benfica, özellikle bu sene çok büyük bir makineye dönüştü. Ligde 24 maçta attığı 61 gol, aldığı 1 yenilgi falan bu senenin Avrupa’daki en formda takımlarından bir tanesi. Taş gibi bir savunmaları var, ön libero Florentino Luiz dahil. Bu sezon yaz transfer döneminde ülkemize gelmesine karşı olanlara sevgiler. Arada bu kadar fersah fersah form farkı varken (Club Brugge ligde 4.) eşleşmenin toplam 7-1 olması kaçınılmaz oldu. Benfica için harika geçen bir sezonun ardından çeyrek final eşleşmesi çok önemli. Eğer dişlerine göre bir rakip çıkarsa, zamanında Ajax’ın, Lyon’un yaptığı sürprizi yapmaması içten bile değil.


Buraya kadar geldiysen, seviliyorsun. Daha çok sık görüşeceğiz. Kendine iyi bak.


Tüm futbol ve spor haberleri için bizi takipte kalın!
bottom of page