Arama Sonuçları
Boş arama ile 1249 sonuç bulundu
- Dört Yapraklı Yonca: Alfa Romeo
Dünya üzerinde çoğu kültürde dört yapraklı yonca bir şans göstergesi sayılır ve bulan kişinin talihinin döneceğine inanılır. Bu bitkinin görünüşü, üç veya dört yapraklı oluşu; çocukluğu kırsal kesimlerde geçenlere, NBA’in büyüklerinden Boston Celtics taraftarı olanlara ve İskoç devi Celtic’i destekleyenlere daha da tanıdık gelir. Ancak hem hikayesi hem anlamıyla daha vurucu bir yerde karşımıza çıkıyor dört yapraklı yonca, yani İtalyancasıyla “Quadrifoglio Verde”. Tabi ana konumuza biraz girmeden önce sembolün sahibi ve araçlarında taşıyan Alfa Romeo’dan bahsetmemiz lazım. Sitemiz yazarlarından Kayra Doğukan’ın hem Alfa Romeo’nun Alman hakimiyetindeki DTM’de 155 ile nasıl birinci olduğu hem de mucize mühendis Giuseppe Busso’yu anlattığı yazılarına selam çakarak kısa bir özet ile girişimizi yapacağız. Alfa Romeo hayata 24 Haziran 1910’da Milano’da “Anonima Lombarda Fabrica Automobili” (A.L.F.A.) ismiyle merhaba dedi. Araya giren Birinci Dünya Savaşı ile 1915 yılında markayı yönetmeye başlayan Nicola Romeo fabrikaları savaş malzemeleri üretme üzerine kullandı ve savaşın bitimiyle beraber 1920 yılında markanın ismi “Alfa Romeo” olarak tescillendi ve aslında bugün de bildiğimiz halinin ilk versiyonu olarak piyasadaki yerinin çok güçlü bir şekilde aldı. Öyle ki daha 1910’larda üstten çift eksantirikli 16 sübaplı motorlar yapıyordu marka. Yıllar biraz ilerlediğinde kimsenin ajandasında yokken hafif malzemeleri kullanma denemeleri gerçekleştiriyorlardı. Bu teknolojilerin Türkiye’de 1990’larda konuşulmaya başlandığını düşünürsek çağının ne kadar ilerisinde olduklarını da görebiliriz. “Tifosi”ler belki bana çok kızacak ama İtalyan otomobil endüstrisinin en özel markası Alfa Romeo’dur. Scuderia Ferrari de Alfa Romeo’nun bir pilotu olan ve yöneticiliği pilotluğundan kat ve kat iyi olan Enzo Ferrari tarafından Alfa’daki meslektaşlarının teşviki ile kurulmuştur. 1920’ler, düşünülen ileri teknolojiler, yine bir mucize mühendis Giuseppe Merosi derken Alfa Romeo’nun ciddi anlamda iyi bir yarış takımı vardı. Çünkü bahse konu dönemde araba satmanın yolu yarış kazanmaktan ve ismini bu şekilde duyurmaktan geçiyordu. Eski bir bisikletçi olan ve ulusal yarışlara da katılan Ugo Sivocci de Alfa Romeo’nun yarış takımına seçildi, kendisinin de desteğiyle takıma dördüncü olarak giren bugün de adı sıkça anılan bir isim vardı; Enzo Ferrari. Diğer iki pilot ise Giuseppe Campari ve Antonio Ascari’ydi. Campari ve Ascari, Sivocci ve Ferrari’ye göre daha tecrübeli pilotlardı. Kahramanımız Sivocci’nin kötü bir lakabı vardır; “L’eterno Secondo” yani ölümsüz ikinci. Lakabından da anlaşılacağı üzere Sivocci, şans meleğinin pek de yardım ettiği bir pilot değildi. Çok iyi yarışıyor ancak konu elde ettiği pozisyonu korumaya geldiğinde kesinlikle bir sıkıntı yaşıyordu. Dönem yarışlarının günümüz ile karşılaştırılamayacak hızlarda, toprak yollarda, pit-stop imkanı olmadan koşulduğunu göz önünde bulundurursak, şanssızlık yaşanma olasılığı da doğal olarak artıyordu. Hatta bir yarışta, hava karardığında, Sivocci ve Ferrari’nin araçlarına bir kurt sürüsünün bile saldırdığı söylenir. Sivocci de talihini döndürmek ve şans meleğinin bulmak için Alfa Romeo 20-30 aracına beyaz eşkenar dörtgen üzerine yeşil renkte bir dört yapraklı yonca çizdirir. Dört yapraklı yonca şansı, eşkenar dörtgendeki 4 köşe ise takımdaki 4 pilotu simgelemektedir. Nitekim, 1922’de dokuzuncu olduğu Targa Florio’da bir sonraki yıl takım arkadaşı Ascari’nin aracının finish çizgisi yakınlarında arıza yapmasıyla 1923 yılında birinci olmuş ve aracına çizilen dört yapraklı yonca da görevini yerine getirmiştir. Yine aynı yıl yani 1923’te Merosi’nin son eseri Alfa Romeo P1, Monza’da denemelere başlamıştı. Yine hatırlatalım, o zamanlar pistler asfaltlanmamış, toprak ve son derece tehlikeliydi. Pilotlar ise üstü açık arabalarla, başlarında deriden yapılma bir şapka ve rüzgarı kesmesi için gözlüklerle mücadele ediyorlardı. “Quadrifoglio Verde” sayesinde talihinin döndüğünü düşünen Sivocci, P1 deneme aracı ile yoldan çıkıyor ve ne yazık ki olay yerinde hayatını kaybediyordu. Çok çok üzücü bir detay vardı ki, Sivocci’nin sürdüğü araca henüz artık kendisini “şanslı” yaptığını düşündüğü dört yapraklı yonca çizilmemişti. Sivocci ölümsüzlüğe uğurlanırken, takımın dört pilotunu temsil eden elmas şeklindeki beyaz zemin bir noktası sonsuza dek eksiltilerek üçgen şekline ve bugünkü formuna getirildi. Gerçekten şans getirmiş miydi yoksa sadece bir inanış mıydı bilinmez ama Sivocci hayatını QV çizilmemiş bir araçta kaybetmişti. 1960'lı yıllardan itibaren ise Alfa Romeo ürettiği araçların sportif ve performans olarak daha önde olanlarına bu sembolü ekledi. Sivocci’nin günümüze mirası ise dolaylı yoldan motor sporları tarihinin en büyük markalarından biri ve her İtalyansever’in hayallerini süsleyen Ferrari; direkt olarak ise Alfistilere otomotiv sporlarının en karizmatik ve anlamlı sembolü oldu.
- Sevgi Uzun Röportajı
Herkese merhabalar. Beşiktaş, Fenerbahçe, Çukurova, OGM Orman ve Botaş Spor'da forma giyen milli basketbolcu Sevgi Uzun ile güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Değerli vaktini bize ayırdığı için Sevgi Uzun'a şahsım ve Linesman ekibi adına çok teşekkür ediyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim! Sizi tanımayanlar için kendinizden bahseder misiniz? Merhaba. Ben Sevgi Uzun. 25 yaşındayım. Profesyonel olarak basketbol oynuyorum ve şu an da Botaş Spor forması giyiyorum. Beşiktaş, Çukurova, Fenerbahçe, Ormanspor ve Botaş Spor gibi takımlarda forma giydiniz. Başlangıcınızı Beşiktaş ile yaptınız. O yıllardan bize bahsedebilir misiniz? Beşiktaş benim her şeyin temelini attığım yer. Çocukluğum ve basketbola olan aşkım orada başladı. Sonrasında hep çok güzel organizasyonların içinde bulundum. Fenerbahçe benim için çok özel bir tecrübeydi. Gerçek dünya ile orada tanıştım. Hedeflerim, hayallerim değişti. Bulunduğum her kulüp çok güzel şeyler kattı bana. Her seferinde kendimi geliştirip, istediğim kimliği bulma fırsatı buldum. Şimdi Botaş Spor forması giyiyorum. Kariyer olarak en başarılı sezonumu geçiriyorum. Umarım çok güzel başarılarla sonlandırabiliriz. Bu yıl gerçekten güçlü bir performasınız var. İlk yarının en iyi çıkış yapan oyuncusu da seçildiniz. Bunu neye bağlıyorsunuz? Ben çalışmayı seven biriyim. Kendimi geliştirme duygusu beni çok motive ediyor. Karşılığını almaya başladığınızı hissetmek ise bambaşka. Sahaya çıktığımda çok güzel bir destek hissediyorum arkamda. Hem antrenörlerimden hem de takım arkadaşlarımdan. Süre alarak geçirdiğim sezonlara kıyasla, saha içinde kendime olan güvenimde çok farklı bir seviyede. Çok keyif alıyorum. Buna layIk olabilmekte beni gerçekten çok mutlu etti. Herkese teşekkür ederim. Milli formayı da giyen bir sporcusunuz. Bu başarı size nasıl hissettiriyor? Milli forma altında oynamak bir farklı olsa gerek. Bu soru her sorulduğunda nasıl ifade ediceğimi düşünmek için hep bir duruyorum. Milli formayı giyince her şey bambaşka oluyor. Orada renkler yok, isimler yok. Sadece milli takım var. Bunun parçası olabilmek, ülkenizi temsil edebilmek, arkanızda sizi destekleyen onca insanı hissedebilmek çok güçlü, çok özel, tarifsiz bir his. Kendimi çok şanslı hissediyorum. WNBA, bu işin zirvesi diyebiliriz. Orası ile ilgili hedeflerin var mı? Tabi ki var. WNBA hayallerimin bir parçası. O tecrübeyi edinmeyi çok istiyorum. Gelişen ve her geçen gün büyüyen bir kadın basketbol yönelimi var. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu beni çok mutlu ediyor. Gerçekten kadın basketbolu çok değerli bir branş. Ne kadar çocuğu basketbolla birleştirebilirsek bizim için o kadar iyi. Milli takım da bununla bağlantılı tabii ki. Ben küçükken ekranda veya gittiğim her yerde A milli takımda ki ablalarımızın başarılarını görerek büyüdüm. Tarihimiz de çok değerli başarılarımız var. Durgun bir değişim süreci geçirdik ama özellikle bu sene ki oynadığımız eleme maçları ile birlikte gerçek kimliğimizi bulmaya başladığımıza inanıyorum. Çok güzel bir avrupa şampiyonası geçireceğimizden hiç bir şüphem yok. Şu anda Botaş'ta forma giyiyorsunuz. Ligde de 6. sırada bulunuyorsunuz, yani çeyrek final içerisinde. Devam eden sezonda hedefleriniz neler? Sezon çok uzun. Bu sene gerçekten çok keyifli, çekişmeli bir lig oluyor. Her takım birbirini yenebiliyor. Sezon sonuna kadar yerler değişebilir. Bitirebildiğimiz en iyi noktada normal sezonu bitirip, play-offlarda güzel bir yer edinmek istiyoruz. Sonrası için elimizden geleni yapıp, güzel bir başarı elde etmek hedefimiz. Milli basketbolcu Sevgi Uzun ile sizler için bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Umarım beğenmişsinizdir. Eğer beğendiyseniz paylaşarak bize destek olabilirsiniz. Önerilerinizi de yorum kısmına bekliyoruz. Linesman'le kalın!
- Manchester City, Londra'dan Galip Ayrıldı!
Merhabalar, bugün sizlere Premier League'in 17. haftasında oynanan Chelsea v Man City maçını ele alacağım. Keyifli okumalar dilerim! Kadrolar İlk olarak ev sahibi Chelsea'dan başlayalım. Mavileri bugün 4'lü savunma kurgusu ile sahada gördük. Ancak sağ bek Azpilicueta'yı da merkeze yakın gördüğümüz anlar oldu. Orta sahada Zakaria-Kovacic ikilisi yer aldı. Önlerinde Ziyech-Sterling-Pulisic üçlüsünü gördük demek isterdim ancak Ziyech hariç diğer ikili maçın henüz ilk 20 dakikasında sakatlıkları nedeniyle sahayı terk etmek zorunda kaldılar. En uçta ise Havertz ile sahaya dizildi Potter'in öğrencileri. Konuk ekip Man City'de ise bu maç asimetrik bir formasyon gördük. Ake-Stones stoper ikilisinin yanına sağ stoper olarak Walker'i attı Pep hoca. Böylece Joao Cancelo resmen bir sağ kanat gibi konumlanacak ve sürekli atakların içinde olacaktı. Merkezi bir hayli kuvvetli tutmayı amaçlayan İspanyol hoca Rodri-İlkay-De Bruyne'nin yanına bir de Bernardo'yu koyunca yoğun bir orta saha kurgusu ortaya çıktı. Foden solda Haaland ise en uçtaki isimdi. İlk Yarının Değerlendirmesi Maç resmen sakatlıkla başladı desek yanlış olmaz. Henüz 2. dakikada Sterling'in sakatlığı Graham Potter'in planlarını bozdu. Sakatlanan Sterling yerine Aubameyang dahil oldu. Maçın ilk 20 dakikasında Man City rakibi kendi yarı sahasından çıkarmadı. Toplu oyunda Walker'I sağ stoper-sağ iç olarak gördük. Ake bir bakıma sol bek gibi, Rodri de Stones'un yanına gelerek 3-2-5 gibi bir yapı haline büründüler. Chelsea'da ise şanssızlıklar silsilesi hala devam ediyordu. Henüz 20. dakikada da bu kez de Pulisic sakatlığa kurban gitti. Yerine genç oyuncu Chukwuemeka oyuna dahil oldu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Chelsea, kendi evinde ilk yarım saatte kalesinde şut imkanı vermedi. İlk yarının sonlarına doğru tempo yükselirken Chukwuemeka'nın şutunda direk gole izin vermedi ve ilk yarı golsüz tamamlandı. İkinci yarının değerlendirmesi Guardiola ilk yarıdaki taktiğinden vazgeçerek ikinci yarıya başladı. Hem Cancelo hem Walker'ı oyundan alarak Akanji ve Lewis'i oyuna sürdü. Böylece 4l'üye döndüklerini söyleyebiliriz. Ayrıca Pep'in sorunlu geçen bu ilk yarının ardından Lewis'i oyuna sürmesi genç oyuncuya ne kadar güvendiğini de bizlere gösteriyor. İkinci yarı hızlı başladı. Her iki takım da pozisyonlar üretti. Ake'nin kafa vuruşunda direğe takılan Man City'de Guardiola 60. dakikada Foden ve Bernardo'yu oyundan alarak yerine Mahrez ve Grealish'i oyuna sürdü. Sadece 3 dakika sonra oyuna giren bu ikilinin iş birliğinde Mahrez'in ayağından golü bulan deplasman ekibi, İspanyol dehanın oyuna direkt etkisiyle maçta üstünlüğü ele geçirmiş oldu. Maçın geri kalanında Chelsea her ne kadar rakip kalede gol aramaya çalışsa da istediği kadar etkili olamadı ve maç Man City'nin 1-0'lık üstünlüğüyle sona erdi. Genel Değerlendirme Zirvedeki Arsenal'ın Newcastle'a 2 puan bıraktığı haftayı iyi değerlendiren Man City böylece puan farkını 5'e indirmiş oldu. Everton maçının da telafisini kısmen yaptıklarını söyleyebiliriz. Ev sahibi Chelsea içinse işler pek iç açıcı durmuyor. Sakatlar kervanına Pulisic ve Sterling'in de katılması Graham Potter'in elini kolunu iyice bağladı desek yeridir. İlk 4 ile arasındaki fark 10 puana çıkan Mavileri zor günler bekliyor. Bu yazımda sizlere Chelsea v Man City karşılaşmasını ele aldım. Umarım keyifle okuduğunuz bir yazı olmuştur. Başka yazılarda görüşmek üzere, hoşça kalın.
- Premier League'de Yeni Yılın İlk Haftası!
Yılın son günleri ve yeni yılın ilk günleri nedeniyle Premier League'de oynanan maçları sizlere panorama şeklinde yazdım. Zirvede Arsenal bulunuyor. Manchester City bu sefer takipçi rolünde, Liverpool zirvenin uzağında. Manchester United, Ronaldo krizini unuttu bile! Newcastle United yeni patronla söz sahibi olmak istiyor. Ateş hattı yanıyor. Karşınızda 5 günlük Premier League değerlendirmesi, keyifli okumalar… 01 Ocak Pazar Yılı puan kaybı ile kapatan Tottenham, yeni yılın ilk gününe evinde Aston Villa mağlubiyeti ile başladı. Lloris, bu maçta da Arjantinlilerden gol yemeye devam etti! Aston Villa, deplasmanda Buendia ve Luiz’in golleriyle yeni yıla 3 puanla girdi. Ligin ilk 4 sırasının oldukça uzağında olan maviler Nottingham Forest deplasmanında 1 puanı kurtaran taraf oldu. Chelsea, son 7 maçında sadece 1 galibiyet alabildi. İkinci yarı tamamıyla ev sahibi ekibin baskısı altında geçti. Nottingham Forest, 17 maç sonunda düşme hattında 18. sırada bulunuyor. 02 Ocak Pazartesi Son 6 lig maçını kaybetmeyen Thomas Frank’in ekibi Brentford, Liverpool’u sahadan silerek 3-1 mağlup etmeyi başardı. Kırmızıların hiçbir varlık gösteremediği maçta Liverpool’un bu sonuçla lige erken havlu atma durumu ortaya çıktı. 03 Ocak Salı Ligin lideri ve takipçilerinden Arsenal ile Newcastle arasında son derece keyifli ve kalitesi yüksek bir mücadele izledik. Golsüz biten maçın son 15 dakikasında Arsenal oyunu rakip sahaya yıksa da sonucu lehine çeviremedi. Konuk takım tarafında ise 1 puan çok iyi. Eddie Hove, Almiron’u oyundan alınca hücuma çıkamadı. Arsenal ligde yenilmeme serisini 11 maça çıkardı. Topçuların sıradaki maçı Londra derbisinde ezeli rakibi ile diğer tarafta Newcastle United’ın ise Eylül ayı başından beri Premier League'de yenilmeme serisi devam ediyor. Ronaldo’nun Al Nassr transferinin Newcastle’ı ilgilendiren tarafı basında çıkan haberlere göre; “Newcastle United yeni sezonda Şampiyonlar Ligi vizesi alırsa Ronaldo kiralık olarak Newcastle United’e gidebilir.” maddesi bulunuyor. Manchester City deplasmanından 1 puanla dönmeyi başarsa da kazanmayı unutan takımlardan Everton, evinde Brighton’a 1-4 mağlup oldu. Roberto De Zerbi’nin ekibi "Martılar" bir kazanıp bir kaybetmeye devam ediyor. Bu galibiyetle ilk 5 sırayı tehdit etmeye başladılar. Galibiyet istikrarı sağlamayı başarırlarsa Tottenham ve Liverpool’un ensesinde olabilirler. İlk 5 sıraya en yakın takımlardan Fulham, golcüsü Mitrovic’in tek golüyle Leicester City karşısında 3 puanı kazandı. Siyah-Beyazlılar üst üste 3. galibiyetini elde etti. 3 maçlık mağlubiyet serisi olan Leicester City ise çıkış bulmak zorunda, tehlike kapılarını çalmak üzere. Ronaldo krizini çözen ve lige dönen Manchester United, ligde duran toplardan en fazla gol yiyen takımı Bournemouth karşısında 3-0 galip geldi. Kırmızı şeytanlar son 4 maçını kazanırken, son 3 maçında da kalesini gole kapattı. Golcüleri Marcus Rashford, son 3 maçta takımı adına gol atmayı başardı. Luke Shaw sahanın yıldız ismiydi. Son 3 maçta golde atmayı başaramayan Bournemouth, son 8 maçında 7. mağlubiyetini aldı. 04 Ocak Çarşamba Çarşamba gecesi deplasman takımlarının gecesiydi. Ligin en dibindeki Southampton ile kırmızı bölge içindeki Nottingham Forest arasındaki maçta gülen taraf konuk takım oldu. Konuk takım ilk yarıda Awoniyi’nin tek golüyle 3 puanı aldı. Southampton son 6 maçını da mağlubiyetle tamamladı. Southampton, 30 Ağustos tarihindeki Chelsea galibiyetinden bu yana evinde galip gelemiyor. Yıllar sonra St. Mary’s deplasmanında kazanan Nottingham Forest kırmızı bölgeden şimdilik çıktı. Tehlikeli bölgede dolanan iki takımın mücadelesinde kazanan çıkmadı. Leeds United ile West Ham United 2-2 berabere kaldı. Leeds United son 4 maçını kazanamadı. Tehlikeli bölgenin 2 puan uzağında. 5 maçtır puan yüzü göremeyen West Ham üstünlüğünü koruyamadığı maçta 1 puan alabildi. Averajla kırmızı bölgenin hemen üstünde bulunuyorlar. Aston Villa parkta iki İspanyol hocanın buluşmasından kazanan çıkmadı. Aston Villa, 1 puanı Ings ile kurtarırken 19. sırada bulunan Wolverhampton, Podence’in güzel golüyle 3 puan fırsatını değerlendiremedi. Aston Villa’da kalede Arjantinli altın eldiven Martinez oynadı. 2 maç aradan sonra galip gelen Tottenham, Selhurst Park’ta Crystal Palace’ı farklı geçti: 0-4. Londra derbisi öncesi moral bulan Tottenham’da 2 gol Harry Kane’den geldi. Tottenham fikstürü sırasıyla Arsenal ve M.City (D). Ev sahibi Crystal Palace son 4 maçında 1 galibiyet alabildi. 05 Ocak Perşembe Londra’nın mavisi mi? Manchester’ın mavisi mi? Sorusunda kazanan Manchester’ın mavisi oldu. Guardiola puan kaybına izin vermedi ve Manchester City ilk yarısını iyi oynayan Chelsea karşısında tecrübeli hocanın ikinci yarıda ki hamleleriyle, Riyad Mahrez’in tek golüyle çok önemli 3 puan kazandı. Man City lider Arsenal ile puan farkını 5’e indirdi. City, 14 Ocak’ta Manchester derbisinde Old Trafford’da United’ın konuğu olacak. Chelsea ise son 8 maçında sadece 1 galibiyet alabildi. 17 maç sonunda 25 puanla, 10. sıradalar.
- Conor McGregor Ne Zaman Dönecek ve Kiminle Dövüşecek?
Her yeni yılda dövüş severler dev maçların gerçekleşmesini, büyük etkinliklerin yapılmasını ve yıldız isimlerin kafese adım atmasını hayal eder. 2023 yılında bu büyük beklentilerin başında Süperstar Conor McGregor'un kafeslere geri dönüşü geliyor. McGregor, her fırsatta bu yıl geri döneceğini belirtiyor. Peki, Conor McGregor vaat ettiği geri dönüşü yapabilecek mi? Bu geri dönüş ne zaman olacak? Geri dönüş maçında kiminle karşılaşacak? Bu yazıda bu soruları cevaplamaya çalışacağız. Conor McGregor'u en son 10 Temmuz 2021 tarihinde Dustin Poirier karşısında izleme fırsatı bulduk. O maçta ayağının feci bir şekilde kırılmasıyla maç yarıda kalmıştı. Bu sakatlık onun çok uzun süre kafeslerden uzak kalacağının habercisiydi. Bazılarına göre bu sakatlıktan sonra emeklilik kararı alması sürpriz olmazdı. Zaten yıllar önce bu kararı kısa süreli de olsa almıştı. Fakat sakatlığın en başından beri McGregor geri dönmekte kararlı olduğunu sürekli söyledi. Conor McGregor, sakatlığının tedavi süreçlerini sürekli sosyal medyadan takipçileri ile paylaştı. Bu süreçte kaslandığı ve neredeyse hafif ağır siklet kilosuna kadar çıktığı görülmeye başlandı. Böyle olunca hakkında steroid iddiaları çıktı. McGregor'un iyileşip geri dönüş takvimi belirlemesiyle bu iddiaların doğruluğu da ortaya çıkmış oldu. UFC başkanı Dana White, Conor McGregor'un önce USADA'nın (ABD Anti-Doping Ajansı) test havuzuna girmesi gerektiğini söyledi ve bunun 6 aylık bir süreç olduğunu açıkladı. McGregor'un tedavi için kullandığı ilaçların yasaklı madde listesinde olduğu ve bu yüzden USADA'nın test havuzundan çıktığı söylendi. Test havuzuna girmesi için gereken 6 aylık süre McGregor'un yaz aylarına kadar dönüşünün zor olduğunu gösteriyor. Eğer bu süreç uzamazsa dönüş maçı için en ideal tarih Temmuz ayının başındaki UFC uluslararası dövüş haftası gibi gözüküyor. Gelelim Conor McGregor'un geri dönüş maçında kiminle karşılaşabileceğine. Eğer bir tarafta McGregor varsa herkes onunla karşılaşmak için can atar. Çünkü McGregor demek kapalı gişe bir salon ve milyonluk PPV satışı demektir. McGregor'un rakibi kim olursa olsun bu maçta kariyerinin o zamana kadar ki en yüksek ücretini alacağı kesindir. Bu yüzden Conor McGregor'un muhtemel rakip listesi oldukça geniş. Burada şu soru önemli Conor hangi siklette dövüşecek? Son maçında hafif siklette dövüşmüştü. Şu anda paylaştığı görüntülere bakılırsa orta siklet vücudunda gözüküyor. Kendisi de kariyerinde orayı test etmek istediğini söylese de bu pek de gerçekçi gözükmüyor. Onun için en ideali yarı orta siklet veya hafif siklet. Bu yüzden bu iki sikletteki isimlere yöneleceği düşünülüyor. Ayak kırılması gibi ciddi bir sakatlık yaşadıktan sonra genellikle ısınma maçı mahiyetinde bir dönüş maçı ile dönülmesi daha doğru olabilirdi. McGregor daha önce Donald Cerrone ile böyle bir şey yapmıştı. Fakat bu kez direkt güçlü bir isimle maça çıkmak istiyor. Bu davranış ne kadar saygı duyulacak bir şey olsa da onun için büyük riskler barındırıyor. Bu muhtemel güçlü rakiplerin en başında da Michael Chandler geliyor. Chandler, çıkardığı efsane maçlarla son yıllarda UFC'nin en parlayan isimlerinden birisi durumuna geldi. Conor McGregor ile de stilleri çok uygun. Chandler bu maçı çok istediğini her fırsatta dile getirdi. UFC'nin de bu maça sıcak baktığı bilinen bir gerçek. Kusursuz bir kapışmaya sahne olacak bu maçın reytinginin de çok yüksek olacağını söyleyebiliriz. Bu yüzden McGregor'un dönüşü için en muhtemel eşleme bu gibi gözüküyor. Rafael Dos Anjos, Dustin Poirier, Jorge Masvidal de McGregor'un muhtemel rakipler listesinde bulunuyorlar. Dos Anjos ile McGregor, 2016 yılında hafif siklet kemeri için karşılaşacaklardı fakat o maç Dos Anjos'un sakatlığıyla iptal olmuş ve yerine Nate Diaz gelmişti. Dos Anjos o maçın gerçekleşmesi için yıllardır açıklamalar yapıyor ama cevap alamıyordu. Şu anda bulunduğu konum itibariyle McGregor için uygun bir rakip konumunda. Bu yüzden o yıllardır istediği maçı alabilir. Dustin Poirier ismi ise McGregor'un olduğu her yerde öne çıkar. Poirier bu maçın olmasını ister. Son iki maçı kazandığı için bu maçta da özgüveni yüksek olacaktır ayrıca bu maçın maddi getirisini de isteyecektir. Conor McGregor için de bu eşleşme kan davasına dönüştü. Son iki mağlubiyetin intikamını isteyebilir. Fakat UFC bu maçı ister mi burası biraz muhallakta. Çünkü son iki maçında Poirier, McGregor'u yendi. Dördüncü maça çıkmaları pek de insanların ilgisini çekmeyebilir. Bu yüzden bu eşleşmenin gerçekleşme ihtimali diğerlerine göre az gözüküyor. Conor McGregor'a muhtemel rakip olarak öne çıkan bir diğer isim Jorge Masvidal. İki dövüşçünün son maçlarında aldıkları mağlubiyetleri ve bu maçın yarı orta siklette gerçekleşeceğini hesaba katarsak bu eşleşmenin ideal eşleşmelerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca iki dövüşçü de maçı pazarlama konusunda çok etkili isimler. UFC'nin göz önünde bulundurduğu reyting kriteri bu maçta oldukça yüksek. Fakat UFC'nin Masvidal için başka planları var gibi gözüküyor. Leon Edwards - Kamaru Usman maçının Usman'ın sakatlığı nedeniyle iptal olma ihtimali bulunuyor. Bu durum gerçekleşirse Masvidal'in Usman'ın yerine kemer için dövüşeceği söyleniyor. Eğer bu ihtimaller gerçekleşmezse McGregor - Masvidal eşleşmesi masadaki en ciddi eşleşmelerden biri gibi gözüküyor. Conor McGregor'un geri dönüş maçındaki muhtemel rakipleri listesini uzatmak mümkün. Charles Oliveira, Paddy Pimblett gibi isimleri de bu listeye ekleyebiliriz. McGregor'un rakibi kim olursa olsun onu tekrar izlemek büyük bir keyif olacak. Umarız bir aksilik çıkmaz ve onun basın toplantısı şovlarını, trash talklarını, kafes içindeki performansını bir kez daha izleme şansı yakalarız.
- NBA All-Star Karşılaşmasının Galibi Giannis'in Takımı!
Yükselen Yıldızlar, Yetenek, Üçlük ve Smaç yarışmalarının ardından geriye bir gün ve bir maç kalmıştı. O da LeBron'un takımı mı, yoksa Giannis'in takımı mı? LeBron ve Giannis bir kez daha kaptan oldular ve bu sefer takımlarını seyircilerin önünde seçtiler. Açıkçası takımların perde arkasında önceden planlandığını düşünüyorum. Oyuncular seçildikten sonra hemen takım formaları verildi ellerine. Tabii bu seçim tam tersi olabilir diye iki formadan da basmış olabilirler ama ben yine de önceden belli olduğunu düşünüyorum. Ama seyircilerin önünde açıklamaları bence harikaydı. Güzel bir sunumdu. LeBron; Joel Embiid, Kyrie Irving, Luka Doncic, Nikola Jokic, Anthony Edwards, Jaylen Brown, Paul George, Tyrese Haliburton, Julius Randle, De'Aaron Fox ve Jaren Jackson Jr.'ı kadrosuna aldı. Giannis Antetokounmpo ise; Jayson Tatum, Ja Morant, Donovan Mitchell, Lauri Markkanen, Damian Lillard, Jrue Holiday, Shai Gilgeous-Alexander, DeMar DeRozan, Pascal Siakam, Bam Adebayo ve Domantas Sabonis'i seçti. Tabii karşılaşma geneline baktığımız zaman yakın geçmişte olduğu gibi şova dayalı hareketler yoğunluktaydı. Açıkçası All-Star ismine yakışıyor mu bu bakış açısı bilmiyorum ama daha mücadele ve rekabet dolu maçlar izlemek isterdim geçmişte olduğu gibi. Maçtan sonra Mike Malone “Bu, şimdiye kadar oynanan en kötü basketbol maçıydı.” açıklamasında bulundu. Haftadan ve karşılaşmadan memnun mu diye stadyumu dolduran taraftarlara sormamız gerek... Giannis Antetokounmpo, sakatlığı sebebiyle ilk sayıyı atıp oyundan çıktı. LeBron'da 15 dakika sahada kaldı. MVP ise Jayson Tatum seçildi. 55 sayı, 6 asist, 10 ribaund gibi bir katkı sağladı takımına Boston'ın yıldızı. Tatum, aynı zamanda NBA All-Star tarihinin en çok sayı atan oyuncusu da oldu. Yine Giannis'in takımından Donovan Mitchell'ın 40 sayı, 10 asistlik katkısı vardı. Damian Lillard 8 üçlük kaydetti ve toplam 26 sayı üretti. LeBron'un ekibinde ise Jaylen Brown 35 sayı ile fark yarattı. Bir tarafta Tatum, bir tarafta Brown... Boston Celtics oyuncuları geceyi şenlendirdiler. Jaylen Brown haricinde Kyrie Irving (32) ve Joel Embiid (32) efor gösteren isimlerdi. Sonuç olarak Giannis'in takımı 184-175'lik skorla LeBron'un takımını mağlup etti. Aynı zamanda 2024 All-Star hafta sonunun Indianapolis'te gerçekleştirileceği de duyuruldu.
- Kıtalararası Derbi! Fenerbahçe mi, Galatasaray mı?
Türk futbolunun ve Süper Lig tarihinin en büyük karşılaşması; Fenerbahçe v Galatasaray maçı. Bu maç bir lig maçı da olsa, kupa maçı da olsa hatta gazozuna dahi oynansa her iki tarafın iple çektiği muhtemelen tek maçtır. Geçmişten günümüze farklı skorları, yenilmezlik serileri, şampiyonlukları barından bu rekabet, bugün futbolseverlerle tekrar buluşacak. Liderin belirleneceği dev derbiye saatler kala, derbide takımların oyun anlayışları, hücum-savunma opsiyonları ve dikkat edilmesi gerekenleriyle mercek altına almaya çalışacağız. Her iki takımın da oyun anlayışlarına geçmeden önce, takımlardaki eksiklere bir göz atmak da fayda var. Fenerbahçe’de Joao Pedro sakatlıktan dolayı forma giyemeyecek. Durumu net olmayan diğer oyuncular ise Luan Peres ve Nazım Sangare. Galatasaray’da ise Kazımcan Karataş ve Emre Taşdemir sakatlıkları sebebiyle dolayı forma giyemeyecek. Takımların oyun anlayışlarına geçecek olursak, her iki takımın da Dünya Kupası arası sebebiyle oyun planlarında esnemeler ve kopmalar olduğunu rahat bir şekilde görebiliyoruz. Maçsız geçen bir-bir buçuk aylık süreçte bu durumların yaşanması elbette doğaldır. Bununla birlikte oyuncuların fiziksel olarak tekrar kendini bulması, kondisyon kazanması için de sürecin tekrar başladığını söylemek de fayda var. Fenerbahçe’nin, Dünya Kupası arasından sonra özellikle Trabzonspor ve Antalyaspor maçlarında işin savunma tarafında ciddi sıkıntılar yaşadığını gördük. Özellikle takımın savunma arkasına atılan toplarda stoperlerin yavaşlığı ve bek oyuncuların pozisyon kaybından kaynaklı rakiplerin rahatça pozisyona girdiğini söyleyebiliriz. Trabzonspor mağlubiyetinden sonra, Trabzonspor’un paylaşımını –ki maça özel bir taktik videosudur- izlediyseniz eğer Fenerbahçe’nin nerelerde sıkıntısı olduğunu görebilirsiniz. Tabii bu noktada Galatasaray’ın santraforda kimi değerlendireceği de önemli bir nokta. Çünkü santrafor özelliklerine göre savunmanın 3’lü mü yoksa 4’lü mü çıkacağı değişkenlik gösterebiliyor. Fenerbahçe’nin sezon başından beri savunma çizgisini çok yukarılarda kurduğunu ve savunma arkasına atılacak toplarda ciddi sıkıntılar yaşayacağını, Fenerbahçe’yi sezon öncesi değerlendirdiğim yazıda bahsetmiştim. Kaldı ki bunu hem sezon boyu hem de az önce bahsettiğim Trabzonspor ve Antalyaspor maçlarında çok net gördük. Fenerbahçe’nin bu savunma anlayışını bozacak ve kenar oyuncularına alanı yaratacak oyuncular santrafor oyuncuları. İkili stoper tandeminde santraforun yaratacağı alanla, üçlü stoper hattında yaratacağı alan aynı olmayacaktır. Bu maçta da Icardi’nin oynama ihtimalini düşünürsek, birebir eşleşmeyi sağlamak ve oluşacak alanı kapatmak adına Fenerbahçe’nin üçlü savunmayla çıkacağını tahmin ediyorum. Her ne kadar Gomis son maçlarda skor üretse de, rakibin arkasına sakmak, koşu göstermek gibi meziyetlerinin yaşı gereği olmadığını söyleyebiliriz. Tabii diğer bir ihtimal de Barış Alper’in santraforda değerlendirilmesi. İcardi şu anda ne kadar hazır bilinmediği ve Gomis’in de hareketliliği sağlayamayacağı düşünülürse, Barış Alper son haftalarda gösterdiği performansla o bölgede değerlendirmeye müsait gibi duruyor. Galatasaray’ın savunma zaafı da çoğunlukla pozisyon almadan kaynaklı, bireysel hatalara dayanıyor. Özellikle son 2 maçı izlediğimiz de hem Aanholt’un hem de Nelsson’un pozisyon alma konusunda sıkıntıların olduğunu gösterdi. Ayrıca takım halinde topa baskıyı bırakıp, bireysel olarak ani yapılan baskılarda –ki bunu son maçta Aanholt ve Barış Alper yaptı- rakibin alan bulması ve pozisyonlara girmesi kolaylaşıyor. Şu anda Galatasaray’ın en ciddi sıkıntısı sol bek bölgesi gibi görünüyor. Her ne kadar Fenerbahçe hücum etmek için merkezi kullansa da Galatasaray’ın bu zaafından faydalanmak için Ferdi’nin sağ bekte oynaması kuvvetle muhtemel. Galatasaray’ın son haftalarda maçların özellikle 2. yarılarında takım boyunu uzun tuttuğunu ve neredeyse geriye yaslandığını söylemek mümkün. Eğer Galatasaray derbi maçta da bu şekilde oynarsa Fenerbahçe’nin skor üretmesi çok zor olmayacaktır. Konyaspor-Fenerbahçe maçını hatırlarsanız, Fenerbahçe’nin o maçta üretkenlikte bu kadar sıkıntı yaşamasının sebebi, Konyaspor’un takım boyunu oldukça kısaltması ve merkezde sayısal üstünlüğü ele almasıydı. Galatasaray, Fenerbahçe’yi bu maçta durdurmak istiyorsa yapması gereken de tam olarak bu diye düşünüyorum. Fenerbahçe’nin merkezdeki üretkenliği bu kadar kısıtlıyken, oyunu oraya hapsetmek rakibi durdurmak adına önemli olacaktır. Dikkat Edilmesi Gerekenler Derbiler her ne kadar takım halinde kazanılıp kaybedilse de büyük maçlarda gösterilen bireysel performanslar da bu maçlara damga vurmuştur. Opta’nın her hafta güncellediği istatistiklere göre hem takımları hem de bireysel oyuncu verilerine göz atmakta fayda var. Aşağıdaki görsellerde takımların topa sahip olma bölgelerini daha doğrusu topa rakipten daha fazla dokunduğu bölgeleri görüyorsunuz. Mor; topa rakipten fazla dokunulan Gri; her iki takımın da eşit dokunduğu Yeşil; rakibin topa fazla dokunduğu bölgeler Mavi; topa %55’ten fazla sahip olunan bölge Kırmızı; topa rakibin %55’ten fazla sahip olduğu bölge Her iki takımada baktığımızda kendi yarı alanlarında özellikle merkezde topa daha fazla sahip olduğunu görüyoruz. Bunlar her iki büyük takım için de oldukça normal veriler. Keza her iki takımın da merkezde kalite olarak üst düzey diyebileceğimiz seviyede olduğunu biliyoruz. Ancak Fenerbahçe’ye baktığımız da rakibin 2. bölgenin merkezinde topa sahip olma konusunda daha iyi olduğunu görüyoruz. Galatasaray’da ise sol bek bölgesinde ciddi sıkıntı olduğunu söylemek mümkün. Bu da Aanholt’un bu noktada ciddi sıkıntılar yaşattığının bir kanıtı gibi duruyor. Takımların ürettiği xG’lere göz atalım. Takımların ürettiği xG tablosu.Set Play; Duran top organizasyonları Rakibe verilen xG’ler Set Play; Duran top organizasyonları Bu verilerde dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var. Galatasaray’ın duran toplarda ciddi bir xG üretse de bitiricilik konusunda sıkıntı yaşadığını görüyoruz. Şüphesiz ki böyle maçlar da duran toplar büyük öneme sahip. Fenerbahçe ise duran toplarda rakibe en az xG veren takım konumunda. Bu iki zıtlık ortaya bir bilinmez koyuyor. Ancak maçın derbi olması sebebiyle, duran topların ayrıca bir öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz. Hem Galatasaray’ın hem Fenerbahçe’nin duran toplarda –taçlar da dahil- ciddi çalışmalar yaptığını son 2 maçlarına baktığımızda görüyoruz. Fenerbahçe’nin taçlarda Galatasaray’ın kornerlerde ciddi gelişme gösterdiğini söyleyebiliriz. Bu tarz maçlarda oynamak kadar rakibi oynatmamak da önemlidir. Takımların yaptıkları baskılarda neler ortaya çıkmış göz atmak da fayda var. Fenerbahçe PPDA konusunda rakibinden daha iyi görünüyor. Bu Fenerbahçe’nin baskı ve top kapma konusunda daha iyi bir durumda olduğunu gösteriyor. Sadece bu da değil tabii ki Fenerbahçe’nin bu baskılardan kaptığı toplarla 7 gol üretmesi de dikkat edilmesi gereken bir nokta. Tabii böyle bir istatistik varken, Galatasaray’ın oyun kurulumunda pas opsiyonlarını arttırarak bu baskıyı kırması gerekiyor. Bu durumda da ilerideki oyuncuların gerektiğinde geriye gelip top alması veya bağlantı kurması gerekiyor. Bunu yapabilecek oyuncu ise Galatasaray’da Mertens. Fenerbahçe’nin de Mertens’e ayrıca bir önlem alması şart. Bireysel performanslara değinmişken, bu noktada da verilere göz atmakta fayda var. Aşağıdaki görsellerde oyuncuların atak katkılarını görüyorsunuz. Fenerbahçe kanadında maç başına en fazla şans üreten oyuncular Lincoln, Valencia, İrfan Can ve Ferdi olurken, Galatasaray’da ise Mertens, Kerem, Oliveira ve Boey olmuş. Her iki takımın da ortak noktası burada gün yüzüne çıkıyor. Merkez, kanat ve bek oyuncularının oyuna katkısının her iki takımda da oldukça fazla olduğunu görüyoruz. Fenerbahçe hücum etmek adına Ferdi’yi sağa atarsa, bu sefer Boey tehlikesiyle karşı karşıya kalacak gibi görünüyor. Merkezde ve kanatta ise her iki takım da birbirine önlem almak zorunda. İrfan'ı durdurmak adına Oliveira’nın mutlaka kanada destekte bulunması gerekiyor. Aynı durum Fenerbahçe için de geçerli. Kerem’i durdurmak için de Lincoln veya Crespo’nun desteğe gitmesi gerek. Mertens-Arao eşleşmesini öngörebilsek de Fenerbahçe’de kimin oynayabileceğini kestiremediğim için Torreira ve Oliveira’yla kim eşleşecek söylemek güç. Az önce yukarıda bahsettiğim bireysel performanslara dikkat çekmek adına ek olarak top taşıma verilerine bakalım. Bu verilerde bana kalırsa en dikkat edilmesi gereken sayı, top taşımayla yaratılan şans sayıları ve anahtar pas sayıları. Akan oyunda driblingler hücuma katkının önemli faktörlerinden biridir. Bunu birçok bek ve hücum oyuncusu elbette yapabilir ancak buna ek olarak rakip savunmayı oyundan düşürecek anahtar pas atmak da bir o kadar önemli bir nokta. Her iki takıma baktığımızda bek ve kanat oyuncularının ön plana çıktığını görüyoruz. Yukarıda bahsettiğim gibi, her iki takımda bek ve kanatlara ayrıca bir önlem almak durumunda. NOT: Verdiğim verilerde Yunus Akgün’e değinmememin sebebi, son dönemde forma şansı bulamamasından kaynaklıdır. Galatasaray adına buraya bir parantez açmak gerek. Son maçlarda Abdülkerim’in attığı uzun toplar son derece dikkat çekici. Yazının başında da bahsettiğim Fenerbahçe’nin önde kurduğu savunma çizgisinin arkasına defanstan atılacak uzun toplar, Fenerbahçe’yi bu verilere de bakarak değerlendirdiğimizde çok ciddi sıkıntıya sokabilir. Fenerbahçe’nin top Abdülkerim’deyken onu rahatsız edecek, topla oynamasını zorlaştıracak hamleler yapması gerekiyor. Özet Her iki takımın da liderlik adına çıkacağı, ligin şu ana kadar oynanan en ciddi maçı olacak. Üç ihtimalin ikisi Galatasaray’a yarıyor. Fenerbahçe ev sahibi olmanın verdiği avantajı kullanıp Galatasaray’ı ilk yarıda ciddi bir şekilde baskı altına almaya çalışacaktır. Galatasaray bu baskı sekansını atlatana kadar aldığı topları kanatlara uzun vuracaktır diye tahmin ediyorum. Hoca tercihleri nasıl olacak, sürprizler olacak mı, şu anda bunları kestirmek çok güç. Maçın tekniği-taktiği elbette önemlidir ancak son bir haftadır bu iki takım arasında gerçekleşen yüksek gerilim bu maçta patlak verecek gibi bir görüntü var. Özellikle Fenerbahçe’nin ev sahibi olması sebebiyle daha agresif bir görüntü çizeceği kanaatindeyim. Keyifli bir derbi olmasını diliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Beğendiyseniz paylaşmayı unutmayın.
- Formula 1'deki Gurur Kaynağımız: Emel Cankaya
Bugün sizlere bir azmin hikayesini anlatmaya çalışacağım. Formula 1'in köklü takımlarından McLaren'de görev alan sevgili Emel Cankaya'nın hikayesini sizlerle paylaşacağım. Yazıda bolca demeçlerine yer verdiğimizi belirtelim. Keyifli okumalar! *Bu yazımızda Motorsport Türkiye ekibinin Emel Cankaya ile gerçekleştirdiği röportajdan faydalandık. Sizlerde YouTube kanallarında bulunan videoyu inceleyebilirsiniz.* Kendisi Mclaren takımının Aerodinami Uzmanı. 2011 yılında Delft Üniversitesi Havacılık ve Uzay Mühendisliği'nden mezun olmuş, daha sonrasında MIT'de yine aynı alanda yüksek lisansını tamamlamış. Çocuk yaşlardan beri hep astronot olma hayali varmış. F1'e olan ilgisi ise üniversite yıllarında başlamış. Mezun olduktan sonra F1 takımlarına sırayla başvurmuş. Bu süreçte üst üste 4 kez ret aldığı zamanlar olmuş. Daha sonrasında farklı bir sektörde 2 yıl çalışmış ama aklının hep köşesinde F1'de çalışmak varmış. İşte azim dediğimiz şey buralarda fark yaratıyor ki tekrardan çeşitli takımlara başvurmuş ve McLaren'den mülakat teklifi gelmiş. Mülakattan önce 2 yıl boyunca unuttuğum şeyler olur korkusuyla öğrendiklerini tekrar etmiş ve amacına ulaşmış. Kendisinin ifadesiyle en büyük motivasyon kaynağı McLaren'in köklü bir kurum olması ve binasını diğer takımlara nazaran daha güzel bulmasıymış. İngiltere Woking'de bulunan tesislere her girdiğinizde size ayrı bir motivasyon sağlıyor demiş. Kendisinin rolüne gelirsek araç parça tasarımında rol alıyor. Özellikle araçların arka kısmı (difüzör, arka fren kanalları vb.) parçaların tasarlanıp aerodinamik olarak daha verimli hale getirilmesini sağlıyor. Yine tüm bunların daha sonrasında testlerini gerçekleştiriyor. Kendisinin deyimiyle sık yarışların olduğu haftalar güncellemelerle uğraşıldığından çok yoğun oluyormuş ve zamanının çoğunu rüzgar tünelinde geçiyormuş. Son olarak temennilerine gelirsek kadın sayısı gerçekten çok azmış ve en büyük dileği bu sektörde daha fazla kadın görmekmiş. Bu yazımızda sevgili Emel Cankaya'yı sizlere anlatmaya çalıştık. Umarım beğenmişsinizdir. Eğer beğendiyseniz paylaşarak bize destek olabilirsiniz. Bir sonraki yazılarda görüşmek üzere!
- Özel Birisi - Jose Mourinho
Jose Mourinho, bir röportajı sırasında kendisini şu şekilde tanımladı. "I am a Special One." Yazımda dünya futbolunda elde edemediği başarı kalmayan, dünya futboluna yön veren, dünya futbolunda kendine has basın toplantıları düzenleyen, birçok kişinin kendine idol olarak benimsediği kişi olan Jose Mourinho’dan ve onun "oyun felsefesinden" bahsetmeye çalışacağım. Kimi zaman agresifliği, kimi zaman sempatikliği, kimi zaman kararlı duruşu, kimi zaman ise rakiplere kök söktürecek türden oyunu ile akıllara gelecek ve unutulmayacak olan o kişi. O kişi Sneijder’in, Didier Drogba’nın "baba" dediği adam. Dünyaca ünlü birçok futbolcunun ona çok ayrı saygı duyduğu adam. Futbolculuk kariyerini yarıda bırakıp hocalığa atılmak isteyen Mourinho, ülkesinin Setúbal FC U17 ve Setúbal U19 takımlarında hocalık yaptıktan sonra belirli kulüplerde scoutluk ve yardımcı antrenörlükten sonra yine ülkesinin önemli kulüplerinde Sporting Lizbon'da tercümanlık yaptı, evet bildiğimiz tercümanlık... Tercümanlıktan başlayan ve zirveye uzanan yol… Tercümanlıktan sonra Sporting Lizbon'da yardımcı antrenör olan Jose, sadece 13 maçta görev aldı. Ardından Porto’da yardımcı antrenörlüğe devam etti. Devamında Barcelona serüveni başladı. Yine en başta tercüman olarak yaptığı işi bu sefer Barcelona’da yapacak olan Jose, belirli bir zaman sonra tekrardan yardımcı antrenör olacak ve 1 sezon iyi iş çıkaracaktı. UEFA Süper Kupası'nı kazanmışlardı ve tabii birçok lig kupası... Bir sezonun ardından Benfica, Leira'da 1. sınıf hoca olarak görev yaptıktan sonra hayatının en önemli ilk başarısını elde edeceği Porto’ya bu sefer hoca olarak gelmişti. Burada tam 126 maça çıkıp 2.31 MBP (maç başına puan) elde edecekti ve birçok lig kupasının yanında UEFA Kupası kazanacaktı. Dahası, Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olacaktı. Tam da her şey burada başlamıştı… 02/03 Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Porto ve hocası Jose Bu başarının ardından valizini alıp yollara düştü. Rota Premier League ekibi Chelsea'ydi. Burada 4 sezon görev yapacak olan Jose, 184 maça çıkıp 2.23 MBP yakaladı. Bu sürede şu başarılara imza attı. 2 İngiltere Şampiyonluğu 1 İngiltere Kupası Şampiyonluğu 3 İngiltere Lig Kupası Şampiyonluğu 1 İngiltere Süper Kupası Şampiyonluğu 09/10 sezonunda yolu Serie A ekiplerinden Inter’e düştü ve 3 sezon görev yaptı. 108 maça çıktı, 2.12 MBP yakaladı. O efsane ayrılığın gerçekleştiği gecede kazandığı Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırdı. 3 sezonluk sürede birçok lig şampiyonluğu elde etti. 09/10 Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Inter ve hocası Jose Müthiş zafer sonrasında artık Real Madrid kapısından içeriye girdi. 3 sezon görev yaptı, 178 maça çıkıp 2.30 MBP yakaladı. Bu sürede şu başarıları elde etti. 1 İspanya Süper Kupası Şampiyonluğu 1 İspanya Kupası Şampiyonluğu 1 İspanya Ligi Şampiyonluğu Sonrasında yolu tam 7–8 sezon görev yapacağı Premier League ekiplerine düştü. Sırasıyla Chelsea, Manchester United ve Tottenham'da görev aldı. Bu süre zarfında -lig kupaları dışında- en önemli başarısı 16/17 sezonunda Manchester United ile kazandığı UEFA Kupası oldu. İngiltere'nin ardından yolu tekrardan Serie A'ya düştü. Hala daha görev aldığı Roma'da UEFA Konferans Ligi Şampiyonu oldu. Bu şekilde Avrupa kıtasında gerçekleştirilen turnuvaların hepsini kazanmış oldu. 2 Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu 2 Avrupa Ligi Şampiyonluğu 1 Konferans Ligi Şampiyonluğu 1 UEFA Süper Kupası Şampiyonluğu Jose Mourinho'nun Oyun Felsefesi Formasyon olarak 4–2–3–1 / 4–3–2–1 / 4–1–2–1–2 formasyonları, diğer formasyonlar arasından en çok kullandıkları. Kısaca Inter ile olan UCL macerasını konuşalım. 4–3–2–1 diğer adıyla 4–4–2 baklava Bu kadrodaki 'baklava' şüphesiz Sneijder olacaktı. 14. bölge dediğimiz Sneijder'in konumlandığı yerin önemi günümüz futbolunda hala çok değerli. Bu kadroda şüphesiz efsane kaptan Zanetti'nin mücadelesi ve diğer beki olan Maicon'un takıma kattığı genişlik çok önemliydi. Takımın sıkıştığı anlarda bitmek bilmeyen enerjisi ile kenardan bindiren ve anında topu alıp takımı rahatlatan oyuncuydu. İleri tarafta zaten gol makineleri diyebileceğimiz Eto’o ve Milito yer alıyordu. Bu oyuncular çaresiz kaldıklarında bile hemen derine inip topu alan, oyun kurulumuna yardımcı olan oyunculardı. Bağlantıyı sağlamak zaten çok kolay olacaktı. Çünkü Sneijder gibi kaliteli ayaklara sahip oyuncuları vardı. Cambiasso göbeğin vazgeçilmez oyuncusu olacak, hem defansif hem de hücum yönünde isabetli pas oranı yüksek bir oyuncu olacaktı. Lucio ve Samuel ise riske girmeyen sakin ve kısa toplarla oyunu ileriye yönlendirmeyi amaçlayan oyunculardı çok büyük yetenekler değillerdi ama bu kadronun önemli oyuncularındandı. Gittiği her takımda 'kaptan' olabilecek oyuncu isterdi Jose. Lider oyuncu, onun için çok ayrı bir kavramdı. Şüphesiz tarihin en iyi hocalarından birisi olarak kitapların sayfalarını dolduracak ve her ortamda akıllara gelecek. İlerleyen her senede tarihin tozlu sayfaları açıldıkça Jose’nin futbola kattıkları ve geride bıraktığı güzel anları ile karşılaşılacak.
- Kadınlar Basketbol Süper Ligi'nde 14. Haftanın Değerlendirmesi
Türkiye Kadınlar Basketbol Ligi değerlendirmelerimden önce, ilk baş antrenörlük deneyimini Kadınlar Bölgesel Ligi’nde İstanbul Panterleri karşısında yaşayan, ikinci yarıda sadece 4 sayıya izin veren, savunmanın ne kadar önemli bir faktör olduğunu tekrar bize hatırlatan, rotasyonu çok fazla kullanan ve takımının 16-69 gibi farklı bir skor elde etmesinde büyük payı olan Ozan Bayındır dostumu tebrik ediyor, başarılarının devamını görmek dileğiyle yolun açık olsun diyorum. 14. haftanın hiç kuşkusuz en önemli maçı lider Çukurova Mersin Yenişehir ve yakından takipçisi Fenerbahçe arasında oynandı. Mersin ekibi, Ekrem Memnun’un ayrılmasından sonra geçici koç Aydın Uğuz ile maça çıktı. Son çeyreğe kadar başa baş giden maçta gömülü man-to-man ve pota altı savunmasını Deny ile etkili yapan ev sahibi, son periyotta potasında sadece 13 sayıya izin verince bu önemli maçtan 77-68 galip ayrıldı. Ev sahibi takımda 4 oyuncu 35 dakika ve üstü süre aldı. Çukurova Mersin Yenişehir Chelsea Gray - 20 sayı, 5 ribaund, 7 asist. Dejuana Boner - 19 sayı, 5 ribaund, 2 asist. Kuanitra Holingsvorth - 11 sayı, 15 ribaund. Satou Sabally ve Breanna Stewart’in gelmesiyle tamamen WNBA all-star kadrosuna dönüşen Fenerbahçe’de bireysel hataların yanında çok top kaybının yaşanması, rotasyonun belirsizliği tam bir hayal kırıklığıydı. Bu takımdaki en kilit oyuncu savunmada ve hücumda Kayla Mcbride, bu çok açık ortadayken toptan onu uzak tutmak takıma yapılabilecek en büyük kötülük gibi duruyor. Fenerbahçe Breanna Stewart - 22 sayı, 7 ribaund. Emma Meesseman - 10 sayı, 7 ribaund. Olcay Çakır Turgut - 10 sayı, 10 asist. Haftanın öne çıkan bir diğer maçında ise son 4 maçını kazanan Beşiktaş ile son 3 maçında sahadan yenik ayrılan Melikgazi Kayseri arasında oynandı. Ligde zayıf rakibi karşısında zorlanan ev sahibinde yine öne çıkan isim Dana Evans’tı. 40 dakika sahada kalan Evans, 30 verimlilik puanı yanında 8/14 üçlük atarak çok elit bir skorer olduğunu, ritim bulduğunda durdurulması imkansıza yakın olduğuna bu sezon bir çok kez tanıklık ettik. Ev sahibinde Monique Billings’ın maça gelmeyişi, Taya Reimer’in fabrika ayarlarına geri dönmesi ve bu sezon yaşanan en büyük kriz olan Türk sporculardan neredeyse hiç katkı alınamaması sorunların bazılarıydı. Maç içinde koç Aziz Akkaya ve ekibinin kötü maç yöneten hakem triosu ile sık sık karşı karşıya gelmesine tanıklık ettik. Beşiktaş Dana Evans - 39 sayı, 2 ribaund, 4 asist. Monique Billings - 15 sayı, 11 ribaund. Konuk Kayseri ekibinde ise Daugile Sarauskaite, maç başında yaşadığı faul problemi nedeniyle uzun süre kenarda oturmak zorunda kaldı. Ardından çok dar rotasyonla oynayıp 5 kısa ile uzun süre sahada kalmalarına tanıklık ettik. Misafir ekipte oyunun ikinci bölümünde Shay Landrum’un izolasyon dediğimiz diğer oyuncuların açıldığı, alan yarattıkları bir hücum düzenine şahit olduk. Yüzdeli sokmasının yanında penetre sonrası yaptığı asistlerinde sayı olmasıyla maçı sürekli önde götürmeyi başardılar. Oyunun final bölümünde yorgunluk ve dar kadronun dezavantajını yaşadılar ve maçtan 84-81 yenik ayrıldılar. Melikgazi Kayseri Lyndra Weaver - 22 sayı, 9 ribaund. Shay Landrum - 21 sayı, 4 ribaund, 2 asist. Şuğranur Sönmez - 15 sayı, 3 ribaund, 7 asist. Ankara derbisinde Orman Spor ligde kötü günler geçiren Botaş’ı uzatmalara giden maçta 78-75 yenerek 5. galibiyetini alırken rakibinede bu sezon 6. yenilgisini tattırmış oldu. Orman Spor Kübra Erat - 18 sayı, 4 ribaund, 5 asist. Reshanda Gray - 18 sayı, 11 ribaund. Damla Gezgin - 17 sayı, 5 ribaund, 2 asist. Botaş Erica McCall - 21 sayı, 11 ribaund, 2 asist. Sevgi Uzun - 10 sayı, 7 ribaund, 8 asist. Alt kısmı yakından ilgilendiren maçta ise Hatay Belediyespor ligde zor günler geçiren, tamamen yabancılarıyla yollarını ayırıp yenileriyle devam eden Bursa Uludağ takımını ağırladı. Sürekli maçı önde götüren konuk ekip son çeyrekte sadece 6 sayı atabilince maçtan 79-73 yenik ayrıldı ve bu sezonki 10. yenilgisini almış oldu. Hatay Belediyespor Egle Sventorite - 26 sayı, 8 ribaund. Alexis Prince - 13 sayı, 8 ribaund. Bursa Uludağ Channon Fluker - 19 sayı, 15 ribaund, 2 asist. Nicole Carter - 19 sayı, 3 ribaund, 4 asist. Ferda Yıldız - 14 sayı. 14. haftanın kısaca öne çıkan maçlarını sizler için yorumlayıp değerlendirmeye çalıştım. Umarım beğenmişsinizdir.
- ATP'de Yeni Sezon, Yeni Umutlar!
Değerli okurlar, tenis takviminin yılbaşısı olarak kabul edilen Avustralya Açık ile herkese merhaba. Tenis takviminde Grand Slamler ve hatta Challenger turnuvalar da dahil olmak üzere uzun ve sessiz bir dönem geçirdik. Bu dönemde neredeyse yaprak kımıldamadı diyebiliriz. Neyseki imdata -bana göre en zevkli turnuva olan- Avustralya Açık yetişti ve tenise susayan bizlerin gönlüne bir nebze de olsa su serpti. Bizde bu turnuva öncesi bir ön görüş yapmak istedik. Bana göre Avustralya Açık tarihinin en sansasyonel olanı 2022'ydi. Djokovic'in ülkeye ve haliyle turnuvaya katılamaması ve hatta sınır dışı edilmesi en büyük olaydı. Son dönemde alev alan bir Djokovic-Nadal kapışması vardı. Djokovic için çok ama çok büyük bir kayıptı. Nadal ise hiç parlak gelmiyordu bu turnuvaya ki sakatlık durumlarından çokça çekmişti ama gidebildiği yere kadar gitmek belki de en olası hedefti. Kolay da bir yoldan gelmedi aslında ama bir şekilde kendini finale atmıştı ancak karşısında sert bir rakip vardı, Daniil Medvedev. Finale de çok dominant başlayan taraf Medvedev'di ve ilk 2 seti 6-2 ve 7-6'lık setlerle geçiyordu. Hatta 3. sette 3-2 öndeyken 0-40 ile bir break almaya sadece bir puan uzaklıktaydı. İşte buradan çok dev bir adım atan Nadal 6-4, 6-4 ve 7-5'lik setlerle inanılmaz bir geri dönüşe imza atıyor ve 5 saat 25 dakika sonunda zafere uzanıyordu. Bu sezon ise rekabetin dozu açısından biraz daha umutluyuz açıkçası. Next-Gen'deki yukarı ivmelenen potansiyel kupayı farklı bir isme getirebilmesini mümkün kılıyor. Kuralar çekildikten sonra öne çıkan favorilerin final yolunu inceleyelim. Rafael Nadal Nadal'ı çok zorlu bir yol bekliyor. 1. tur için bile çok zorlu diyebileceğimiz Draper, sırasıyla Nakashima, Nishioka ve henüz daha taze US Open'da kaybettiği Tiafoe. Sonrasında ise çeyrekte Daniil Medvedev, yarıda Tsitsipas ve muhtemel finalde Novak Djokovic. Novak Djokovic Daha iddialı gelen Novak Djokovic'in yolu ise Nadal'a göre bir tık daha kolay diyebiliriz. Carbellas Baena, Dellien, Dimitrov ve De Minaur ilk turdaki rakipleri. Çeyrek finalde Rune ya da Rublev, yarı finalde Casper Ruud/Fritz ile finale daha sağlam yürüyebilecek denilebilir. Ancak görüldüğü üzere yolları eskiye nazaran oldukça zorlu. Burada formsuzluk, sakatlık ve hatta rakiplerin daha sert oyunuyla finalden uzak kalabilirler. Uzun seneler sonra belki de büyük üçlüden uzak bir final görmeye en yakın olduğumuz sene bizleri bekliyor. Tenis takviminin yılbaşısı Avustralya Açık bu sezon bana göre çok büyük sürprizleri barındırıyor. Umarım herkesin beklentisinin ötesinde harika bir turnuva olacaktır. Herkese keyifli maçlar ve iyi seyirler dilerim!
- WTA'da Bizleri Neler Bekliyor?
Tenis takviminin kadınlar ayağındaki yeni sezonu için merhaba demek üzereyiz. Tenis branşında diğer yazılarımızda da belirttiğimiz gibi inanılmaz değişkenlikler olabiliyor. Oyuncuların favori olması, form durumları, geçen sene 25 yaşında tenis bırakma kararı alan Ash Barty gibi erken emeklilik kararları, çok büyük efsane Serena Williams’ın yerinde emeklilik kararı gibi. Bu seferde Naomi Osaka’nın hamile olduğunu açıkladı ve turnuvada yer almayacak. Geçtiğimiz birçok yazıda değindik, dehşet formunu her geçen gün arttıran Iga Swiatek için çok fazla yorum yapmaya gerek yok, pek doğal favori. Alman Niemeier, Udvardy eşleşmelerinden sonra Rybakina onun için ciddi bir sınav olacaktır. Ancak bana göre en güçlü gelen isim hala 18'inde olan Coco Gauff. Bu turnuva öncesi Auckland turnuvasında set vermeden kupayı alan genç Amerikalı oldukça öne çıkıyor. Pek kolay bir final yolu olmasa da sırasıyla, Siniakova, çalkantılı da olsa eski şampiyon Emma Raducanu, yine çok formda vatandaşı Pegula... Zorlu bir yol olsa da bir şekilde kendisini tepeye atabileceğini düşünüyorum. Bu noktada diğer favorilerin form durumları da oldukça önemli. Mükemmel oyununu tepeye taşımakta zorlansa da Sakkari, Ons Jabeur ve Sabalenka’da bir tık daha kolay yollardan gelerek kupaya uzanmak isteyecekler. Sürpriz bir isim olarak da Petra Martic ismini öne çıkarmak istiyorum. Zaman zaman Grand Slamlarda çok sivrilmese de dişli rakiplere zorluk çıkartabilen bir isim olarak düşünülmeli. Simona Halep ve Venus Williams’ın turnuvaya katılamayacak olması, Pliskova’nın çok kötü bir yıl geçirmesiyle favori havuzu çok daralsa da; mükemmel bir turnuvanın bizi beklediği kesin. Umarız ki geçen seneden kat be kat mücadeleci bir Slam izleyebiliriz. Herkese iyi seyirler, bol uykusuz geceler!