top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1250 sonuç bulundu

  • Ronda Rousey'nin Kafesteki Dramatik Sonu...

    Tarih, 15 Kasım 2015. Yer, Melbourne. Tarihin o zamana kadar ki en sansasyonel kadın dövüşçüsü Ronda Rousey, bokstan gelmiş adı birçokları tarafından bilinmeyen Holly Holm ile karşılaşıyor. Maç bittiğinde stadyumdaki 56.000 kişi ve televizyon başındaki milyonlar, asla yenilmez denilen Ronda Rousey’nin dramatik sonuyla yüzleşiyor. Bu son Ronda Rousey için o kadar ağır ki intiharı bile düşünüyor. Bu maça gelmeden önce Ronda Rousey’nin nasıl zirveye yürüdüğüne bakalım. Judo ile kariyerine başlayan Rousey, 2008 Pekin Olimpiyatları'nda kadınlar 70 kg’da bronz madalya kazandı. Judoda Olimpiyat madalyası kazanan ilk ABD’li kadın sporcu olma başarısını gösterdi. 21 yaşında yakaladığı bu başarıdan sonra judodan emekli olarak MMA antrenmanlarına başladı. Bu süreçte para kazabilmek için barmenlik ve garsonluk gibi işlerde çalıştı. 2010’da ilk kez amatör olarak maçlara çıkmaya başladı. 6 ayda çıktığı 3 amatör maçı ilk raundlarda armbar submission ile kazandı. Bu üç maç toplam 104 saniye sürmüştü. Daha sonra çıktığı iki profesyonel maçı da yine aynı şekilde ilk dakika içerisinde bitirdi. Bu performans Strikeforce şirketinin dikkatini çekti ve hemen onunla sözleşme imzaladılar. Strikeforce, o zamana kadar kadınlar MMA’e en çok destek veren şirketti. Gina Carano bu şirkette dövüşmüş ve tarihin en büyük kadın dövüş maçlarından biri olarak gösterilen Gina Carano vs Cris Cyborg maçı da bu şirketin çatısı altında yapılmıştı. Rousey, bu şirkete adımını atar atmaz yine fırtınalar estirdi. İki maçını toplam 64 saniyede bitirdi. 3. maçında ezeli rakibi Miesha Tate ile ilk kemer maçına çıktı ve ilk raundda yine armbar ile rakibini pes ettirdi. Daha sonra Strikeforca horoz sıklet şampiyonluğunu Sarah Kaufman karşısında 54 saniyede korudu. 2011 yılında Strikeforce’u satın alan UFC, 2012 yılında bu şirketi kapatıp dövüşçüleri UFC’ye getirince Ronda Rousey de UFC kapısından içeri girmiş oldu. UFC ile sözleşme imzalayan ilk kadın dövüşçü olan Rousey, ayrıca ilk UFC kadınlar şampiyonluğunu da otomatikman aldı. Ronda Rousey, UFC’de dövüşmeye başlayarak, büyük bir popülarite kazandı. Çıktığı ilk 6 maçın hepsini ilk raundda kazanmayı bildi. Burada submissionlı galibiyetlerinin yanı sıra nakavtlı galibiyetler de aldı. Bu erken bitirişler, kadın dövüşçülerden pek de görmeye alışkın olduğumuz şeyler değildi. Bugün bile onun bu performansına yaklaşan kimse yok. Yakın gelecekte de olması çok zor. Erkek dövüşçülerin bile böyle bir yüzde yüz bitiriş oranıyla kariyerlerine devam etmesi imkansız gibi bir şey. Bu görkemli performansının yanında Rousey’in güzelliği de popülaritesini arttıran bir etkendi. Bir anda UFC’nin yüzü oldu. Başrolde yer aldığı kartlar oldukça yüksek PPV satış rakamları yakaladı. İlk kartı 450.000 satarken, son çıktığı kart 1 milyondan fazla sattı. Anderson Silva, GSP ve Jon Jones ile birlikte UFC’ye en çok para kazandıran isim oldu o dönem. UFC’nin yüzü olmasının yanında birçok markanın da yüzü oldu. Hollywood’un da ilgisini çekti. The Expendables 3, Furious 7 ve Entourage gibi filmlerde boy gösterdi. Rousey, medyanın da ilgi odağı haline gelmişti haliyle. Medyaya yaptığı Floyd Mayweather’ı yenerim açıklaması büyük yankı uyandırdı. Bu açıklama Holm maçından sonra onun karşısına çokça çıktı. Holly Holm tarafına gelirsek, o UFC’den önce boksta büyük başarılar kazanmasına rağmen adını duyuramamıştı. 11 yıllık boks kariyerinde Dünya şampiyonlukları, sayısız ödül kazandı ama bırakın uluslararası popülariteyi ulusal tanınırlığı bile azdı. O da 2011 yılında boksun yanında MMA yapmaya başladı. Küçük organizasyonlarda aldığı üst üste galibiyetlerden sonra kendisini en büyük organizasyon olan UFC’de buldu. UFC’deki ilk iki maçında Raquel Pennington ve Marion Reneau’yu yendi ve kendisini hemen kemer adayı olarak buldu. UFC’de Ronda Rousey neredeyse bütün kemer adaylarını parçaladığı için başka aday bulmak zordu. Ronda Rousey vs Holly Holm maçının dikkat çeken yönü bir judocu ile boksörün kapışması şeklinde olacak olmasıydı. Rousey, nakavtlı galibiyetler alsa da eski Dünya şampiyonu boksör kalibresinde biriyle karşılaşmamıştı. Herkesin beklentisi, ne olursa olsun Ronda Rousey’in maçı alacağı yönündeydi. Ne de olsa Ronda’nın Holm’un kolunu veya bacağını bir kez kavraması yeterdi. Ayrıca eski bir boksör nasıl takedown savunması yapacaktı. Rousey de maçı kolay görüyor gibiydi. Verdiği röportajlarda maçtan çok Floyd Mayweather hakkında konuşuyor, herkesi yenebileceğini iddia ediyordu. Rousey’de güvenden daha çok kibir görülüyordu. Maçtan önceki yüzleşmede bunun etkileri belli oluyordu. Ronda Rousey, Holly Holm’un yumruğunu kendisine doğru çekerek Holm’un ona yumruk attığını iddia etti ve gerginliği arttırdı. Yüzleşmeden sonraki konuşmada da bunun intikamını maçta alacağını söyledi. Olayı dikkatle izleyenler bu olayın böyle olmadığını anladı. Fakat Rousey hem maça ilgiyi arttırmak hem de maçı intikam maçına çevirerek bir hikaye yaratmaya çalıştı. Tarihler 15 Kasım 2015’i gösterdiğinde Docklands Stadyumu’ndaki 56.000 seyirci, yıllar boyunca unutulmayacak bir maçı izleyeceğini bilmiyordu. Maç başladığında herkes Ronda Rousey’den hemen bir bitiriş bekliyordu. Fakat bekledikleri hiçbir şey olmadı. Holly Holm, mesafeyi geniş tutarak rakibini karşıladı. Rousey’nin bu durumu beklediği görülüyordu. Fakat Holm’un kafes etrafında sürekli hareketli kalıp isabetli yumruklar atması onun isteyeceği son şeydi. Holm, kickboks ve boks becerilerini ustalıkla kullanıyordu. Sanki karşısında hiç yumruk atmayı bilmeyen birisi varmış gibiydi. Spikerler Rousey’nin ilk defa bu kadar zorlandığını söylüyorlardı. Ronda, ilk raundda mesafeyi kapatıp maçı yere alma fırsatı da yakaladı fakat Holm’un takedown savunması da oldukça etkiliydi. Hatta raundun sonlarına doğru Rousey’nin takedown savunmasını geri püskürtüp kendisi onu yere fırlatmıştı. Raund bittiğinde herkeste bir şaşkınlık vardı. Ronda Rousey, planların işe yaramadığını işlerin kötüye gittiğinin farkındaydı. Dövüş severler ilk kez Ronda Rousey’i raund arasında görüyordu. Fakat yine de Rousey’nin bir şeyler yaparak bu fırtınayı atlatabileceğini düşünenlerin sayısı az değildi. İkinci raund başladığında fırtına kasırgaya döndü. Holly Holm, ilk raundda kazandığı özgüvenle birlikte ikinci raund boks dersi vermeye başladı. Rousey’nin yüzü artık aldığı darbelerden dolayı şişmişti. Holm, onunla kedinin fareyle oynaması gibi oynuyordu. Bir pozisyonda Rousey, bütün gücüyle yumruk atmaya çalıştı fakat Holm o yumruğu boşa çıkardığında Rousey dizi yerde tellere bakar bir hale geldi. Artık kaçınılmaz son adım adım yaklaşıyordu onun için. İkinci raundun 50. saniyesinde Holly Holm, Ronda Rousey’e kısa ve sert bir sol direk attı. Rousey sallanmaya başladı. Bunu gören Holm, mükemmel bir yüksek tekme ile Rousey’i yere yatırdı. Yerdeki rakibine iki yumruk daha attı, üçüncüyü atacakken maçın hakemi Herb Dean araya girdi ve maçı bitirdi. Yenilmez denen, efsane boksörlerle karşılaştırılan Ronda Rousey için son gelmişti artık. Holly Holm, zafer turu atarken seyirciler şaşkınlıkla ayağa kalkmış bu sevince ortak oluyordu. Ronda Rousey, yıkık bir şekilde Herb Dean’in yanında resmi sonucu dinledi. Holly Holm kemerini aldıktan sonra rakibine sarıldı, teselli etti ve gerginliklerin maçtan sonra bittiğini gösterdi. Bu zaferle birlikte Holly Holm, yıllardır hak ettiği tanınırlığı kazandı. Kadınlar dövüş dünyasının yeni yıldızı oldu. UFC ile eski kontratının kat kat fazlasına sözleşme imzaladı. Kemeri ile birlikte televizyon programlarında boy gösterdi. Bu ünü uzun süreli olsa da kemer o kadar uzun süre elinde kalamadı. Mart ayında Miesha Tate’e kemerini kaybetti. Daha sonra Valentina Schevchenko ve Germaine de Randamie gibi isimlere kaybederek kötü bir seri yakaladı. Cris Cyborg ve Amanda Nunes’e karşı kemer için mücadele etse de bu başarıyı hiçbir zaman tekrarlayamadı. Ronda Rousey maçından sonra kafeste yüzü gülmese de Holly Holm, her zaman kadınlar MMA tarihinin en epik zaferlerinden biriyle anılmaya devam edecek. Ronda Rousey’e gelirsek, o bu maçtan sonra sessizliğe büründü. Depresyona girdi. Hatta nakavt olduktan sonra intiharı bile düşündüğünü söyledi. Fakat toparlanıp tekrar dövüşmeye karar verdi. 1 yıl sonra yeni şampiyon Amanda Nunes ile karşılaştı. Sonuç beklendiği gibi oldu. Amanda Nunes, 48 saniyede onu bitirdi. Rousey için MMA defter bu mağlubiyetle birlikte son bulmuş oldu. Judodan nasıl MMA’e geçtiyse buradan da profesyonel güreşe geçmeye karar verdi. 2018 yılında WWE ile sözleşme imzaladı. Holly Holm maçı Ronda Rousey’nin hayatında belki de silmek isteyeceği tek an olabilir. Bu maçtan önceki tavırları, konuşmaları bugünden geriye gitme şansı olsa yapmayabilir. Kendisini sadece MMA’in değil kadın erkek farketmeksizin dövüş dünyasının en büyüğü olarak gördü ve gösterdi. Bizim gibi dövüş severlerin çoğu da bu illüzyona kapıldı. Fakat Holly Holm gerçekleri yüzümüze 6 dakikada çarptı.

  • Belirsizlik İçerisinde Barcelona

    İspanya’nın güzide takımlarından Katalan ekibi Barcelona’nın, engebeler ile mücadelesini ele alıyoruz. Belki de kimilerine göre dünyanın en büyük kulübü… Barcelona’nın, bu engebeler ile karşılaşmasıyla birlikte ucu görülemez bir belirsizlik oluştu. Nedenleri arasına kadro yapılanması, yönetimsel sorunlar ve bazı oyuncuların ayrılığı yazılabilir. Dünya’nın en muazzam orta saha ikilisinden bahsedecek olursak akıllara Xavi-Iniesta ikilisi gelmesi muhtemel. Önce Xavi’nin 2015 yılında gerçekleşen ayrılığı, ardından 2018 yılı ile Iniesta’nın ayrılığı Barcelona için büyük bir kayıptı. Artık yıllar geçiyordu ve yıllar insanı eskitirdi. Yerini Pedri ile dolduracak ve ilerleyen süreçte yeni Iniesta dedikleri Gavi, A takıma yükselecekti. Ekonomik olarak kriz yaşamaya başlayan Barcelona kulübünde, işler zorlaşmaya başlamıştı ve bu yetmezmiş gibi çarpıcı ama bir o kadarda beklenen o ayrılık geldi. Belki de dünyanın en iyi oyuncusu, biricik kulübünden ayrılıp yeni maceralara atılacaktı. Lionel Messi, PSG ile anlaştı ve efsaneleştiği kulübünden ayrıldı. O gün adeta tüm dünya o ayrılığı konuşuyordu, taraftarlar stadyum çevresine gidip ağlıyor ve bu ayrılığın yaşanmamasını istiyorlardı. Barcelona için artık adeta bir devir kapanıyordu. O eski takımdan eser yoktu. Bir söz vardır "masadan eksiliyor dostlar" adeta bu söz gerçeğe karışmıştı. Bu süreçte Bazı hocalarla çalışan Barcelona, istediğini bulamamıştı. Bir kulüp efsanesi olan Xavi, Arabistan’da mükemmel bir teknik direktörlük performansı sergiliyor, kupalar alıyordu. Barcelona yönetimi, Barcelona ile iç içe zaman geçirmiş, kulüp efsanelerinden birisi olmuş Xavi Hernandez’i 6 Kasım 2021 tarihinde takımın başına getirdi. Xavi, ilk senesinde ezeli rakipleri olan Real Madrid’in hemen arkasında 2. sırada ligi bitirecekti. Avrupa da ise beklenmeyecek şekilde çeyrek final maçında Alman ekibi Frankfurt’a elendi. Mevcut futbol ortamı, mevcut oyuncu profilleri neyse takımını ve oyununu ona göre şekillendirirsin. Kafanda açık ve net bir oyun planı olsa bile, tüm gereksinimler olmadığı zaman tam anlamıyla o fikri gerçekleştiremeyebilirsin. Şimdiki sezonla birlikte ekonomik krize rağmen iyi transferler yapan Barcelona; Rapinha, Kounde, Kessie, Christensen, Bellerin ve Alonso gibi geçen sezon çıkış yapmış ve tecrübe kazanmış oyuncuları kadrosuna kattı. En önemli transferi ise Messi’nin gidişi sonrası ileriye takviye yapılma ihtiyacı doğması sonucu ile gerçekleşti. Bayern Münih’in gol makinesi Lewandowski kadroya katıldı. Geçen sezondan Depay ve Aubameyang tam olarak istenilen verememişti. Ek olarak Ferran Torres bekleneni tam anlamıyla sahaya yansıtamadı. Aslında Messi, Xavi, Iniesta gidişi sonrası o mevkileri tekrar kusursuz doldurmayı beklemekte biraz garip olabilir. Ek olarak söylüyorum Neymar, Suarez gibi oyunculara sahip bir Barcelona’dan bahsediyorduk. Gene ek olarak 5 Kasım’da Pique kariyerini sonlandırdı. Bir devir daha kapanmış oldu. Ama kim giderse gitsin büyük bir kulüp en kısa zamanda toparlamayı amaç edinmedilir. Transferler ile birlikte sezonu açan Xavi’nin ekibi Barcelona, maç fazlası ile lider durumda. Xavi’nin takımında net bir 4-3-3 hakim. Aslında geniş bir kadro yapılanmasına da sahipler diyebiliriz. Lig için olumlu bir grafik var ama oyun anlamında taraftarlara hala dolu dolu bir futbol izletebilmiş değiller. Oyundan şikayetçi olan taraftarlar, ek olarak Şampiyonlar Ligi'nden elenip, Avrupa Ligine düşmesini de yadırgadılar. Ek olarak kendisi de oyuncuyken efsanevi tiki-taka Barcelona'sı, Xavi’nin hocalığı ile daha çok pas oyununa döndü bunu da ekleyelim :) Tabii bazı sekanslarda hala tiki-taka yapılması normaldir. Zaman ne gösterir bilemeyiz ama şuan ne mükemmel ne de kötü bir grafik var. Taraftarlar büyük beklenti içinde ve sabırlı olmaya özen gösteriyorlar. Bunun yanında "böyle olmayacak" seslerinin yükselmesiyle birlikte değişiklik isteyenler de var. Geçmiş ve gelecek futbol ortamında dünyanın en büyük kulüpleri arasında olan Barcelona için işler tam anlamıyla pozitif değil. Eski günleri aratmayacak Barcelona için, yönetimin ve teknik ekibin yoğun bir mesai harcadıklarını düşünüyorum ama istediklerini ne zaman kulübe ve taraftarlara yansıtırlar orası kocaman bir soru işareti. Tam anlamıyla bir belirsizlik. Bu belirsizlik içindeki gidişatı merakla takip ediyor olacağız sizde bizimle beraber bu yolda olmak istiyorsanız takipte kalın!

  • F1 Academy Nedir?

    2023 de faaliyet göstermeye başlayacak olan F1 Academy, genç kadın sürücüleri Formula 3, Formula 2 ve Formula 1 dahil olmak üzere daha yüksek rekabet seviyelerine ilerlemeleri için geliştirmeyi ve hazırlamayı amaçlayan sporun en son üyesidir. F1 Academy 2023’te yarışlara başlayacak; güçlü ve deneyimli mevcut F2 ve F3 takımları tarafından yönetilecek ve 15 araçlık bir grid oluşturmak için her biri 3 araca sahip olan beş takımdan oluşacaktır. Açılış sezonu, her birinde 3 ayrı yarış olacak şekilde 7 etkinlikten oluşacak. Böylece sezonda 21 yarış yer alacak ve ek olarak da 15 günlük resmi test süresi olacaktır. Seri için kullanılan araç T421 şasili Tatuus olacak. 165 beygir gücü sağlayan turboşarjlı motor Autotecnica tarafından sağlanacak ve F3, F2 ve F1'de olduğu gibi lastikleri Formula 1'in küresel ortağı Pirelli sağlayacak. Seri, genç kategorileri makul bir bütçeyle başarılı bir şekilde yürütme ve sürücülerin gelişmesine yardımcı olma konusunda bilgi ve deneyime sahip olan Bruno Michel (Formula Motorsport Limited CEO'su) tarafından yönetilecek. Geçtiğimiz günlerde serinin Genel Müdürü olarak Toto Wolff'ün eşi, Susie Wolff getirildi. Tabii Susie'ye sadece Toto'nun eşi dersek haksızlık etmiş oluruz. Geride bıraktığımız yıllarda Formula 3, DTM gibi serilerde mücadele eden Susie, Formula 1'de de test seansına çıkmış bir kadın pilot. Aynı zamanda geçtiğimiz 4 yıl içerisinde Formula E ekibi Venturi Racing'de takım patronluğu yapmış bir yönetici. Serinin ciddiyet açısından gerçekten önemli bir parça. Çoğu zaman, yarış için yeterli fon bulmak kadın sürücüler adına çok zor olmuştur. Bu nedenle, Formula 1 her araca 150.000 € (toplam 2.25 milyon €) bütçeyle sübvansiyon sağlayacak ve sürücülerininde aynı miktarı karşılamasını gerektirecektir. Bu miktar serideki normal maliyetlerin bir kısmını temsil ediyor. Takımlar ise bütçenin geri kalanını sağlayacalar. F1 Akademisi, genç kadın sürücülerin motor sporlarında en üst seviyeye ulaşma fırsatlarını ve potansiyellerini en üst düzeye çıkarmak için oluşturuldu. Halihazırda go-kart veya diğer junior kategorilerde yer alan genç yetenekleri, F3'te yarışmadan ve Formula 1 piramidine katılmadan önce ihtiyaç duyulan temel deneyim düzeyine ulaştırmayı sağlayacak. Genç kadın sürücülerin F1 piramidine girerken karşılaştıkları engellerin değerlendirilmesi sırasında, aynı yaştaki erkek meslektaşlarıyla aynı miktarda deneyime sahip olmadıkları ortaya çıktı. Amaç, bu boşluğu doldurmak, onlara daha fazla pist süresi ve yarış deneyimi sağlamaktır. Ayrıca motor sporlarında genç sürücüleri yetiştirmeleriyle tanınan teknik, fiziksel ve zihinsel hazırlıklarını geliştirmelerine yardımcı olacak profesyonel ekiplerle çalışarak gelişecekler. F1 Academy Takımları ART Grand Prix, Campos Racing, Carlin, MP Motorsport ve PREMA Racing bu sezon F1 Academy’de boy gösterecek takımlar olarak açıklandılar. Bu sezon yer alacak takımların Formula 2 ve Formula 3 Şampiyonaları da dahil olmak üzere junior kategorilerde kabul görmüş bir geçmişi bulunmaktadır. ART Grand Prix pilotu Victor Martins Formula 3 tacını kazanırken, PREMA Racing F3 Takım Şampiyonu oldu. MP Motorsport, dümende Felipe Drugovich ile F2'de hem Sürücü hem de Takımlar Şampiyonası'nı garantiledi, Carlin F2 Takımlar Şampiyonası'nda ikinci oldu ve Campos Racing İspanya F4 şampiyonluğunu kazandı ve bu başarıların yanında F1 Academy ile beraber motor sporları kurulumlarına tamamı kadınlardan oluşan sürücü kategorisini de eklemiş olacaklar. Peki F1 Academy serisinde yer alacak olan pilotlar hangi takımlarla yarışacakla? Bu sezon yarışacak pilotların hepsi açıklanmamakla birlikte, Carrie Schreiner ve Lena Buhler ART Grand Prix ile, Nerea Marti Campos Racing ile, Abbi Pulling ve Jessica Edgar Carlin ile ve Bianca Bustamante ise PREMA Racing ile yarışacaklardır. Yarış Takvimi 11-12 Nisan tarihleri ​​arasında Circuit de Barcelona-Catalunya'da ilk kez piste çıkılacak. 28-29 Nisan tarihlerinde Avusturya'nın Spielberg kentinde başlayacak olan yeni seri, ardından sırasıyla 5-7 Mayıs ve 19-21 Mayıs tarihlerinde İspanya'nın Valencia ve Barselona kentlerini turlayacaklardır. Oradan, 23-25 ​​Haziran tarihlerinde Hollanda'daki tarihi Zandvoort pistine bir gezi yapılacaktır. 7-9 Temmuz tarihlerinde ise hız tapınağı Monza’da yapılacak olan yarışın ardından, yılın sondan bir önceki turu için Fransa'daki Le Castellet'e gidilecektir. Son olarak da 2023 sezonu, 20-22 Ekim tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri Grand Prixi'sine bir destek etkinliği olarak Austin's Circuit of The Americas'ta sona erecek. Yarış İçeriği F1 Academy yarış hafta sonu formatını etkinlik başına üç yarışla onayladı. Her turda iki adet 40 dakikalık serbest antrenman seansları ve ardından iki adet 15 dakikalık sıralama seansı yer alacak. İlk sıralama seansı 1. yarış için gridi belirleyecek, ikincisi ise 3. yarış için sırayı belirleyecek ve bu seansların her birinde pol pozisyonuna ulaşan sürücüler iki puan alacak. 2. yarışın gridi, sıralama 1'deki ilk sekiz sürücünün pozisyonları ters çevrilerek belirlenecek. Dokuzuncu ve daha düşük sıralarda yer alacaklar. 1. ve 3. yarışlar 30 dakika uzunluğunda olacak ve kazanana 25 puan verecek, 2. yarış ise biraz daha kısa olup 20 dakika uzunluğunda olacak ve 10 puan verilecek. Sürücünün ilk 10 içinde bitirmesi koşuluyla, her yarışta en hızlı tur süresi için bir puan alınabilecek.

  • 2022 Fifa Dünya Kupası - A Grubu

    20 Kasım – 18 Aralık 2022 tarihleri arasında düzenlenecek olan 22. FIFA Dünya Kupası organizasyonunun ev sahipliğini tarihinde ilk kez Katar üstlenecek. Katar’daki yoğun yaz sıcağı sebebiyle bu Dünya Kupası, Kuzey Yarım Küre’de sonbaharda yapılacak olan ilk turnuva özelliğini taşımaktadır. Bu gibi birçok yeniliği beraberinde getiren 2022 Dünya Kupası’nın futbol açısından da güzelliklere gebe olduğu yadsınamaz bir gerçek. Biz de bir aylık turnuva süresince siz değerli okurlarımıza bu güzelliklerin anlatımında yardımcı olacağız. Turnuvaya hazırlık niteliğinde olmasını istediğimiz bu yazımızda ise grupların tanıtımıyla bilgilendirmemize başlayacağız. A GRUBU Katar İlk önce ev sahibinden başlayalım. Ev sahibi tarihinde ilk kez Dünya Kupası’na hem ev sahipliği yapacak hem de ilk kez katılmış olacak. Bu zamana kadar en büyük organizasyonları ise 2011’de Asya Kupası’na ev sahipliği yapmak olmuş. En büyük başarılarına gelirsek 2019 Asya Kupası Şampiyonluğu. Final maçında rakibi Japonya’yı 3-1 mağlup eden Katar, kalesinde ilk golü finalde gördü. Belki de Dünya Kupası’nda siz sayın okurlarımızın en az bildiği takım. Teknik direktörleri 2017’den beri takımın başında bulunan Felix Sanches Bas. İspanyol Teknik Adam daha önce 1996-2006 yılları arasında Barcelona’nın alt yaş kategorilerinde görev yapmış. 2013’de ilk önce Katar U19’u çalıştıran Sanches sonrasında U23 takımını, şimdi de A takım'ı çalıştırıyor. 3-5-2 veya 5-3-2 sistemiyle sahada yer alan Katar’ın en etkili oyuncuları ise Akram Afif ve Almoez Ali. 73 maçta attığı 33 golle Katar tarihinin en golcü oyuncusu olan Almoez Ali, aynı zamanda Katar’ın şampiyon olarak tamamladığı 2019 Asya Kupası’nın en golcü ismi oldu. Akram Afif’i ise La Liga takip edenler çok fazla forma şansı bulmasa da Sporting Gijon’dan hatırlayabilir. Turnuva genelinde çok iyi bir performans sergileyeceğini düşünmediğim Katar’da bu iki oyuncu dışında takım kaptanları Hasan Khalid Al-Haydos’un bu iki oyuncunun arkasında bir şeyler yapabileceği kanaatindeyim. Genel olarak grubundaki takımlara göre hem gücü hem de tecrübesi çok az olan Katar’ın gruptan çıkma ihtimalinin oldukça az olduğunu düşünüyorum. Hollanda Bu kupanın elebaşı takımlarından birisi "Portakallar" lakaplı Hollanda. 2010’da bu kupada final oynama başarısı göstermiş olan Hollanda tam bir futbol ekolü. Van Basten, Gullit, Rijkard, Robben, Sneijder gibi birçok yıldız yetiştirip dünya futboluna hediye eden Hollanda bana kalırsa grubun favorisi. Teknik Direktör Van Gaal’in 2020’nin sonundan bu yana mücadele ettiği kanser hastalığına rağmen takımın başında Dünya Kupası’na gidecek olması eminim takımdaki herkesi en çok motive eden şeydir. 2014’de Hollanda’nın başındayken takımını yarı finale kadar taşıyıp üçüncülük elde eden Louis Van Gaal, bu başarıdan sonra Manchester United’ın başına geçmişti. 2014’de olduğu kadar kaliteli yıldızlara sahip olmasa da oldukça iyi bir defans hattına sahip: Van Dijk, De Virij ve De Ligt. Orta sahada ise Gravenberch, De Jong gibi teknik kapasitesi yüksek oyunculara sahip Hollanda’da forvet hattında tanıdık bir yüz olarak Weghorst, Vincent Janssen, Bergwijn, Memphis Depay ve bu turnuvada iyi işler yapmasını beklediğim Cody Gakpo gibi bir oyuncu mevcut. Bu sezon Eredivisie’de 12 maçta 9 gol, 11 asistlik performans gösteren PSV’li oyuncu Hollanda’nın en büyük umutlarından. 3-5-2, 3-4-3 gibi taktiklerle oynamasını beklediğim Hollanda, eski günlerinden uzak olsa da potansiyelli bir kadroya sahip. Gruptaki takımlara bakıldığında daha güçlü bir kadroya sahip olan Portakallar rahatlıkla gruptan çıkacaktır ancak kendisine denk takımlara gelince neler yapacak en büyük soru işareti burası. Senegal Kalidou Koulibaly, Ismaila Sarr, Edouard Mendy ve en önemlisi de Sadio Mane… 2022 Afrika Uluslar Kupası Şampiyonu Senegal’in kadrosundaki bazı isimleri saydım size. Takımın başına geçtiği günden bu yana sempatik tavırları ve ilginç saç stiliyle gönlümüzde taht kuran Aliou Cisse ile yükselişe geçen Senegal, bu turnuvaya üçüncü kez katılıyor. Daha önce 2002 ve 2018’de yapılan turnuvalara katılma başarısı gösteren Senegal’in Milli Takım tarihinde en büyük başarısı yazının başında da söylediğim gibi 2022 Afrika Uluslar Kupası şampiyonluğu. Dünya Kupası’nda en büyük başarıları ise 2002’de millilerimize karşı oynadıkları çeyrek final maçları. Başta saydığım oyuncular dışında Mbaye Diagne, Famara Diedhou, Mame Thiam gibi tanıdık yüzlere sahip Senegal’i daha çok 4-2-3-1 ve 4-3-3 taktikleriyle sahada görmekteyiz. Solda Mane, sağda Sarr’ı görmeye alışık olduğumuz Senegal’de en büyük soru işareti şüphesiz forvet hattı. Bu sezon ligde yeteri kadar süre alamayan Thiam ve Diedhou’nun kadroda olup olmayacağı şu ana kadar belirsiz. Ancak Diagne’nin Karagümrük’te ortaya koyduğu performans ile kadroda olacağı kanaatindeyim. Hollanda’nın ardından grupta en güçlü takım olarak gördüğüm Senegal’in gruptan çıkmaması için bir sebep yok ancak şunu da unutmamak lazım ki hedef maçları birazdan değineceğim takım olan Ekvador. Senegal - Ekvador maçını kazanan takım, Hollanda’nın ardından ikinci olarak gruptan çıkar. *Sadio Mane'nin sakatlığı sebebiyle turnuvayı kaçıracağı söylentiler arasında. Ekvador A Grubu’nun son takımı Güney Amerika temsilcisi Ekvador. Arjantinli Teknik Adam Gustavo Alfaro’nun yönettiği Ekvador Milli Takımı’nın kaptanı hepimizin yakından tanıdığı Enner Valencia. Jorge Jesus’un Fenerbahçe’ye gelmesiyle beraber kariyerinin en iyi sezonlarından birini geçiren Valencia, Ekvador’un en formda ve en göze çarpan oyuncusu diyebiliriz. Valencia dışında orta alanda Moises Caicedo, defansta ise Piero Hincapie gibi genç ama potansiyelli yıldızlara sahipler. 4-3-3 veya 4-5-1 taktikleriyle sahada gördüğümüz Ekvador’un özellikle çift forvetli bir sistemde sahaya çıkması halinde Fenerbahçe’nin Valencia’dan aldığı katkıyı alabileceği düşüncesindeyim. En etkili ve en formda olan oyuncularının yanına topu tutabilecek pivot tarzı bir oyuncu ilave edebilirlerse eğer grubun hedef maçı olan Senegal’e çelme takıp Hollanda’nın ardından grupta ikinciliği alabilirler. Bir sonraki yazılarda görüşmek üzere, esen kalın…

  • Los Angeles Derbisinin Galibi Clippers Oldu!

    Geride bıraktığımız gün NBA'de 13 maç ile devam edildi. Ara seçim nedeniyle 1 gün ertelenen maçlar oynanmaya devam etti. Gecenin öne çıkan maçı Los Angeles derbisiydi. Dün gece oynanan maçta Lakers, 4. kez üst üste çift haneli farklarla yenildi. Los Angeles ekibinde sular durulmuyor, bir türlü kötü gidişatın önüne geçilemiyor. Maça hızlı başlayan takım ev sahibi statüsünde olan Clippers oldu. Hemen maçın başında 17-3'lük bir seri yakaladılar ve farkı açıldı, bu bölümde John Wall’un pick and roll oyunları Paul George'un fadeaway atışları ön plandaydı. Lakers cephesinde ise inanılmaz basit top kayıpları, spacing (düzgün ve dengeli yerleşim) hataları çok belirgindi. Buna rağmen oyuna 6/6 ile başlayan Lebron James takımı ayakta tutmayı başardı. 2. çeyrek ortasına kadar şut kaçırmayan James, aynı zamanda bu bölümde Davis ve Westbrook’uda oyuna sokmaya çalışıyordu. Devre sonlarında biraz savunmada kıpırdayan Lakers’ta beklenen katkı çaylak, İlllinois çıkışlı, 19 yaşındaki Max Chirstie’den geliyordu. 18-2 seri yakalayan Lakers, skoru 48-48'de dengelemeyi başardı. Clippers cephesindeyse switchlerde adamları bulamama sorunu mevcuttu, sürekli hücum faul yapmaları ritimden kopmalarını da sağladı. Buna rağmen devreye 54-52 önde girmeyi başardılar. 2. yarıya maç başındaki gibi ev sahibi Clippers çok aktif ve iyi yüzdeli başladı. Zubac ve Kennard bu bölümde takımları adına çok iyi katkı verdiler. John Wall’un da içeri penetre üzerinden bitirmesi yanı sıra servisleri de asist olunca fark çok kısa sürede açıldı. Lakers cephesinde oyunun 2. yarısı top kayıpları, topun çembere dahil atılmayışı, 24 saniyenin sürekli dolmasıyla yapılan yanlış seçimler damga vurdu. Tabiki bu bölümde en önemli gelişme her zamanki gibi Patrick Beverley’in (trash talk) Paul George ile sürekli ağız dalaşında olmasıydı. Sürekli alınan molalarda işe yaramayınca LeBron James’in izolasyon dediğimiz diğer 4 sporcunun kenara çekilip alan açtıkları oyunu seyretmeye başladık. Bu dönemde Davis ve T. Brown'un ekstra katkı vermesiyle Lakers oyunda kalmaya çalıştı. Mücadele devam ederken sakatlığı sebebiyle kenara gelen LeBron'un yokluğunda Lakers bir kez daha mağlup oldu. Maç dışında iki tarafıda kısaca değerlendirecek olursak, konuk ekip Lakers’ta Spurs’ten gelen ceza şutörü L. Walker’ın sakat olması, sezon başında takıma katılan veteranlar P. Beverley, D. Schröder, K. Nunn'ın takımı geriye götüren seçimlerin bu denli yanlış yapılması felaket yönetildiğini gösteriyor. Zaten LeBron'un ne derse olduğu bir ortam halinde Lakers. Clippers tarafına bakarsak, onların kadro derinliği çok iyi. Takımın süper yıldızı Kawhi Leonard'ın yakın zamanda takıma geri dönücek olması T. Lue için çok önemli. Bu takım onun üstüne kuruldu. Sakatlıktan dönen belki de daha basketbol oynayamaz denilen John Wall’un çok iyi başlamasıda önemli etkenlerden. Kötü söylenecek durumlar ise switch savunmalarında adamları kaybetmeleri, R.Jackson gibi değerli bir parçanın bu sistemde kayboluyor olması neredeyse hiç top kullanmayıp çok az süreler alması denilebilir. Linesman ailesi içerisindeki yazıp yorumladığım ilk maç oldu LA derbisi. Umarım beğenmişsinizdir. Sevgiler, saygılar!

  • 2022 Fifa Dünya Kupası - B Grubu

    Dünyanın en büyük futbol organizasyonu ve kupaların en büyüğü olan Dünya Kupası’nın başlamasına çok az bir zaman kaldı. Biz de sizler için B grubunun bir ön değerlendirme yapacağız. Gruptaki takımlara şöyle bir göz atalım; İngiltere, İran, ABD ve Galler. Bu dört takıma baktığımızda herkesin grup içinde en büyük favorisi ve gruptan çıkmasının kesin gözüyle bakıldığı tek takım İngiltere’dir. Kupaya en son 1966 yılında uzanan İngiltere, son yılların en kaotik ortamlarından biriyle Dünya Kupası’na gelecek. B GRUBU Favori, İngiltere! Geçen sene oynanan İtalya’ya penaltılarla kendi evlerinde kaybettikleri EURO2020 finalinden sonra Gareth Southgate ve milli takım eleştiri oklarına hedefi olmuştu. Bu durum oyuncuların moralini çok bozmuştu ki ırkçı saldırılar sonrası yaşananları tekrar hatırlatmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Böyle bir ortamın ardından Dünya Kupası elemelerinde grubunu lider tamamlayıp turnuvaya katılmaya hak kazandılar. O grupta İngiltere’yi zorlayan iki takım vardı; Macaristan ve Polonya. Bu iki takım da eleme boyunca 3’lü savunmayla oynadılar. 3’lü oynayan takımlara karşı İngiltere’nin ne yapacağını ve nasıl tepki vereceğini görmek adına önemliydi çünkü Dünya Kupası bildiğiniz üzere tek maçlı eleme sistemi üzerinde oynanıyor ve hem B grubunda hem de turnuvanın ilerleyen turlarında bunu silah olarak kullanacak rakipler mutlaka olacaktır. Elemelerde 4-2-3-1 ve 4-3-3’ü çok fazla kullanan İngiltere herhalde 3’lü savunmanın faydalarını görmüş olacak ki Uluslar Ligi’nde maçların çoğunda 3’lü savunmayla oynadı. Ancak bunun faydasını görmediler. Uluslar Ligi maçlarını galibiyet alamadan tamamladılar. İçerde ve dışarda alınan Macaristan mağlubiyetleri Dünya Kupası elemelerinde unutturulan o kötü ortamın tekrar ortaya çıkmasına neden olmuş gibi duruyor. Hem oyuncuların hem teknik heyetin hem de taraftarların nasıl bir moral ve motivasyonla Dünya Kupası’nı beklediği büyük bir soru işareti olarak duruyor. Hal böyleyken turnuvada İngiltere’nin kullanabileceği formasyonlar ve kadrolara da bir bakalım. İngiltere’nin şu anda savunma haricinde pek bir sıkıntısı yok gibi duruyor. Arnold’ın performansındaki düşüş, R. James’in sakatlığı ve sol rotasyonun az olması, şu anda takımda bir bek sorunun olduğunu gösteriyor. İşler böyle olunca da ben bu takımın turnuvada 3’lü savunmayla oynayıp, en azından bir kanat oyuncusunun bek pozisyonunda deneneceğini düşünüyorum. Bu bana kalırsa Foden olabilir. Merkezde de performansı giderek yükselen Bellingham ve Mount’u görüyoruz. Dinamizm ve hareketliliği sağlamaları açısından önemli olacaklardır. İleri hatsa zaten kalitelerini tartışmaya gerek olamayan bir üçlü Grealish-Kane-Saka üçlüsü. Arsenal ve City’nin yakaladığı ivmeyle büyük beklenti içerisine sokan iki oyuncu Saka ve Grealish. İngiltere’nin onlardan skor katkısını fazlaca bekleyeceği bir turnuva olacağını düşünüyorum. Harry Kane’nin ise atacağı gollerden daha çok yapacağı liderlikle takıma yapacağı katkı İngiltere adına belirleyeci olacak gibi geliyor bana. Amerika Birleşik Devletleri Amerika son yıllarda futbolun da ülkeye yayılması adına atılan adımların karşılığını yavaş yavaş topluyor. Futbol Amerika’da 2000’lerin ortasına kadar olan süreçte ülke çapında pek taraftar toplamayan bir sporken, şu anda yapılan yatırımlar, transferler gibi projelerle ülkenin futbolda rekabetçi olması için her şey deneniyor. Tabii bu rekabetçilik 4 yılda bir düzenlenen Dünya Kupası dışına çıkmış değil. Kendi kıtalarında yarışacakları bir tek Meksika ve Kanada’nın oluşu milli takım düzeyinde kendileri için pek bir kıstas oluşturmuyor. O nedenle ellerinde bir tek Dünya kalıyor. Özellikle 94 Dünya Kupası’yla birlikte ülkede futbolun giderek yaygınlaşmasının ardından çıkardıkları yıldızlar göz önüne çıkmış gibi duruyor. Pulisic, Sergino Dest, Brenden Aaronson gibi Avrupa futbolunda yer edinmiş yetenekler olduğu gibi bizim de yakında tanıdığımız isimler de var. Haji Wright ve Deandre Yedlin gibi Antalyaspor ve Galatasaray’da oynamış oyuncuları da büyük ihtimal bu Dünya Kupası’nda izleyeceyiz. Kadro olarak grubun favorisi İngiltere’yle yarışacak düzeyde olmasalar da İran ve Galler’e sorun çıkarabilecek potansiyelde olduklarını söyleyebiliriz. Galler Galler son dönemde Gareth Bale ve Aaron Ramsey gibi dünya yıldızlarıyla birlikte bir şeyler göstermeye başlayan milli takımlardan birisi. Özellikle antrenör yetiştirmekteki becerilerini zaten bu alanla ilgilenen herkes bilir. Bu yetiştirici özelliklerini oyuncular için de artık faaliyete döktükleri belli oluyor. Keza milli takım düzeyinde oynayan çoğu oyuncunun İngiltere Premier Lig’de boy gösteriyor oluşu bunun bir kanıtı niteliğinde desek yanlış olmaz. Elemelerde ve Uluslar Ligi’nde genel olarak 3’lü veya hücum hattı güçlü olan rakiplere karşı 5’li savunmayı tercih ettiklerini söyleyebiliriz. Hücumdaki en büyük silahlarının Gareth Bale ve Moore olduğunu ve Kupa boyunca bana kalışa bu ikiliyi ileride göreceğimizi düşünüyorum. Daha çok 5-3-2 gibi oynayacaklarını tahmin ediyorum. Oyuncu kalitesine baktığımızda ise en azından ilk 11'de oynayabilecek çoğu oyuncunun Premier Lig gibi üst düzey liglerde oynadığını görüyoruz. Bu maçlardaki hem kaliteyi hem de rekabetçiliği arttıracaktır. İngiltere’ye karşı da 3’lü savunma ve uzaktan şutlarıyla tehdit yaratacaklarını düşünüyorum. Keza Gareth Bale’in kullanacağı serbest vuruşlara turnuva boyunca ihtiyaç duyacaklardır. İran Gruba baktığımızda takımların isimlerinden ve kadro kalitesinden dolayı, gruptan çıkması imkansız gibi görünen takımı İran olabilir. Ancak ben tam aksine bu grupta sürpriz yapabilecek takımın İran olabileceğine inanıyorum. Bunun sebebiyse takımın başındaki Portekizli teknik adam Carlos Queiroz. Carlos Queiroz daha önceden Sir Alex Ferguson’ın yanında yardımcılık yapmış ve daha sonra Real Madrid gibi büyük bir camianın hocalığını yapmış, ban kalırsa yüksek profilli bir teknik adam. Kaldı ki Sir Alex Ferguson da kendisinden büyük bir övgüyle bahseder. Taktiksel anlamda bilgi seviyesinin yüksek oluşunu ve gençleri geliştirme konusundaki yeteneğine sıkça vurgu yapmıştır. Carlos Queiroz, İran için çok önemli bir hoca. Çünkü İran, tarihinde Dünya Kupası’na 6 kere katıldı (2022 dahil) ve bunların 3’ün de Portekizli teknik adamın imzası var. Her ne kadar istenen sonuçlar gelmemiş olsa da İran milli takımına bir seviye atlattığı net bir şekilde belli oluyor. Daha önce İran’ı yönettiği 2011-2019 arası 97 maçta 2.10 gibi ciddi bir puan ortalaması yakalamıştı Carlos Queiroz. İran’ın başına geçtiğimiz Eylül ayında da geri döndü. Tabii ki bunda Dünya Kupası’nın payı büyük. Takımla birlikte sadece 2 hazırlık maçına çıktı ki bu gerçekten az bir sayı olmasına rağmen Uruguay gibi ciddi bir rakibi yenmesini bildiler. Bu maçlara baktığımızda 4-3-3 ve 4-2-3-1’i kullandığını gördük. Kalite konusunda diğer takımlara savunma olarak başa çıkabilecekler mi bana kalırsa büyük bir soru işareti ancak hücum hattıyla birlikte rakiplere de bir göz dağı verdiğini söylemek mümkün. Serdar Azmoun, Mehdi Taremi, Alireza Jahanbakhsh gibi ciddi gol tehditleri ve tecrübeli diyebileceğimiz isimlerle birlikte rakiplere sıkıntı çıkaracaklardır. Hoca’nın bu üçlüyü mümkün olduğunca kullanacağını ve 4-3-3’ü tercih edeceğini düşünüyorum. En azından İngiltere’nin ardından grubu ikinci tamamlamak isteyeceklerdir. Sürpriz yapmaları muhtemel. Bir sonraki yazılarda görüşmek üzere, esen kalın…

  • 2022 Fifa Dünya Kupası - C Grubu

    Dünyanın en büyük futbol organizasyonu ve kupaların en büyüğü olan Dünya Kupası’nın başlamasına çok az bir zaman kaldı. Biz de sizler için C grubunun bir ön değerlendirme yapacağız. Arjantin Yıl 1978 Arjantin, kanlı cuntanın en vahşi dönemlerinde Dünya Kupası'na ev sahipliği yaparak ülkede akan kanı kanla örtmeyi başarıyordu. Arjantin finalde Hollanda'yı uzatmalarda bulduğu gollerle 3-1 yenerek ilk Dünya Kupası şampiyonluğunu yaşıyordu. Yıl 1986, o dönem futbol dünyasını Diego Armando Maradona fırtınası kasıp kavurmaya başlamıştı. Ev sahibi Meksika, final Arjantin ve Almanya arasında oynanmıştı ve Arjantin 3-2 galip gelmişti. 114.600 seyirci önünde kaptan Maradona kupayı kaldırıyordu. Günümüze kadar Arjantin, Dünya Kupası sevinci yaşayamadı. Gözler Messi'nin üzerinde olacak. Messi'nin yer aldığı en güçlü Arjantin deniliyor. 2014 yılında Brezilya'nın ev sahibi olduğu turnuvada Arjantin'in hedefi ezeli rakiplerinin topraklarında Dünya Kupası'nı kaldırmaktı. Brezilya, Almanya'dan tarihi fark yiyor ve eleniyor. Arjantin, Almanya ile finalde. Higuain, Neuer ile karşı karşıya çok kötü vuruyor sadece topu değil hayalleri de dışarı atıyor. Uzatmalarda Götze, Arjantin'in hayallerini yıkıyor. Arjantin'in Almanya'ya karşı kaybettiği ikinci, toplam da üçüncü finali oluyor. Arjantin, Güney Amerika kıtası Dünya Kupası elemelerini 17 maç sonunda (Brezilya-Arjantin maçı Brezilya polisinin maç oynanırken Arjantin kafilesinin Covid-19 prosedürünü yerine getirmediği için durduruldu ve CONMEBOL tarafından bir daha oynatılmadı ve iki takım 17 maç yapabildi.) Brezilya ile beraber yenilgisiz, 39 puanla ikinci sırada tamamladı. 27 gol atıp kalelerinde 8 gol gördü. Arjantin; E. Martinez, Otamendi, A. Di Maria, L. Paredes, P. Gomez, L. Martinez ve kaptan L. Messi'li kadrosu ile Teknik Direktör Lionel Scaloni yönetiminde Cesar Luis Menotti ve Carlos Bilardo sonrası 3. Dünya Kupası'nı kazanmak istiyor. Tangocular 2021 Copa America ve 2022 Finalissima Şampiyonu ünvanıyla Katar'a geliyor. Kupa yolunda C grubunu lider bitirmesini beklediğim Arjantin, D grubundan Danimarka veya Avustralya ihtimali yüksek olduğundan son 16'da bu rakiplerle eşleşmesi yüksek ihtimal. Çeyrek finalde Hollanda beklentisi mevcut fakat sonra ki yol soru işareti, kupa da canlı izleyeceğiz. Arjantin'in fikstürü: 22.11.2022 | Arjantin - S. Arabistan 26.11.2022 | Arjantin - Meksika 30.11.2022 | Polonya - Arjantin Suudi Arabistan 1930-1954 yıllarında FİFA üyesi değillerdi. 1958-1974 yılları arasında katılamadılar. 1978-1990 yıllarında elemeleri geçemediler. 1994 ABD ev sahipliğindeki Dünya Kupası grup maçlarında F grubunda ilginç bir istatistik vardı, 6 puanla grupları tamamlayan 3 takım, Hollanda 6 puan +1 averaj, Suudi Arabistan 6 puan +1 averaj, üçüncü sırada bitirip o dönem 3 takım çıktığı için tur atlayan Belçika 6 puan +1 averaj ile bu gruptan çıkıyordu. İkinci olarak son 16 turuna kalan Suudi Arabistan'ın bu sonuç en büyük başarısı oluyordu. Suudiler son 16 turunda İsveç'e mağlup olarak elendiler. 2018 Rusya Dünya Kupası'nda tek galibiyetle son Dünya kupası serüvenini tamamlıyorlardı. Asya Kıtası elemelerinden Dünya Kupası bileti alan yeşil şahinler lakaplı ülke, 5 takımın mücadele ettiği 1. Tur maçlarında yenilgisiz bir şekilde 20 puan toplayıp grubu lider tamamlayarak Asya kıtası 2. Tur elemeleri hakkı kazandı. 2. Tur elemelerinde atılan 22 golü, 9 farklı oyuncu paylaştı. Al Dawsari, All Faraj, ve Al Muwallad 4'er golle en fazla gol atan isimler oldu. B grubunda mücadele eden yenilgisiz Suudi Arabistan, 10 maçta 23 puan toplayarak tek yenilgi ile Dünya Kupası biletini aldı. Teknik Direktörlüğünü Herve Revard'ın yaptığı yeşil şahinler kendi ülkesinde oynayan oyuncular bulunuyor. 33 yaşındaki Salman Al Faraj, gol ayaklarından Salem Al Dawsari, Fahad Al Muwallad, Salleh Al Shehri yeşil şahinler adına üst tur vizesi için sürpriz arayacak. Al Fateh takımında oynayan 22 yaşındaki Firas Albirakan'ı turnuva da takipte olacağım. Turnuva yolunda açılış maçları Arjantin ile olacak Suudilerin şansları az. Meksika ve Polonya ilk maçlarını birlikte oynadıkları için beraberlik ihtimali yüksek iki takımında hedefi Suudiler olacaktır. Kendileri adına zor grupta şanslarının olduğunu düşünmüyorum. Suudi Arabistan'ın fikstürü: 22.11.2022 | Arjantin - Suudi Arabistan 26.11.2022 | Polonya - Suudi Arabistan 30.11.2022 | Suudi Arabistan - Meksika Meksika 1990 Dünya Kupası futbolla içli dışlı olduğum dönemlerin başlangıcı olarak sayabilirim. 1994 ABD'nin ev sahipliğinde yapılan Dünya Kupası'nın renkli takımı Meksika ile tanışma zamanıydı. Meksika kalesini Jorge Campos koruyordu. Kariyeri kendi kıtasında geçen bu kalecinin birçok özelliği bulunuyordu. Kendi tasarımı olan üstündeki kaleci formalarının tasarımını kendisi yapıyordu. Jorge Campos, ayrıca kariyerinde 40 gol atma başarısı gösteren bir isimdi. Jorge Campos'u Dünya Kupası sayesinde 4 yılda bir görmemize rağmen ünlü klas golcü Hugo Sanchez'i Real Madrid forması ile ekranlarda her fırsatta görme şansımız oluyordu. Bu gollerin içinde sık sık röveşata golleri de oluyordu. Meksika tribünleri ve kalecileri ile renk katan bir takımdı. Francisco Guillermo Ochoa'da uzun süredir milli takımın kalesini koruyor. Çok sevdiğim Hakan Özoğlu kardeşime benzettiğim bu isim Malaga, Granada ve S. Liege kalesini koruyarak Avrupa kariyeri de yapmış bir isim. 17 defa Dünya Kupası'na katılmış olsa da çeyrek finalden öteye gidemedi Meksika. Teknik Direktörlüğünü Arjantin'li Gerardo Martino'nun yaptığı Yeşil-Beyaz-Kırmızılı ekip Kuzey Orta Amerika Dünya Kupası elemeleri final turunda averajla ikinci olarak lider Kanada, ABD ve Yeni Zelanda'yı yenerek Kıtalararası play-off maçını kazanarak Dünya Kupası bileti alan Kosta Rika ile birlikte kupaya katılmaya hak kazandı. Kuzey/Orta Amerika final grubunda 14 maçta 28 puan toplayan Aztekler, 8 galibiyet, 2 beraberlik alıp 17 gol attıkları grupta, 8 gol yediler. Atılan 17 golün 12'sini farklı isimler attı. Wolverhampton'da oynayan R. Jimenez takımın penaltıcısı. Genelde 4'lü savunma oynayan Meksika, J. Sanchez (Ajax'ta oynuyor.), N. Araujo, H. Moreno, J. Gallardo savunmada tercih edilen isimler oluyor. Elemeler de 2-1 kaybettikleri Kanada karşısında 3'lü savunma dizilimini tercih eden Teknik Direktör Gerardo Martino, savunmada N. Araujo, J. Dominguez ve J. Vasguez'i oynatmıştı. Kendi liginde oynayan ve Avrupa kıtasında oynayan oyuncularla harmanlanan Meksika, E. Alvarez (Ajax), O. Pineda (AEK), A. Guardado (R.Betis), D. Lainez (Braga), E. Gutierez (PSV), H. Lozano(Napoli) ve S. Gimenez (Feyenoord) gibi oyunculara sahip. Meksika aynı zamanda grubun kilit takımı, grupta ilk iki maçları Polonya ve Arjantin ile bu sonuçlar kaderlerini belli edecek. Meksika'nın fikstürü: 22.11.2022 | Meksika - Polonya 26.11.2022 | Arjantin - Meksika 30.11.2022 | Suudi Arabistan - Meksika Polonya Diego Armando Maradona'ya yetişebildim. Kariyerinin sonlarını üzüntülü bir şekilde son vermek zorunda kalmasını da gördüm. Maradona sonrası devam eden kariyeri ile Messi'yi izlemek keyif veriyor. Birçok Dünya futbolunda yıldızı izlemekte mutluluk veriyor. Macar futbolu, Çek futbolu geçmişte futbolları ve yıldızları ile konuşulur. Polonya ise geçmiş tarihi ile değil yıldızı Robert Lewandowski ile göze çarpıyor. Yıldız oyuncu kaptanlığını yaptığı ülkesinin en çok oynayan ve en çok gol atan ismi. Polonya'nın, derece olarak en büyük başarısı FIFA Dünya Kupası'nda 1974 ve 1982 Dünya Kupalarında üçüncü oldu. Kartallar lakaplı Polonya milli takımı son Dünya Kupası 2018 Rusya'da grubunda son sırada yer alarak elendi. 1938 yılında ilk katıldığı Dünya Kupası sonrası Adolf Hitler'in Polonya'yı işgal etmesi nedeniyle 1946 yılına kadar maç yapamadı. Elemeleri de geçemediği için birçok yıl kupaya katılamadı. 2022 Dünya Kupası Avrupa elemelerinde grubunda İngiltere'nin ardından ikinci olarak play-off eşleşmesinde İsveç'i 2-0 yenerek Dünya Kupası bileti aldı. Polonya, Rusya ile oynaması gereken play-off maçını, FIFA Rusya'nın Ukrayna'yı işgali nedeniyle Rusya Federasyonu'nun tüm yarışma haklarını askıya alması nedeniyle Polonya play-off yoluyla Katar vizesi aldı. Teknik Direktör Czeslav Michniewicz, yönetiminde 3-5-2, 3-4-1-2 ya da 4-4-2 dizilişleri ile oynayan kartallar 10 maçta, 6 galibiyet, 2 beraberlik, 2 yenilgi alıp, rakip kaleye 30 gol atıp kalelerinde 11 gol gördüler. İngiltere deplasmanında sakatlığı nedeniyle Lewandowski'nin oynamadığı maçta forvet hattında Piatek ve Swiderski ikilisi oynadı. Savunmada 3'lü diziliş tercih edildi. C grubunda Polonya, fikstür olarak küçük bir avantaja sahip. İşler saha içinde yolunda giderse, Meksika beraberliği sonrası Suudi Arabistan galibiyeti keyifli olur. Meksika ve Suudi Arabistan galibiyetleri kremalı pasta olur. Meksika yenilgisi ile başlamak ve sonrasında Suudi Arabistan galibiyeti yetmeyebilir, son maç grupta Arjantin ile puan ihtiyacı mutlak olacağı için bu durum işlerine gelmez. Tahminlere göre C grubu ikincisi olurlarsa son 16 turunda rakip Fransa ve bu yolun sonu demek olur. C grubunu lider bitirirlerse Avustralya veya Danimarka'dan biri rakip olur ve şansları eşit olur. Polonya grup lideri olarak çıkarsa kupa serüveni uzun olur. Dünya Kupası için sadece Lewandowski yetmez. Polonya'nın fikstürü: 22.11.2022 | Meksika - Polonya 26.11.2022 | Polonya - Suudi Arabistan 30.11.2022 | Polonya - Arjantin Bir sonraki yazılarda görüşmek üzere, esen kalın…

  • 2022 Fifa Dünya Kupası - D Grubu

    20 Kasım – 18 Aralık 2022 tarihleri arasında düzenlenecek olan 22. FIFA Dünya Kupası organizasyonunun ev sahipliğini tarihinde ilk kez Katar üstlenecek. Katar’daki yoğun yaz sıcağı sebebiyle bu Dünya Kupası, Kuzey Yarım Küre’de sonbaharda yapılacak olan ilk turnuva özelliğini taşımaktadır. Bu gibi birçok yeniliği beraberinde getiren 2022 Dünya Kupası’nın futbol açısından da güzelliklere gebe olduğu yadsınamaz bir gerçek. Biz de bir aylık turnuva süresince siz değerli okurlarımıza bu güzelliklerin anlatımında yardımcı olacağız. Bugün D Grubu'nun değerledirmesi ile sizlerleyiz. D Grubu Fransa Avustralya Danimarka Tunus 22 – 30 Kasım tarihleri arasında oynanması planlanan D Grubu maçlarına sırasıyla Al Janoub Stadyumu, Education City ve Stadyum 974 ev sahipliği yapacak. Gelin grubun en iddialı ekibi Fransa ile takımlara göz atmaya başlayalım. Fransa Fransa Milli Takımı, Avrupa’nın üst seviye futbol oynayan milli takımlarının başında gelmektedir. Tarihlerinde 1984 ve 2000 yıllarında olmak üzere 2 tane Avrupa Futbol Şampiyonası zaferi bulunan Horozlar’ın 1998 ve 2018 yıllarında olmak üzere 2 adet de Dünya Kupası zaferi bulunmaktadır. Geçmişine biraz daha göz attığımızda bu zaferlerin yanı sıra birçok ikincilik, üçüncülük ve tarihi galibiyetler de dikkat çekiyor. Takımın şimdiye kadar en çok forma giyen oyuncusu Lilian Thuram (142), en çok gol atan oyuncu ise Thierry Henry (51) olmuştur. Turnuvaya UEFA Elemeleri D Grubu 1.si olarak katılmaya hak kazanan Fransa, tarihinde 16. defa bunu başardı. Teknik direktörlük görevini Didier Deschamps’ın üstlendiği takım birçok dünya yıldızını da kadrosunun içerisinde barındırıyor. Bunlar; Hücumda, 2022 Ballon D’or kazananı Karim Benzema, gençlerin süperstarı olarak nitelendirilen Kylien Mbappe, Antoine Griezmann, Ousmane Dembele. Orta sahada, Eduardo Camavinga, Aurelien Tchouameni. Defans ve Kalede ise, Benjamin Pavard, Raphael Varane, Jules Kounde, William Saliba, Ferlan Mendy, Hugo Lloris. Horozlar’ın turnuvadaki kaderini belirleyecek en büyük unsur bu saydığım alanlardaki oyuncuların kompakt bir şekilde takım oyunu oynayabilmesi olacaktır. Bunu gerçekleştirdiği takdirde katıldığı her turnuvada zirveye net bir aday olan Fransızlar bakalım sevenlerinin beklentilerini karşılayabilecek mi? Avustralya Avustralya Milli Takımı, Avustralya kıtasını Uluslararası organizasyonlarda temsil eden takımdır. Dünya’daki futbol turnuvalarına 2006 yılına kadar Okyanusya kıtasından katılan takım 2006 yılından sonra Asya kıtasından katılma kararı almıştır. OFC Uluslar Kupası’nı 4 kez kazanan ekip, AFC Asya Kupasını ise 2015 yılında ilk kez kazanmayı başarmıştır. Dünya Kupalarındaki en iyi başarısı 2016 yılındaki son 16 turlarına kalma olan Avustralya’nın henüz sansasyonel bir zaferi bulunmuyor. Takımın şimdiye kadar en çok forma giyen oyuncu Alman asıllı Mark Schwarzer (109), en çok gol atan oyuncusu ise Tim Cahill (39) olmuştur. Mevcut kadroda popülaritesi en yüksek oyuncu ise takımın kalecisi Matthew Ryan’dır. Turnuvaya Konfederasyonlar arası play-off kazananı olarak katılan Avustralya, bunu tarihinde 6. kez başardı. Teknik direktörlük görevini Graham Arnold’un üstlendiği takımın oyuncuları genel itibariyle Kuzey Avrupa ve İngiliz Liglerinde forma giyiyor. Haliyle fizik olarak bir hayli kuvvetli olan bu takıma karşı oynamak rakipleri adına oldukça hırpalayıcı olacak gibi gözüküyor. Danimarka Danimarka Milli Takımı, İskandinav ülkesi olan Danimarka’yı temsil eden milli takımdır. 1992 yılında Avrupa Futbol Şampiyonasını kazanan Vikinglerin, Dünya Kupası’ndaki en büyük başarısı ise 1998 yılındaki 'Çeyrek Final' aşamasıdır. Yakın zamana baktığımızda ise 2020 yılındaki Avrupa Şampiyonası 'Yarı Final' başarısı oldukça dikkat çekiyor. Bu başarıdaki jenerasyonu koruyarak önümüzdeki turnuvaya gelen Danimarka’nın sürprizlere açık bir takım olduğunu buradan da anlayabiliriz. Takımın şimdiye kadar en çok forma giyen oyuncusu Peter Schmeichel (129), en çok gol atan oyuncusu ise Poul Nielsen ve Jon Dahl Tomasson (52’şer) olmuştur. Turnuvaya UEFA Elemeleri F Grubu 1.si olarak katılmaya hak kazanan Danimarka, tarihinde 6. defa bunu başardı. Teknik direktörlük görevini Kasper Hjulmand’ın üstlendiği takımın birçok popüler oyuncusu ve genç yıldızları bulunuyor. Bunlar; Hücumda, Kasper Dolberg, Mikkel Damsgaard, Andreas Cornelius. Orta sahada, Christian Eriksen, Andreas Skov Olsen, Pierre-Emile Hojbjerg, Thomas Delaney. Defans ve Kalede, Kasper Schmeichel, Victor Nelsson, Simon Kjaer, Joakim Maehle. Vikinglerin son büyük turnuvada yaptıkları da göz önüne alındığında bu grubun ve turnuvanın sürpriz takımı olabilecekleri bir hayli kuvvetli. Jenerasyonunun son turnuvalarından birini geçirecek takımın burada da imza bir başarıya ulaşmaları kendileri adına en büyük hedef. Bakalım bu hedef doğrultusunda istediklerini elde edebilecekler mi? Tunus Tunus Milli Takımı, Kuzey Afrika ülkesi olan Tunus’u temsil eden milli takımdır. Tarihlerinde ev sahipliği yaptıkları 2004 Afrika Uluslar Kupası şampiyonluğu bulunan takımın bunun haricinde üst düzey organizasyonlarda şampiyonluğu bulunmamaktadır. Geçmişte katılım sağladığı turnuvalara baktığımızda ise 2006 Dünya Kupası’ndaki Suudi Arabistan beraberliği sonrası İspanya ve Ukrayna karşısındaki başarılı oyunları akıllara gelmekte. Takımın şimdiye kadar en çok forma giyen oyuncusu Radhi Jaidi (105), en çok gol atan oyuncusu ise Issam Jemaa (36) olmuştur. Mevcut kadroda popülaritesi en yüksek oyuncu ise takımın forvetlerinden biri olan Wahbi Khazri’ dir. Turnuvaya CAF elemeleri 3.Tur kazananı olarak katılım hakkı kazanan Tunus, bunu tarihinde 6. kez başardı. Teknik direktörlük görevini Jalel Kadri’nin üstlendiği takımın oyuncuları dünyanın her noktasında top koşturuyor olan ekipten oluşuyor. Bu resim bizlere aslında dünya futboluna uzak olmayan ve modern futbolun gerekliliklerini sahada gösterebilecek bir ekibin bu grupta olduğunun net bir şekilde gösteriyor. Yıldızlar kadrosuna sahip takımlar arasında mütevazı bir takım olan Tunus’un tarihinde ilk kez gruplardan çıkma hedefiyle Katar’a geldiğini hatırlatalım. Ne Vaadediyor? D Grubu genel hatları itibariyle kâğıt üzerinde 2 tane güçlü takıma ev sahipliği yapıyor. Hal böyle olunca muhtemel tur atlayan takımların da bu iki ekip olması olası. Ama Dünya Kupaları’ nın doğası gereği sürprizlere açık, keyifli skorlar ve futbol adına doyurucu bir grup olması ihtimali de kuvvetli. Bizim de temennilerimiz aynen bu yönde. Elimden geldiğince güzel bir yazı çıkarmaya çalışıp sizlere D Grubu’nu tanıtmaya çalıştım. Detaylı analiz ve yoğun bilgileri içeren D Grubu merceği de Spotify hesabımızda mevcut. Bir sonraki yazılarda görüşmek üzere, esen kalın…

  • 113. Grand Prix Galibi George Russell - 2022 Brezilya GP

    Herkese merhabalar. Bugün sizlerin karşısına Formula 1'in Brezilya hafta sonu ile çıkıyorum. Brezilya, genel itibariyle eğlenceli ve ilginç geçti. Hepsine değineceğiz, keyifli okumalar! George Russell, artık bir Grand Prix galibi! Belki de onun adına çok geç kalınmış bir galibiyet bu zafer. Geçtiğimiz sezon takıma katılırken sondan bir önceki hafta sonunda yarış kazanacağı söylense buna inanmazdı sanırım. Ki takımın durumuna baktığımız zaman Lewis Hamilton'ın da hala galibiyeti bulunmuyor. Ama takımın geliştiğini görebiliyoruz. Hafta geneline bakacak olursak antrenman seanslarında, sprint yarışında gerçekten güçlü performans sergilediler. Hem Ferrari'ye hem de Red Bull'a göre. Sprint yarışında aracın ne kadar kuvvetli olduğunu bize iki Mercedes pilotu da göstermişti. Özellikle George'un Max'e yaptığı ataklar bize geçtiğimiz sezon Lewis ve Max arasında gerçekleşen çekişmeyi hatırlattı. Ana yarışta da George kontrolü sağladı ve sorunsuz bir şekilde devam etti. Takım da her iki pilotu çok iyi yönetti ve maksimum sonuç geldi. Lewis Hamilton, yarış içerisinde Max ile bir temas yaşadı. Max, bu temas sonrası 5 saniye ceza aldı. Her iki araçtan da bazı parçalar kırıldı fakat daha fazla hasarı sanırım Max aldı. Red Bull için ilginç bir hafta sonuydu. Red Bull için bu sezon özelinde beklenenin dışında bir üç gün izledik bence. Sonuç olarak şampiyon bir takım ve şampiyon bir pilotları var. Onları galibiyet için hedefe koymak oldukça doğal. RedBull'da Max'in ve takımın şampiyonluğu ortaya çıkınca gözler Perez'in ikinciliğine çevrildi. Perez'de bu hafta sonu boyunca hep bunun üzerinde durdu. Yarışta Max belirli bir noktaya kadar geride kaldı. Bunun en temel sebebi Lewis ile yaşadığı temas sonrası aracın hasar görmesi muhtemelen. Perez ise iyi götürdüğü bir yarışı yanlış lastik seçimiyle gerileyerek bitirdi. Lastiklerini iyi saklayamadığı için Meksikalı pilot geriye düştükçe düştü. O sırada Max'te Perez'in önündeki Alonso'yu geçmesi için Perez'in önüne geçti. İspanyol pilotu geçemeyince Max'e yerini vermesi söylendi. Max ise "Benden böyle bir şey istemeyin. Bunun gerekçelerini geçtiğimiz yaz anlattım. Bir daha bana bunu söylemeyin. Tamam mı?" dedi. Yarış sonunda bu açıklama üzerine konuşan Checo ise "İki şampiyonlukta da payım var. Yaptığı nasıl birisi olduğunu gösteriyor." dedi. Yani Red Bull'da sezon sonunda ortam gerildi. Bakalım son yarış hafta sonunda Leclerc'den fazla puana ihtiyacı olan Perez nasıl bir performans sergileyecek, göreceğiz. Ferrari'de klasikleşen 2022 sezonu devam ediyor. Ferrari, Sainz özelinde iyi bir hafta sonu geçirdi. Ya da Sainz kendisine bu başarıyı yarattı. Sprint yarışında 2. sırayı, Ana yarışta ise 3. sırayı aldı. Leclerc ile çok ilginç bir Cuma geçirdiler. Sıralama seansında yağmurun yoğun olmadığı zaman yağmur lastikleri ile Leclerc'i piste çıkardılar. Leclerc tur atamadan 10. oldu. Sprint yarışında da sadece 4 sıra kazanan Leclerc, 3 baş takımın 6 pilotu arasında son sıradaydı. Ana yarışı ise bence onun adına iyi bir sonuç olan 4. sırada tamamladı. Leclerc, şampiyonluk hedefi ortadan kalkınca konsantrasyonunu kaybetmiş gibi görünüyor. Sainz ise pilotlar sıralamasında bir üst basamağa çıkmaya çalışıyor. Geri kalanlar haricinde Red Bull'lardan bile iyi bir Alonso gördük! 41 yaşındaki İspanyol pilot, takım arkadaşı Esteban Ocon ile yaşadığı sorunlar sebebiyle çok sinirli olmasına rağmen yarışı 5. sırada tamamladı. Ocon ise 8. sırada tamamlayarak 4 puanı hanesine yazdı. Alpine için oldukça verimli bir yarıştı. Bottas, iyi bir mücadele örneği göstererek 9. sırada yarışı tamamladı ve 2 puan elde etti. Bu puanları 5 pilotu geçerek elde ettiğini de hatırlatalım. Sezonun sonuna doğru performansını arttıran Aston Martin ise 1 puan elde etti. Stroll 10, Vettel 11. oldu. Son yarış hafta sonunda Vettel'in emeklil olacağını da unutmayalım. Bir yazımızın daha sonuna geldik. Brezilya Grand Prixi'ni sizler için ele aldım. Artık bir yarış kaldı, Abu Dhabi... Vakit ayırıp okuduğunuz için çok teşekkürler. Abu Dhabi'de görüşmek üzere, hoşça kalın!

  • 2022 Fifa Dünya Kupası - E Grubu

    Dünya Kupası’na çok az bir vakit kala, son 3 şampiyondan ikisinin yer aldığı E Grubu dikkat çekiyor. Almanya ve İspanya gibi iki büyük futbol ekolünün olduğu grupta rekabet sadece bu Avrupa takımları arasında geçecek gibi görünüyor. Diğer iki takımsa genç yetenekleri ve son dönemde Avrupa’ya yolladığı oyuncularla dikkat çeken Japonya ve grubun yetenek, kalite farkına cevap veremeyecek durumda olan Kosta Rika. Almanya Almanya, 2014’te Dünya Kupası’na uzanmış ve şampiyonluğun favorilerinden biri olarak kupayı kaldırmıştı. O zamandan bu zaman geçen sürede hem jenerasyon hem de teknik heyette değişiklikler oldu. Uzun yıllardır milli takımın başında görevde olan Löw, 2021 Temmuz ayında EURO2020’den sonra veda etmiş yerine daha önce Löw’ün yardımcılığını yapmış ve Bayern Munich ile şampiyonluk yaşamış Hansi Flick getirilmişti. Dünya Kupası elemelerinde gösterdiği 9 galibiyet ve tek yenilgiyle birlikte gruplarını domine etmişlerdi. Yakaladıkları 3,6 gol ortalaması ve 10 maçta kalesinde gördükleri sadece 4 golle birlikte rakiplerine gözdağı vermişlerdi. Yakaladıkları yeni jenerasyonu tecrübeli oyuncularla birlikte harmanlayarak ortaya güzel bir uyum çıkarmayı bildiler ancak eleme grubundaki rakipleri Almanya gibi üst düzey takımlarla yarışacak durumda olmadığı için belki bu başarıyı bir kıstas olarak görmeyebilirsiniz. Jenerasyon değişikliğiyle birlikte genç oyuncu sayısında artış olsa da turnuvaya katılacak gençler için bu tabir yaşları için uygun olsa da forma sürelerine bakıldığında aynı durum geçerli değil gibi duruyor. Çoğu genç oyuncunun kendi kulüplerinde forma süresi bulduğunu ve formda geldiğini görüyoruz. Az önce de değindiğim gibi tecrübeli ve artık son Dünya Kupası’nı oynayacak isimlerle birlikte oluşturdukları kadronun meyvesini yiyebilecekler mi merak konusu. Kadro yapısına baktığımızda ise orta sahadaki oyuncuların çoğunun prime dönemini yaşadığını görüyoruz. Verebilecekleri maksimum performansı göstereceklerini düşünüyorum. İlkay ve Kimmich gibi formda ve hazır şekilde gelen iki önemli merkez oyuncusunun önünde de Müller gibi bir lider karakter var. Bu üç oyuncunun oynayacakları oyunun Almanya açısından çok kritik bir öneme sahip olduğu kanısındayım. Her ne kadar yetenek olarak üst düzey bir takım olsa da yeni jenerasyonun etkisiyle birlikte 8 yıl aradan sonra kupaya ulaşabilecekler mi, göreceğiz. İspanya Grupta yer alan diğer Dünya Kupası sahibi; İspanya. Aslında Almanya’nın içinde bulunduğu durumun birebir aynısı olmasa da benzerini İspanya için de söylemek mümkün. İspanya’da şu anda Almanya gibi bir geçiş sürecinde bulunuyor. Kadronun çoğunluğunun genç nesilden oluştuğunu görsek de yine de kadroda bulunan tecrübeli isimler de var. Topa sahip olma ve pas oyununa dayalı sistemlerini aynı şekilde devam ettiren İspanya’nın öne çıkan en büyük eksiği hücumdaki ve savunmadaki derinliğin zayıf olması gibi görünüyor. Özellikle santrafor hattında ciddi bir bitiricilik sorunu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Morata, Sarabia, Iglesias gib isimlerin artık kariyerlerinin son 4-5 sensini yaşadığını ve kariyerleri boyunca üst düzey seviyelerde bitirici özelliklerinin olmayışı İspanya açısından sorun oluşturacak gibi duruyor. Bu isimler elbette yetenekli oyuncular ancak son dönemde gösterdikleri performanslara da baktığınızda bunu rahatlıkla görebiliyorsunuz. Ayrıca hücum hattındaki genç isimlerin de önceki jenerasyona göre aynı kalitede olduğunu söylemek bana kalırsa biraz abes kaçıyor. Daha doğrusu, maça etki etme konusunda bu oyuncuların, belki yaşlarının da etkisi de olabilir, zayıf kalıdğını düşünüyorum. Orta sahaya baktığımızda Kupa’ya formda gelen tek ismin Rodri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Orta üçlü nasıl şekillenir kestirmek güç ancak Pedri ve Gavi gibi iki yetenekli dinamik oyuncunun özellikle Almanya ve Japonya maçlarında sahada olması gerektiğini düşünüyorum. Orta alandaki hareketliliği sağlamak ve rakibin hareketliliğini takip etmek turnuvada sonuca gitmek istiyorsanız kaçınılmaz işlerden geliyor. Bu noktada Busquest’in tecrübesinden faydalanırken onun hareketlilik konusunda zaafını da bu oyuncularla kapatmak gayet mantıklı duruyor. İspanya’nın göze çarpan en büyük sorunlardan biri de savunmacılar. Aslında kadronun genelinde baktığımızda yetenekli olmalarına karşın kupaya uzanacak veya yarı-final oynayacak kadar kaliteli oldukları konusunda çekincelerim var. Bu aynı şekilde savunma oyuncuları için de geçerli. Stoper tandeminde de yeterli agresiflik seviyesini ve performansı verecek oyuncuların olmadığı kanaatindeyim. Sergio Ramos gibi bir isim varken ve formda devam ederken, Dünya Kupası kadrosunda olmayışı İspanya adına bana kalırsa büyük eksiklik. Takımı ateşleyebilecek, liderlik edebilecek, doğru reaksiyonu gösterebilecek oyuncunun olmayışından da İspanya biraz çekecektir. Bunu sağlayabilecek Jordi Alba olsa da Ramos kadar olacağını sanmıyorum. Bakalım İspanya yeni jenerasyonla neler yapabilecek, bekleyip görececğiz. Japonya Asya elemelerinden gelen takımlardan biri de Japonya oldu. Hem saat farkı hem de rekabet-kalite seviyesi olarak pek izleyemediğim bir Japonya. Her katıldıkları turnuvada gösterdikleri çaba ve azimle takdir toplasalar da turnuvada ileri seviyelere gidebilmiş değiller. Aslında Asya ülkeleri ve oyuncularına karşı Avrupa’da yükselen bir ilgi var. Son dönemde Japon oyuncuların çoğunun Avrupa’nın basamak takımları diyebileceğimiz takımlarda boy gösterdiğini görüyoruz. Takım olarak Avrupa futboluna aşina olmaları gruptaki Almanya ve İspanya gibi takımlara karşı bir avantaj gibi duruyor. Oyuncuların çoğunun da Almanya Bundesliga’da oynuyor oluşu da Almanya’ya zorluk çıkarabileceklerinin mesajını veriyor. Sadece bunlar da değil yetenek olarak üst düzey seviyelere gelebilecek isimleri de kadrosunda barındırıyor Japonya. Hatate, Morita, Kubo gibi isimlerin yanına Tomiyasu, Minamino gibi isimler de eklenince yetenek olarak her takıma sıkıntı verebilecek, potansiyel sorun yaratabilecek kadroya sahipler. Kosta Rika Gruba baktığımızda hem yetenek hem de kalite olarak en zayıf olan takım Kosta Rika. Her ne kadar elemeleri geçip Kupa’ya gelmiş olsalar da rakiplerinin güç seviyesinin bir hayli yukarıda oluşu onlar için üzüntü verici olsa gerek. Almaya ve İspanya gibi takımlara karşı koyacak yeteneğe sahip değiller ve kalite olarak da aşağıda oldukları bir gerçek. Acayip sürprizler olmadığı sürece büyük ihtimalle grubu sonuncu sırada tamamlayacaklar gibi görünüyor. Takımın maçlardaki performansı ne olur bilemeyiz ancak Keylor Navas gibi bir kaliteli kaleciye sahip olmaları onlar adına iyi bir avantaj sağlayabilir. Bireysel olarak göstereceği performansla takımın kaderini doğrudan etkileyecektir. Yukarıda söylediğim gibi kalite olarak gruptaki diğer takımlarla baş edebilecek seviyede olmadıkları için büyük ihtimal grubu sonuncu tamamlayacaklardır. Bir sonraki yazılarda görüşmek üzere, esen kalın…

  • Yeni Şampiyon Alex Pereira! Zhang Weili Tekrardan Şampiyon! - UFC 281

    Israel Adesanya Rövanşı Alamadı. UFC 281, Pazar sabahı New York’daki ünlü Madison Square Garden’da yapıldı. Gecenin ana maçında Alex Pereira, Israel Adesanya’yı bir kez daha mağlup etti ve UFC şampiyonu oldu. Saman sıklet kemer maçında Zhang Weili, Carla Esparza’ya şans tanımadı. Gizli ana maç olarak görülen Dustin Poirier - Michael Chandler maçı beklentileri karşıladı ve Poirier büyük bir galibiyet aldı. Israel Adesanya ile Alex Pereira arasındaki rekabet bundan 6 yıl önce başladı. O zamanlar kickboksda mücadele eden iki ismin yolu GLORY organizasyonunda kesişti. 2016 yılında Çin’de yapılan ilk karşılaşmayı puanla Pereira kazandı. Yaklaşık bir yıl sonra bu kez Brezilya’da yapılan karşılaşmada da kazanan taraf aynı oldu. Fakat bir farkla. Pereira, bu kez rakibini nakavt etti. Bu nakavt Adesanya’nın kariyerindeki tek nakavtlı mağlubiyet olmuşu. Adesanya, bu mağlubiyetten sonra MMA kariyerine ağırlık verdi. O görkemli UFC şampiyonluğu yürüyüşünü gerçekleştirdi. Kemeri aldıktan sonra ise dominant bir şampiyon olarak siklette hüküm sürdü. Pereira ise kickboksda mücadelesini sürdürdü. GLORY’de orta sıklet ve hafif ağır sıklet kemerlerinin sahibi oldu. Adesanya, yoluna UFC’de dolu dizgin giderken onu tek nakavt eden isim olan Pereira, 2020 yılında tekrar MMA kariyerine başladı. Tekrar diyorum çünkü daha önce 2015-2016 yıllarında üç MMA maçına çıkmış, 2 galibiyet 1 mağlubiyet almıştı. Pereira’nın MMA kariyerine tekrar başlaması ve dönüş maçında nakavtlı galibiyet alması dikkatleri çekti ve UFC hemen onunla sözleşme imzaladı. Pereira, UFC’ye girdiği andan itibaren Adesanya’nın muhtemel rakibi oldu. Çıktığı üç UFC maçını da kazanınca UFC fırsatı kaçırmadı ve hemen bu rövanş maçını ayarladı. Bütün tanıtımlar, bütün röportajlar bu kan davasının üzerinde yoğunlaştı. Maçtan önce bu karşılaşmanın bir kickboks karşılaşması gibi olacağı düşünülüyordu. Maçın başlangıcı bu beklentileri karşıladı. İki dövüşçü de kickboks yetenek setlerini ortaya koydu. Leg kicklerin bol olduğu, sert yumrukların kontollü bir şekilde arandığı bir ilk raund izledik. Raundun sonunda Adesanya, Pereira’yı yakalamayı başardı fakat raundun bitişi nakavt fırsatının kaçmasına sebep oldu. Eğer 5-10 saniyede daha olsaydı bugün Adesanya’nın görkemli nakavtından bahsediyor olabilirdik. İkinci raundda Adesanya hızlı bir başlangıç yaptı fakat Pereira buna cevap verebildi. Maç ayakta geçerken net üstünlük kuran taraf yoktu. Raundun sonunda kimsenin beklemediği bir şey oldu ve Pereira takedown yaptı. Raund bittiği için devamı gelmedi ama bu tehditin varlığını Adesanya’ya hissetirdi. Üçüncü raundda Izzy bu takedowna cevabı takedownla verdi. Uzun süre raundu yerde götürdü. Çok etkili bir yer oyunu olmasa da rakibini yormayı başardı. Dördüncü raundda da Adesanya, geçen raunddan aldığı bu avantajı iyi kullanarak üstünlüğü net bir şekilde eline geçirdi. Ayaktaki mücadelede Adesanya hız avantajını kullanarak hem iyi savunma yaptı hem de isabetli yumruklar buldu. İki tarafta maç boyunca leg kickleri hep kullandı. Bu leg kickler maçın sonunda belirleyici olacaktı. İlk dört raund geçildiğinde Israel Adesanya’nın net bir üstünlüğü vardı. Maç puanlamaya gittiği takdirde tartışmasız bir şekilde maçı alacaktı. Alex Pereira, köşesinden bu durumu öğrenerek kafesin ortasına geldi. Son raundun ilk dakikası biterken Adesanya’nın bir leg kick denemesine Pereira iyi bir blok aldı. Adesanya, yere yuvarlansa da hemen kalktı fakat işlerin onun için iyiye gitmediği açıktı. Bunun üzerine Pereira baskıyı arttırdı. Adesanya ne kadar cevap vermeye çalışsa da hızını kaybetmişti. Pereira, tellerin önünde Adesanya’yı sıkıştırdı bir sağ kroşe ve sağ aparkatla yakalamayı başardı. Üst üste gelen yumruklardan sonra Adesanya grogi duruma geldi, yere düşmemesine rağmen hakem Marc Goddard artık savunma yapamadığına karar vererek maçı bitirdi. Böylelikle bu sikletin gelmiş geçmiş en iyisi olup olmadığı tartışılan Israel Adesanya, ezeli rakibi Alex Pereira’ya nakavt olmuş oldu. Pereira, nakavttan başka çaresinin olmadığı bir anda gerekli olanı yapıp kemeri evine götürmeyi başardı. Alex Pereira’nın şampiyon olması ile birlikte sıklette de dengeler değişti. Israel Adesanya’nın bütün şampiyonluk adaylarını yenmesi sikleti kilitlemişti. Bu sonuçla birlikte sıklette şampiyonluk maçı isteyenlere gün doğdu. Fakat bu ikiliyi bir kez daha kafeste karşılaşırken görmemiz çok olası. Uzun süredir sıkleti domine eden Adesanya’ya bir rövanş şansının verilmesi çok doğal. Eğer bu maçta iki taraftan birinin ciddi bir sakatlığı yoksa bu rövanş maçını yaz aylarına kalmadan izleyebiliriz. Gecenin yan ana maçında UFC saman sıklet şampiyonu Carla Esparza, ilk unvan koruma maçında eski şampiyon Zhang Weili ile karşı karşıya geldi. Esparza, kemeri UFC tarihinin en sıkıcı maçlarından biri olan Rose Namajunas maçıyla birlikte ikinci kez kazanmıştı. Bu mücadelede Zhang’in Namajunas gibi dövüşmeyeceği çok açıktı. Öyle de oldu. Agresif bir tarzı olan, sürekli rakibine press uygulayan Zhang, Carla Esparza karşısında bunu eksiksiz yaptı. Zhang Weili, maçın başlangıcından itibaren rakibini ayakta domine etti. Carla Esparza ise oyunu yere götürmeye çalıştı. Sıkletteki en iyi güreşçilerden biri olan Esparza’yı Zhang bu konuda nötrlemeyi başardı. İyi bir takedown savunması yaparak Esparza’nın bu planını boşa çıkardı. İkinci raundda yine böyle bir durumda Zhang, çok iyi bir takedown kontrasıyla rakibine karşı pozisyon üstünlüğünü aldı. Rakibinin arkasına geçti ve "rear naked choke" pozisyonunu yakaladı. Artık daha fazla dayanamayan Carla Esparza pes etti ve böylece Zhang Weili kemerin yeniden sahibi oldu. Rekabetin oldukça yüksek olduğu saman siklette Zhang Weili’nin birden fazla muhtemel rakibi var. Bunların en başında kendisini iki defa mağlup eden Rose Namajunas geliyor. Namajunas, son maçında Carla Esparza’ya karşı kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yapmamış ve büyük eleştiriler almıştı. Namajunas, artık vücudunun dövüşmekten daha önemli olduğunu söyleyerek eleştirilere cevap vermişti. UFC, Namajunas’ın bu performansına Esparza ile rövanş maçını ayarlamayarak bir nevi cevap vermişti. Zhang Weili ile bir rövanş maçını nasıl karşılaşayacakları ise merak konusu. Diğer bir taraftan Amanda Lemos da geçen hafta aldığı Marina Rodriguez galibiyetiyle şampiyonluk için iddiasını ortaya koydu. Lemos, geçen hafta kemer maçını istediğini net bir şekilde söylemişti. Rose Namajunas cephesinde herhangi bir gelişme yaşanmazsa bu maçı yakın bir zamanda görebiliriz. Gelelim gecenin en heyecanlı mücadelesine. Dustin Poirier - Michael Chandler maçı herkese göre bu gecenin gizli ana maçıydı. Beklentiler oldukça yüksekti. İki dövüşçü de neden insanların bu maçı beklediğini gösteren bir performans sergiledi. Maç başlar başlamaz iki dövüşçü de bütün silahlarını kullanmaya çalıştı. Maçın kırılma noktalarından ilki birinci raundun ortasından yaşandı. Michael Chandler, Dustin Poirier’i bulduğu etkili yumruklarla köşeye sıkıştırdı. Bu noktada maçı bitirecek fırsat da ayağına geldi. Fakat o stratejik bir hata yaparak oyunu yere götürmeyi tercih etti. Eğer burada o baskıyı sürdürse nakavta ulaşabilirdi. Maç tekrar ayakta devam ettiği sırada bu sefer Poirier, Chandler’ı yakalamayı başardı. O da belki nakavt yapabilirdi fakat süre yetmedi. İkinci raundda Michael Chandler, oyunu yere götürmeye karar verdi. Yerde üstünlük kurdu. Bitirici hamleyi yapamasa da raundu cebine koydu. Üçüncü raundda Chandler yine takedown denedi fakat Poirier’in kontrası ile sırtı yerde kalan taraf o oldu. Burada Poirier, baskıyı arttırarak Chandler’ın arkasına geçti, boyun altını da yakalamayı başardı ve rakibini pes ettirdi. Bu maçı kazananın kemer maçı için iddialı olacağı ortadaydı. Dustin Poirier, bu galibiyetle birlikte kemer maçını istediğini gösterdi. Hafif sıklette sıradaki kemer maçının Şubat ayında Islam Makhachev ile Alexander Volkanovski arasında olacağı kesin. Poirier’in bu maçın galibiyle direkt karşılaşması zor gibi. Son bir kemer maçı elemesine çıkacaktır. Bu maçtaki rakibinin Beneil Dariush olması muhtemel. Michael Chandler’a gelirsek kemerden uzaklaşsa da hala bu sikletin en güçlü isimlerinden biri olduğunu gösterdi. Yine ciddi bir rakiple karşılaşabilir. Belki Conor McGregor geri dönerse, muhtemel rakiplerinden biri olabilir. UFC 281’in analizini bitirirken bir büyük dövüşçüyü anmak istiyorum. Bu hafta sonu dövüş dünyasını şoke eden bir haber geldi. Anthony Johnson, yaşadığı bir hastalıktan dolayı 38 yaşında hayata gözlerini yumdu. Johnson, UFC’de şampiyonluk yaşayamasa da dövüş severlerin hep hayranlıkla izlediği bir dövüşçü oldu. Yaptığı nakavtlarla, gösterdiği performansla izleyenlere çok güzel anlar yaşattı. Bütün sevenlerinin başı sağolsun. Huzur içinde uyu Anthony “Rumble” Johnson!

  • 2022 Fifa Dünya Kupası - F Grubu

    20 Kasım – 18 Aralık 2022 tarihleri arasında düzenlenecek olan 22. FIFA Dünya Kupası organizasyonunun ev sahipliğini tarihinde ilk kez Katar üstlenecek. Katar’daki yoğun yaz sıcağı sebebiyle bu Dünya Kupası, Kuzey Yarım Küre’de sonbaharda yapılacak olan ilk turnuva özelliğini taşımaktadır. Bu gibi birçok yeniliği beraberinde getiren 2022 Dünya Kupası’nın futbol açısından da güzelliklere gebe olduğu yadsınamaz bir gerçek. Biz de bir aylık turnuva süresince siz değerli okurlarımıza bu güzelliklerin anlatımında yardımcı olacağız. Bugün F Grubu'nun değerledirmesi ile sizlerleyiz. F Grubu Belçika Kanada Fas Hırvatistan 23 Kasım – 1 Aralık tarihleri arasında oynanması planlanan F Grubu maçlarına sırasıyla Ahmet bin Ali Stadyumu, Ali Bayt Stadyumu, Al Thumama Stadyumu ve Khalifa Uluslararası Stadyumu ev sahipliği yapacak. Gelin grubun iddialı ekiplerinden Belçika ile takımlara göz atmaya başlayalım. Belçika Belçika Milli Takımı, bir Avrupa ülkesi olan Belçika’yı uluslararası arenada temsil eden milli takımdır. Tarihinde birçok defa uluslararası organizasyonlara katılan takımın henüz kupası bulunmamaktadır. Dikkat çeken başarıları ise Dünya Kupası üçüncülüğü (2018), Avrupa Şampiyonası ikinciliği (1980) olarak gözümüze çarpmaktadır. Ancak bu çok iyi gözükmeyen tablo sizi yanıltmasın. Biraz yakın tarihe baktığımızda, “altın jenerasyon” olarak nitelendirilen mevcut oyuncu topluluğunun katıldığı son 4 büyük turnuvada en az çeyrek finallere kadar ilerlemeyi başardığını görüyoruz. Bu durumda Belçika’nın önümüzdeki turnuva adına da iyi şeyler vadettiğini söyleyebiliriz. Bu köklü Milli Takım’ın şimdiye kadar en fazla forma giyen oyuncusu Jan Vertonghen (140), en çok gol atan oyuncusu ise Romelu Lukaku (68) olmuştur. Turnuvaya UEFA Elemeleri E Grubu 1.si olarak katılmaya hak kazanan Belçika, tarihinde 14. defa bunu başardı. Teknik direktörlük görevini Roberto Martinez’in üstlendiği takım birçok yıldız futbolcuyu da kadrosunun içerisinde barındırıyor. Bunlar; Hücumda, Romelu Lukaku (net değil), Michy Batshuayi, Dries Mertens, Eden Hazard, Leandro Trossard, Yannick Carrasco, Orta sahada, Kevin De Bruyne, Youri Tielemans, Charles De Ketelaere, Axel Witsel Defans ve Kalede ise, T. Alderweireld, Arthur Theate, Jason Denayer, Timothy Castagne, Thibaut Courtois. Belçika’nın yukarıda da bahsettiğim “altın jenerasyonu” adına belki de son şans Katar’daki bu turnuva. Son 10 yıl düşünüldüğünde, oynadıkları oyun ve sahadaki enerjileri ile hepimizin sempatisi kazansalar da bunu kupa ile taçlandırmak en büyük hayalleri. Tavanı oldukça yüksek bir takım olduğu için bu turnuvada da iyi işler yapabileceklerine inanıyorum. Özellikle bu oyuncu topluluğunun son turnuvası olması nedeniyle daha hırslı bir Belçika izleyebilmemiz de olası. Bakalım Belçikalılar son zamanlardaki başarılarını madalya ile taçlandırabilecek mi? Kanada Kanada Milli Takımı, Kuzey Amerika ülkelerinden olan Kanada’yı uluslararası arenada temsil eden milli takımdır. 2000 yılında CONCACAF Altın Kupa şampiyonu olan Kanada’nın, Dünya Kupalarındaki en büyük başarısı 1986’daki turnuvanın gruplara katılmak olmuştur. Bu defa geçmişe dönmek yerine geleceğe bakalım. 2026’da düzenlenmesi planlanan Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak üç ülkeden biri Kanada olacak. (ABD, Meksika) Takımın şimdiye kadar en fazla forma giyen oyuncusu Atiba Hutchinson (92), en çok gol atan oyuncusu ise Cyle Larin (23) olmuştur. Turnuvaya CONCACAF Elemeleri Üçüncü Tur 1.si olarak katılmaya hak kazanan Kanada, tarihinde 2. defa bunu başardı. Teknik direktörlük görevini John Herdman’ın üstlendiği takımın birkaç oyuncusu dikkatlerimizden kaçmıyor. Bunlar; Alphonso Davies, Jonathan David ve Stephen Eustaquio olarak karşımıza çıkmakta. Dünya Kupası’na katılımı birçok otorite tarafından şaşkınlıkla karşılanan Kanada’nın son zamanlarda dünya futboluna vermiş olduğu oyuncuların sayısı da artmakta. Bu bölgede her geçen gün futbola olan ilginin de dozajı yükseliyor. Önümüzdeki Dünya Kupası’nı evinde oynayacak olmanın avantajını kullanmak isteyen takım adına bu turnuva büyük bir prova olacak. Bulunduğu grup itibariyle zorluğu iliklerine kadar hissedecek takımın turnuvaya renk vereceği de aşikâr. Fas Fas Milli Takımı, Kuzey Afrika ülkelerinden olan Fas’ı uluslararası arenada temsil eden milli takımdır. Afrika takımı olarak birçok ilklere imza atan takımın gelin başarılarına sırasıyla bakalım, 1970 yılında Meksika’da düzenlenen Dünya Kupası’na doğrudan katılarak bunu başaran ilk Afrika takımı olmuştur. 1986 yılında Meksika’da düzenlenen Dünya Kupası’nda gruplardan çıkma başarısı göstermiş ve bunu da başaran ilk Afrika takımı olmuştur. Aynı zamanda bu turnuvada elde ettikleri son 16 turuna kalma başarısı da kendilerinin en iyi derecesi olmuştur. Afrika Uluslar Kupası’nda ise 1976 yılında kazandıkları şampiyonluk haricinde, 1 ikincilik, 1 de üçüncülük bulunmaktadır. 2012 yılında ise Arap Uluslar Kupası’nı kazanma başarısını göstermişlerdir. Bulunduğu konum itibariyle birçok ilke imza atan takımın geçmişi bir hayli zengin gözüküyor. Bu köklü takımın şimdiye kadar en fazla forma giyen oyuncusu Noureddine Naybet (115), en çok gol atan oyuncusu ise Ahmet Faras (42) olmuştur. Turnuvaya CAF Elemeleri üçüncü tur kazananı olarak katılmaya hak kazanan Fas, tarihinde 6. defa bunu başardı. Teknik direktörlük görevini Walid Regragui’nin üstlendiği takımın dikkat çeken oyuncuları; Hücumda, Youssef En-Nesyri, Sofiane Boufal, Ez Abde, Munir El Haddadi Orta sahada, Ilias Chair, Amine Harit, Hakim Ziyech, Sofyan Amrabat Defans ve Kalede ise, Achraf Hakimi, Noussair Mazraoui, Romain Saiss, Bono. Kadro kalitesi ve genel olarak Avrupa’da top koşturan oyunculara sahip olması nedeniyle grupta varlığını net bir şekilde hissedeceğimizi düşündüğüm Fas’ın neler yapacağı belki de grubun kaderini belirleyecek. Özellikle gruptaki ikincilik şansı ve zorlayıcı bir ekip olmaları F grubunun anahtarlarının kendilerinden geçtiğini bize gösteriyor olabilir. Çoğunlukla takım halinde hareket etmekten ziyade daha dağınık bir görüntü çizen takımın bunu düzeltmesi halinde etkili olabileceği aşikâr. Hırvatistan Hırvatistan Milli Takımı, Yugoslavya’nın dağılmasından sonra Hırvatistan’ı uluslararası arenada temsil etmesi amacıyla kurulmuş milli takımdır. Rusya’da düzenlenen son Dünya Kupası’nda adından oldukça söz ettirip turnuvada ikinci olan Hırvatlar’ın tarihlerindeki en büyük başarısı bu ikincilik olmuştur. Bunun haricinde 1998 Dünya Kupası üçüncülüğü, 1996 ve 2008 Avrupa Şampiyonlarında ise Çeyrek Final’e yükselme başarıları göze çarpmaktadır. Bunun haricinde Türkiye A Milli Futbol takımımız ile Euro 2008’in ikonikleşmiş anıları arasına giren maçını da unutmayalım. Çeyrek Final’e kadar yenilgisiz ilerleyen Hırvatistan’ın bu turda Türkiye ile karşılaşması, normal süre ve uzatmaların sonucu 1-1 biten maçın skorunun penaltılar sonucu 4-2 tayin edilmesi, Türkiye’yi Yarı Final’e yükseltmişti. İki ülke için de duygusal anların yaşandığı bu maç, hafızalardan uzunca bir süre silinmeyecek. Hırvatistan Milli Takımının şimdiye kadar en fazla forma giyen oyuncusu Darijo Srna (140), en çok gol atan oyuncusu ise Davor Suker (45) olmıştur. Turnuvaya UEFA Elemeleri H Grubu 1.si olarak katılmaya hak kazanan Hırvatistan, tarihinde 6. defa bunu başardı. Teknik Direktörlük görevini Zlatko Dalic’in üstlendiği takım birçok yıldız futbolcuyu kadrosunda barındırıyor. Bunlar; Hücumda, Andrej Kramaric, Bruno Petkovic, Mislav Orsic Orta sahada, Luka Modric, Mateo Kovacic, Marcelo Brozovic, Lovro Majer, Ivan Perisic, Nikola Vlasic, Luka Susic Defans ve Kalede ise, Dejan Lovren, Borna Sosa, Josip Sutalo, Josko Gvardiol, Dominik Livakovic. Hırvatistan’ın da grubun bir diğer üyesi Belçika gibi jenerasyonunun son demlerini kullandığını söyleyebiliriz. Bu nedenle son bir kez daha başarıyı tatmak isteyecek yaşlı kurt tabirini kullanabileceğimiz oyuncuların katkısı takım adına oldukça belirleyici olacak. Bu kuşak devrini iyi yapmasını beklediğim Hırvatların, alt yaşlardan gelen oyuncularının potansiyeli de bir hayli yüksek. Bu turnuvada teknik adam Dalic’in de gençleri yavaş yavaş takıma monte etmesi muhtemel. Son turnuvadaki peri masalını tekrar yaşamak isteyen takımın bu defa yolu daha da zor gözüküyor. Her ne olursa olsun buraları oynamayı bilen bir takımın turnuvada olması her zaman potansiyel bir başarıyı da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle Hırvatistan’ın kuvvetli bir turnuva geçirmesini bekliyor aynı zamanda nereye kadar ilerleyeceğini merak ediyorum. Ne Vaadediyor? F Grubu genel hatları itibariyle kâğıt üzerinde 2,5 güçlü takıma ev sahipliği yapıyor. Bu gruptaki kritik maçların Fas’a karşı oynanacağını ve gruptan çıkmayı düşünenlerin de bu maçı bir anahtar niteliğinde görmesi kanaatindeyim. Belçika ve Hırvatistan özelinde son zamanlardaki turnuvaların “underdog” olarak tabir edilen ekipleri olmaları ve aynı gruptan elemelere gitmelerinin de turnuvaya keyif katacağını düşünüyorum. Umarız beklentilerimizin de üzerinde maçlar ve 4 takımın da iddialı olacağı keyifli bir grup aşaması izleriz. Elimden geldiğince güzel bir yazı çıkarmaya çalışıp sizlere F Grubu’nu tanıtmaya çalıştım. Detaylı analiz ve yoğun bilgileri içeren F Grubu merceği de Spotify hesabımızda mevcut. Bir sonraki yazılarda görüşmek üzere, esen kalın…

bottom of page