Takımlarımızın Avrupa yolculuğunu mercek altına alıp konuştuğumuz serimizin ikinci yazısına hoş geldiniz. İlk hafta skorlarıyla birlikte bizleri üzmeyen sonuçlar alan takımlarımız, ikinci haftaya da hızlı bir başlangıç yaptı. Her yazıda vurguladığımız "ülke puanı" kavramının tekrardan çok önemli olduğunu vurgulayalım. Alacağımız tek bir puanın dahi oldukça değerli olduğu ortamda iyi işlere devam etmek ümidiyle. Başlayalım…
UEFA Avrupa Ligi
B Grubu - Fenerbahçe
Geçtiğimiz hafta son dakika golüyle gelen galibiyetle birlikte gruptan çıkmanın kapısını araladığını söylediğim Fenerbahçe adına esas kritik maç Rennes’e karşıydı. Tribün ve atmosfer anlamında ülkemizdeki taraftar kitlesine benzeyen bir topluluğa sahip olan Fransız ekibi, maça da arkasına bu rüzgârı alarak başladı.
“Yavaş kaldık!”
Fenerbahçe adına tedirgin olduğum hususlardan biri de stoper tandeminde oynayan oyuncuların Rennes hücumcularına karşı yavaş kalmasıydı. Özellikle ekibimizin savunma çizgisini orta saha civarlarına çektiği dakikalarda bu tehdit oldukça arttı. İlk yarıda konsantrasyon ve ilk müdahale anlamında oyuncularımız iyi iş çıkarınca korkulan başımıza gelmedi. Ancak ikinci yarıyla birlikte odağımızı biraz kaybettik. Çok net bir gol pozisyonu harcadıktan sonra oyuncularımız buna takılırken Rennes hızlı bir geçiş hücumuyla bizi tam olarak korktuğum şekilde avladı. Bu golle birlikte maçtan anlık olarak koptuğumuz 5-10 dakikalık sekansa giriş yaptık. Bu kısımda hazırlanış bakımından oldukça benzer bir gol daha yememiz moral olarak tamamen bizleri yıktı.
“Neden olmasın”
J.Jesus’un takıma gelmesiyle birlikte kötü oyun oynadığına rastlamadığımız Fenerbahçe, bu maçta da fena bir oyun çıkarmıyordu. Futbolun adaletini ilk maçta da gördüğümüz bu grupta işler anlaşılan hak ve hukuk üzerine kurulu. Maçtan kopup bir de üstüne 2 gol yediğimiz dakikalarda İrfan Can sazı eline aldı ve müthiş bir vuruşla takımının üzerindeki ölü toprağını kaldırdı. Bu golle birlikte bu defa rüzgârı arkasına alan ekibimiz oldu. Taraftarı ve oyuncularıyla tedirgin bir vücut haline bürünen Rennes için kaçınılmaz puan kaybı yaklaşıyordu. İlk olarak görülen kırmızı kart sonrasında arkası kesilmeyen Fenerbahçe atakları derken bir hata da Fransız savunmasından geldi. 90+’da kazanılan penaltı son zamanlardaki en adrenalin dolu duran toptu desek yanılmayız. Çoğu Fenerbahçelinin aklına geçtiğimiz sezon E. Frankfurt’a karşı kaçan penaltı gelse de bu kez topun başına Valencia geçti ve takımına 2-2’lik skorla çok değerli 1 puanı getirdi.
Oyun anlamında birçok otorite tarafından beğeni toplayan ekibimizin kadro zenginliği açısından da tam olarak Avrupa mücadelesi verebilecek kapasitesi olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte artık Avrupa gurmesi olmuş Jesus’un kontrolünde ekibimizin neleri vadettiğini görmemek olanaksız.
Öncesinde Kiev şimdi ise Rennes puanlarıyla matematiksel olarak da grubunda avantajlı konuma gelen ekibimize bir sonraki maçlarında başarılar diliyoruz.
H Grubu - Trabzonspor
Avrupa’da oynadığı maçlarda henüz ritmini bulamamış Trabzonspor adına oldukça önemli bir mücadeleyi geride bıraktık. Takımın momentumunu bulması açısından kendi evindeki Kızılyıldız maçında alınacak 3 puan oldukça kıymetliydi.
“Şef”
Sezon başından itibaren sakatlıklar ve talihsizliklerle başı dertte olan Karadeniz ekibi adına belki de en sevindirici haber Hamsik’in ilk 11’e geri dönmesiydi. Maçın başlamasıyla birlikte oyunda kesinlikle varlığını hissettiren “Maestro” takımının vazgeçilmez parçası olduğunu net bir şekilde gösterdi. İlk dakikalarla birlikte son zamanlarda alıştığımız “tutukluluk” yapan Trabzonspor bu şanssız oyununa devam etti. Bir şekilde bu zincirin kırılması, evindeki atmosfere Karadeniz Fırtınasının ortak olması gerekiyordu. Hal böyleyken inisiyatif alan kişi de Hamsik oldu. Erken dakikalarda bu golün gelmesi hem cesaret hem de taraftarın maça girmesi açısından oldukça değerli oldu.
“Isınma”
Öne geçtiği senaryolarda istediği oyunu daha net oynayabilen bir Trabzonspor izlediğimiz aşikâr. Kızılyıldız gibi bir rakibe karşı da Avrupa’da bu güveni tazelemek camia için kritik oldu. Oynanan pas oyunu ve saha dışı aksiyonların da bizim lehimize olması maçın ibresini tamamen ekibimize çevirdi. Bunun üzerine rakibin gördüğü kırmızı kart maçın kırılma noktası oldu diyebiliriz. Hemen akabinde gol atarak verdiğimiz reaksiyon maçın kaderini belirledi. Oyun açısından halen geliştirilmesi gereken noktalar olsa da en azından bu maçtan puan alınması çok lazımdı. Bu nedenle kazanırken öğrenmek hususunda Abdullah Avcı’nın da çalışmalarını artıracağını düşünüyorum. Takımın aksayan mekanizmalarının henüz ısınma aşamasında olduğuna inanıyor, yakın zamanda daha iyi bir Trabzonspor izleyebileceğimizi ümit ediyorum.
İlk hafta kaybedilen Ferencvaros mücadelesi başımızı oldukça ağrıtacak gibi gözüküyor. En azından bu denklemdeki rakibimiz Monaco’ya karşı alınacak 2 galibiyet bizi oldukça avantajlı konuma getirecektir. Hal böyleyken yavaş yavaş oturan takımımızın önemli maçlarının da ilk haftalarda olmaması şans olmuş diyebiliriz.
Umarız Trabzonspor şanssızlıklarından bir an önce kurtulur ve istediği ritmi tutup Avrupa’da adından söz ettirir konuma gelir. Bunu yapabilecek kalitede ve kapasitede olduğunun inancındayız.
UEFA Konferans Ligi
A Grubu - Başakşehir
Emre Belözoğlu yönetiminde iyi işlere imza atan Baykuşlar, Avrupa’da da adından söz ettirmeye başladı. İlk hafta Hearts’a karşı ezici galibiyet alarak açılışı oldukça iyi yaptılar. Grubun kâğıt üzerinde güçlü ekibi Fiorentina karşısında nasıl bir oyun oynanacağı da merak konusuydu.
“Baskın”
Ev sahibi olarak İtalyan ekolü bir takımla karşılaşacak Başakşehir için bundan daha iyi bir reklam maçı olamazdı. Piyasa değeri ve tanınırlık açısından oldukça etkili olan bu tarz müsabakalarda skordan ziyade oynanan oyun da oldukça göze batabiliyor. Hal böyleyken İtalya geçmişi olan Emre Belözoğlu, durumunda farkında olsa gerek takımını çok iyi hazırlamıştı. Her ne kadar Fiorentina’nın son zamanlardaki düşük formu işimize gelse de bu gibi ekol takımları yenmek her zaman zor olmuştur. İlk yarıda iki takımın da birbirini tarttığı, birbirlerinin oyunlarını anlayıp baskın olma isteklerini izledik diyebiliriz. İkinci yarının başlamasıyla birlikte vitesi artıran ekibimiz Serdar’ın golü ile eşitliği bozdu. Bu golün vermiş olduğu motivasyonla farkı ikiye çıkaran oyuncumuz tekrar Serdar oldu. Skoru belirleyen gol de Bertrand Traore’den geldi. İlk yarıda oyunun ve atmosferin heyecanına kapılmayıp sakinliğini koruyan Başakşehir, ikinci yarıda da fişi çekti. Baskın oyun, 90 dakika boyunca topun ayağında olması veya her yere koşu atma değil rakibinin oyununa kıyasla kendi oyununun daha belirleyici olmasıdır. Tıpkı bu maçta temsilcimizin İtalyan ekibine karşı uyguladığı oyun gibi!
2 hafta itibarıyla 7 gol atan temsilcimizin henüz gol yememiş olması da işlerin ne kadar iyi gittiğine işaret olsa gerek. Ligde de aynı istikrarı sürdüren Baykuşlar, her geçen mücadele yüzümüzü güldürüyor. Umarız Avrupa’daki yollarına bu şekilde devam edip bizlere güzel anılar yaşatabilirler…
G Grubu - Sivasspor
G grubuna Prag beraberliği ile başlayan Yiğidolar, bu sezon kadro yetersizliği ile savaşıyor diyebiliriz. Şimdiye kadar Avrupa’da kazanılan puanların aksine ligde küme düşme potasında bulunuyorlar. Hal böyleyken temsilcimizin bu arenada aldığı her bir puan bile mucize olarak nitelendirilebilir.
“Direnç”
Grubun iddialı ekiplerinden Cluj ile deplasman maçına çıkmak grubun kader maçlarından birine çıkmak gibi nitelendirilebilir. Maç henüz başlamadan yaşanan forma krizi, yedek oyuncularımızın yetersizliği derken sahadaki oyuna odaklanmanın bir hayli zor olduğu ortamda ilk düdük çaldı. Maçı izlerken çoğu kez nefesleri tuttuğumuz ve rakibin inanılmaz fırsatları harcadığı bu mücadele ilk ve tek gol temsilcimizden geldi. Hazırladığımız çoğu pozisyon 34 yaşındaki Gradel’den gelirken takımımızın bir hayli yaşlı olması da bizi oldukça zor duruma soktu. Hücum alternatifi az, savunma konusunda da sorunlar yaşayan ekibimizin bu deplasmandan 3 puanla ayrılması beni çok mutlu etsede kalan maçlar adına endişelendirdi. Ligdeki kötü gidişatı Avrupa arenasına taşımayan Yiğidolar bu konuda oldukça dirençli duruyor diyebiliriz. Rıza Çalımbay ile şimdiye kadar güzel işlere imza atıldı. Tecrübeli hocanın bu kadar sorun arasından tekrar sıyrılacağını ve takımını hem ligde hem de uluslararası arenada iyi oyunla önümüze çıkaracağına inanıyorum. Özellikle ülkemizde Anadolu kulüplerinin ne durumda olduğunu görünce Sivasspor’un da bu kervana katılmasını istemiyor aksine bir yıldız gibi diğer Anadolu kulüplerine ışık vermesini ümit ediyorum.
Umuyoruz ki ekibimiz bir sonraki müsabakalarda da bu puan kazanma alışkanlığını sürdürür ve bizlere ülke puanı adına güzel eklemeler yapabilir.
Neler Olmuş?
Sonuç olarak takımlarımız adına her hafta böyle geçsin diyebileceğimiz bir Avrupa haftasını geride bıraktık. 4 takımımızın kazandığı 10 puanın ülke puanına etkisi de bir hayli yüksek. Bu denli kritik ortamda ne olursa olsun ülke takımlarımıza Avrupa arenasında destek vermemiz ligimizin popülerliği ve piyasa değeri açısında da şart. Takımlarımıza geride kalan maçlarında başarılar diliyor, bol puanlı Avrupa haftaları geçirmelerini temenni ediyoruz.
Elimden geldiğince sizlere güzel bir yazı çıkarmaya çalışıp takımlarımızın Avrupa’daki durumlarını aktarmaya çalıştım. Umarım keyifle okuduğunuz bir yazı olmuştur. Bir sonraki yazılarda görüşmek üzere, esen kalın…
Comentarios