top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1250 sonuç bulundu

  • Ufuk Kaan Karacan Röportajı

    Daha çok yeni nesil spor medyasında tanıdığımız Ufuk Kaan Karacan ile bir röportaj gerçekleştirdik. Bize değerli vaktini ayıran sayın Ufuk Kaan Karacan'a şahsım ve Linesman ekibi olarak teşekkürlerimizi iletiyoruz. Sizi tanımayan arkadaşlarımız için kendinizden bahsedebilir misiniz? Ben bir futbol yayıncısıyım. Meslekte 14. senem. Spor medyasının hemen her kademesinde görev yaparak geldiğim yolculuğumda dijital yayıncılıkla daha da tanınır oldum. L1Üçgen Youtube kanalında insanlara futbol üzerinden kendimce bir bilinç aşılamaya çalışıyorum. Televizyonda ise TV 8,5'da Spor Meddahı içeriğini üretiyorum. Bu arada bir de kitabım var; ismi: HollyFoot. Bireysel olarak gelecek yıllar ile ilgili planlarınız neler? Gelecekle ilgili plan yapmanın zor olduğu bir süreçten geçiyor dünya. Haliyle bir süredir yaptığımız işleri daha iyiye taşımak öncelikli hedefimiz haline geldi. Sadece şunu biliyorum: Daha iyi spor yayıncılığı mümkün. Şartlar ve dünyadaki gelişmeler izin verdikçe bunu zorlamaya çalışacağız. Spor medyasında yer almak isteyen genç arkadaşlarımıza ne tür tavsiyelerde bulunursunuz? Estağfurullah; bir tavsiye verecek durumda hissetmiyorum kendimi. Zaten herkesin yolculuğu kendine özeldir. Tek bir yol, tek bir metot üzerinden ilerlemek çok da doğru gelmiyor bana. Öğrenmeyi öğrenen, bilgiyi ve merak kardeşliğini ilke edinenlerin olduğu bir spor medyası hayal ediyorum kendimce. Umarım bu sektöre giren yeni insanlar bu düsturda olurlar. Bu da dediğim gibi benim şahsi hayalim. Uzun zamandır çeşitli görevler ile spor medyasında yer alıyorsunuz. Sektörde en zorlandığınız anlar nelerdi? O kadar fazla ki! Çok istifa etmiş ve çok yerden kovulmuş biriyle konuşuyorsunuz. Engellendim mi; evet! Dinlenmediğim zaman oldu mu; kesinlikle. İftiraya uğradım mı; tabi ki! Emeğimin kayıtlara geçmediği zamanlar oldu mu? Kimin olmadı ki? Çok canınızı sıkmayayım, engellenmek bir yayıncının doğalı maalesef; bu acı realiteyi bilerek yaşamaya çalışıyoruz hepimiz. Kısa kessem iyi olacak :) Zorlu anlar haricinde “İyi ki bu işin içerisindeyim.” dediğiniz anlarınız neler? Bir hatırayla cevap vereyim sorunuza. Çocukken mahallede top peşinde koşardım ve genellikle gol attığım zaman 'Stoichkov' diye sevinirdim. 94 Dünya Kupası’nın etkisi işte. Ve seneler sonra kendisiyle röportaj yapma imkanı nasip oldu. Hikayemi hemen kendisiyle paylaştım tabi. 'O zaman bir fotoğraf çektirebiliriz' dedi. Fotoğrafı Instagram’a yüklerken çocukluk yılları film şeridi gibi geçti gözümün önünden ve 'Ne şanslıyım' dedim. Kaç meslek sizi çocukluğunuzla buluşturur ki? İyi ki bu işin içerisindeyim. Ülkede oynanan futbolun yanında sürekli eleştirilen bir medya var. Sizce bunun temel sorunu nedir? Çok basit: Futbolun gelişiminin önünde medya büyük engeldir. Medyanın görevi talebe cevap vermek değil; talebi yönetmek, oluşturmaktır. Bu konuda sıklıkla sınıfta kalmışlığımız vardır, doğrudur. İşini layığıyla yapanlar sözlerime zaten alınmayacaktır ancak şöyle izah edeyim: Hiç bitmedi bizim işimizi aşan yargılanmalarımız. Ya bizdensin, ya da onlardan mantığından hiç kurtulmadık. Alın terimiz hiç geçmedi kayıtlara. Hırsızlar, hak gasp edenler, başkalarının omuzlarına çıkıp yükselenler ise hep taraflılık borusu öttürerek, etrafında topladılar kitleleri. Ve sosyal medyanın gücünü mesleki ihraç için kullandılar. Neden? Vasatlık kültürü yaşasın diye... İyiyle kötüyü ayırt etme bilincinin yerleştiği bir medya-taraftar ekseni pek çok taşı yerinden oynatırdı; o yüzden. Eskiler bir bab-ı ali direğine tutundular, bırakmadılar. "Eskiden öyleydi, şimdikiler ne anlar?" diyenlerin eskiden hiçbir şey yapmadıklarını görünce anladım ki; kimse kurallar değişsin istemiyor. Yeni bir düzen getirecek ya da getirilen düzene uyum sağlanacak zeka ya da kabiliyet yok. Onun yerine sarıl taraftara; "Size kıyıyorlar, oyunu boşverin, ne olacak bu hakemler he; ne olacak ?" diye söyle, kitleler arkandan gelsin. Şuralarda idealist ve futbolu gerçekten sevenler mi var? Yak sensörleri, at twitleri; sonra hücuuummm… Taraftar da hep dünden razı oldu; olmayıp da ne yapacaktı? Maruz kaldıkları habercilik ve programcılık anlayışı onları holiganizm ve içi boş tartışmalara itti. Konuyu daha akademik izah edeyim: Abartı her bilgi kaynağına sirayet edebilir ve çoğunlukla tarafsız bir tutum değildir. Ama halihazırda oldukça ikna edici olabilir ve kışkırtıcı bir satışı temsil eder. Mesela, 'alevli top gazeteciliği !’ Işık veya ateş haber medyasının önem verdiği konulara dair ayrımları vurgulamak için sık kullandığı bir mecazdır. Genellikle de işe yarar. Televizyonlar da öyle… Sansasyonel görüntüler yaratmak adına ciddi gazetecilik sorumluluğu bir kenara bırakılabilir. Bu durum uzun zamandır böyle ve spor kitlesinin tepki verirken, kayıtsız kalamadığı bir gerçek! O nedenle, sporseverlerin beğensin ya da beğenmesin, aynı yöntemle, kendini spor insanı olarak tanıtanların fikirlerinin peşinden gitmeye başlaması, pek çoğunun ekmeğini kaymaklandırdı. Sosyal medya da bir hayli yardımcı oldu elbette. O nedenle, nerede kafasını çıkaran, oyun sevdalısı, saha içi dertlisi biri varsa hedef gösterildi, çoğu kez vuruldu. İcat çıkarmaya ne gerek var ki? "Neler söyleyeceksiniz?" muhabirliği; ‘"Eyyy bilmem kim; Yaa sen kimsin?" yorumculuğu; "Kendini saha içinde en rahat nerede hissediyorsun" röportajcılığı ile işler tıkırında. Twitter’dan da ezeli rekabeti körükle; ‘Ben olmasam, şampiyonluk gelmezdi’ masalı uydur, sonra ilk sen inan ve bitsin gitsin işte... Burada, oyunu gerçekten seven, futbol aşığı insanlara düşen; 'Kan çıkmazsa para yok!’ deyimini unutmadan yaşamalarıdır. Kendilerini sakınarak, kötüyü dile getirene kadar iyiyi savunma twitleri atsalar, daha fazla kıymete binmez mi gerçek emekçiler?‘’ Bir şeyler yapmalı taraftarlar. Emekle, renkleri karıştırmamak adına. Daha sağduyulu olmalılar. Birileri futbolu kirletiyor ve bunu sıklıkla onları kullanarak yapıyorlar, anlamalılar! Sizi genelde futbol ağırlıklı içeriklerle beraber görüyoruz ama futbol haricinde takip ettiğiniz, sevdiğiniz bir spor dalı var mı? Açıkçası hayatımda 1. sırada futbol gelir ve 2. sırada uzun süre bir şey gelmez. Ancak elbette sporun farklı alanlarına kaydığım ve çok rahatladığım zamanlar oluyor. Mesleki alanda farklı branşta çalışma durumum olmadığı için sadece bir sporsever olarak takip ediyorum ama. İyi bir tenis maçına nasıl hayır diyebiliriz ki? Ya da Caner Eler’in mikrofon başında olduğu bir bisiklet turu… Spor medyasına yaptığınız işler ile çok farklı bakış açıları getirdiniz. Biz ekip olarak yeni nesil medya içerisinde süper işler yaptığınızı düşünüyoruz. Genel olarak medya içerisindeki amacınız nedir? Çok teşekkür ederim, eksik olmayın. Klinsmann der ki: "Futbolu kullanarak bir okula müfredat bile hazırlayabilirsiniz. Coğrafya, matematik, fen. Her şeyi bu spora sığdırabilirsiniz." Benim amacım da insanların eğlenirken bilgilenmesi yoluyla hayatlarında 1 cümlelik yer alabilmek. Bu şekilde bir faydacılık ilkesi üzerinden inşa edebilirsem kariyerimi ne mutlu bana. Ülkemizde maalesef futbol, oyun anlamında gün geçtikçe geriliyor. Milli takımlarımızda artık performans veremez hala geldi. Sizce acil olarak nelerin değiştirilmesi gerekiyor? Her biri tek başına bir röportaj olacak sorular soruyorsunuz :) Kısaca; futbolu, sevenler yönetmeli! Oyunun gerçek sahipleri koltukları doldurmaya başlarsa, akıl koyularak çözülemeyecek hiçbir sorun yok. İmkanlar kısıtlı olsa bile! Aklın ipotek edildiği bir ortamda gelişimden söz ediyoruz; bunun yalan olduğunu hepimiz biliyoruz değil mi? Sevgili Ufuk Kaan Karacan ile sizler için bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Umarım beğenmişsinizdir. Eğer beğendiyseniz paylaşarak bize destek olabilirsiniz. Önerilerinizi de yorum kısmına bekliyoruz. Linesman'le kalın!

  • Küllerinden Doğan Takım: Royal Union Saint Gilloise

    Royal Union Saint Gilloise, kısaca Union Sg. Belçika'nın başkenti Brüksel'in tam ortasında yer alan bir semt takımı. Son kazanılan 1. Lig A şampiyonluklarını 1935 yılında aldıklarında 1897 yılında kurulan bu camia 11. şampiyonluğuna ulaşıyordu. Bu hegemonya onlar için 1935 yılında son buldu. Uzunca süre amatör liglerde mücadele eden bu camianın kaderi, Grant Bloom ve Alex Muzio ortaklığının takımı satın almasıyla değişti. Aslında bu ikili Gilloise'yi alırken birçok ligi ve takımın araştırmasını yaptılar. Onlar için beş kriter çok önemliydi: 1) Takımın İngiltere'den kolay erişilebilir olması. 2) Piyasanın altında bir rakamda olması. 3) Saklı potansiyelinin bulunması. 4) Sadık ve ateşli bir taraftar yapısı olması. 5) Satın alınabilme de zorluk yaşanmaması. Çoğunluk hissedarı Bloom, Brighton (sahibi ve başkanı) işlerinin de yoğunluğundan dolayı bu sefer başkanlık koltuğunu Muzio'ya bıraktı. İlk işleri antrenman tesislerini iyileştirmek oldu. Scouting operasyonları ise genelikle gözardı edilen alt liglerden yapıldı. Eski koçlarından ve takım arkadaşlarından aldıkları referansla düşünülen oyuncuların ayrıntılı geçmişleri kontrol edildi. Bu sayede sadece iyi futbolcuları değil başarıya inanmış, karekterli sağlam futbolcuları bir araya topladılar. Bugünlerde Panama teknik direktörlüğü yapan, Thomas Christiansen'le geçen basarısız bir sezonun ardından şimdilerin Anderlecht teknik direktörü Felice Mazzu ile beklenen başarıyı yakalayıp en yakın rakibine tam 18 puan fark atarak Lig B şampiyonu oldular. Aslında bu başarı tesadüf değildi. Mazzu ile birlikte takıma katılan Türk asıllı Alman Deniz Undav ve Genk'ten kiralanan Dante Venzair 69 golün 50'sine doğrudan katkıda bulundu . Özellikle Deniz Undav ayrı bir yazı konusu. Bir iki cümlenin yeterli olmadığı bu futbolcuya mutlaka bir gün uzun bir yazıyla selam çakacağız. Başkan Muzio'nun "Biz sadece bu kulübün koruyucularıyız." söylemi Gilloise'yi sadece bir yatırım aracı görmediklerinin en büyük ispatıydı. Mavi Sarılılar, geçen sene play-off saçmalığının kurbanı olarak ligi 2. sırada bitirdiler. Anderlecht'in 34, Club Brugge'nin 17 şampiyonluk kazandığı Belçika Ligi'nde 1935 yılına kadar kazandığı 11 şampiyonlukla bu klasmanda 3. durumda. İster *Moneyball felsefesi deyin, isterseniz sistem başarısı deyin ne derseniz deyin Gilloise'nin başarısı Türk futbolunda parmakla gösterilmesi gereken, bu doğrultuda çalışmalar yapılması elzem olan bir başarıdır. Mutlaka incelenmelidir. *Moneyball felsefesi: İstatik ve analiz ana prensiptir, fakat asıl amaç minimum giderle maksimum kazanç elde etmektir.

  • Max Kazandı, Red Bull Takımlar Şampiyonu Oldu!

    Herkese merhabalar. Bugün sizlerin karşısına Formula 1'in Amerika hafta sonu ile çıkıyorum. Texas'ta hep heyecanlı yarışlar izledik. Bu yarışta onlardan biri oldu. Her şeye değineceğiz. Sizleri daha fazla bekletmeden başlayalım! Red Bull Takımlar Şampiyonu! Bu hafta sonu beklenen bir sonuçtu RedBull'un galibiyeti. Açıkçası inanılmaz bir dominasyon yarattılar. Son yıllarda görülen en büyük dominasyonlardan birisi... Hem Max hem de Perez araçtan kendilerine göre en iyilerini çıkarıyorlar. Bu hafta sonu RedBull'un kurucusu Dietrich Mateschitz'nin kaybı üzerine alınan şampiyonluk ve galibiyet tam yerinde oldu. Yarış özelinde konuşmak gerekirse Hamilton ve Mercedes, güzel bir çalışma ile liderliği aldı. Tabi RedBull'un kötü pist-stop'u da bunda etkili oldu. Kötü pit ile Ferrari'nin bile arkasına düşmesine rağmen oradan çıkıp galibiyet almak inanılmazdı. Yarış boyunca araçtan istediğini alamasa da güzel bir sürüş izledik Max'ten. Mercedes, acaba mı dedirtti... O galibiyet bu galibiyet mi diye herkes sorgulamıştır eminim. Açıkçası o kadar uzak da değildi. Tabi burada hatalarında yardımı oldu ama yine de Ferrari'nin önünde kalması araç gelişimini gösteriyor. 2023 için hazırlıklar sağlam görünüyor. Lewis Hamilton 2. olurken, George Russell 5. tamamladı. İlk virajda Carlos Sainz ile yaşadığı temas sonucu aldığı zaman ceza da etkili olsa gerek. Perez ile çekişmesine rağmen 4. sırayı elde edemedi Russell. Ferrari kendi halinde. Ya bir pilot yarış dışında kalıyor, ya bir kaza oluyor, ya sade bir yarış oluyor... Ferrari'nin sezonu trajikomik geçmeye devam ediyor. Bu sefer Carlos Sainz ilk turda yarış dışında kaldı. Charles Leclerc ise 3. sırada yarışı tamamladı. Açık konuşmak gerekirse Ferrari, asla değişmemiş bir şekilde devam ediyor. Pilotlar ve yönetim kadrosu, 2023 aracına hazırlıkların devam ettiğini ve bu sefer şampiyon olacaklarını söylüyorlar. Her sezon öncesi iddiayı bu kadar yükseltmek sonrasında hayal kırıklığı oluşturabiliyor. Daha temkinli gitmekte fayda var diye düşünüyorum. Vettel ve Alonso'dan süper mücadele! İki yaşlı kurt, inanılmaz bir yarış ortaya koydu. Vettel, aracının da ötesine çıkarak yarışı 7. sırada tamamladı ama pit-stop'ta yaklaşık 10-12 saniye kaybetmeseydi belki 6-7 bile olabilirdi. Ama son kez çıktığı pistten böyle ayrılmak onu mutlu ediyor olsa gerek. Bu arda Aston Martin'in puan alma serisi de devam ediyor. Alonso, yarışta Stroll ile ciddi sayılabilecek düzeyde bir kaza geçirdi. Stroll'ün aracının arka kısmı paramparça olurken, Alonso'da bariyerlere temas etti. Ama o büyük darbeye rağmen gerilerden gelerek 6. olmasını bildi. Fakat İspanyol pilot, yarıştan sonra 30 saniye ceza aldı 15. sıraya geriledi. Sonuç olarak kötü bir yerde ama yarışta 6. sıraya dönebilmek büyük işti... Ev sahibi Haas Ev sahibi Haas, antrenmanları saymazsak sıralama turlarında hayal kırıklığı yarattı ve Q1'de iki araçla beraber elenmişlerdi. Ama yarışta pozitif diyebileceğimiz bir performans geldi Kevin Magnussen'den. Danimarkalı pilot yarışı 8. sırada noktaladı. Hem onun hem de takım adına iyi bir sonuç. Tabi Haas'ta bir diğer konu ise kalan koltuk. Uzun zamandır Williams ile görüşen Mick Schumacher'i takip ediyorlardı. Bu hafta sonu da sözleşme anlamında ikinci kez görüştüler, masa da Gene Haas'da vardı. Önümüzdeki günlerde kararlarını açıklayacaklardır diye düşünüyorum. Bir yazımızın daha sonuna geldik. Amerika Grand Prixi'ni sizler için ele aldım. Vakit ayırıp okuduğunuz için çok teşekkürler. Haftaya Meksika'da görüşmek üzere, hoşça kalın!

  • Süper Lig'de Fark Yaratan Ekip: Adana Demirspor

    Süper Lig’in bu sene futboluyla ve aldığı sonuçlarla dikkat çeken iki takımı karşı karşıya geldi. Maç fazlasıyla liderlik koltuğunda oturan Adana Demirspor ve uzun süre kalesini gole kapatmayı başaran Konyaspor puanları paylaştı. Bu maç özelinde Adana Demirspor’u ele aldık. Herkesin ligin bu haftası özelinde sonucunu merakla beklediği 2 karşılamadan biriydi bu maç ve ayrıca ligin üst sıraları için oldukça önemli bir maçtı. İki takımın da şu anda birbirlerinin tam zıttı olarak bir kurguya sahip olduğu istatistiklere de yansımış durumda. Adana Demirspor attığı 22 golle ligin en çok gol atan 2. takımıyken, Konyaspor yediği 5 golle ligin en az gol yiyen ikinci takımını konumunda. Vincenzo Montella yönetiminde Adana Demirspor bu sene gösterdiği performansla ligin zirvesine oturmuş durumda. Ofansif olarak ellerindeki geçen sene tabiri caizse takımı sırtlayan 3 oyuncusunu kaybetmiş olmalarına rağmen skor üretme konusunda sıkıntı yaşamıyorlar. Yunus, Vargas, Balotelli gibi 3 önemli ismin takımdan ayrılmasıyla, aklımda bu takımın hücum hattı nasıl şekillenecek düşüncesi oluşmaya başlamıştı. Ancak Montella buna çok iyi bir çözüm bulmuş gibi görünüyor. Geçen sezona baktığımızda 4-2-3-1 formasyonuyla şekillenmiş bir oyun görüyorduk ve bu oyunda bir hedef adam vardı; Balotelli. Şu an ise 4-4-2 veya bana kalırsa daha çok 4-2-4 gibi dizilen ve sürekli rollerin değiştiği bir oyun görüyoruz. Stoper tandemine baktığımızda ayakları çok iyi olan bir sol stoper ve boy avantajı olan bir sağ stoper görüyoruz. Bu ikili işin savunma kısmında fiziksel güç ve hava topu avantajı sağlarken, işin hücum ve oyun kurulumu kısmında da oyun kurulumunda katkı sağlıyor. Rakitskiy’nin vurduğu uzun toplar zaten maçları dikkatli izlediyseniz gözünüzden kaçmamıştır. Kanattaki hızlı oyunculara attığı uzun toplar sayesinde, Adana Demirspor hızlı bir şekilde rakip sahaya geçip tehlike yaratıyor. Bunun dışında Samet ile birlikte bazı anlarda topla birlikte ileriye çıkışları var. Bu belki pozisyon gereği gerçekleşiyor olabilir çünkü geriden oyun kurarken pas seçeneği göremediklerinde bunu yaptıklarını düşünüyorum. Bu maçta bunu özellikle ikinci yarı çok fazla yapmak zorunda kaldılar. Bunun sebebiyse Konyaspor’un yaptığı oyuncu değişiklikleriydi. Her iki beke baktığımız da ise ikisinin de sprinter özelliklerinin olduğunu görüyoruz. Top teknikleri iyi olan ve görevlerini şu ana kadar muhteşem yapan oyuncular. Keza direkt oyunu benimsemiş bir takımda sürekli olarak ileri sprint atmaları gerekiyor ve bu sprintler geri koşuları, savunma koşularını da beraberinde getiriyor. İşin bu kısmında da ilk 10 maça baktığımızda ne Svensson’un ne de Kevin R.’in sırıttığını gördük. Orta saha merkezine baktığımızda Ndiaye ve Stambouli ikilisini görüyoruz. Stambouli ayakları temiz, top tekniği yüksek bir oyuncu ve Adana Demirspor oyun kurarken onun üzerinden işlerin başladığını gördük. Geriden oyun kurulurken stoperlerin arasına girip orayı üçlediğini görüyoruz. Stambouli’nin topu aldıktan sonra da tek düşüncesi ilerideki dörtlüye topu ulaştırmak olduğunu pas tercihlerinden de net bir şekilde anlaşılıyor. Ndiaye ise iki yönlü orta saha rolünde. Hücuma çıkarken her zaman rakip ceza sahası çevresinde konumladığını hatta içeriye girdiğini görüyoruz. Top rakipteyken de merkezde ikili mücadeleyi, baskıyı yapan ilk oyuncu oluyor. Tabii Ndiaye’nin yorulmak bilmezliği, sürekli kondisyonunun olması bu rol için olmazsa olmazlardan. Sürekli ileri ve geri koşu atmak zorunda olması zaman zaman oyundan düşmesine neden olsa da o açığı Stambouli iyi kapatıyor. Forvet hattına baktığımızda santrafor özellikleri taşıyan, net bir 9 numara görmüyoruz. İşin ilginç ve heyecan yaratan kısmı da burada başlıyor. Önceden 8 ve 10 numarada çok fazla izlediğimiz ve alışık olduğumuz rollerinin dışında Belhanda şu anda bu takımda sahte 9 konumunda bulunuyor. Yanında Emre Akbaba da neredeyse aynı rolde. Bu ikili ileri hat için fazla önem taşıyor. Neden? Emre Akbaba taraftarlar için etkisiz eleman gibi görünebilir ki bu doğaldır. Bir hücum oyuncusu skor katkısı vermediğinde kötü oynuyor düşüncesi elbette oluşacaktır. Ancak bana kalırsa Montella Emre’den daha farklı yararlanıyor. Emre’nin bileklerine hakim olduğunu, topla ilişkisinin, tekniğinin iyi olduğunu biliyoruz. Ancak Emre’nin bir santrafora göre daha hareketli, sahanın 2. bölgesinde de rahatlıkla oynayabildiğini de biliyoruz. Montella Emre’yi rakibi rahatsız etsin ve kaptığı topları hızlıca kantarlara oynasın diye oynatıyor ve bunu da bu maçta yaptı. Maçın ilk yarısını tekrar izlerseniz orta sahada 3 kere katığı toplarla direkt hücuma çıktığını rahatlıkla göreceksiniz. Bunların ikisinin de faulle sonuçlandığını söyleyelim. Teknik, çabuk ve oyun kurucu özellikleri de olması sebebiyle, takımı hızlıca hücuma çıkarabilecek bir oyuncu olması şu anki oyun için önemini ziyadesiyle kanıtlıyor. Belhanda ise şu anda tam bir sahte 9 konumunda. Belhanda’nın en önemli özelliği hareketliliği. Bu sahte 9 için en kritik noktalardan bir tanesi. Rakip savunma hattını sürekli olarak rahatsız edip, sürekli ama sürekli olarak pozisyonunu değiştirmesi rakiplerin savunma dengesini bozuyor. Yaptığı iç koridor koşuları, orta sahaya gelerek top alışları, zaman zaman kanada açılmasıyla birlikte bireysel olarak savunulmasını zorlaştırıyor Belhanda. Böyle olunca da rakip oyuncuların sürekli olarak pozisyonlarını kaybettiğini görüyoruz. Bu oyuncular bek ve stoper ise zaten rakip savunmayı eksiltmiş, sayısal üstünlüğü kurmuş oluyor Adana Demirspor. Aşağıda da ligde hücum katkısı en fazla olan oyuncu olduğunu rahatlıkla göreceksiniz. (Opta verilerine göre) Kanatlarda ise benimsenen “direkt oyun” için gerekli olan iki oyuncu var; Onyekuru & Akintola. Onyekuru’nun bireysel olarak hızlı olduğunu, rakip eksiltebildiğini biliyoruz. Akintola ise daha çok dribling ve fiziksel gücüyle ön plana çıkan bir oyuncu. İleride dengeyi sağlamak adına böyle bir tercih yapmış Montella. Ama oyunun daha çok Onyekuru üstünden geliştiğini de açıkça söyleyebiliriz. Montella yönetiminde Adana Demirspor şu anda çok iyi bir sezon başlangıcı yaptı. Bu “direkt oyun”un verilere nasıl yansıdığına da bir göz gezdirelim. Şu anda ligde (10. Hafta itibariyle) en çok xG üreten takım Adana Demirspor ve en çok şut çeken 2. takım da Adana Demirspor. Bu istatistikler Adana Demirspor’un ne kadar üretken bir hücum hattı olduğunun en büyük kanıtlarından biri. Üstte de bahsettik bu hattın da en önemli silahı Belhanda, ancak şu anda bu takımda en büyük eksilik duran top organizasyonu. Her ne kadar Konyaspor maçında golü kornerden de bulmuş olsalar. Duran toplarda üretilen xG’nin totale oranı 0.13 ve ligin en kötü 2. istatistiği. Bu kullanılan serbest vuruş, korner, taç organizasyonu gibi duran topların etkisizliğinin bir göstergesi. Adana Demirspor ligde daha da iddialı olmak istiyorsa acilen Montella’nın bu oyuna ek olarak duran toplara da bir çare bulması gerekiyor. Tabii işin savunma kısmı da var. Her ne kadar ofansif anlamda güçlü ve önemli işler başarmış olsalar da rakiplerine karşı neredeyse her maç 1 gollük şans vermişler. Direkt oyun ve ofansif bir kadronun sonuçları da doğal olarak böyle oluyor. Rakiplerine şu ana kadar en çok şans veren 2. takım konumundalar. Yazı boyunca sürekli olarak “direkt oyun” tabirini kullandım dikkat ettiyseniz. Adana Demirspor’un bu sene yaptığı şey de tam olarak bu ve bu da istatistiklere yansımış durumda. Ligin en hızlı rakip sahaya geçen takımı şu anda Adana Demirspor. Bunun elbette atılan uzun toplarla, hızlı oyuncularla, dikine dribblinglerle alakası var. Zaten elinizde Ndiaye gibi bir oyuncu varken rakip sahaya geçmek oldukça kolay oluyor. Ligin en fazla “direkt atak” yapan takımının da Adana Demirspor olması da anormal bir durum olmuyor haliyle. Özetle Adana Demirspor şu anda Montella’nın kurduğu sistemde oldukça başarılı bir oyun sergiliyor. Belhanda’nın sahte 9 olarak oynaması, kanatlardan yapılan direkt hücumlar, ileri hattın çok yönlülüğü, merkezdeki dinamizm ve oyun kurulumu, savunma oyuncularının hücum katkısı derken ligin zirvesine yerleştiler. Oyun olarak oldukça pozitif ve mümkün olan en kısa sürede rakip sahaya geçen ve atağı noktalayan bir yapı var. Bana kalırsa en azından hücum için tek sıkıntıları bitiricilik sorunu. Şutların çoğunun genelde ceza sahası yayı ve çevresinden geldiğini görüyoruz ve bunlar genelde başarı sağlamıyor. Bunları golle sonuçlandıracak bir oyuncuya ihtiyaç var gibi duruyor. Dünya Kupası arası da yaklaşırken ayrıca duran toplara da çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. Bakalım Adana Demirspor zirve mücadelesini devam ettirebilecek mi? Merakla izleyip göreceğiz. Okuduğunuz için teşekkürler! Beğendiyseniz, paylaşmayı unutmayın! Linesman’le kalın!

  • Tribün Tepkisi...

    Zor günlerin peşimizi bırakmadığı günler, haftalar, aylar hatta yıllar içerisindeyiz. Henüz taze yaşadığımız en taze acı maalesef deprem iken, yaşadığımız psikoloji yeni acılara önlem almaktansa, genel olarak unutma refleksi üzerine kurulu bizim coğrafyada. Elbette -umuyorum ki- bu unutulmamalı, olabilecek her felakete önlem alınıp, eskilerinden ders çıkarılmalı. Bizde bu konuyu, taze gündemimiz yaşanan felaket sonrası spora yansıması üzerine ele alacağız. Geçtiğimiz hafta sonu Fenerbahçe-Konyaspor, Beşiktaş-Antalyaspor erteleme mücadeleleri oynandı. Açıkçası bana göre ne oyuncuların, teknik direktörlerin ne de taraftarların çok da umrunda değildi oynanan maçlar, alınan skorlar. Ve bunun paralelinde bu insanlar 'Tam demokratik' her ülkenin sıradan bir vatandaşı gibi protesto haklarını kullanmak istediler. Sonrasında yaşananlar, konuşulanlar ise malumunuz... Özellikle Beşiktaş maçındaki oyuncak kampanyası gibi bir güzellik yaşanmışken bile bazı kesimler işin başka yönlerini, çok ilginç yönlere taşımayı tercih ettiler. Sonrasında bazı kulüplerin çok ilginç açıklamaları ise malumunuz... Sporun, taraftarlığın, çoğu sivil toplum kurumlarının ötesinde gücü olan spor kulüplerimizi çok hafife alıyoruz çoğu zaman. Bizzat yerinden takip edip gördüğümüz Türkiye'nin spor kulüplerinin dayanışma kampanyaları, maddi, manevi verdiği desteklerin özünü sağlayan zaten bugün maçların seyircisiz oynanması ile 'tehdit' edilen taraftarlar. Bu kızılan, hakaret edilen insanlar bazen kendinden, zamanından, maddiyatından kısarak belli bir harekete imza attı, atmaya devam ediyor. Bu insanlar elbette her şeyi aynı düşünmüyor, bambaşka düşüncelere sahip. Biz ise gündemimizi bu dayanışmayı artırmak, teşvik ettirmeyi sağlamaktansa olayı bambaşka yönlerine çekip spor-siyaset birbirine karışmasın tarafına çekiyoruz. Spor özellikle bizim gibi duygularını coşkulu yaşayan toplumlar için kişinin kendisini ifade etme, çoğu kişi için ise yaşam biçimi. Karşıt örnek vermek yersiz ancak hatırlatma anlamında; Konyaspor, Başakşehir, Rizespor tribünündeki taraftarların ya da 2017 yılında içinde çok sayıda sporcu ya da spor adamının siyasi bir kampanyaya katılmasının ya da yine bir spor kulübünün bazı kurumlara yakınlığı veya bazı kişilere yakınlığı sayesinde 'sebepsiz zenginleşmesinin' diğerlerinde üstünlüğü yoktur. Kişiler ve kurumlar kanunlar önünde eşittir ve elbette fikirleri de. Ülkede herkese, her şeye tepeden tırnağa eşitlik ilkesi benimsendikçe belli bir kalkınma görülebilir. Güçlülerin eşitsizliği olayı bambaşka yönlere getirir.

  • Müjdat Mustafa Muratoğlu Röportajı

    Spor spikeri Müjdat Mustafa Muratoğlu ile güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Bize değerli vaktini ayıran sevgili Müjdat Mustafa Muratoğlu'na şahsım ve Linesman ekibi olarak teşekkürlerimizi iletiyoruz. Keyifli okumalar! Sizi tanımayan arkadaşlarımız için kendinizden bahsedebilir misiniz? 29 Kasım 1981 doğumluyum. Ailem Çamlıhemşin’den önce Erzurum; sonra Ankara’ya göç etmiş. Ben doğma büyüme Ankara’lıyım. 1994 Dünya kupasını izlemeye başladığımdan bu yana spor spikeri olmak istiyorum. Murat Kosova ve Okay Karacan’ın NTV’de 90’ların sonlarına doğru anlattığı Premier Lig maçları bana büyük ilham verdi. Murat Murathanoğlu ile özellikle 90’lar Koraç Kupası ve Euroleague maçlarını da büyük bir keyifle dinledim. Aynı zamanda sıkı bir Martina Hingis hayranıydım. Bütün bunlar spiker olma iştahımı destekleyen branşlar oldu. 1998’de üniversite sınavına girerken TRT’nin açtığı spikerlik sınavında “her hangi bir 4 yıllık üniversite mezunu olmak” ibaresi yüzünden ilk senemden Bilgi ve Belge yönetimini yazıp, 2002 Dünya kupasına yetişmeyi bile hedeflemiştim. Fakat Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'nden mezun olmak tahminimden uzun sürdü. 2003 gibi Başkent İletişim'e gittim. Orada Mehpare Çelik ve Rüştü Asyalı gibi isimlerden diksiyon dersi aldım. Sonrasında 2005’te okuldan mezun olur olmaz Okay Karacan’ı ankesörlü telefondan arayıp randevu talep ettim. O da sektörün barındırdığı riskleri bana nazikçe anlattı ve sağolsun Eurosport’a yönlendirdi. 2005 Haziran’da binicilik, plaj voleybolu vs. gibi yayınlarla başlayan maceram, Fox Sports, Doğan TV, Lig TV, Tivibuspor ve TV8,5'a kadar ilerledi. Premier League, Basketbol Süper Ligi final serileri, 9 sezon boyunca Süper Lig maçları, derbiler, Şampiyonlar Ligi maçları, FA Cup finalleri darken arkamda tahmin ettiğimden çok daha büyük bir hafıza bırakmışım kendime. Açıkçası DTCF orta bahçesinde bu hayallerimden arkadaşlarıma bahsederken bu kadarını hayal etmemiştim. O yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum. Bireysel olarak gelecek yıllar ile ilgili planlarınız neler? Yakın geleceğe dair en büyük hayalim, kafamın uyuştuğu, aynı frekansı paylaştığım insanlarla kendi digital mecramızdan içerikler üretmek olabilir. Ama TV8.5’ta da çok keyif aldığım bir ortam ve içerik havuzu mevcut. Geleceğe dair mesleki anlamda şimdilik çok büyük planlar kurmuyorum. Spor medyasında yer almak isteyen genç arkadaşlarımıza ne tür tavsiyelerde bulunursunuz? Öncelikle spora olan ilgi ve diksiyon bence en kritik konular. Aynı zamanda da fedakarlık ve sabır gerektiren bir meslek. Bol bol sesli kitap okumalarını ve hissettikleri tutkuyu izleyiciye yansıtmaları bence dinlerken fark yaratan konular. Uzun zamandır çeşitli görevler ile spor medyasında yer alıyorsunuz. Sektörde en zorlandığınız anlar nelerdi? Süper Final dönemi derbi maçları çok gergindi. Politik nedenlerle gerilen bir Türk Telekom - Hasharon basketbol maçı da beni çok zorlamıştı. Diyarbakırspor - Bursaspor maçı meşhur Tazemeta anonslu maç. O da lig tarihinin tanık olduğum en ikonik anlarından birisiydi. Zorlu anlar haricinde “İyi ki bu işin içerisindeyim.” dediğiniz anlarınız nelerdi? En son kesinlikle Wembley’de anlattığım FA Cup yarı final ve final maçları çok iyi hissettirdi. Yine Trabzonspor’un Monaco zaferinde mikrofonda olmak ve insanların mutluluklarını benimle paylaşması çok güzeldi. Euro 2016 süresince statlarda böylesine üst düzey bir turnuvayı canlı anlatmak ve ligimizdeki derbi atmosferleri de benzersizdi. Ülkede oynanan futbolun yanında sürekli eleştirilen bir medya var. Sizce bunun temel sorunu nedir? Medyada genel bir etkileşim kaygısı var gözlemlediğim kadarıyla. Bu da insanları biraz taraf olmaya sevk ediyor. Eleştiriden ziyade bir gözlem bu. Doğru ya da yanlış bir fikir belirtmek istemiyorum. Ama herkes kendi kulvarında kendi kitlesine ulaşıyor artık. Ne tek bir doğru ne de mutlak bir yanlış var. Sizi genelde futbol ağırlıklı içeriklerle beraber görüyoruz ama futbol haricinde takip ettiğiniz, sevdiğiniz bir spor dalı var mı? Basketbol oynamayı ve özellikle Avrupa basketbolunu takip etmeyi çok seviyorum. Az önce de dediğimiz gibi sizi futbol spikeri olarak duymaya alışığız. Uzun yıllardır farklı birçok ligi de anlattınız. En keyif aldığınız lig hangisiydi? Premier League hem izlemesi hem de anlatması en özel lig. Ama Şampiyonlar Ligi sanırım bu işin zirvesi. Stresten uzak ve tempolu her içerik, anlatıcıyı da yukarıya taşıyor. Her ne kadar tecrübeli olsanızda yayınlar öncesi bir heyecan oluyor mu? Hazırlıklarınızı nasıl gerçekleştiriyorsunuz? Her yayın yeni bir heyecan barındırır. Çünkü ne kadar deneyimli olursanız olun, maç içerisinde her zaman sizi bekleyen sürprizler vardır. Kariyerimin büyük bölümü yerel etkinliklerde geçtiği için özellikle o stresi yönetmek benim kariyer özetim oldu. Dolayısıyla heyecan hiç eksilmedi. Maç hazırlığı için esasında çok büyük bir ritüelim yok. Artık bilgiye ulaşmak çok kolay. Zaten gündemi düzenli takip ettiğiniz zaman anlatacağınız yayına dair de çok fazla fikriniz oluyor. Hobimin işim olmasının en kolay yönü bu :) Sevgili Müjdat Mustafa Muratoğlu ile sizler için bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Umarız beğenmişsinizdir. Eğer beğendiyseniz paylaşarak bize destek olabilirsiniz. Önerilerinizi de yorum kısmına bekliyoruz. Linesman'le kalın!

  • Umut Aydın Röportajı

    Herkese merhabalar. Linesman ailesi olarak güzel bir röportaja daha imza attık. Kendi teknoloji şirketi olan ve Le Mans Avrupa serisinde yarışan temsilcimiz Racing Team Turkey'de yöneticilik görevini üstlenen Umut Aydın ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Değerli vaktini bize ayırdığı için kendisine çok teşekkür ederiz. Uzatmadan sizleri röportaj ile baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar! Sizi tanımayan arkadaşlarımız için kendinizden bahsedebilir misiniz? Ben aslında teknoloji endüstrisinden geliyorum. Neredeyse ilkokul zamanlarımdan programlamayla başladım daha sonra farklı şirketler için çalıştım. 2007’den beri kendi teknoloji şirketimi yönetiyorum. Bunun dışında farklı şirketler için yönetim danışmanlığı da yapıyorum. Otomobil sporları özelinde de geçmişten bu yana özellikle teknoloji tarafında destek olduğumuz farklı takımlar mevcuttu. Bireysel olarak gelecek yıllar ile ilgili planlarınız neler? Bireysel olarak uzun vadeli planlar yapmamayı benimseyeli bir hayli süre oldu aslında. Yaptığım işleri seviyorum ve her manada mutluyum. Dünyadaki genel koşullar müsaade ettiği sürece yapmaktan mutlu olduğum şeyleri yapmaya devam ederek ve kendimi her manada geliştirmeye devam ederek yaşama devam etmeyi umuyorum. Sizler gibi yönetici olarak motor sporları dünyasında yer almak isteyen genç arkadaşlarımıza ne tür tavsiyelerde bulunursunuz? Öncelikle hangi iş dalı olursa olsun genç arkadaşlara yöneticilikten evvel o işin en ince detaylarına kadar hakim olmalarını öneririm ve kariyerleri olgunlaşmadan “yöneticilik” işlevini doğrudan hedeflememelerinde fayda var. Öncelikle sevdikleri iş yapmalarında fayda var. Motor sporları dünyası günümüzdeki konvansiyonel işletmelerden farklı olarak organizasyonun her aşamasında yüksek performans gerektiriyor. Yüksek performanstan kastım işin zorluğundan ziyade, aracın hazırlanmasından sorumlu teknik ekipten kullanan sürücüye kadar herkesin, çoğunlukla birbirini tekrar eden süreçleri bıkmadan, aynı titizlikle en mükemmel seviyede gerçekleştirebilmesi demek. Zaman zaman şirket sunumlarında çok havalı göründüğü için özellikle Formula 1 pit stoplarının görüntülerinden oluşan ve ekip çalışması temalı alakasız sunumlar yapılır. Pistte çoğu zaman işler farklıdır. Alışılagelmiş ast-üst hiyerarşisiyle çalışamazsınız, takım çalışanlarının tekil olarak yaptığı işin performansı mühimdir ve ilişkiler de çoğunlukla bu biçimde ilerler. Racing Team Turkey oluşumunu bizlere açıklayabilir misiniz? Nasıl kuruldu, hedefleriniz neler? Racing Team Turkey ELMS’in 2021 sezonu başlamadan evvel Salih Yoluç tarafından kuruldu. Salih’in endurance serilerindeki geçmişine baktığınızda zaten uzak ara Türkiye’de şu ana kadarki en başarılı sporcu olduğunu görebilirsiniz. Racing Team Turkey de LMP2 geçişi ile birlikte Türk bayrağıyla yarışan bir Türk takımı vizyonu ile kuruldu ve bu vizyonla devam ediyor. Bu yıl hedefimiz ELMS şampiyonluğuydu buna ulaştık. Önümüzdeki sene için ise WEC’de mücadele etmeyi hedefliyorduk, fakat ne yazık ki değişen regülasyonlar müsaade etmedi. Şu an net olmamakla birlikte opsiyonlarımızı değerlendiriyoruz ama hepimiz bir Türk takımının Le Mans 24 kazanmasını istiyor diyebilirim :) Bir yarışta şu an 3 pilot yarışıyor ve bu pilotlardan birisi Türk, Salih Yoluç. Farklı Türk pilotlarımıza da şans verecek misiniz? Otomobil sporları ne yazık ki erişilebilirlik açısından çoğu spor dalından eşitsizliğin en üst seviyede olduğu spor dallarından. Hepimiz spordaki Türk genci sayısının daha fazla olmasını istiyor ve bu noktada elimizden gelen desteği de sağlamaya çalışıyoruz, fakat uluslararası arenada bu başarıya erişebilen sporcularımızın sayısı da ne yazık ki henüz bir elin parmaklarını geçmiyor. Bildiğiniz üzere Porsche’nin fabrika takım sürücüsü Ayhancan Güven’le bu yaz Portekiz Portimao’da bir test gerçekleştirme imkanımız oldu. İleriki zamanlarda farklı kategori ve klasmanda mücadele eden sporcularımızla da imkanlar müsaade ettiği müddetçe benzer testler yapmayı istiyoruz elbette. Takımı bir merkez haline getirerek daha farklı alanlarda da yarışan zincir bir markaya çevirme hedefiniz var mı? Takım organizasyon olarak çok genç. Henüz ikinci sezonumuzdayız ama bu işler demin de bahsettiğim gibi maddi imkanlarla da çok orantılı. Eğer ki sponsorlar başta olmak üzere farklı kaynak ve işbirliklerini çoğaltabilirsek her şey mümkün. Racing Team Turkey süper bir yıl geçirdi. Hedeflerinize ulaştınız mı ve bize geçirdiğimiz yıl ile ilgili düşüncelerinizi aktarabilir misiniz? Sezonu en başında kendimize belirlediğimi kategori şampiyonluğuyla bitirdik. Dönüp baktığımızda otomobil sporlarında olabilecek optimum sezonu geçirdiğimizi söyleyebilirim. Birkaç küçük sorun dışında bir problemimiz olmadı. Kendimizi duyurmak adına da elimizden gelen eforu gösterdiğimizi düşünüyorum. Motor sporları dünyasında en zorlayan durumlar neler? Çok genel bir soru. Her şey ve hiçbir şey diyebilirim buna. İyi planlanıp uygulanan bir strateji tabii ki işin en önemli kısımlarından. Fakat pist üzerindeki şartların ne olacağını kestirmeniz güç, hele ki saatler süren ve farklı klasmanlardaki 50’den fazla araçla aynı pisti paylaşıyorsanız bazı koşullar ister istemez sizin kontrolünüz dışına da çıkabiliyor. Pist dışındaki en büyük zorlayan kısım ise otomobil sporlarının yaygın tanıtımı diyebilirim. Haklı olarak en bilinen seri Formula 1 ve kalanı ile ilgili anlatmak istediğiniz her olgu için en başa dönmek zorundasınız. Bu tekrar zorlayıcı olabiliyor :) Yarış hafta sonlarında garajda, padockta yer almak nasıl bir duygu? Bizimkisi gibi kalabalık gridli serilerde ülkemizi temsil edebildiğimiz için her şeyden evvel büyük gurur. Hele ki başarılı bir sezon geçiriyorsak daha büyük mutluluk hepimiz için. Genelde sakin biri olarak görünsem de Cumartesi günleri 10 dakika süren sıralama turlarında durduğum yerde nabzım 140’lara kadar çıkıyor. Türkiye'de motor sporları kültürünün büyümesinde büyük rol oynuyor Racing Team Turkey. Son yıllarda farklı serilerde yarışan pilotlarımızda var. Ülkemizde büyüyen motor sporları kültürünü nasıl görüyorsunuz? Genç neslin özellikle Formula 1’in artan cazibesi sebebiyle ilgisi çok. Ayrıca farklı serilerde yarışan sporcularımızın da bunda katkısı büyük. Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu da farklı projeleriyle bu alana ilgi çekmek için uğraş gösteriyor. İzleyen, takip eden ve bize bir şekilde ulaşmaya çalışan insanların sayısında da artış var. Umuyorum ki bu ilgi gelecekte daha da yoğunlaşacaktır. Sevgili Umut Aydın ile sizler için bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Umarı beğenmişsinizdir. Eğer beğendiyseniz paylaşarak bize destek olabilirsiniz. Önerilerinizi de yorum kısmına bekliyoruz. Linesman'le kalın!

  • 2022 Copa Libertadores Şampiyonu Flamengo

    Copa Libertadores finalinde Flamengo, Atletico Paranaense'yi Gabigol lakaplı golcüsü Gabriel Barbosa'nın attığı tek golle 1-0 yenerek şampiyon oldu. Ekvador'un Guayaquil, şehrinde oynanan final mücadelesinde bilinen tribün çoşkusu ve kalabalık yoktu. Aylar öncesinde dünyada yaşanan ekonomik krizin küresel etkisi kıtaya da yansımıştı. Ciddi boşlukların olduğu maçta hatırı sayılır izleyici vardı. Son yılların başarılı takımı Flamengo, bir kez daha kupayı müzesine götürdü. Maç, tahminlerin aksine Atletico Paranaense'nin kontrolünde başladı. Kurt hoca Luiz Felipe Scolari, savunmasını orta sahaya kadar çıkardı. Topu alıp rakibi kendi sahasına hapsetti. Flamengo, bu başlangıca ilk etapta karşı koyamadı. Scolari, savunma beklerini çizgiye yakın oynatınca Flamengo, kanatları da kullanamadı. Göbekten gelme düşüncesinde de etksizdi Flamengo, gol umutlarından Pedro, gününde değildi. Buna rağmen Paranaense, pozisyon bulma konusunda yetersiz kaldı. 43. dakikada Pedro'nun kırmızı kartı Paranaense adına her şeyi değiştirdi. Matheus Piaui, kenara gelse de oyuna girmedi. Stopersiz kalan Paranense'de golü 45+4'te yedi. Sağ kanattan Everton Ribeiro'nun getirdiği topu Gabriel Barbosa, arka direkte filelere gönderdi. Scolari, stoperinin kırmızı kartı sonrası ikinci yarıya Matheus Piaui'yi alarak başladı. Beklenen Flamengo, baskısı yerine kontrollü oyun oynandı maçta. Scolari'nin yaptığı değişiklikler skora etki etmedi. Flamengo'nun risk almayan oyunu ve 2019 yılında kazanılan şampiyonluğu da getiren golleri atan Gabriel Barbosa, kenara işaret ederek değişiklik istedi. Kalan dakilarda da skor değişmeyince Flamengo kupayı 3. defa müzesine götürdü. 1981 yılında ilk Libertadores şampiyonluğunu kazanan, Flamengo 2019'da ikincisini yine Gabriel Barbosa'nın attığı gollerle kazanan siyah-kırmızlı ekip yine Gabriel Barbosa'nın golüyle kupaya uzandı. Paranaense finalde bir Brezilya ekibi Sao Paulo'dan sonra Flamengo'ya da kaybetmiş oluyordu. CONMEBOL küresel ekonomik sıkıntı nedeniyle verimi zengin ama sömürülen bu toprakların halkını düşünerek final müsabakaları için doğru tercihler yapmalıdır. Boş cüzdanla aç mideyle tribünleri dolduramazsınız. *Bugün Doğum günü olan ve iyi ki doğdun dediğimiz Diego Armando Maradon'ya da bi selam çakalım, yıldızlar içinde uyusun.

  • Max Verstappen'den Bir Rekor Daha! - 2022 Meksika GP

    Herkese merhabalar. Bugün sizlerin karşısına Formula 1'in Meksika hafta sonu ile çıkıyorum. Mexico City'de takımlar için stresli, bizler için heyecanlı bir mücadele izledik. Max Verstappen'den bir rekor daha! RedBull ve Max Verstappen'in ne kadar iyi bir sezon geçirdiğini kırılan rekorlardan görebiliyoruz. Max, bir sezonda en çok yarış kazanan isim bundan sonra. Şimdilik 14... Daha Brezilya ve Abu Dhabi var. RedBull'un da bu sezon 16 galibiyet aldığını düşünürsek ne kadar sağlam bir dominasyon olduğunu anlamış oluyoruz. Yarış özelinde konuşmak gerekirse Max'in adına böyle geçmesi bekleniyordu. Belki ilk virajda gelmeden uzun düzlükte Lewis ve George hamle yapar mı diye bekledik, Lewis ufak bir bakmış ama her ikisi de o riski almadı. Max, başından sonuna yarışı domine etti ve galibiyeti hak etti. Checo ise genel hafta boyunca istediğini pek elde edemedi. Geçtiğimiz yıl kazanmış olduğu podyumun ardından acaba bu yıl galibiyeti alır mı diye bekledik fakat geçtiğimiz yıl gibi 3. sırada podyuma çıktı. O da bu yarışın ardından pilotlar klasmanında 2. sıraya yükseldi ve muhtemelen 2. bitirecek. Onun adına da güzel bir sezon devam ediyor. Mercedesler bir kez daha yaklaştık! Amerika Grand Prixi'nde galibiyete yaklaşan Mercedesler, bu hafta sonu da aynı duyguyu bize yaşattı. Hafta sonu genelinde çok güçlü bir performans sergilediler. Antrenman seanslarında 1, 2 bitirdikleri oldu. Ana hedef sıralama turlarıydı. Q3'te George ve Lewis hata yapmasaydı belki de pole pozisyonu Mercedes'e gidecekti. Ama yine de hem Perez'i hem de Ferrarileri geride bırakarak 2 ve 3 oldular. Yarışın ilk düzlüğünde Hamilton ve Perez, Russell'ı geride bıraktık. Russell bu şekilde 4. soruya geriledi. Lewis ise 2. sırada Max'i kovaladı. Lewis yarış içerisinde Max ile olan farkı zaman zaman sabit tuttu fakat Mercedes'in hard lastik seçimi sonrası son dünya şampiyonu farkı açtı, uzadı ve gitti. Hamilton'da Perez ile olan farkı açtı. Perez'de Russell ile farkı açtı. Yani lastik seçimleri yarışın kaderini belirledi diyebiliriz. Yarış içerisinde Lewis ve George, birkaç kez lastiğin kötü bir tercih olduğunu söylese de takım buna karşı geldi. Sonuç olarak pilotlar haklı oldu. Ferrariler ileriye gideceğine, geriye düşüyor. Bu hafta özelinde Ferrari'ye tam olarak ne olduğunu anlayamadım. Mercedeslere geliştiler desek bile Alfa Romeolu Bottas'a Leclerc'in geçirip 7. olması gerçekten içler acısıydı. Carlos Sainz ise 5. sırayı almıştı. İspanyol pilot "Artık ben hızlıyım ama araç değil." demecinde de bulunmuştu sıralama turlarından sonra. Açıkçası genel olarak değinilecek bir konu yoktu Ferrarilerde. Yarış içerisinde F1 rejisi bile çok az kendilerine yer verdi ve Leclerc'in "Bitime kaç tur kaldı?" dediğini bile duyduk. Sainz yarışı 5, Leclerc ise 6. olarak tamamladı. Daniel Ricciardo, günün pilotu! Meksika'da günün en iyi pilotu ödülü Daniel Ricciardo'ya gitti. Yarışa 11. sıradan başlayan Avusturalyalı pilot, damalı bayrağı 7. sırada gördü. Açıkçası stabil giden yarışı bizim adımıza hareketlendiren isimdi. Soft lastiklerle rakiplerini teker teker avladı ve geriye kalanların en iyisi oldu. Ödülü de hak ettiğine inanıyorum. Gridin geri kalan kısmına baktığımız zaman Esteban Ocon 8, Lando Norris 9 ve Valtteri Bottas 10. oldu. Sezon boyunca baştaki üç takım ve 6 pilot haricinde puan almaya aday 4 isim hep değişiyor. Bu sefer buraya Bottas girdi. Yarışa 17. sıradan başlayan Alex Albon ise 12. sırada damalı bayrağı gördü. Onun adına da güçlü bir yarış geçirdiğini söyleyebiliriz. Bir yazımızın daha sonuna geldik. Meksika Grand Prixi'ni sizler için ele aldım. Artık iki yarış kaldı, Brezilya ve Abu Dhabi... Vakit ayırıp okuduğunuz için çok teşekkürler. Brezilya'da görüşmek üzere, hoşça kalın!

  • Jorge'den Dokunuşlar

    Fenerbahçe’de teknik direktörlük görevine getirilmesinin ardından bir çok noktaya dokunacağı bariz belliydi Jorge Jesus’un. Ama kimse bu kadar farklı şekilde yaklaşımlar olacağını beklemiyordu. Teknik Direktör sadece saha içine karışır kavramının dışına çıkan Portekizli teknik adam adeta Fenerbahçe’nin tüm değerlerini bir araya toplayıp bunu benimseyerek bambaşka bir noktaya geldi. Gerek takım içi adalet, uyum ve huzurlu ortamı sağlayan Jesus, saha dışında yaşanan tatsız olaylara dahi kendi tarzıyla müdahale ederek olması gereken ortamı sağlıyor. Ligde bu sezon kaleci Altay Bayındır’a verilen tepkilerle ilgili çok sert açıklamalarda bulunan Jorge Jesus, taraftarı net bir şekilde uyarmış ve bu durumun tekrarlanmamasını istemişti. Bu durumun ardından ligde oynanan İstanbulspor mücadelesinde ise hem taraftar hem de Jorge Jesus farklı bir durum yaşadı. Fenerbahçeli taraftarlar Altay Bayındır’a hem müsabaka öncesi hem de müsabaka içerisinde destek verirken, maç sonunda ise tecrübeli teknik adam Altay Bayındır ile beraber tribünlere doğru hareket etti. İlk olarak maçı yerinde takip eden bizler bu olayı fazla sahalarda görmediğimizden dolayı şaşırarak ne olacağını izlemeye başladık. Tabi ki Atatürk Olimpiyat Stadı’nın sahaya uzak tribünlerinden her ne kadar bu durumu net gözetleyemesek de daha sonrasında TV karşısındaki görüntülerde Jesus’un Altay’a ne kadar büyük bir destek verdiğini gördük. Çünkü saha içerisinde ne yaşanırsa yaşansın her daim tüm takımla birlikte hareket eden Jesus, öğrencisi Altay’a bireysel desteğini toplantı sonrasında saha içerisinde de gösterdi. Bu durum maç sonunda gerçekleştirilen basın toplantısında da sorulduğunda Jesus yine oyunculara her daim destek olmasını yineledi. Bir hoca için oyuncusunu savunmak her daim kolay olmamıştır. Ancak bu düşünce yapısına sahip insanlar ne olursa olsun oyuncusunun arkasında durur ve yeniden kazanır. Kişiler hatalıdır veya değildir bunun bir önemi yoktur aslında hoca için. Kendi verdiği kararlar doğrultusunda sahaya sürdüğü hangi oyuncu olursa olsun ıslıklanmasını istemez. Jorge Jesus’ta bu noktaya değiniyor ve ona yapılan tepkilerin kendisine yapıldığını ifade ediyor. Daha önce Benfica döneminde başkana yapılan tepkiler bitmeyince takımdan ayrılma kararı almış ve hiçbir şekilde para dahi konuşmamıştı. Hatta bu durumun üstüne bir süre futbol üzerinden dahi ilgisini çekmişti. Fenerbahçe taraftarı bence Jesus ile yeniden bir karaktere bürünecektir. Çünkü hoca saha içi saha dışı her olayı ince eleyip sık dokuyan bir isim ve tam anlamıyla dört dörtlük çalışma alanı oluşturmak istiyor. Jesus geldiğinden bu yana ona büyük saygı duyan sarı-lacivertli taraftarlar onun bu görüşlerine de katılıp saha içerisindeki tüm oyunculara tam anlamıyla destek verecektir.

  • Lula'nın Zaferi ve Brezilya Futbol Dünyasına Yansımaları

    Tıp eğitiminin yanında futbol kariyerini de sürdüren Socrates Brasileiro Sampio de Souza Vieira de Oliveira herkesin bildiği adıyla Socrates, 1978 yılında Corinthians takımına transfer oldu. Ülkesinde yaşanan askeri darbeyi ve yaşanan süreci yakından takip etmiş ve takım arkadaşı Vladamir ile birlikte "Corinthians Democrasy" hareketini başlatmıştır. 1982 yılı 15 Kasım günü seçimler öncesi Corinthians takımı sahaya "DİA 15 VOTE" yani "15'inde Seçime" yazılı formalarla sahaya çıktı. Bir futbolcu önderliğinde ve arkadaşları ülkelerinin kaderini değiştirmek için mücadele ediyordu. Sao Paulo'da ki hastanede son günlerini yaşayan Socrates, "Corinthians'ın şampiyon olduğu bir pazar günü ölmek istiyorum" demişti. Çok sevdiği Corinthians öldüğü gün şampiyon olmuştu. Tarih 04.12.2011 gökyüzü o gün Socrates'e ağlıyordu. Buradan Doktor Socrates'e bir selam çakalım. Brezilya halkı geçtiğimiz hafta yine geleceklerini belirlemek için sandık başındaydı. İkinci tur da seçimi kazanan solcu aday eski lider Luiz Inâcio Lula da Silva oldu. Seçimin ilk turunda mevcut devlet başkanı Jair Bolsonaro %43,2 oranında oy alırken %48,43 oy alan Lula da Silva birinci olmuştu. Güney Amerika'nın en büyük ülkesi 215 milyonu aşan nüfusu olan Brezilya, G20 üyeliği gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) ölçümüyle dünyanın en büyük 12. satın alma gücü paritesine göre de dünyanın 8. en büyük ekonomisi. Brezilya dünyanın en büyük 15. petrol üreticisi ve petrol rezerviyle Güney Amerika'da Venezuela'dan sonra ikinci büyük ülkesi durumunda. Bu kadar zenginliğe rağmen Brezilya halkı yoksul ve açlık sınırının altında yaşayan evsiz ve birbirleriyle iç içe girmiş favelalar da yaşam mücadelesi veren halkı ile sömürülen kıtanın futbolcu diyarı ülkesi... İşçi partisi adayı Lula da Silva, seçimin ikinci turunda %50,9 oy alırken rakibi mevcut başkan Jair Bolsonaro %49,1'de kaldı. Sendika liderliğinden devlet başkanlığına yükselen 77 yaşındaki Lula da Silva, 2003 ile 2010 yıllarında iki dönem üst üste devlet başkanlığı yaptı. Kendisinden sonra seçilen eski gerilla liderlerinden Dilma Rousseff seçildi. Rousseff, ABD destekli sivil parlamento darbesiyle görevinden alınırken düzmece yolsuzluk davalarıyla karşı karşıya kalan Lula da Silva tutuklanıp 1.5 yıl hapiste kaldı. 2018 yılında Bolsonaro'nun kazandığı seçime girmesi engellendi. 2019 Kasım ayında tahliye edilen Lula'nın aldığı cezalar ve düzmece yolsuzluk davaları Yüksek Mahkeme tarafından düşürüldü. Davalardan sorumlu yargıç Sergio Moro, Bolsonaro hükümetinde Adalet Bakanlığı göreviyle ödüllendirildi. İkinci tur da oylarını arttıran Bolsonaro son bir ayda sosyal yardımlara, konut yardımlarına, evsizlere tapu, nakit para ve devletin tüm kaynaklarını kullanarak ikinci turda oylarının yükselmesine neden oldu. Ayrıca ülkemizde de çok kullanılan din vurgusu ve kilise ziyaretleri yanında ABD ve çıkarcı batı desteğini de arkasına almasına rağmen kazanamadı. Lula da Silva, seçim startını sembolik olarak önemi de olan fabrikada işçilerle birlikte verdi. Sosyal politikalara odaklandı. Açlığa yoksulluğa ve sosyal adaletsizliğe vurgu yaptı. Mücadele sözü verdi. Covid-19 döneminde ülkede yaşanan ekonomi ve enflasyon sorunu yanında tekrar ayağa kalkma ve iş istihdamı yaratma projelerini anlattı. Neoliberal sistem karşısında yalnız bırakılan kesime el uzattı. Amazon ormanlarını yaşatma, emek hareketleri ve sivil toplum örgütleriyle ortak çalıştı. Elde ettiği bu zafere rağmen Lula da Silva'nîn işi kolay değil. Kongre'de Lula'nın tarafında %25 gibi bir kesim olacak. Stratejik önem taşıyan bazı eyaletler ve valilikler de istediğini alamadı solcu lider. Brezilya spor ve futbol dünyasında ise Bolsonaro'ya açık destek vardı. PSG oyuncusu Neymar, Dünya Kupası'nda atacağı ilk golü Bolsonaro'ya hediye edeceğini açıkladı. Daniel Alves, Thiago Silva, Tottenham Hotspur'da oynayan Lucas Moura, eski yıldızlar Rivaldo ve Julio Cesar, Bolsonaro'yu destekleyen paylaşımlar da bulundular. Seçim sonrası Rivaldo, Bolsonaro'nun yenilgisini Brezilya milli takımının Fransa 98'de Fransa'ya finalde 3-0 yenilmesinden daha üzücü olduğunu açıkladı. Geçtiğimiz sezonlar da Galatasaray forması giyen Felipe Melo ve Beşiktaş forması giyen Josef de Souza'da Bolsonaro yanlısı desteklerini gösteren isimler oldu. Lula da Silva ise az sayıda eski oyunculardan destek aldı. Futbol dünyasının Bolsonaro desteğinin altında vergiyi kaldırma yattığı söyleniyor. Bolsonaro'ya yaptığı desteği gizlemeyen Neymar'a ise eski milli oyuncu ve Lyon forması ile unutulmaz frikik golleri atan Juninho Pernambucano'dan sert cevap geldi. Juninho, " Neymar gibi sağ görüşlü Brezilyalı oyuncuların faşiştleri desteklediğini gördükçe midem bulanıyor. Biz toplumun alt kademesinden geliyoruz ve biz halkız. Nasıl olur da diğer tarafa geçebilir?" açıklamasını yaptı. Latin Amerika'nın kesik damarlarından umut fışkırıyor. Solcu lider Lula da Silva, sadece Brezilya halkına değil ülkesine, Güney Amerika kıtasına ve Dünya'ya umut oluyor.

  • Cüneyt Kaşeler Röportajı

    Herkese merhabalar. Radyo yayıncısı, gazeteci ve yorumcu sevgili Cüneyt Kaşeler ile güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Değerli vaktini bize ayırdığı için sevgili Cüneyt Kaşeler'e şahsım ve Linesman ekibi adına teşekkür ediyorum. Herkese keyifli okumalar! Sizi tanımayan arkadaşlarımız için kendinizden bahsedebilir misiniz? Konuşarak hayatını kazanan, hobilerini iş olarak yapan biriyim. Hayatımı spor ve film izleyerek, kitap okuyarak kazanıyorum. Bireysel olarak gelecek yıllar ile ilgili planlarınız neler? İlk maddede yazdıklarımı yapmaya devam etmek :) Öte yandan hayattan beklentim yeteri kadar paraya sahip olup en azından bir sene Arjantin’de yaşamak, orada İspanyolca kursuna gidip sokaklarda boş boş dolaşmak. Spor medyasında yer almak isteyen genç arkadaşlarımıza ne tür tavsiyelerde bulunursunuz? Spor medyasında yer almak istiyorsanız önce kendinize yatırım yapın, mutlaka dil öğrenin (mümkünse İngilizce, İspanyolca), çok okuyun, çok izleyin, çok dinleyin. Sosyal medyada kendinizi ifade edin, YouTube’da tek başınıza ya da arkadaşlarınızla kanal açıp sabırla içerik üretin. Sabırlı olun, hemen bir yere gelemeyebilirsiniz. Bir konuda uzman olmaya gayret edin. En önemlisi bu işi seviyorsanız yapın. Ben sizi hala fark etmediysem siz beni bulun, sizi "Gol Yolları"na bağlarım :) Son zamanlarda yeni nesil medya araçları ile yükselen ve ön plana çıkan bir genç topluluk var. Bu topluluk ile ilgili düşünceleriniz neler? Beğenerek takip ediyorum, özellikle son dört senedir Lig Radyo'da yaptığım programlarda bu gençleri yayına alarak onlara fırsat veriyorum. Birçok ismi özellikle Twitter'dan bulup yayına aldım ve alıyorum. Önleri açık, gelecek onların. Uzun zamandır çeşitli görevler ile spor medyasında yer alıyorsunuz. Sektörde en zorlandığınız anlar nelerdi? İlk senelerde para kazanmak zor, kendinize yer edinene kadar başka bir geliriniz yoksa işiniz zor oluyor. Öte yandan ben hep göründüğüm gibi olmaya gayret ediyorum, normal hayatta nasıl davranıyorsam spor medyasında da öyle davranıyorum bu kadar net olmam bazen zorluk çıkarıyor. Dönem olarak ise 3 Temmuz dönemi zordu. Zorlu anlar haricinde “İyi ki bu işin içerisindeyim.” dediğiniz anlarınız nelerdi? Çocukluk kahramanım olan futbolcu, teknik adam ya da yöneticilerle aynı ortamda bulunmak harika bir duygu. Basın toplantılarına girip merak ettiklerimi sorabilmek de benim için büyük mutluluk kaynağı. Sizi ekran önü haricinde radyo programlarınızdan da tanıyoruz. Hangisinden daha çok keyif alıyorsunuz? Ben 1994 yılında Kent FM 101'de radyoculuğa başladım, her zaman önceliğim radyo. Ben radyo programcısıyım, futbol hakkında konuşabiliyorum iddialı değilim :) Benim için radyo vazgeçilmez. Ülkede oynanan futbolun yanında sürekli eleştirilen bir medya var. Sizce bunun temel sorunu nedir? Ülkede her konuda olduğu gibi spor medyasında da kültürel erozyon var. Toplam kalite ve kalitesizlik toplumun bütününü ilgilendirir, ayrılamaz. Öte yandan reytingin çok önemli olması ve reyting uğruna her şeyi yapan kitleye değer veren başka bir kitle olması bu sonucu doğruyor :) Sizi genelde futbol ağırlıklı içeriklerle beraber görüyoruz ama futbol haricinde takip ettiğiniz, sevdiğiniz bir spor dalı var mı? Amerikan Futbolu, basketbol, tenis, snooker, rugby, kriket, atletizm ve Tour de France özelinde bisiklet. Ancak dünyada sadece bir spor izleme şansım olsa Amerikan Futbolu izlerdim. Sevgili Cüneyt Kaşeler ile sizler için bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Umarız beğenmişsinizdir. Eğer beğendiyseniz paylaşarak bize destek olabilirsiniz. Önerilerinizi de yorum kısmına bekliyoruz. Linesman'le kalın!

bottom of page