Arama Sonuçları
Boş arama ile 1249 sonuç bulundu
- Mazisini Arayanlar: Eskişehirspor’un Yükselişi ve Düşüşü
Türk futbol tarihinin en özel köşelerinden birinde, kırmızı-siyah renklerin gururla dalgalandığı bir şehrin hikayesi saklıdır: Eskişehirspor . 1965 yılında kurulan bu Anadolu devi, kısa sürede sadece bir futbol takımı değil, bir kimlik, bir aidiyet ve bir direniş sembolü hâline gelmiştir. Yükselen Yıldız: Eskişehirspor’un Başarıları Eskişehirspor, Süper Lig’e ilk adımını attığı yıllardan itibaren Anadolu'daki futbolseverlerin yüreklerinde taht kurmayı başardı. Özellikle 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında, şampiyonluk için İstanbul’un büyük takımlarıyla kıyasıya mücadele eden bir ekip haline geldi. Türk futbolunun en unutulmaz takımlarından biri olarak, Eskişehirspor üç Türkiye Kupası finaline ulaşmış, 1971 yılında Türkiye Kupası ve Türkiye Süper Kupa’yı kazanarak adını altın harflerle yazdırmıştır. Futbol sahasındaki cesur ve atak oyun anlayışı, tribünlerdeki ateşli taraftarları ile birleşince, Eskişehirspor Anadolu’nun sesini Süper Lig’de yankılandırıyordu. İstanbul’un devlerini dize getiren bu takım, Anadolu'nun gururu olmanın yanı sıra, Türk futbolunun gelişiminde de önemli bir kilometre taşı olmuştu. Karanlık Günlerin Başlangıcı: Düşüşe Geçiş Ancak ne yazık ki futbolun sert yüzü bir kez daha kendini gösterdi. Eskişehirspor’un kaderi de birçok Anadolu takımı gibi zamanla ekonomik sıkıntılar ve kötü yönetimle sekteye uğradı. 1980’lerde yaşanan düşüş, kulübü alt liglere sürüklemeye başladı. Süper Lig’e tekrar dönüş çabaları 2000’li yılların başında sonuç vermiş olsa da, mali problemler ve yönetimsel istikrarsızlıklar kulübü bir türlü istikrara kavuşturamadı. Eskişehirspor 2010’lu yıllarda Süper Lig'de yeniden canlanmaya çalıştı, taraftarlarının itici gücüyle büyük umutlar yeşerse de, bu rüzgar uzun soluklu olmadı. 2020’lere girerken kulüp, ekonomik krizlerin pençesinde boğulmaya başladı ve önce Süper Lig’den, ardından TFF 1. Lig’den düşerek derin bir çöküşe sürüklendi. Futbol sahalarındaki efsanevi zaferler yerini maalesef amatör ligde hayatta kalma mücadelesine bıraktı. Bir Avuç Gururlu Yürek: Taraftarın Sadakati Eskişehirspor’un düştüğü yerden kalkma mücadelesinde en büyük destek ise her zaman olduğu gibi taraftarlarından geldi. Sayıları azalsa da coşkuları azalmayan Eskişehirsporlular, takımlarına olan sevgilerini asla kaybetmedi. Artık küçük statlarda, amatör liglerde oynansa da Eskişehirspor bayrağı o tribünlerde hala gururla dalgalanıyor. Her bir maçta yankılanan “Es Es Es, Ki Ki Ki, Eski Eski Es!” tezahüratları, şehrin bağrından kopan bir haykırış gibi yankılanıyor. Eskişehirspor’un mazisi, şanlı zaferlerle dolu olsa da, şimdiki hali derin bir hüzün taşıyor. Fakat her düşüş, yeni bir dirilişin habercisidir. Şehir, takımına olan sadakatiyle bir kez daha ayağa kalkmak için bekliyor. Anadolu’nun bu futbol mabedi, umutsuzluğun içinde yeniden küllerinden doğmayı bekliyor. Futbol ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- Tecrübeli Şutör Danny Green, Kariyerini Noktaladığını Duyurdu!
Tecrübeli şutör Danny Green , NBA'de geçirdiği 15 senenin ardından kariyerini noktaladığını duyurdu. 2009 yılında NBA Draft'larında Cavaliers tarafından seçilen Green, kariyerinde 3 farklı takımda 3 kez şampiyonluk yaşadı. Draft edildiği Cavaliers'ta sadece 20 maç oynadı ve ilk sezonunun ardından serbest bırakıldı. Bir sonraki sezon kariyerinde çok önemli bir yere sahip olacak olan Spurs'e katıldı. Kariyeri boyunca yay gerisinden kullandığı şutların isabetiyle dikkat çeken Green, 8 sene geçirdiği Spurs'te ilk şampiyonluğunu kazandı. Efsane Spurs kadrosunun yıldız ismi olmasa da taraftarlar tarafından çok sevilen Green, 2018 yılında takım arkadaşı Kawhi Leonard ile birlikte Toronto Raptors'ın yolunu tuttu. 31 yaşında belki de kariyerinin en iyi sezonunu geçiren Green, özellikle play-off'lardaki kritik üçlükleriyle ikinci kazandığı şampiyonlukta büyük rol oynadı. Toronto Raptors ile şampiyonluk yaşadığı sezondan sonra Lakers'ın yolunu tutan Danny Green , iyi bir rol oyuncusu olarak Bubble sezonunda Lakers ile üçüncü şampiyonluğunu yaşadı. 2022 NBA Play-off'larında takım arkadaşı Embiid'in dizine düşerek sakatlık yaşayan Green, sol dizinde ACL ve LCL yırtıkları yaşadı. Yaşadığı büyük sakatlık sonrası parkelere iyi dönemeyen Green, o tarihten itibaren sadece 13 maç oynadı ve geçtiğimiz günlerde emekli olduğunu açıkladı. Futbol ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- Zeynep Sönmez'in 2024 Yılı Yükselişi
Türk tenisi özelinde bazı yatırımların geciktiği su götürmez gerçek. Hala atılacak çok fazla adım olduğu gibi çok boyutlu bir süreç de elzem. Yenilikçi, sürdürülebilir adımların derinlerine inildikçe bu süreç özelinde çok fazla mesai harcanması gerektiğini de unutmamak gerekiyor. İşin yönetim tarafı işleyişini -öyle ya da böyle- sürdürürken biz izleyiciler olarak daha çok tenisçiler tarafına odaklanmış durumdayız. Seyir zevkini ön plana alıyoruz. Bu noktada ise elimiz aslında çok bol değil. Zengin bir tenis oyuncu havuzuna sahip değiliz. Dolayısıyla ortaya -tabiri caizse- tek tük çıkan sporcularımıza ayrı bir korumacı yaklaşıyoruz (en azından tenis özelinde) Mevcut zamanda bunlardan birisi de Zeynep Sönmez. Türk tenisinin yükselen yıldızı milli tenisçimiz Zeynep Sönmez, kariyerindeki sükseli yürüyüşüne devam ediyor. Bizler de bu süreçte onunla birlikte bu anlara tanıklık ediyoruz. Özellike tenise farklı bir pencereden bakmak için Zeynep Sönmez, mevcut konjonktürde sayılı örneklerden. Zeynep Sönmez, 2023 sezonunda yıldızını parlatmaya başlamıştı bile. 2024 sezonu ile yıldızını daha farklı arenalarda daha dominant şekilde sergilemeye başladı. Avustralya, Brisbane turnuvasında birinci ve ikinci elemeleri geçmiş, son 64 turunda Fransız tenisçi Clara Burel’e 4-6, 2-6 kaybederek 2024 sezonuna giriş yapmıştı. Devamında Grand Slam performansı olarak Avustralya Açık sahnesine çıkan sporcumuz, ilk 2 turu geçmeyi başardı. Ancak üçüncü eleme turunda zor bir rakip olan Lulu Sun ile eşleşmiş ve kaybetmişti. Ancak maçta 1 set alarak turnuvaya veda etmesi teselli olmuştu diyebiliriz. Doha ve Qatar’da WTA 1000 özelinde mücadele eden Zeynep Sönmez, bu arenalarda ilerleyemedi. Devamında çeşitli turnuvalarda bazı yükselişlere imza attı. Sezonun ikinci Grand Slam’i olan Roland Garros turnuvasında potansiyelinin büyük bir bölümünü bizlere sunan Zeynep Sönmez, üç eleme turunu geçti. Ancak sonrasındaki rakibi -şu anda- dünya 8 numarası olan Emma Navarro olmuştu ve turnuvaya veda etmiştik. Lakin bu turnuva Zeynep Sönmez için bir kırılma noktasıydı. Sergilediği performans ile dikkatleri üstüne çekmeyi başarmış, Türk basınında daha fazla yer almaya başlamıştı. Berlin WTA500 turnuvasında da önemli bir imza bırakarak turnuvaya veda etti tenisçimiz. İki elemeyi geçtikten sonra, son 32 turunda Arantxa Rus’u saf dışı bırakmıştı Zeynep. Son 16 turunda ise Victoria Azarenka’ya diş geçiremedik. Kariyer basamakları tek tek çıkan tenisçimiz için verimli bir turnuva olduğunu söylemek gerek. Grand Slam denince akıllara en çok gelen, sezonun üçüncü büyük turnuvası olan Wimbledon kapımıza dayanmıştı. Yazın da başlangıcıyla birlikte gelen turnuvayı tenis severler büyük bir heyecan ve tutku ile bekledi. Elbette Zeynep Sönmez için de ayrı özel temennilerimiz mevcuttu. Zeynep Sönmez, ilk eleme turunu 6-2 ve 6-1 ile çok dominant bir şekilde geçti. İkinci eleme turunda ise rakibine 1 set hakkı tanımasına rağmen üçüncü seti 6-0 kapatarak üçüncü tura yükselme başarısı gösterdi. Üçüncü turda Ukraynalı Daria Snigur’a karşı çok iyi başlangıç yapan tenisçimiz, maçın sonunu getiremedi. Bu turnuva sonrasında Spordepor aracılığı ile Zeynep Sönmez ile bir röportaj gerçekleştirme fırsatı buldum ve kendisine bu maçla ilişkili şu soruyu sordum: ‘’ Wimbledon final turunda Ukraynalı rakibine karşı oynadığın maçı izleme fırsatı buldum. O maçta kortta baya formda bir Zeynep gördük. Ki final turuna gelmen bunun göstergesi... Fakat maçta önde olduğun zamanlarda oyundan zaman zaman düştün. Benim maç özelindeki görüşüm: Final turundaki maçının senin adına iyi bir mental test olduğunu ve pozitif anlamda ders çıkardığını düşünüyorum. Bu dediğime katılıyor musun, bizim için wimbledon serüvenini de değerlendirebilir misin?’’ Kendisinin cevabı ise şöyle oldu: Wimbledon'a iyi bir turnuva geçirip gittim(Berlin WTA500 turnuvasından bahsediyor) Çim kortu seviyorum, bu yüzden turnuva olarak değerlendirirsem, iyi tenis oynadığım ve iyi mücadele ettiğim bir turnuvaydı. Eleme final turu maçı benim için çok inişli çıkışlı, duygularımın çok aktif olduğu, hem hayal kırıklığı hem de heyecan dolu bir maçtı. Ancak tabii ki en önemlisi, çok gelişim dolu bir maç oldu. Teniste son puan bitmeden maç bitmiyor; bunu da bu maçta kendim tecrübe etmiş oldum. Zeynep Sönmez ile daha önce hiç görüşmediğim halde bu soruyu ona açıkça sorabilme özgürlüğünü kendimde buldum. Kendisinin yapıcı eleştirilere kulak kabarttığını biliyorum. Bu bağlamda ona bu soruyu sormak benim için kıymetliydi. Kendisinin cevabı da öz farkındalığının gelişmişlik seviyesini bizlere göstermiş oldu. Bunu hem Linesman’a vermiş olduğu röportaj hem de Spordepor platformunda bana vermiş olduğu röportaj ile görebilir ve bu argümanımı kuvvetlendirebilirim. Ayrıca iki röportaj arasında önemli farklar mevcut. Pandemi sürecinde ve yenilerde yapılan röportajdaki sorulan soruların farklılığı ve cevapları Zeynep’in kariyerinin pozitif yönde olduğunun kanıtı niteliğinde. Yılın son Grand Slam’i olan Amerika Açık’ta mücadele serüveni başlayacaktı. Sert, toprak, çim ve sonrasında tekrar sert korta dönmek, adapte olmak hiç kolay değildir. Üstelik Grand Slam atmosferinde bunun derinliği daha da artıyor. Burada da iki eleme turunu rahatça geçen tenisçimiz, üçüncü turda veda etti. Fakat artık Zeynep’in -büyük turnuva, küçük turnuva fark etmeksizin- ilk iki eleme turunu sağlama aldığını gözlemleyebilir, böyle bir çıkarımda bulunabiliriz. 9-15 Eylül arasında ise Tunus Jasmin Açık turnuvası oynandı. Burada ise güzel bir performans bizlere izletti Zeynep Sönmez. Çeyrek finali gören tenisçimiz için tıpkı Berlin WTA500 turnuvası gibi Jasmin Açık turnuvası da kariyerinin şu aşaması için güzel örnek oldu. Ayrıca kariyer devamını inşa edecek olan kritik turnuvalar ve önemli performanslar… Tenis ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- Reykjavik’i Isıtan Milliler: İzlanda 2-4 Türkiye
Avrupa Uluslar Ligi B grubunda Bizim Çocuklar grubun 4. maçına namağlup lider olarak çıktı. İzlanda deplasmanı, takvimin her gününde sorun çıkartacak bir deplasman ancak Ekim’in 14’ünde adeta bir çileye dönüşebiliyor. Maç öncesi yetkili ağızlardan “iptal olacak” söylemleri yükselse de son karar maçın belirlenen gün ve saatinde, Reykjavik’te oynanacağı yönünde oldu. Teknik direktörümüz Vincenzo Montella’nın maç öncesinde bahsettiği gibi tüm bahanelerden arınarak sahaya çıkan Milli Takımımızda İrfan Can Kahveci ve Kenan Yıldız ilk 11’e yerleşti ve maça alışılageldik klasik “9” no olmadan, hareketli bir üçlü ile sahadaydık. Buz Kestik! Maçın erken bölümlerinde sahanın “buz pistinden” hallice olmasına rağmen ön alan presi ile baskı kurmaya çalışan Millilerimiz, pozisyonu bulsa dahi sonuca çeviremeyince kaptırılan top sonucu Oskarsson’un tek başına geçiş hücumu ile dakikalar 2’yi gösterdiğinde 1 – 0 geri düştü. Buz gibi bir hava, buz pisti gibi bir zemin ve gelen erken gol ile buz gibi bir his ile maça devam eden Millilerimiz, golün ardından zemine uyum sürecini atlatmaya çalışarak baskı kurdu. Bu baskının ilk meyvesini dakikalar 6’yi gösterdiğinde Hakan Çalhanoğlu’nun şutuyla aldık aldık ancak top kalecide kaldı. Zeminin kötü olması ve topun düzenli olarak sekmesi, oyunun teknik anlamda oynanmasını zorlaştırsa da dakika 20’ye kadar topun hâkimi ve sete oturan bir Ay- Yıldızlılar gördük. Zeki ve Ferdi’nin bindirmeleri ile birçok kez erken orta ile bu süreçte şans bulmaya çalışsak da en etkili olunan akınlar merkezden veya Kenan Yıldız’ın bireysel becerileri ile gelen akınlar oldu. Topun arkasında sabırlı ve ısrarlı şekilde bekleyen İzlanda takımını açmak zor olsa da yay üzerinden Kerem Aktürkoğlu’nun şutu ile bu kilidi kırmaya dakikalar 23’ü gösterdiğinde çok yaklaştık, olmadı. Bu dakikaya kadar alışılageldik oyununu oynamaya çalışan Millilerin baskısını kıran İzlanda takımı, 30lu dakikaların ortalarına kadar etkili geçiş hücumlarını, özellikle Oskarsson ile, gerçekleştirdi ve kornerler ile tehlike yarattı. İlk yarının son 15 dakikasında ise, Kenan Yıldız’ın 38. dakikasında etkili bireysel çabası ile getirdiği top ve 45’te organize akın sonucu Ferdi Kadıoğlu’nun kalecide kalan şutu dışında iki takımda tehlike üretemezken, devrenin sonuna eklenen “bir dakika uzatma” ilk yarıyı açıklar nitelikte idi. İlk ve tek etkili akınlarında buldukları gol ile İzlanda takımı devreye bir farkla önde girdi. Altın Yarı! İzlanda’nın başkentinde iki Milli takım da sahaya değişiklik yapmadan çıkarak ikinci yarıya başladılar. İkinci yarının ilk düdüğünden itibaren iştahlı, hevesli ve ne yaptığını bilen bir Milli Takım vardı sahada. Önce duran top sonrası Hakan Çalhanoğlu’nun direği ve İrfan Can Kahveci’nin kafa vuruşu ile gole yaklaştık. Dakikalar 51’i gösterdiğinde baskının sonucunu alıyoruz ve Arda Güler’in şutunda Ingasson’un eliyle müdahalesi sonucunda penaltı kazandık! Ancak zeminin ufak bir şakası ile daha karşı karşıya kalarak, kaptan Hakan Çalhanoğlu’nun penaltı golü çift müdahale sebebiyle iptal ediliyor. Kısa bir demoralize durum sonrasında toparlayan milli takım, patenlerini giyerek tarihi dönüşün ilk paten izlerini sahaya yansıtıyor ve baskının arttığı an sihirli ayak İrfan Can Kahveci, sihrini Reykjavik’te İzlandalılara da izletiyor, dakika 64 ve 1 – 1. Bu golün sevincini ekran başında bizler yaşarken, sahadaki Millilerin inancı ve kurduğu doğru baskı, akışkan top çevirme ile üst üste etkili akınlarla golün geleceğini hissettirdiler ve 66.dakikada bir el ile oynama daha sonrası hakem tekrardan penaltı noktasını işaret etti. Dakikalar 67’yi gösterdiğinde Ballon D’or adayı kaptan Hakan Çalhanoğlu hatayı ikinci kez tekrarlamadı ve Millilerimizi öne geçiren skoru kaydetti, 1-2! Reykjavik’te 70.dakikadan sonra kendi oyunlarına hiç uymayan top hakimiyeti oyununa dönmek zorunda olan İzlanda, fizik gücünün de yardımı ile müthiş bir pozisyon yakaladı ancak Duvar Merih Demiral, topu çizgiden çıkararak herkese derin bir nefes aldırdı. Ancak bu pozisyondan kısa bir süre sonra sağ kenardan gelen yüksek ortada, tipik bir İzlanda hücumunda, kafa vuruşu ile Andri Guðjohnsen 83. dakikada topu ağlarımıza gönderdi ve durumu 2-2’ye getirdi. Sahne Büyücünün! Golden sonra sinmeyen ve iştahlı oyununa devam eden Millilerimiz, fiziksel mücadelede İzlandalılara sahada cevap vererek ön alan presi ile fark yarattılar ve dakikalar 88’i gösterdiğinde “ Büyücü ” Kerem Aktürkoğlu’nun müthiş ön alan baskısı sonucu hata yapan kaleciden seken topu tamamlayan “ Starboy ” Arda Güler tüm Türkiye’yi sevince ve inanca boğan golü kaydetti. Bu dakikadan sonra gelen 6 uzatma dakikasının bir ömür olacağını düşünsek de Ay-Yıldızlılar’ın müthiş savunması ve oyuna sonradan giren Eren Elmalı ve Yunus Akgün’ün temposu ile hem savunma aksiyonları hem de doğru duruş ile pozisyon vermeden ilk 4 dakika geçse de 90+5’te Harry Potter Kerem’in akıl dışı golü ile hem galibiyeti perçinledi hem de İzlandalıları büyüsü ile tanıştırdı! İzlanda deplasmanındaki tarihimizdeki ilk galibiyet olan bu maç hem jenerasyona hem de Montella hocaya çok yakıştı, ayağınıza sağlık! Futbol ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- Türk Voleybolu Nereye Gidiyor?
Herkese merhaba. Bu yazımda sizlerle biraz dertleşmek istiyorum. Geçtiğimiz günlerde Arkas Spor Kulübü, 2025-26 sezonundan itibaren SMS Grup Efeler Ligi’nden çekileceğini ve yetiştirici kulüp sıfatıyla Erkekler Voleybol 1.Ligi’nde mücadele edeceğini açıkladı. Sadece Arkas değil, Efeler Ligi’nde mücadele etmeye çalışan birçok kulüp ya sponsor bulamıyor ya da sponsor bulamadığı için ligden çekilme kararı alıyor. Bizim çok kıymetli federasyonumuz bu konuda ses çıkarmanın aksine, her şey güllük gülistanlıkmış gibi kaldıkları yerden devam ediyor. Efeler Ligi takımları sponsor bulamıyor, para ödülleri zaten yetersiz. Ligde yarışmacı kadro kurmak neredeyse imkansız bir hal almış durumda. 2023-24 sezonunda alt ligden Efeler Ligi’ne çıkmaya hak kazanan Milas Belediyesi Spor Kulübü ise yarışmacı haklarını İstanbul Gençlik Spor’a devretmek zorunda kaldı. Ligde bulunan Develi Belediyesi de yine maddi zorluklardan dolayı ligden çekildi. Şu anda SMS Grup Efeler Ligi 14 takım yerine 13 takımla oynanıyor. Bu sayı ilerleyen sezonlarda belki de daha da azalacak. Ülkemizde voleybol, futbol ve basketbol kadar popüler olmadığı için bu durumu ya görmüyoruz ya da görmek istemiyoruz. Erkek voleybolunda da fikstür, kadın voleybolundaki kadar yoğun ve yazın da milli takım düzeyinde bu yoğun fikstür devam ediyor. Dediğim gibi pek popüler değil maalesef organizasyonlarımız bu nedenle de izleyicisi de pek yok. Maçlara da tahminimce bu yüzden talep oldukça az oluyor. Maçlara katılım olmadığı gibi gişe ücretleri de takımları ayakta tutacak kadar yüksek olmuyor. Tabii günümüz ekonomik şartlarında maç izlemek de zorlayıcı olabiliyor. Burada da iş yetkili kısımlara düşüyor. Maçlar hali hazırda çoğu zaman Youtube üzerinden yayınlanıyor. Görece büyük olan maçlar ise televizyondan yayınlanıyor. Gerçi o maçlar da ne kadar izleniyor, ne kadar alıcısı var orası tartışma konusu. Belediyeler ne kadar destek veriyor kulüplere o da önemli. Mesela TÜRŞAD takımı kaç sezondur kapanma tehlikesi içinde spor yaşamına devam ediyor. Çünkü sponsor bulamıyorlar ve sponsor bulamadıkları için de giderlerini karşılamakta zorluk çekiyorlar. Kimi kulüplerde, sporcular sağlık harcamalarına kendileri karşılamak zorunda kalıyor. Ameliyat masrafları, doktor masrafları derken bunların kulüp tarafından karşılanamadığı ki sporcuların sigortalarının dahi yatırılmadığı iddiaları mevcut, bu iş gerçekten içinden çıkılmayacak bir duruma doğru gidiyor. Bu yazıda sizlere erkek voleybolundaki ekonomik sıkıntıları bir nebze de olsa anlatmaya çalıştım. Umarım başarılı olabilmişimdir ve biraz da olsa seslerini duyurabilmişimdir. Sağlıkla kalın, Linesman’le kalın… Voleybol ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- 2024 AXA Sigorta Şampiyonlar Kupası Şampiyonu Fenerbahçe Medicana!
Herkese merhaba! Bir voleybol şampiyonluk maçının ardından sizlerle birlikteyiz. Her yıl bir önceki yılın Sultanlar Ligi şampiyonu ile Kupa Volley şampiyonu arasında Şampiyonlar Kupası maçı oynanır ve kupa sahibini bulur. Geçtiğimiz yıl her iki kupayı kazanan Fenerbahçe Medicana olduğu için her iki finalde de karşılaştığı Eczacıbaşı Dynavit oldu. Kupanın sahibi dokuzuncu kez çıktığı finalde 5. şampiyonluğunu alan Fenerbahçe Medicana oldu. Takımın oyuncularını, antrenörlerini ve taraftarlarını tebrik ederiz. Biraz da maç içerisinde neler olup bittiğine bakalım. Hazırsanız başlıyorum! Set Skorları: 25-23, 22-25, 25-17, 25-18 Karşılaşmanın MVP’si: 29 sayı, 3 blok, 2 ace ile Melissa Vargas İlk Altılar; Fenerbahçe Medicana: Drca, Ana Cristina, Meliha, Vargas, Aslı, Eda ve libero Gizem. Eczacıbaşı Dynavit: Elif, Gray, Yaprak, Boskovic, Rettke, Sinead Jack ve libero Simge. İlk sete etkili başlayan taraf Fenerbahçe Medicana oldu. İlk toplarda yapılan savunmalar maçın nasıl geçeceğine dair bize bir özet niteliğindeydi. Fenerbahçe’de ilk dört sayının sahibi Vargas, Eczacıbaşı Dynavit’te ise Gray oldu. Gray’in maça iyi başlaması Boskovic için de ısınmayı kolaylaştırdı denilebilir. Maçta ilk eşitlik 7-7 iken geldi. Daha sonra Fenerbahçe’nin kaçması ve Eczacıbaşı’nın kovalamasıyla devam etti. Skor 20-15 iken Eczacıbaşı’nda Hande oyuna girdi ve setin seyrinde değişiklik yaptı. 22-17’den 24-23’e kadar gelen skorda Hande’nin manşetleri ve Boskovic’in hücumları çok önemli yer tutu. Seti bitiren ise Ana Cristina’nın hücum sayısı oldu. Fenerbahçe’nin servis, Eczacıbaşı’nın ise hücum hataları dikkat çekti. İkinci set dengeyle başladı. Fenerbahçe 5-8 gerideyken ilk molasını aldı. Hücum ve savunma hataları devam edince skor 5-10 iken ikinci molasını da aldı. Setin en dikkat çeken olayı Eczacıbaşı’nın setin başından itibaren manşet kalitesini öne çıkarması olabilir. Servis hatalarını da azalttınca ilk setin aksine önde giden takım oldular. 15-20 iken Fenerbahçe’de Arelya ve Elitseva oyuna girdi. 16-23‘ten 22-25’e gelen skor herkesin kafasında bir geri dönüş oluştursa da Boskovic izin vermedi ve setlerde durum 1-1’e geldi. Eczacıbaşı yükselişini sürdürmeye üçüncü sette de devam etti. Özellikle savunmada çok ciddi defanslar yaptılar. Buna rağmen Fenerbahçe’nin hücum ritmini yükseltmesi 9-9’da skorun eşitlenmesini sağladı. 16-13’te Eczacıbaşı mola aldı ama seri 18-14’te Boskovic hücum edene kadar devam etti. Buradan 22-14’e kadar Fenerbahçe’nin çok güçlü servislerinden aldığı sayıları izledik. Sonrasında Eczacıbaşı biraz hareketlense de Fenerbahçe elindeki avantajı kullandı ve seti hanesine yazdırdı. Şüphesiz setin kırılma anı Fenerbahçe’nin, Eczacıbaşı’nın mükemmel savunmalarına karşılık yaptığı hücumlardı. Onların ardından serviste de kaçırmayı bırakıp güçlü atmaya devam edince set skoru belirlendi. Fenerbahçe’de Meliha’nın yerine giren Vasileva’nın hücumları ve setin sonlarındaki aceleri de belirleyici oldu. Dördüncü sete Fenerbahçe bıraktığı yerden başladı. İlk sayılarda Ana Cristina öne çıkarken devamında da takım arkadaşları oyuna güç koymaya devam etti. Skor 7-3 iken Eczacıbaşı molaya gitti. Dönüşte yapılan bloklar ve Hande’nin hücumları takımın uyanması için bir kıvılcım oldu. 11-11’de eşitlik geldi. Skorda eşitlik sürerken Boskovic’in kaçırdığı (Fenoglio’nun itirazla kazandırdığı) sayı sette bir kırılma anı yarattı. Eczacıbaşı dönüşünü tamamlayacak mı derken Fenerbahçe yeniden öne geçti ve seti önde götürdü. Eczacıbaşı farkı bire kadar düşürse de devamını getiremedi. Seti, maçı ve kupayı kazanan Fenerbahçe Medicana oldu. Tebrik ederiz. Fenerbahçe Medicana üçüncü setin ortalarında bir uykudan uyanmış gibi maça geri döndü. Eczacıbaşı’nın etkili olamayan servisleri bu dönüşü tetikledi. Yapılan hücumlara karşılık verememeleri ve güçlü olan manşetlerindeki düşüşler kayıpları getirdi. İki takımın da tam olarak hazır olmadığını biliyoruz ilerideki karşılaşmalarını hevesle tekrar bekliyoruz. Fenerbahçe Medicana’yı tekrar galibiyet ve kupa için tebrik ediyoruz. Bir sonraki maçta görüşünceye dek sağlıcakla kalın, Linesman’le kalın… Voleybol ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- Vince Carter'ın 15 Numaralı Forması, Emekliye Ayrılacak!
Vince Carter , ‘Vinsanity’, ‘Air Canada’... Ona hangi isim vermek istersek isteyelim her zaman sözcüklerin ötesinde bir yerde kalacak. 2020'ye kadar oynayan Carter, daha çok Raptors ile ilişkilendirilir ki basketbola merak salmış gençleri Michael Jordan sonrası gelen belirsizlik döneminde sporu seçmeye motive eden, arkadaş grupları arasında heyecan verici hareketleri en çok denenen- konuşulan, ağızları açık bırakan o zamana kadar daha önce hiç görülmemiş smaçları ile hem NBA hem de basketbol dünyasına yabancı olan Kanada için ülkedeki tartışılmaz öncülerden biri. Şimdi ise her şeyin başladığı yere geri dönüp onurlandırılacak. Raptors 30. yıl dönümünü kutlarken Hall of Fame’e girecek olan Carter'ın 15 numaralı forması, 2 Kasım'da Toronto Raptors'ın karşılaşması sırasında emekliye ayrılacak ve bu da onu Franchise tarihindeki ilk oyuncu yapacak. 12 Şubat'ta ikonik 2000 Slam Dunk yarışması için Raptors dinozorunun özel bir şehir formasını da tanıtacaklar. Ayrıca iki ay sonra, Çarşamba günü Jason Kidd'i de içeren bir videolu duyuruyla 2004'te takas edildiği takım Brooklyn Nets, 25 Ocak 2025 Cumartesi Günü Miami Heat ile saat 18:00'da oynanacak karşılaşmada 15 numaralı formasının kalıcı olarak onurlandıracağını ilan etti. Dražen Petrović (#3), Jason Kidd (#5), John Williamson (#23), Julius Erving (#32) ile birlikte Nets tarihinde yedinci forma emekliliği iken NBA’de birden fazla takım tarafından emekliye ayrılan 15. oyuncu olacak. Böylece Los Angeles Clippers henüz bir oyuncunun formasını emekliye ayırmamış tek NBA takımı olarak kalacak. Carter, yenilen Court'ta düzenlenen bir tören için Toronto'daydı ve haberi alınca duygulandı. Raptors, Cuma günkü duyurudan önceki günlerde Toronto'nun her yerine 15 numaralı formaları astı. Carter, basın açıklamasında "Raptors'un bana NBA'de başlangıcımı sağlayan ve benim için birçok özel anıya ev sahipliği yapan arenada Kasım ayında formamı emekliye ayırma planlarını bildirdiğinde çok minnettar oldum. Ailemle, arkadaşlarımla ve Raptors'la geçirdiğim zamanı unutulmaz kılan Toronto taraftarlarıyla o anı paylaşmayı dört gözle bekliyorum." dedi. Vince Carter: "Ne bekliyorsunuz? Bunun büyüklüğünü anlıyor musunuz? Herkesin elde edemediği bir onur. Bana dair farklı eleştirileri olan insanlar olduğunu biliyorum ve sorun değil, bu anın tadını çıkaralım." 1993'te takım genişlemesi onaylandıktan ve ilk sezonunu 1995'te oynadıktan sonra Raptors üç sezon boyunca zorlandı ve bu süre zarfında 67-179'luk bir performans gösterdi. Ancak başlangıçta Draft ile Toronto Raptors'a takas edilmeden önce Golden State Warriors tarafından beşinci seçilen Carter'ı Toronto'ya getiren takas, birkaç başarılı sezonun başlangıcı olacaktı. 1998-99 Yılın Çaylağı ödülü, unutulmaz 2000 yılı Smaç Yarışması performansı ve Avustralya'da düzenlenen Yaz Olimpiyatlarında sekiz maçta 118 sayı bularak altın madalyayla performasını taçlandırarak Raptors'la birlikte ligin en popüler oyuncularından biri haline geldi. 2. yılında Toronto'nun ilk Playoff serüvenini yaşamasını sağladı ve o sezon ilk kez All Star oldu. Kariyerinin ilk beş buçuk sezonunu Raptors'ta geçirirken bu süreçte beş kez All-Star, iki All-NBA seçimi ve dört sezonda All-Star oylamasında tüm NBA oyuncuları arasında birinci oldu. 2001'de Doğu Konferansı yarı finallerinde Allen Iverson ve Philadelphia 76ers'a yedi maçta yenilmeden önce ilk Playoff serisi zaferine ulaşmış, Raptors'ı üç kez Playofflara taşımıştı. Maç başına ortalama 23,4 sayı üreterek hala Franchise tarihindeki en yüksek bireysel sayı ortalamasını da koruyor. Raptors’ın ilk gerçek yıldızı gibi görüldüğü dönemde iniş çıkışlar yaşadığını kabul etti. Sakatlıklarla mücadele edip kulüple de anlaşmazlık yaşayınca takasını istedi. Alonzo Mourning'i de içeren bir paket karşılığında New Jersey Nets yolculuğuna başladı. Bu, Carter'ı Toronto'daki taraftarların öfkesinin hedefi olarak bıraktı ve oraya geri döndüğünde düzenli olarak yuhalandı. Carter'ın New Jersey'deki beş sezonu (2004-09) kariyerinin en iyi istatistiksel serisini oluşturdu çünkü Nets formasıyla en yüksek sayı, ribaund ve asist ortalamalarını elde etti. 374 maçta, maç başına 37,9 dakika süre alarak ortalama 23,6 sayı, 5,8 ribaund, 4,7 asist ve 1,2 top çalma yaptı. İki başlangıç dahil olmak üzere üst üste üç kez All-Star oyununa katıldı. Nets tarihinde toplam sayılarda (8.834) üçüncü sırada yer alıyor ve takımın 30 sayılık 90 ve 40 sayılık 17 maç rekorunu elinde tutuyor. Diğer çeşitli istatistik kategorilerinde de hala ilk 10'da yer almaya devam ediyor. Franchise'ın Playoff tarihindeki en iyi sezon sonrası sayı ortalamasına (26.0) ve dördüncü en fazla toplam sayıya (701) sahip. Joe Tsai: "Hem sahada hem de saha dışında bu organizasyona çok şey katan eski Nets oyuncusu Vince Carter'ı onurlandırmaktan heyecan duyuyoruz. Nets tarihinin önemli bir parçası ve bu sezon mirasını kutlamak için onu Barclays Center'da ağırlamayı dört gözle bekliyoruz." Carter, 22 sezon boyunca sekiz farklı takımda (Toronto, New Jersey, Orlando, Phoenix, Dallas, Memphis, Sacramento ve Atlanta) 1.541 maç oynadı ve maç başına 30.1 dakikada 16.7 sayı, 4.3 ribaund, 3.1 asist, 1.0 top çalma kariyer ortalamalarına sahip. En çok maça çıkan üçüncü oyuncu olup yalnızca Hall of Fame üyeleri Robert Parish ve Kareem Abdul-Jabbar'ın gerisinde. Aynı zamanda 25.000 sayı, 5.000 ribaund ve 1.500 top çalma kaydeden 10 oyuncudan biridir. Ülkede basketbol üzerindeki derin etkisi göz önüne alındığında artık sonunda hiçbir düşmanlık yok. Organizasyon ilerledi, Carter ve taraftarların çoğunluğu da ilerledi. 30. yıl dönümünü kutlamaya devam ederken Franchise'ın şehirde kalmasına yardımcı olduğu için kendisine muazzam bir saygı var. Elinizden geldiğince efsaneye çiçek verebilirsiniz. Basketbol ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- Başakşehir'den Konferans Ligi'ne Tatsız Başlangıç
UEFA Avrupa Konferans Ligi’nin lig aşaması ilk hafta maçında temsilcimiz İstanbul Başakşehir sahasında Rapid Wien’i ağırladı. Maç 2-1’lik Rapid Wien’in üstünlüğü ile noktalandı. Temsilcimizde Çağdaş Atan 4-3-3’ü tercih ederken beklerde sakatlıklar nedeniyle iki ön libero Onur Ergün ve Olivier Kemen’i oynatmak zorunda kaldı. Rapid Wien ise 4-2-2-2 sistemiyle sahadaydı. Maça baskılı başlayan Başakşehir gole yaklaşsa da Serdar Gürler’in vuruşu direkten döndü. Sonrasında ise Başakşehir özellikle kenarlardan çok açık vermeye başladı. 13. dakikada gelen ara pasta Guido Burgstaller golü atsa da az farkla ofsayta yakalandı ve gol geçersiz sayıldı. Sonrasında git gelli bir ilk yarı oldu. İki tarafta zaman zaman şanslar bulsa da ilk gol konuk ekipten geldi. 43. dakikada topu sağ kanatta alan Louis Schaub ceza alanına girerek sol ayağıyla güzel bir falsolu vuruş çıkararak Rapid Wien’i 1-0 öne taşıdı. Ancak Başakşehir’den yanıt jet hızıyla geldi. 45+2. dakikada Serdar Gürler’in ortasında Krzysztof Piatek iyi yükselerek skoru 1-1’e getirdi. İlk yarı 1-1’lik eşitlikle sona erdi. İkinci yarıda henüz 47. dakikada ceza alanında topla buluşan Guido Burgstaller topu yerden pasladı, pası alan Louis Schaub maçtaki ikinci golünü atarak Rapid Wien’i 2-1’lik üstünlüğe taşıdı. 62. dakikada Crespo ve Figueiredo kenara gelirken Pelkas ve Berkay Özcan oyuna dahil oldular. Ancak bu değişiklikler de fayda getirmedi hücum da daha da verimsiz hale gelen Başakşehir 72. dakikada Dion Drena Beljo’nun golüne de engel olamadı ve 3-1 geriye düştü ancak gol ofsayt nedeniyle iptal oldu. Sayılmayan gole hemen reaksiyon veren Çağdaş Atan, Lucas Lima ve Davidson’u oyuna aldı. Ancak maçın geri kalanında maalesef ağları bulamadık ve 2-1 yenildik. Çağdaş hoca beklerde ön libero oynatmak zorunda kaldığı için hücumda geride üçlü savunmada da beşli bir görüntü vererek bu açıkları kapatmaya çalıştı ancak yeterli olamadı. Rapid Wien’in ise maçın başındaki baskıyı kırmaları maçı getiren anahtar olurken çok sayıda pozisyonda ağları bulmakta zorlandı, kolay pozisyonları değerlendiremedi ve farklı kazanabileceği maçtan sadece 1 farkla galip ayrıldı. HEYECAN SÜRECEK! Temsilcimiz Başakşehir, Lig Aşaması 2. maçında eski Galatasaraylı Albert Riera’nın çalıştırdığı Slovenya ekibi NK Celje ile karşılaşmak için Slovenya’nın başkenti Ljubljana’dan 78 km uzaklıkta yer alan Celje’e gidecek. Temsilcimize başarılar dileriz. Futbol ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- Eczacıbaşı, 2024/25 Sezonuna Hazır!
Herkese merhaba! 2024-2025 Sultanlar Ligi sezonu değerlendirmelerimiz devam ediyor. Sıradaki takımımız geçtiğimiz sezonu final oynayan ve ligi ikinci olarak tamamlayan Eczacıbaşı . Hazırsanız başlayalım! Gidenler: Irina Voronkova, Yasemin Şahin, Martyna Czyrnianska Gelenler: Anna Nicoletti, Kathryn Plummer, Dana Rettke KADRO Pasörler: Elif Şahin, Naz Aydemir Akyol Pasör Çaprazları: Tijana Boskovic, Anna Nicoletti Smaçörler: Hande Baladın, Kathryn Plummer, Aleksa Gray, Yaprak Erkek Orta Oyuncular: Beyza Arıcı, Sinead Jack-Kısal, Dana Rettke, Jovana Stevanovic Liberolar: Simge Aköz, Aybüke Özel Antrenör: Ferhat Akbaş Son finalist Eczacıbaşı sezona iddialı ve geliştirilmiş bir kadroyla başlıyor. Kadro olarak şuanda Sultanlar Ligi’nin en iyisi olduklarını söylemek yanlış olmaz. Her pozisyonda kendini kanıtlamış ve rakiplerine zorluk çıkarabilecek oyunculara sahipler. Neredeyse aynı kadro ve aynı koçla başlayarak da ligdeki diğer rakiplerine göre oldukça avantajlı durumda olacaklar. Önceki yıllarda yaşadıkları Boskovic’in sezon boyu tek oynama sorununu Anna Nicoletti ile çözüp Plummer ile de smaçör rotasyonunu güçlendirdiler. Fenerbahçe’de eksik olarak belirttiğim uzun orta oyuncu kısmını da Rettke ile çözdüler. Kısaca birden fazla oyunu ve sistemi oynayabilecek çeşitlilikte oyunculara sahipler. Geçen sezon yerel ligdeki kupalarda final Şampiyonlar Ligi'nde de yarı final oynayan Eczacıbaşı takımından bu yıl beklenen kupalara uzanması. Sezona başlarken Plummer’in sakatlanması bir dezavantaj olarak görülse de sezon sonuna yetiştiği takdirde önemli bir eksiklik yaratmayacağını düşünüyorum. Çünkü önemli olan mart ve sonrası. Sıradaki takım incelememizde tekrar buluşuncaya dek sağlıcakla kalın, Linesman’le kalın… Voleybol ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- UFC Ekim Ayı (2024) Panoraması
UFC Ekim ayında 2’si ana etkinlik 2’si de dövüş gecesi olmak üzere toplamda 4 etkinlik gerçekleştirecek. 3 kemer maçına tanık olacağımız bu ayda temsilcimiz İbo Aslan da kafeste olacak. UFC 307: Pereira vs Rountree Jr. (5 Ekim – Las Vegas, NV) Gecenin ana karşılaşmasında UFC Hafif Ağır Sıklet şampiyonu Alex Pereria (11-2) ile Khalil Rountree Jr. (13-5-1 NC) kemer için karşı karşıya gelecek. Tam anlamıyla bir striking maçı. İki tarafın UFC maçlarında toplam takedown deneme sayısı sadece 1. Bu maçın ayakta geçeceğine yüzde yüz eminiz. Pereira kickbokstan Rountree Jr. ise muay thai’den geliyor. İki tarafta hızlı ve sert vuruyor. Maçta olağanüstü strikingi ile Pereira favori olsa da Rountree Jr. sürpriz yapabilir. Bu maçı sakın kaçırmayın. Gecenin yan ana karşılaşmasında UFC Kadınlar Horoz Sıklet şampiyonu Raquel Pennington (16-8) ile eski şampiyonlardan Julianna Pena (11-5) kemer için karşı karşıya gelecek. Pennington için zorlu testlerden bir tanesi. Çünkü Pena, komple bir stile sahip. Pennington kontrollü dövüşmeyi tercih ederken Pena bitirişe odaklanan birisi. Pena’nın grappling ve submisson yetenekleri Pennington’ı zorlayacaktır. Mayra Bueno Silva maçında submission’a yakalanan Pennigton bunları savuşturmayı başarsa da Pena daha tehlikeli bir isim. Hakeme gitmesi olası ama zevkli olabilecek bir karşılaşma. İki tarafa da bol şans dileriz. UFC Vegas 98: Royval vs Taira (12 Ekim – Las Vegas, NV) Yavaş yavaş APEX’e veda ettiğimiz günlerde bu küçük kafeste küçük ama yüreği büyük iki sinek sıkletin zevkli olabilecek karşılaşmasına tanık olacağız. Gecenin ana maçında Brandon Royval (16-7) ile Tatsuro Taira (16-0) karşı karşıya gelecek. Taira’nın kemer maçı öncesi belki en büyük ve en zorlu engeli. Taira çok hızlı, Royval ile çok yüksek kondisyona sahip. Bu da maçı ilginç kılıyor. Taira grappling ve submission oyununda çok iyi bu nedenle Royval’in biraz dikkatli olması gerekecek. İyi seyirler. UFC Vegas 99: Hernandez vs Pereria (19 Ekim – Las Vegas, NV) Gecenin ana maçında Anthony Hernandez (12-2-1 NC) ile Michel Pereria (31-1-2 NC) karşı karşıya gelecek. Kâğıt üzerinde isimsiz ama oldukça heyecan verici bir karşılaşma. Takip etmenizi öneririm. Hernandez bir submission sanatçısı. Pereria ise oldukça yırtıcı bir stile sahip. Bu maçın puanlamaya gitmesi neredeyse imkansız. İki korkusuz iki hızlı iki sanatçı karşı karşıya gelecek. Süper bir maç. Kimin kazanacağını bilemiyorum ama biz seyirciler olarak zevkten dört köşe olacağımız kesin. Bu maçı kaçırmayın. UFC 308: Topuria vs Holloway (26 Ekim – Abu Dhabi, BAE) UYARI: Temsilcimiz İbo Aslan bu ana etkinliğin açılışını yapacak. İbo Aslan’ın maçını TSİ 17.00’den itibaren takip edebilirsiniz. Gecenin ana karşılaşmasında yenilgisiz UFC Tüy Sıklet şampiyonu Ilia Topuria (15-0) kemerini Max Holloway’e (26-7) savunmaya çalışacak. Bir tarafta belki de tüy sıkletin en sert vuran ismi Topuria diğer tarafta ise belki de UFC’nin görmüş olduğu en iyi boksör Max Holloway var. Şahane bir maç olacak. Topuria her ne kadar iyi striker olsa da Max ile striking yapmak ters tepebilir. Keza Max UFC tarihinde en çok kayda değer vuruş atan isim ve savunması da çok iyi. Ilia’nın maça biraz grappling karıştırması kendine yarar sağlayabilir. Çoğu kişi Max’ın bu maç nakavt olacağını düşünse de buna ben ihtimal vermeyi düşünmüyorum. Henüz knock down olmamış biri için bunları peşin hüküm söylemek doğru değil. Çok sert bir maç olacak. Topuria dediklerini gerçekleştirebilecek mi yoksa Holloway elit boksuyla kemerine tekrardan mı kavuşacak? Cevabı 26 Ekim akşamı alacağız. Gecenin yan ana karşılaşmasında Robert Whittaker (26-7) yenilgisiz Khamzat Chimaev (13-0) ile karşı karşıya gelecek. Bu maç aslında UFC Suudi Arabistan’da yapılacaktı ancak Khamzat’ın hastalığı nedeniyle iptal oldu. Bobby Knuckles mücadeleden kaçmayı seçmedi ve tekrardan Khamzat’ı istedi ve maç ayarlandı. Bu maçı daha önce yazmıştık. O yüzden özet geçeceğiz. Robert’ın strikingi Khamzat’ın güreşi üstün. İki taraftan biri stilini kabul ettirmeye çalışacak. Maç 5 raunt bu nedenle Khamzat’ın kondisyonu yeter mi sorusu akıllarda. Süper bir karşılaşma olacak sakın kaçırmayın. Gecenin bir diğer önemli maçında Magomed Ankalaev (18-1-1-1 NC) Aleksandar Rakic (14-4) ile karşılaşacak. UFC Hafif Ağır Sıklet kemeri için önemli bir eleme. Ankalaev’in aslında kemer maçına çıkması gerekirdi ancak UFC onu yine es geçti ve Khalil Rountree Jr.’a şans verdi. Ankalev’in sıkıcı bir güreş tarzı var, evet ama kemer maçını hak eden isim oydu. Karşısındaki Rakic oldukça tehlikeli bir isim. Striking’i iyi seviyede. Bu nedenle Ankalaev eğer “statement” yapmak için güreşi yerine striking’ini seçerse yüzünde patlayabilir. Rakic’in maç planı Ankalaev’e göre şekillenecektir ancak Ankalaev güreşini kullanırsa Rakic için maçı kazanmak zor olacaktır. Ve gelelim Türkiye’mizin ana maçına… Temsilcimiz İbo Aslan (13-1) UFC’deki ikinci maçında Raffael Cerquiera (11-0) ile karşılaşacak. İbo’nun hedefi nakavt. Cerquiera da bitiriş arayacaktır. Maç oldukça tempolu geçecektir. Bu nedenle İbo’nun kondisyonuna dikkat etmesi gerekecek. Maç içinde sakin kalmak maçın anahtarı olabilir. Cerqueira’nın da alçak tekmelerine arada check almak maçı almamızı kolaylaştıracaktır. Güreşi de yabana atmamak da önemli. Geceyi açmak için süper bir maç. Ben İbo’dan POTN (Performance Of The Night – Gecenin Performansı) ödülü getirecek bir galibiyet bekliyorum. HAYDİ İBO! DUALARIMIZ SENİNLE! GÖSTER TÜRK’ÜN GÜCÜNÜ! UFC’de Sonbahar Tam Gaz Devam! Yavaş sobalar, kaloriferler ve şöminelerimizi kurmaya başladığımız bu dönemde şömineye bir odunda UFC’den! Kazaklarınızı giyin, sıcak bir kahve yapın ve battaniyeyi de üzerinize örterek bu etkinliklerin keyfini çıkarın. Keyifli seyirler! Dövüş sporları ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- Galatasaray, Rigas Skola Deplasmanından Beraberlikle Ayrıldı!
Kuzey Avrupa’nın eteğinde, soğuk bir Riga akşamında, İstanbul’dan fazla yeşillik barındıran stadyumda Galatasaray , Rigas Skola’nın konuğu oldu. Maç öncesi ağır favori olan temsilcimiz, kapalı kutu Rigas Skola karşısında, Kasımpaşa maçındaki rölanti oyununu hem unutturmak hem de 2’de 2 ile Avrupa Ligi’ne sağlam bir giriş yapma peşinde. Okan Buruk, herhangi bir rotasyona gitmeden ( Fernando Muslera (cezalı) ve Victor Osimhen (sakat)) son milli aradan itibaren artık oturtmaya başladığı ilk 11 ile sahaya çıktı. Kâğıt üzerinde 4-2-3-1 olarak gözüken ancak hücumda 3-5-2, 2-5-2-1 gibi varyasyonlarla sete oturan Galatasaray bu maç planı olarak da ilk yarıda rakibe bunu uyguladı. “Messi” Yunus Galatasaray klasik bir Anadolu takımı ile Rams Park’ta oynuyormuşçasına başladığı maçın ilk yarısında sakin, temkinli ve sabırlı bir şekilde %70’lerde top çevirdi, kalesinde tehlike görmekten uzak bir ilk yarı geçiren Sarı-Kırmızılılar, dakikalar 12’yi gösterdiğinde geniş çaplı bir slalom ile merkezi delen Yunus Akgün’ün çabasında, Icardi’ye çevirdiği top ve taklacı Mertens’in tek dokunuşu ile perdeyi açtı. Yunus Akgün, gösterdiği teknik kalite ve vizyon ile golü adeta yarattı denilebilir. Maçın tek hâkimi olan Galatasaray çoğunluk hızlı ve yerden top çevirerek rakip kaleyi yokladı. Gabriel Sara’nın koordinat girerek ceza sahasına gönderdiği topa kafası ile vuruş yapan BAY, kaleciyi geçemediğinde dakikalar 22’yi gösteriyordu. Sakin top çevirmeye devam eden Sarı-Kırmızılılar, Davinson Sanchez’in, Pogba’yı veya Kasımpaşa maçındaki Ryan Donk’u anımsatan enfes bir pasında topu yumuşak biçimde önüne alan “Messi” Yunus’un golü ile farkı ikiye çıkardı. Hem taraftarlar hem de oyuncular rahat bir nefes aldık derken, golün hemen ardından bu sezonun Galatasaray için olumsuz anlamdaki “kronik” sorunu olan uzun top savunması yine baş gösterdi ve Ikanueks’in hemen cevabı ile skor 1 – 2 oldu. Takımlar bu sonuçla soyunma odasına gittiler. Dirençli RFS! Rigas Skola’nın ikinci yarıya bu denli diri ve etkili bir başlangıç yapacağını muhtemelen RFS teknik direktörü de düşünmüyordur. Galatasaraylı oyuncuların Kasımpaşa maçını affettirmek isteyeceği bir fırsatkeni adeta kabusa dönen bir ikinci yarı izledik. 45 – 55 arası oldukça net pozisyonlar ve etkili ataklar yakalayan Rigas, 55.dakika da Odisharia’nın direkten dönen topu tamamlaması ile skora eşitlik getirdi. Galatasaray yediği iki golde de seken top savunmasını yapamadı ve kalesinde 2 gol gördü. Toplamda 0.84 XG’den 2 gol yiyen Sarı-Kırmızılılar, maçı lehine çevirmek için dakika 55’ten sonra tekrar topa hâkim olmaya çalıştı. %70’lerde oynayan Galatasaray, istediği üretkenliği rakip ceza sahasına yansıtamadı. Yıldız oyuncu Mauro Icardi, topla buluşma sayısı olarak diğer maçların oldukça gerisinde kaldı ve geçirdiği mobil olmayan oyun ile etkisiz bir görüntü sergiledi. Maçın 2- 2’ye gelmesinden sonra topla daha fazla oynamaya başlayan ilk yarının yıldızı Yunus Akgün, defansın kilidini açmaya çalıştı. Galatasaray merkezden istediği etkiyi yaratamayınca sağlı sollu erken ortalar ile fırsat yakalamaya çalışsa da, Batshuayi’nin de oyuna girmesi ile birlikte, RFS’nin uzun savunması buna müsaade etmedi. 90 dakikanın sonuna eklenen 5 dakika da Galatasaray’ın yarasını kapatmaya yetmedi ve Sarı Kırmızılılar, RFS’nin direncini aşamayarak Kasımpaşa maçı ile birlikte büyük savunma zafiyetlerinin olduğunu gösterdi. Burada bırakılan puanlar, Lig Aşaması sonucunda temsilcimiz tarafından umarım aranmaz! Futbol ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!
- Fenerbahçe, Twente Deplasmanından Beraberlikle Döndü!
Temsilcimiz Fenerbahçe Avrupa macerasında 2. maçta Hollanda deplasmanında Twente’ye konuk oldu. Maç kadrosunda cezalı Çağlar ve Osayi yerine Djiku ve Mert Müldür yer alırken, Maximin yerine de İrfan’ı ilk 11’de gördük. İleri uçta ise En Nesyri başladı. Maça Twente topa ve oyuna hakim olarak başladı. Temsilcimiz topun arkasında bekleyerek kaptığı toplarla kontra atak yaratarak tehlike oluşturma amacındaydı. Devrenin ilk yarısında Twente topa hakimken ekibimiz savunmada sağlam bir performans gösterdi. 22 dakikada kaptığı toplarla hızlı çıkan ekibimiz önce En Nesyri sonra da Oosterwolde ile 2 net fırsattan yararlanamadı. Sadece birkaç dakika sonra ise gelişen Twente atağında içeri çevrilen topta Vlap’ın şutunda top ağlarla buluştu. Adeta atamayana atarlar kuralını canlı bir şekilde yaşamış olduk. Golden sonra iyice morallenen Twente, birkaç dakika sonra karşı karşıya pozisyonda Livakovic’i geçemedi. Kalan sürede En Nesyri ile bir pozisyondan daha yararlanmayan Fenerbahçe, devreye 1-0 mağlup girdi. İkinci yarıya da iyi başlayan Twente, sarı lacivertli temsilcimiz karşısında baskısını kurdu. Sürekli topun arkasında bekleyen ve toplu oyunda da üretemeyen bir Fenerbahçe gördük maç boyunca. Livakovic’in kurtarışları ekibimizi maçta tuttu. 70. dakikada Amrabat’ın olağanüstü ara pasında karşı karşıya pozisyonda topu ağlara gönderen Tadic, skoru dengeye getirdi. Kalan sürede istediğimiz fırsatları yakalayamadık ve 1 puana razı olduk. Bunca yetenekli ve iyi futbolcu grubundan oluşan kadronun daha fazla topla oynaması ve set oyununa yerleşmesi gerektiği kanaatindeyim. Umuyoruz ki kalan maçlarda daha iyi performans sergileyen ve puanları alacak ekip Fenerbahçe olur. Futbol ile ilgili tüm içeriklere ulaşmak için bizi takipte kalın!