top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1250 sonuç bulundu

  • Fransa, Danimarka'yı Yenerek Gruptan Çıkmayı Garantiledi!

    Kupada oynanan son maçlara bakıldığında aksiyon ve gol açısından çok zayıf maçlar izledik. İkinci maçların başlamasıyla birlikte bunun ortadan kalkacağına inansam da izleyebildiğim maçlarla birlikte bunun bir hayal olduğunu anlamış oldum. Fransa-Danimarka maçının ilk yarısı da yukarıda bahsettiğim gibi oldu. İlk yarının son dakikalarına doğru uykum gelmedi desem yalan olur. İlk yarıdan bahsetmişken takımların ilk yarıdaki oyunlarına bir göz atalım. Fransa klasik 4-2-3-1 ile sahaya çıkarken, Danimarka ise 3-4-2-1 diyebileceğimiz dizilişle sahadaydı. Özellikle Fransa’nın ilk maça oranla daha pasif bir ilk yarı oynadığını söylesek yanlış olmaz. Keza ilk maçta yaptıkları baskıdan eser yoktu. Grubu da düşününce Danimarka maçını aynı İngiltere’nin ABD maçında yaptığı gibi kayıpsız kapatmaya gayret ettiklerini düşünüyorum. Çünkü grupta Fransa’ya sıkıntı çıkarabilecek tek takım Danimarka ve bu maçta alacakları risklere göre maçı kaybetme ihtimalleri doğabilirdi. Danimarka adına ise beklenmedik bir Tunus beraberliğin ardından, grubun favorisi olan Fransa’dan 3 puan almak için çabaladı. Danimarka maça daha hızlı başlayan ve daha çok isteyen bir görüntü verdi ilk yarıda. Merkez ikilinin de ön alan baskısına katılımıyla, top Fransa defansındayken toplam 5 oyuncuyla birlikte topu oradan çıkarmamaya çalıştıklarını gördük ancak bunu çok iyi yaptıklarını görmedik. Top Danimarka’ya geçtiğinde ise kısa ve net paslarla rakip sahaya yerleştiklerini, merkezdeki oyuncuların iç koridor koşusu gösterdiğini gördük. İleri üçlü ise Fransa defansının arasına yerleşmiş, koşu gösteren oyunculara alan açmış gibi görünüyordu. Tabii bunlar ilk yarıda bir sonuca ulaşamadı. Fransa’ya baktığımızda ise hem ilk yarı hem ikinci yarı için söyleyebileceğimiz şeyler. Bireysel olarak gösterilen performansların dışında takım olarak çok fazla bir şey izletmediler. Keza ilk yarı özellikle Dembele’nin yaptığı driblinglerle birlikte, sağ tarafı çok rahat bir şekilde kullanan ve savunmadan rahat bir şekilde çıkan Fransa izledik. Tabii kadroda Mbappe gibi bir oyuncu olunca da onu topla buluşturmak adına oyunun sol bölgesini de fazlaca kullandıklarını söylebiliriz. Ancak Fransa adına ilk yarıda çekilen 13 şut da bir sonuca ulaşamadı. İlk yarı her iki takımda birbirine net bir üstünlük kuramadı. Tabii her iki takımın da ilk yarı gösterdiği performansla beni tatmin etmedi. Fransa gibi bir takımın, hele bu kadar kaliteli ismin olduğu bir kadronun şu maçta gösterdiği performanstan çok daha fazlasını beklerdim açıkçası. İkinci yarı ise Fransa topla daha az oynamasına rağmen rakibini 2. bölgede karşılayan ve topu kaptığında hızlı oyuncularıyla geçiş kovalayan bir görüntü verdi ki attıkları ilk gol bu sayede geldi desek yanılmış olmayız. İlk maçı kazanmış olmaları ve son rakiplerinin Tunus olması Fransa’nın maçı rahat bir şekilde oynamasını sağladı. Bu rahatlık sayesinde hem çok fazla yorulmadılar hem de mental anlamda çok rahat bir maç çıkardılar diye düşünüyorum. Danimarka ise gruptan çıkma şansını son maça bıraktı. İlk maç beklenmeyen bir sonuçla Tunus’la berabere kalmışlardı. Bu maçta da Fransa gibi güçlü bir rakibe diş geçiremediler. Fransa’ya göre daha fiziksel bir yapıda olmalarına karşın, bunu kullanamadıklarını düşünüyorum. Özellikle ileri üçlüsünün ofansif anlamda sönük kalması ve Fransa defansının doğru oyunuyla akan oyunda gole gidemediler. Attıkları tek gol ise bir korner vuruşundan geldi. Fransa ise az önce bahsettiğim gibi geçişi kovalayan taraftı. Mbappe ve Theo Hernandez ikilisinin hazırladığı golle öne geçmişlerdi. İkinci golde ise yine bir geçiş oyunuyla sağ taraftan açılan ortayı Mbappe’nin tamamladığını ve takımını öne geçirdiğini gördük. Maç 2-1 Fransa galibiyetiyle sona erdi. Bu maç için Mbappe’ye bir parantez açmak gerekiyor. Kulüp kariyeri çok fazla çalkantılı olaylarla geçen bir yıldız Mbappe. Kafa olarak kendisini tamamen buraya verdiği aşikar ki 2 maçta 3 gole ulaştı. Kulüpte yaşadığı sıkıntıların ardından böyle bir kupada şu performansı göstermek kendisine mental anlamda çok iyi gelecektir. Tabii kupaya 2018’de olduğu gibi uzanırlar mı bilinmez ama şu anda Fransa adına takımın umudu olduğu aşikar. Grupta 2. maçlar da geride kaldı. Fransa turu garantiledi. Bakalım Danimarka bekleneni gerçekleştirip gruptan çıkabilecek mi?

  • Messi, Arjantin'i Sırtladı! Arjantin 2-0 Meksika

    Dünya Kupası’na beklenmedik sürpriz Suudi Arabistan mağlubiyeti ile başlayan Arjantin grubun kritik maçında ilk maçtan 1 puan almayı başaran Meksika’yı yıldız ismi Messi ile devirdi. Kupaya tutundu. Grupta çözüm son maçlara kaldı. Hayal kırıklığı yaşatan Suudi Arabistan mağlubiyeti sonrası ilk 11’de köklü değişikliklere gitmiş Lionel Scaloni, özellikle savunma hattında sağ bek Molina yerine Montiel, yenilen iki golde hatası olan C. Romero yerine Lisandro Martinez, sol bek Tagliafico yerine Acuna, sol içte Paredes yerine G. Rodriguez ve ilk maçta hayal kırıklığı yaşatan bir diğer isim P. Gomez yerine oynaması gereken Mac Allister ile Meksika karşısına çıktı Arjantinli hoca. Polonya maçında alınan 1 puanın moraliyle tangocuların karşısına çıkan Meksika takımında ise Arjantinli teknik direktör Gerardo Martino 4-3-3 taktiği ile oynadığı ilk maçtan sonra Arjantin karşısında 5-3-2 dizilişi ile yer aldı. Taktik anlamda ve dizilişte doğru bir karardı. Kurt hoca Messi ile L. Martinez’in ikili oyunları ve Messi’nin ceza sahasındaki hareket alanını kapatma düşüncesindeydi. Yaratıcılıktan uzak Arjantin orta sahasının yanında 5’li savunma hattı ve onlara yardıma gelecek üçlü Meksika orta sahası ile oyun Meksika alanında sıkışacaktı. Gerardo Martino bunu bildiği için bu düşünce ilk yarı itibariyle sahada doğru uygulandı. Angel Di Maria iki maçta da üretkenlikten uzaktı. Meksika ilk yarı da bu maçta kaybetmeme düşüncesinde olduğunu gösterdi. G. Martino, Polonya maçında Sanchez - Montes - Moreno - Gallardo dörtlüsü ile savunma hattını bu isimlerden kurarken, Arjantin karşısına Alvarez - Montes - Araujo- Moreno - Gallardo 5’lisi ile çıktı. Polonya maçında üçlü orta sahanın ortasında oynattığı Alvarez’in yerine tecrübeli Guardado’yu oynatsa da 41’de zorunlu olarak yerine Gutierrez oyuna girdi. Aynı şekilde ilk maçta orta üçlünün solunda oynayan Chavez’i bu maçta orta üçlünün sağında yine Polonya maçında sağ önde oynayan Herrera’yı bu maçta orta üçlünün ortasında oynattı. Pozisyonsuz biten ilk yarı sonrası işler skor olarak Meksika için istediği şekilde gitse de Scaloni önce Enzo Fernandez’i oyuna aldı. Son yarım saatte L. Martinez’in yerine J. Alvarez ve Molina ile Montiel değişikliği yaptı. Maç durağan halde seyrederken yıldız isim sahneye çıktı ve Ochoa’nın uzanamadığı köşeye Messi güzel bıraktı ve Arjantin’i skor olarak öne geçirdi. Savunma anlamında işleyen plan skorda geriye düşünce G. Martino’da oyuncu değişikliklerine gitti. Nihayet ikinci maçında L. Scaloni ilk doğru hamlesini öne geçtikten sonra Palacios’u Mc Allister ile C. Romero’yu da savunmaya alıp G. Martino’nun maça başladığı önlemi aldı. Di Maria oyundan alınsa da gol pasını veren isim oldu. Moral motivasyonun yanında skoru da alan tangocular da Enzo Fernandez’in harika golüyle skor 2-0 oldu. Gol pasını Messi verdi. İlk maçın penaltı kurtaran bu kupanın tanınmış yüzü Ochoa yediği iki güzel golde yapacak bir şeyi yoktu. Arjantin bu galibiyetle büyük moral buldu. Savunmadaki yetersizlik ve tedirginlik devam edecek gibi Meksika ise sadece savunma ile yetmeyeceğini iyi anladı. Sonuç olarak vasat futbol Dünya Kupası’na yakışmayan bir oyun vardı sahada. Messi yine sahneye çıkıp ülkesini son maça taşıdı. E. Fernandez ve J. Alvarez’de, Scaloni’ye 11 mesajını sahada verdi.

  • Francis Ngannou’nun Geleceği

    Son yıllarda MMA ağır sikletin tartışmasız en güçlü ismi olan Francis Ngannou'nun UFC ile olan sözleşmesi sona erdi ve şirketle yollarını ayırdı. Bunun üzerine dövüş severler Ngannou'nun kariyerini nasıl devam ettireceği sorusunu merak etmeye başladı. Bu yazıda sizler için Francis Ngannou'nun sıradaki durağının neresi olabileceğini cevaplamaya çalışacağız. Francis Ngannou, UFC'de dövüşmeye devam ederken sürekli UFC'nin dövüşçü politikalarını eleştiriyordu. Milyar dolarlık bir şirket olan UFC'nin dövüşçülere verdiği ücretin çok az olduğunu, dövüşçülerin sağlık sigortası ve emeklilik güvencelerinin olmadığını sık sık dile getiriyordu. Bunu dile getirirken özellikle bokstan örnekler veriyordu. Boksörlerin aldıkları ücretlerin, UFC dövüşçülerine göre fazla olduğuna vurgu yapıyordu. Sonuçta UFC'nin bu talepleri karşılamaya yanaşmaması onun UFC'den ayrılmasına sebep oldu. Francis Ngannou'nun önünde artık UFC'den daha çok paralar kazanabileceği seçenekler mevcut. Bunların en öne çıkanı boks. Sürekli bokstaki şartların daha iyi olduğunu vurgulayan Ngannou'nun bu tespiti çok doğru. UFC gecelerinden daha az izlenen maçlarda bile boksörler milyon dolarlar kazanabiliyor. Bireysel olarak oldukça özgür hareket edilebilen boksta sporcular istedikleri sponsorlarla çalışabiliyor, istedikleri anlaşmaları yapabiliyor. UFC'de ise durum çok değişik. UFC'nin anlaşmalarına uymak zorundasınız ve bunlardan en yüksek payı şirket alıyor. Maç kıyafetleri için bile UFC anlaşma yapıyor ve bu kıyafetlerden başka bir kıyafet giymeniz yasak. Bu gibi sebeplerden dolayı Ngannou'nun önündeki en iyi seçenek boksa geçmek ve kendisi de bunu istekli gibi görünüyor. UFC'de yaptığı nakavtlarla ün yapan ve boks yetenekleriyle öne çıkan Ngannou, boks severler tarafından merakla bekleniyor. Oldukça popüler bir isim olması da herkesin maç yapmak için iştahını açıyor. Ngannou da bunu bildiği için büyük boksörlere meydan okuyor. Son günlerde eski ağır siklet şampiyonu Deontay Wilder ile temas halinde. Wilder, açık bir şekilde Ngannou ile maça çıkabileceğini söyledi. Ngannou da ondan bu sözünde durmasını istedi. İkili arasında da görüşmelerin olduğuna dair haberler geliyor. Aldığı Tyson Fury mağlubiyetlerinden sonra biraz gözden düşmeye başlayan Wilder için Ngannou eşleşmesi gibi oldukça para getirecek bir maça çıkmak oldukça mantıklı gibi görünüyor. Ngannou için ise bu çok mantıklı mı? Burası biraz karışık. Boksa geçecekse bu maçlara çıkmadan önce ısınma maçlarına çıkması daha iyi olabilir. Fakat Wilder maçından alacağı paranın da büyük olacağını göz önünde bulundurmak gerek. Boksta kariyer yapmak istiyorsa daha temkinli davranması gerekiyor. Para kazanmak istiyor ise Wilder maçı onun için biçilmiş kaftan. Francis Ngannou için bir diğer seçenek MMA'de kalmak. Diğer MMA şirketlerinden bazıları, Ngannou için bokstaki kadar olmasa da yüksek paralara çıkabilir. Ngannou hem konfor alanında kalıp hem de UFC'de kazandığından daha fazla para kazanabilir. UFC'den ayrılma sürecinde annesinin PFL tişörtü giydiği fotoğraflar ortaya çıkmıştı. Ngannou, o tişörtün tesadüfen giyildiğini fakat PFL'in önündeki bir seçenek olduğunu söylemişti. Son zamanlarda Jake Paul ile sözleşme imzalayarak dikkat çeken PFL'in Ngannou ile sözleşme imzalamak için girişimde olduğu bir gerçek. Fakat Ngannou'nun buna nasıl baktığı henüz bilinmiyor. Kamerunlu dövüşçü için en net girişimi yapan şirket, çıplak el boks organizasyonu olan Bare Knuckle FC oldu. UFC'den ayrılmasının kesinleşmesiyle birlikte BKFC hemen Ngannou ile ilgilendiğini açıkladı. BKFC başkanı Dave Feldman, "Francis Ngannou ile çok ilgileniyoruz. Onun BKFC ağır sıklette rekabet etmesini çok istiyoruz. Ona bir teklif yapmaya hazırlanıyoruz. Umarım dövüş severler onu 2023 yılında BKFC ringinde görürler." dedi. Francis Ngannou'nun bu teklife nasıl baktığı bilinmiyor. Boksta ve MMA'de çok daha iyi seçenekleri olduğu görülen Ngannou'nun bu teklife olumlu bakması beklenmiyor. UFC'den ayrıldıktan sonra özgür bir sporcuya dönüşen Francis Ngannou'nun masasında birden fazla seçenek duruyor. Yazıda bu seçeneklerin öne çıkanlarını derledik. Bakalım Kamerunlu süperstar dövüşçü, kararını ne yönde verecek. Gelecek günlerde, haftalarda veya aylarda bunun cevabını öğreneceğiz.

  • Formula 1'de Sezon Öncesi Testleri Koşuldu!

    Geçtiğimiz 3 gün içerisinde (Perşembe - Cuma - Cumartesi) Formula 1 ekipleri Bahreyn'deydi. Sebebi ise oldukça yoğun geçen sezon öncesi testleri... Takımların genelinin çok dayanaklı olduğunu gördük. Gelişen takımlar, düşüşe geçen takımlar ve yerinde sayan takımlar var. Performansları grup grup ele alacağız. Hadi başlayalım! Red Bull - Ferrari - Mercedes Red Bull Racing fazlasıyla güçlü göründü. Yeni sezon araçlarını ilk kez Perşembe sabahı gördük. Çok büyük değişimlerin olmadığını, neredeyse aynı aracın Bahreyn'e getirildiğini söyledi herkes. Max Verstappen'de bunun üzerine "Çok değişiklik yapmadık. Ufak defoları iyileştirdik. Araçın sürüşü ve kontrolü oldukça rahat." açıklamalarında bulunarak söylenenleri bir nevi onayladı. Ferrari ise çok fazla hızlı tur denemesi yapmadı. Son ana kadar ellerinde bulunan kozu ceplerinde taşıdıklarını söyledi herkes. Leclerc'de "Araç gayet iyi, memnunuz. Diğer takımlar gibi bizde elimizi tamamen açmadık." açıklamasında bulundu. Leclerc'in bu açıklamasına rağmen yorumcular ve mühendislerin, Red Bull'un +0.2 saniye önde olduğunu söylüyor. Mercedes ise hala öne yaklaşmaya çalışıyor. İlk gün Toto Wolff "Lewis, 8. şampiyonluğu alabilecek bir araca sahip." dedi. İkinci günde ise akşam seansı araçtaki arıza sebebiyle gitti ve o gece pilotların ve mühendislerin yer aldığı bir toplantı gerçekleştirildi. Üçüncü günde ise Mercedes sorunu çözmüş ve hızlanmaya başlamıştı. Yunuslama sorunun tamamen ortadan kalktığını düşünürsek hızı da geliştirirlerse öne daha da yakın olacaklardır. Aston Martin Testlerin flaş takımı Aston Martin'di. Geçtiğimiz yıl bu günlerde araç düz yolda gidemiyordu neredeyse. Sezonun ilk yarışlarını hatırlayalım, araç sürekli sağa çekiyor ve düz gidemiyordu. Büyük problemler vardı fakat bunlar aşılmış gibi. Fernando Alonso, oldukça istikrarlı bir test programı geçirdi. Bisiklet kazası sebebiyle ameliyat olan testleri kaçıran Stroll'ün yerine ise geçtiğimiz sezonun F2 şampiyonu Felipe Drugovich piste çıktı. O da yeterli denebilecek bir performans sergiledi. Stroll'ün ilk hafta sonuna yetişememe gibi bir durumu da söz konusu. Böyle durumda koltuğu yine Felipe Drugovich devralacak. Aston Martin, bu şekilde gelişmeye ve büyümeye devam ederse ilk 3 takımın arasına çok rahatlıkla girecektir. Alpine - Alfa Romeo - Haas Alpine'i bu sıralama içerisine dahil etmeye biliriz. Fakat testlerde hiçbir şey göstermediler. Takımın, pilotların görüşleri aracın oldukça hızlı ve iyi olduğu yönünde ama ilginç bir şekilde ne hızlı tur attılar ne de biz buradayız mesajı verdiler. Geçtiğimiz sezonki performanslarına bakarak ve takımın söylemlerine göre 5. veya 6. olabilirler diye düşünüyorum. Performansını en merak ettiğim takımlardan birisi... Alfa Romeo, hem hızlı hem de dengeli göründü. İyi bir imaj verdiler. İkinci gün Zhou'nun atmış olduğu tur çok önemli... Yarış hızları ve ortalamalarına bakılınca da gayet ortalama bir araç görüntüsü var. Alpinelere yakın olacaklarını düşünüyorum. Haas ise yine ilginç ekiplerden... İlginç bir şekilde 5. olacak diyende var. 7. olacak diyende var. Ama 8 bile olabilir diye düşünüyorum. Aracın sezon başında iyi olabilir ama geliştirme getiremezsen bu hiçbir şeye yaramıyor ve geriye düşüyorsun. Ama şu an için güçlü iki pilota ve iyi bir arraca sahipler. McLaren Aston Martin ne kadar ileri gittiyse McLaren'de bir o kadar geriye gitmiş gibi görünüyor. Sanki yer değiştirmiş gibiler ama hem takım hem de pilotlar mutsuz. Lando Norris'in duvarları yumrukladığı söyleniyor. Oscar Piastri, ilk yılı olması sebebiyle belki de net söylemlerde bulunmadı ama araç kötü konumda ve bunu kabul ediyorlar. Bakü'ye kadar da böyle gidecek gibi duruyor. Bakü'de gelecek değişimle ileriye zıplayabilirler. Williams - AlphaTauri Williams, genel itibariyle bana güven verdi. James Vowles'un gelişi hemen etki etmemiştir diye düşünüyorum ama araç oldukça dayanıklı ve zaman zamanda hızlıydı. Sargeant çaylak, Albon ise tecrübeli bir pilot... Bence AlphaTauri'nin önünde yer alarak yavaş yavaş yükseleceklerdir. Asıl beklenti seneye. Ne kadar değişim olursa artık :) AlphaTauri, son güne kadar pek bir şey göstermedi. 3 gün boyunca en fazla tur atan ekip oldular. Araç dayanıklı, onu net olarak söyleyebiliriz fakat ne kadar hızlı... Tsunoda'nın sonlarda atmış olduğu tur hariç araç pek bir şey vermedi bize. Nyck de Vries'de benim sevdiğim bir isim ama pek bir şey veremedi. Onları bekleyip görmek en iyisi diye düşünüyorum. Şimdiden herkese güzel bir sezon diliyorum. Umarım mücadelenin bol ve heyecanın yüksek olduğu yarışlar takip edebiliriz!

  • İspanya ve Almanya Yenişemedi!

    Normal şartlar altında, Dünya Kupası veya Avrupa Şampiyonası finalinde izleyebileceğimiz bir maçı bu kupada grup aşamasında izledik. Grupta Kosta Rika’nın Japonya’yı yenmesinin ardından, Almanya’nın bu maçı kazanmaktan başka şansı yoktu. İspanya ise grubun en rahat takımı gibi görünüyordu. Her ne kadar Almanya’nın son maçı Kosta Rika ve mutlak galibiyet gibi görünse de Almanya adına bu maçtan puan almaktan başka seçenek yoktu. Maçın ilk yarısında hem topa daha fazla sahip olan hem de oyun anlamında daha etkin olan İspanya’ydı. Her iki takımında önde bölgesel yaptığı baskıyı ilk yarı izledik. Bu baskılar her iki takım için de sonuç verdi kanaatindeyim. Keza özellikle İspanya’nın top Alman stoperlerdeyken 6 oyuncuyla birlikte hem merkez hem de kanatlarda pas opsiyonlarını kapatarak yaptığı baskı Alman stoperleri uzun topa zorladı. Böylece topa daha erken sahip olacaklardı. Almanya tarafında ise yine aynı şekilde top stoperler ve Busquest’te iken 6 oyuncuyla birlikte baskı yaptığını gördük. İspanya’da hatan yapan taraf ise kaleci U. Simon oldu. Teknik anlamda üst düzey yeteneklerle dolu olan bir kadro ile doluyken ki zaten kadroyu teknik kapasitesi yüksek oyunculardan seçilmiş olmasıyla topu rahatlıkla savunmadan çıkarabilen bir takımın pek hata yapmasını beklemezsiniz. Bu durumda ise hata yapan taraf daha doğrusu daha büyük hatalar yapan taraf U. Simon oldu. Alman’ların Busquest-Pedri-Gavi üçlüsünün pas opsiyonu olmasını önlemesiyle, pas seçeneği olarak bek ve stoper oyuncuların kalması İspanya adına en sıkıntılı durumlardan biriydi. Ancak bekler ve hücum oyuncuların geriye yardıma gelmesiyle bunu bir şekilde savuşturmayı bildiler. Tabii bu durumda Almanya beklerinin de çok fazla hücum özelliği olmaması İspanyol hücumları takip edecek kadar açılmalarında bir engel olmuş olabilir. İlk yarıda İspanya bildiğimiz pas oyununu oynarken Almanya’nın daha çok geçiş oynadığını gördük. İspanya 2. bölgeden 3. bölgeye geçerken sürekli hareket eden oyuncuları sayesinde rahat bir şekilde pas opsiyonları yaratarak rakip alana geçti. Tabii bu geçişlerde Fernan Torres kanadının etkisiz kalışıyla birlikte hücum yönünün sağ tarafta daha fazla olduğunu düşünüyorum. İlk yarı adına Almanya yaptıkları baskıdan doğan fırsatları değerlendiremedi. Her ne kadar geçişi iyi oynasalar da ilk yarı adına çektikleri sadece 1 isabetli şut var. Duran toptan buldukları tek gol ise VAR’dan döndü ve iptal oldu. İlk yarı böyle tamamlandı. İkinci yarıya geçtiğimizde ise Fernan Torres oyundan çıktı ve yerine Morata girdi. Morata’nın net bir bitirici olmadığını söylemek yanlış olmaz. Ancak Almanya’nın galibiyete ihtiyacı olması sebebiyle çok fazla önde baskı yapması ve hem merkezi hem savunma hattında boşluklar vermesiyle birlikte işler değişmiş gibiydi. Normalde klasikleşmiş tiki-taka ile hücuma çıkan İspanya bir geçiş fırsatı buldu ve kenardan içeriye yerden çevrilen topu Morata harika bir şekilde bitirdi. Burada Morata’nın şutu dışında, doğru anda doğru yere hareketlenmesiyle birlikte, Süle’den çok iyi bir şekilde demarke olduğunu söylemeliyiz. Süle’nin pek hızlı olan bir stoper olmasıyla birlikte zeminin de azizliğine uğramasıyla, Morata çok rahat bir vuruş yaptı. Tabii golden sonra Almanya daha fazla saldıramya başlarken, İspanya ise bu sefer geçiş kovalayan taraf oldu. Almanya oldukça fazla risk alıp zaman zaman 7-8 oyuncuyla rakip sahada baskıya çıkarken, İspanya oyuna aldığı hızlı oyuncularıyla geçiş kovalayıp sonuca gitmeye çalıştı. Alman cephesi oyuna aldığı birebirde etkili isimleriyle birlikte İspanyol savunmasının işini daha da zorlaştırdı. Özelikle Sane’nin bireysel anlamda yaptıkları Alman’ların üretebildiği tek çözüm gibi duruyordu. Ön alanda hareketli ve bileğine hakim oyuncuların becerileriyle, Musiala’nın hareketlenmesi ve tekte Füllkrug’nun önüne bıraktığı topla skora eşitliği getirdiler. Tabii bu golden sonra Almanya daha da hücum etmeye başladı ki bu topla oynama oranına yansımış. İlk yarı net bir İspanya üstünlüğü görsek( %68’e %32) de ikinci yarı bu sayı yine kabul edilebilir seviyelere (%59’a %41) gelmişti. Her ne kadar zorlasalar da İspanya savunmasını bir türlü aşamadılar. Maç 1-1 eşitlikle sonlandı. Grupta işler biraz karışmış durumda. Almanya’nın gruptan çıkması sadece Kosta Rika’dan alacağı galibiyete bakmıyor. Aynı zamanda İspanya’nın Japonya’yı yenmesi gerekiyor. Kaldı ki Almanları yenmesini bir şekilde başaran Japonya gruptan çıkmak için İspanya’dan puan koparmaya çalışacaktır. İşler Almanya için bu turnuvada yolunda gitmedi. Gruptan çıkabilecekler mi, açıkçası buna şu anda net bir cevap veremiyorum. Her ne kadar kolay bir rakip gibi görünse de Japonya’yı devirmesini bilen Kosta Rika ile zorlu bir maç oynayacaklar çünkü şu anda Kosta Rika’nın da gruptan çıkma şansı var. Zorlu ve keyifli maçlar bizleri bekliyor. Bakalım grup aşaması nasıl tamamlanacak.

  • Brezilya Kazandı Ama Tat Vermedi! Brezilya 1-0 İsviçre

    İlk maçında rakibi Sırbistan’ı Richarlison’un attığı gollerle geçen Brezilya, kendisi gibi ilk maçını kazanmış olan İsviçre karşısında 1-0 galip gelse de oyun bakımından izleyicilerine tat vermedi. İlk maçta takımın yıldızı Neymar’ın sakatlığı sonrası Brezilya’nın üretkenlik kısmında nasıl bir yol izleyeceğini şahsen çok merak etmiştim. Firmino gibi bir oyuncunun kadroya alınmaması, Jesus’un maça yedek başlaması gibi sebepler Brezilya’nın ön alanda yeterince kompakt olamamasındaki en büyük sebeplerdi. Bir diğer sebep ise Danilo’nun yokluğunda sağ bekte orjini stoper olarak bilinen Militao’nun ilk 11 başlamasının Brezilya’nın kanatlarını zayıflattığı görüşündeyim. Stoper orjinli bir oyuncunun hem bek olarak kullanılıp hem de iç koridordan kat etmesini istemek bana çok gerçekçi gelmemekle birlikte Brezilya’nın hücum gücünü de oldukça düşürdü. Kanatlarda dengeyi sağlayamayan Brezilya, İsviçre kalesine özellikle ilk yarıda birkaç pozisyon harici hiç gelemedi. İsviçre’nin zaten daha turnuva başında çok üretken ve hızlı bir takım olmadığını belirtmiştik. Benim beklediğimin aksine özellikle ilk yarı topa sahip olmaya çalışan bir yapıdaydılar. Belki net bir pozisyon bulamadılar ancak Brezilya’yı yavaşlatmayı başardılar. İkinci yarıda bu kadar hızlı ama üretken olmayan takıma net bir 9 numara lazımken Jesus yerine yine geniş alan seven bir oyuncu olan Rodrygo’nun alınması açıkçası beni şaşırttı. Dün akşam İspanya – Almanya maçında 9 numaraların önemi bu kadar anlaşılmışken dört tane kanat orjinli oyuncunun en uçta olması Brezilya’nın ikinci yarıya da bu kadar tutuk başlamasına sebep oldu. Ara ara pozisyon bulmaya çalışsa da Jesus’un girişi ve arkadaşlarına alan açması sonucu 83. dakikada Casemiro sahneye çıktı ve Brezilya’nın gruptan çıkmasını garantiledi. Ayrıca Dünya Kupası gruplarında üst üste 17 maçtır kaybetmeyerek yeni bir rekor elde ettiler. Brezilya bugün tat vermemiş olsa bile kendi dengi olan Fransa, İspanya, Almanya gibi takımlarla geniş alan bulma olasılığının fazla olmasından dolayı açık savunmalara karşı daha rahat skora gidebilir ancak grupta oynadığı iki maçıda takım savunmasını test etmek adına yeterli olmadığını da söylemek gerekli.

  • Portekiz, Uruguay'ı Yendi! Gruptan Çıkmayı Garantiledi!

    2022 Dünya Kupası H Grubu ikinci maçlarında bir nevi grubun favorileri Portekiz ve Uruguay karşı karşıya geldi. Portekiz ilk maçta zor da olsa Gana’yı mağlup ederken, Uruguay ise Güney Kore ile golsüz berabere kaldığı maçta en sıkıcı karşılaşmalardan birine imza atmıştı. Portekiz’de büyük tecrübe Pepe, genç Mendes ve savunma önündeki sigorta William Carvalho ilk 11’e dahil olurken, Uruguay’da ise duran topların etkili ismi Coates Katar’a merhaba diyordu. Henüz maçın başında Ronaldo’nun şık omuz pasında William Carvalho voleyi vursa da bir sonuç alamadı. İlk 10 dakikada iki takım da oyunu kontrol etme isteğinden uzak, uzun toplarla etkili olmaya çalıştı. 16. dakikada Uruguay’ın çıkarken kaptırdığı topta ise Felix’in şutunu formda isimlerden Gimenez önledi ancak kullanılan kornerden hemen sonra Portekiz tehlikeli noktadan serbest vuruş kazandı, Ronaldo’nun vuruşu tehlike yaratamadı. Maçın üçte birlik bölümü Portekiz’in saman alevi gibi ataklarıyla geçerken maçın en ciddi pozisyonu 32. dakikada daha etkisiz olan Uruguay’dan geldi. Bentancur dikine kaleye gittiği pozisyonda Dias’ı geçerek kaleyi karşısına aldı ancak Diogo Costa zamanında çıkarak tehlikeyi önledi. İlk yarıda takımların oldukça fazla pas hatası yaptığı, başarılı olan geçişlerde ise orta sahaların çabuk kat edildiği görüldü. Portekiz Mendes ve Ronaldo ile etkili olurken, Uruguay topa sahip olduğunda Cavani bir istasyon görevi gördü ve Bentancur’un ceza sahası koşularından sonuç almaya çalıştı. Atletizmi ile oldukça etkili olan Nuno Mendes acı içerisinde oyundan çıkarken yerini Raphael Guerreiro’ya bıraktı. İzlediğimiz en iyi ilk yarılardan biri olduğunu ise ne yazık ki söyleyemeyiz. Maç başından beri hakem gereksiz sertlik karşısında hemen kartına başvurmasına rağmen ikinci yarı Vecino ve Olivera’nın sert müdahaleleriyle başladı. 52. dakikada ise Ronaldo’nun başlattığı atakta Felix’in sol çaprazdan vuruşu az farkla yan ağlarda kaldı. 54. dakikada ise beklenen gol daha hareketli olan taraftan geldi. Bruno Fernandes’in ceza sahası sol köşesinden yaptığı müthiş ortaya süperstar Ronaldo’nun belli belirsiz dokunuşu sonu top ağlarla, Ronaldo ise hep bir ağızdan sevinen seyirci ile buluştu; 1-0. (Düzeltme : Dk. 64’te FIFA golün Bruno Fernandes’e ait olduğuna karar verdi.) 58. dakikada gole çabuk tepki verme gayretindeki Uruguay atağında Cavani’nin vole denemesi etkisiz kaldı. Hemen iki dakika sonra Cancelo’nun kaptırdığı topta bu sefer Nunez kaleyi düşündü ancak şutu tehdit olmaktan uzaktı. Maçın üçte ikilik bölümü Uruguay’ın biraz daha öne taşınan presi ve hücuma yönelik değişiklikleri ile tamamlandı. 71. dakikada karşılıklı top kayıpları ile şekillenen ataklarda Ronaldo yerde kaldığı pozisyonda penaltı bekledi ancak hakem pek oralı olmadı. İlerleyen dakikada ise Dünya Kupası ve skandal deyince akla ilk gelen isimlerden Luis Suarez oyuna dahil oldu. 75. dakikada Uruguay, Trabzonspor formasıyla izlediğimiz Maxi Gomez ile gole yaklaştı. Pellistri’nin yerden pasında Portekiz ceza yayı üzerinden gelişine bir vuruş yapan Maxi Gomez yan direğe takıldı. Hemen ardından ise ceza sahasına ortalanan duran topta Suarez’in vuruşu yan ağlarda kaldı. 88. dakikada maçın baş aktörlerinden Bruno Fernandes’in rakip ceza sahasına taşıdığı topta Gimenez’in elle yaptığı müdahale sonrası hakem Alireza Faghani VAR’ın izleme uyarısı sonucu penaltı kararı verdi. İlk gol geç de olsa kendisine yazılan Bruno Fernandes penaltıda top ve kaleciyi ayrı köşelere gönderdi; 2-0. 90+8’de Uruguay ceza sahasına inen topta Bruno Fernandes voleyi vurdu ancak kaleci Rochet başarılıydı. Saniyeler sonra ise bu kez ceza sahası yayında topla buluşan gecenin kahramanı Fernandes’in yaptığı vuruş direğe çarparak dışarı gidiyor ve en son Portekiz adına 2002 yılında bir Dünya Kupası maçında hat-trick yapan Pauleta’dan sonraki oyuncu olma hayalleri de suya düşüyordu. Fikstürün isminin büyüklüğünün oyun kısmında tatmin etmediği bir kaşılaşmayı daha geride bıraktık. Portekiz ikinci maçlar sonunda gruptan çıkmayı garantilese de son 16 adına umut vermediği ortada. Takım içi tartışmalar durulsa da; Ruben Dias’ın formsuzluğu, Fernando Santos’un 1-0’a endeksli yavaş oyunu, Leao’nun kullanılamayışı, harika bir süpürücü olsa da topun ileri oynanmasında Palhinha’dan geride olan Carvalho’nun tercih edilmesi, Bernardo Silva ve Joao Cancelo’nun kendi takımlarındaki oyunu aramaları Portekiz adına olumsuz taraflardı. Ancak her şeye rağmen futbol bir tabela oyunu ve bu takımda bu anlayışın çalıştığını EURO 2016’da gördük. Hat-trick yapma şansını kılpayı kaçıran Bruno Fernandes’in yükselen formu, tüm olumsuzluklara rağmen süperstar Cristiano Ronaldo’nun maça etkisi ise gecenin artı Portekiz adına artılarıydı. Uruguay’da ise Oscar Tabarez sonrası yaşanan akışkanlık problemi devam ediyor. Cavani’nin formsuz, Suarez’in oynadığı lig sebepli düşük tempolu haline bir de beklentinin yüksek olduğu Nunez’in kendine biçilen rolden kaynaklanan tutukluğu eklenince tehlikeden uzak bir Uruguay gördük. Kanat bekleri Olivera ve Varela’nın oyunu genişletmedeki etkisizliği, Bentancur ve Valverde’ye ekstra yük getirirken bu ikilinin de dakikalar ilerledikçe kaybolduğunu gördük. Oyunun tıkandığı açıkken ceza sahası etkinliğini artırmak ve topu ileride daha fazla tutmak için Maxi Gomez daha erken tercih edilebilirdi. Son yıllarda belki tüm Güney Amerika’nın en formda isimlerinden olan De Arrascaeta’nın yeterince kullanılamaması ise Diego Alonso’ya eksi yazdı. Portekiz artık son 16’daki rakibini beklerken, grupta son sıraya gerileyen Uruguay’ın özgüven kazanmış bir Gana karşısında işi çok zor. Keyifli seyirler dilerim.

  • Dünya Kupası F Grubu'nda Fas Lider Tamamladı. Belçika Tur Atlayamadı!

    Dünün heyecanlı ve son dakikalara kadar çekişmeli geçen hatta son dakikalara girilirken gruptan çıkan ikinci takımın sarı kart sayılarına göre çıkma durumunun oluştuğu C grubu sonrası bugün 18:00 maçları için ekran karşısına geçtiğimizde gözlerimiz Fas maçındaydı. Belçika karşısında elde edilen net galibiyet sonrası son maçta hiçbir şansı olmayan Kanada karşısında lider olarak çıkma şansı da vardı Afrika temsilcisinin. F Grubu müsabakalarında 3 maçta Fas takımı teknik direktörü Hoalid Regragui, ilk 11 tercihlerinde sadece iki oyuncuda değişiklik yaptı. Grup maçlarında geçtiğimiz sezon Hatayspor kalesini koruyan Munir’i Belçika maçında oynatmış, Bono’yu yedek soyundurmuştu. Kaleyi Bono’ya tekrar verdi. Belçika maçının kahramanlarından Sabiri’ye de bu maçta ilk 11’de şans verdi. Beklenildiği gibi rotasyonlu kadro ile sahaya çıkan Kanada takımında Atiba yedekler arasındaydı. Hatayspor forması giyen Adekugbe ilk on birde sol bek mevkiinde yer aldı. Kanada stoperi Vitoria ile başlayan bireysel hata kaleci Borjan ile devam etti. Borjan’da kısa düşen pası kontrol edip hatalı pas verince H. Ziyech önünde bulduğu topu güzel bir vuruşla ağlara gönderdi. Bu gol Fas takımını skor olarak rahatlattı. Sağ bek bölgesinde oynayan yıldız isim A. Hakimi’nin uzun pasında hareketlenen En-Nesyri farkı ikiye çıkardı. Oyunu alan Fas takımı skoru da alınca her şey yolunda gitmeye başladı. Kanadalı Hatayspor’da oynayan Adekugbe’nin soldan getirdiği topu ceza sahasına yerden gönderdi. Stoper Aguerd’in ters vuruşunda fark 1’e indi. İlk yarılar bittiğinde Fas, Hırvatistan-Belçika maçının skorunun da ilk yarısının 0-0 sonucu sonrası soyunma odasına lider olarak gitti. Afrika ekibinde A. Hakimi ve ileri üçlünün sağında oynayan H. Ziyech grup maçlarında bu bölgeyi tecrübeleri ile iyi kullandılar. Beşiktaş forması giyen ve takımda kaptanlık yapan R. Saiss, saha içi liderlerindendi. Sol bek Bayern Münih forması giyen Mazraoui bölgesini iyi savundu ve hücuma destek verdi. Hatasız grup maçları performansı sergiledi. Dakikalar ilerledikçe Fas takım olarak takım savunmasını ön plana çıkartınca rahat olan Kanada, puan için yüklendi. Kaptan Atiba’nın kornerden gelen topa vurduğu kafa üst direkten kale çizgisi üzerine düştü. Gol olsaydı Beşiktaş’tan takım arkadaşı kaptan Saiss’i üzecekti. Maçın başında galibiyetin liderlik ihtimalini getireceğini bilen Fas rakibinin bireysel hatalarını golle cezalandırdı. Tempolu oyun oynayan ilk yarı da Fas, kendi yarı alanında kalabalık dar alanlarda rakibini sıkıştırarak hataya zorladı. Atak hazırlamasına izin vermedi. İkinci yarıda skoru koruma düşüncesi ile oynayan Afrika ekibi F Grubu'nu lider bitirdi. Hırvatistan v Belçika Saha dışı sorunlarını Dünya Kupası’na yansıtan ve bu sorunları basına düşen Belçika, sahada mücadele etmek yerine "İçlerinde ki köstebek kim?" bulmanın peşine düşen grubun favorisi grupta 4 puan toplayınca son maçın ardından evine dönmek zorunda kaldı. Kanada v Fas maçını izlemeyi tercih ettiğim için göz ucuyla takip ettiğim bu maçta Lukaku inanılmaz goller kaçırdı. Hırvatistan özellikle ikinci yarıda tamamıyla rakibi sahasında karşılayıp savunma yapmayı tercih etti. Gvardiol, değerine değer kattı bu maçta, kritik müdahaleler yaptı. Sonuç olarak Hırvatistan istediğini puan olarak aldı. Fas ve Hırvatistan E Grubu'ndan gelecek iki rakibini beklemeye başladı.

  • Dünya Kupası'nda E Grubu'nu Tamamladık. Almanya Gruptan Çıkamadı!

    Yaptığı Twitch yayınları ile renkli kişiliğini ve farklı bir isim olduğunu dünyaya gösteren Luis Enrique, Almanya maçı öncesi ise kızı Xana'nın kemik kanseri sonucu vefat etmesinin yıldönümü acısını maç öncesi duygularını bizlerle paylaşmıştı İspanya milli takımının hocası. Luis Enrique, 4 puanla çıktığı son maça kadrosunda rotasyon yaparak ilk on birinde 5 farklı isimle Japonya maçına başladı. Stoper bölgesinde P. Torres, sol bekte Alex Balde, üçüncü bölgede Nico Willams ve önde Almanya maçında golü atan Morata ile Japonya karşısında görev verdiği isimler oldu. İspanyol hoca orta üçlüsü Gavi-Busquets-Pedri’den vazgeçmedi ve ilk on birde şans verdi. Maçında favorisi olan İspanyol ekip 12. dakikada Azpilicueta’nın ceza sahasına gönderdiği yüksek topta Morata kafa vuruşu ile ağlara gönderdi. Bu gol sonrası İspanya tempoyu kontrol altına alarak kontrollü oyunu tercih etti. Kosta Rika’dan puan alamadığı için şansını zora sokan Japonlar ilk yarı boyunca etkisiz bir oyun oynadılar. İlk 10 dakikada her iki maçta gelen goller sonrası özellikle bu maçta tempo ilk yarıda düştü. İspanya bol pas yaptı. Japonya, top rakibindeyken 5-4-1 şeklinde topun arkasında durdu. Pres dahi yapıp rakibi bozmayı veya topu kapıp rakip kaleye gitme düşüncesine girmediler. İkinci yarı bambaşka bir şekilde başladı. İkinci yarıda oyuna başlayan R. Doan, 48. dakikada önünde bulduğu topu güzel bir vuruşla kaleye gönderdi U. Simon müdahale etmesine rağmen çıkaramadı. Tanaka, top aut çizgisini geçti mi? Geçmedi mi? Tartışmaları arasında kale çizgisi önünde önüne gelen topu boş kaleye gönderdi. Takımını 2-1 öne geçirip birinci sıraya çıkarırken 58’de diğer tarafta Kosta Rika beraberlik golünü bulunca grup bir anda karıştı. Bu skorlar, Almanya kupaya veda ediyor demekti. Dakikalar 70’i gösterirken Kosta Rika ceza sahasına gelen topta Vargas takımını öne geçirirken bu skor son 16 haberi demekti ancak hesaplar yeniden yapılırken K. Havertz Almanya’nın maçı bırakmayan beraberlik golünü attı. Diğer tarafta İspanya takımında Luis Enrique oyuna müdahale ederek oyuncu değişiklikleri yaptı. Oyuna girip beraberlik golünün pasını veren Almanya takımında Füllkrug kale sahası önünde golü kaçırdı. Navas kurtardı. Gnabry’nin ceza sahasına gönderdiği topta K. Havertz takımını 2-3 öne geçirse de Almanya averajda kaybediyordu. Füllkrug, VAR onayıyla verilen golle skoru Almanya lehine 2-4 yaptı. Bu skorda Almanya’ya yetmiyordu. İspanya maçında İspanya adına atılacak gole ihtiyacı vardı. Diğer ihtimal Almanya’nın kendi maçında skoru arttırması gerekiyordu. Maçlar bu sonuçla tamamlandı. Uzatmalar sonrası Japonya İspanya’yı 2-1 yenince Japonlar, Almanya galibiyeti ile başladığı grubu İspanya galibiyeti ile lider tamamlamayı başardı. Son 16 turunda da Hırvatistan ile eşleşti. İspanya’nın rakibi ise Fas oldu. Almanya kupaya veda etti. Heyecanın ve grup son maçlarında heyecanın zirve yaptığı maçlarla Dünya Kupası keyfi devam ediyor.

  • Portekiz Ve Güney Kore Son 16'da!

    Sıkıcı Dünya Kupası başlangıç maçları sonrası son grup maçlarında heyecan tırmanmaya başladı. Dünya Kupası'nın H Grubu son maçlarında 4 takımında son 16 turuna kalmak için şansı vardı. Portekiz ve Güney Kore birlikte son 16'ya kalan takımlar oldu. Açıkçası beni şaşırtan bir grup oldu H Grubu. Turnuva öncesi Ronaldo ve takım arkadaşları arasında sorun olduğuna dair lanse edilen haberler Ronaldo'nun kulüp takımıyla yaşadığı sorunlar nedeniyle Portekiz'den açıkçası olumlu anlamda takım olarak böyle bir grup performansı beklemiyordum. Gana'nın ilk ikiye girmesi de elenmesi de beni şaşırtmazdı. Elenmesi de şaşırtmadı. Özellikle böyle bir son şansını kullandığı maçta. Yine Uruguay'a karşı penaltı kazandılar. Yine kaçırdılar. Rochet penaltıyı güzel kurtardı. Kaçan penaltı sonrası Gana demoralize oldu. Bu oyunlarına da yansıdı. Diğer maçta Güney Kore ilk iki maçta güven vermedi. Turnuva öncesi de çıkma ihtimallerini düşünmüyordum fakat Portekiz'i geriden gelerek 2-1 mağlup ettiler ve fazla gol atma kuralıyla son 16 turuna ismini yazdırmayı başardı. Benim özellikle orta saha rotasyonunu merak ettiğim Uruguay takımı 2-0'lık sonucu yakalamasına rağmen ilk ikiye kalamadılar. Luis Suarez ve Cavani gol katkısı yapamadı. Diego Alonso'nun ilk onbirde şans verdiği Darwin Nunez'den katkı alamadılar. Trabzonspor forması giyen M. Gomez sonradan oyuna girdiği maçlara etki edemedi. Zengin orta sahası kaliteli isimlerden kurulmuş Uruguay takımında Gana karşısında De Arrascaeta'ya şans verdi. Ve sezonu formda geçiren oyuncu 2 gol attığı maçta takımına maçı kazandırsa da takımına yetmedi. Beklenti içinde oldukları Valverde grup maçlarında sönük kaldı. Sanırım Uruguay takımı Portekiz'in Güney Kore'ye yenilmeyeceğini düşündüğünden skoru alıp Gana'nın motivasyon kaybını görünce kontrollü bir ikinci yarı oynadı. Diğer tarafta uzatma dakikalarında Güney Kore golü gelince Uruguay'da anlamsız bir panik havası başladı. Kalan az dakikada şans bulamayınca ekranlara Luis Suarez'in göz yaşları diğer ekranda maçı daha önce bittiği için orta sahada toplanıp cep telefonlarından Gana v Uruguay maçını izleyen ve maç sonucuyla büyük sevinç yaşayan Güney Kore takımının sevinç görüntüleri yansıdı. Sonuç olarak Portekiz ve Güney Kore son 16 turundaki rakiplerini öğrenmek için G grubu maçlarını beklemeye başladı.

  • Misli.com Sultanlar Ligi | 8 Haftanın Değerlendirilmesi

    Misli.com Sultanlar Ligi'nde 8. hafta geride kaldı. Eczacıbaşı Dynavit, kayıpsız liderliğini sürdürürken en yakın takipçisi olarak tek mağlubiyeti bulunan Vakıfbank takibini sürdürüyor. Bu hafta Kuzeyboru'ya 3-2 kaybeden Fenerbahçe Opet ise ligdeki 3. mağlubiyetini almış oldu ve 4. sırada kendine yer buldu. Eczacıbaşı Dynavit bu 8 haftalık bölümde ilk hafta Fenerbahçe Opet'i deplasmanda 3-0 gibi çok net bir skorla geçti ve lige harika bir başlangıç yaptı. 2. hafta yine ligin kalburüstü takımlarından Türk Hava Yolları'nı 3-1 ile geçtiler. 5. hafta evinde Vakıfbank'ı set vermeden 3-0'la geçerek gövde gösterisi yaptılar. 7. haftada ise ligin en formda ekiplerinden Galatasaray HDI Sigorta'yı evlerinde 3-0'la geçtiler. Bu zorlu periyottan kayıpsız çıkan Ferhat Akbaş yönetimindeki Eczacıbaşı Dynavit, namağlup lider durumda ve tartışmasız ligin en formda takımı! 2. sıradaki Vakıfbank da tek mağlubiyetini belirttiğimiz gibi Eczacıbaşı'na karşı aldılar. 4. hafta Fenerbahçe Opet'i evinde 3-1 ile geçen Guidetti yönetimindeki Vakıfbank, bir nevi kupa rövanşını da almış oldu. Onlar da kuşkusuz Eczacıbaşı Dynavit ve Fenerbahçe Opet'le birlikte şampiyonluğun en büyük adaylarından biri. Fenerbahçe Opet ise bu 8 haftalık sürede Vakıfbank, Eczacıbaşı ve Kuzeyboru'ya kaybederek 3 mağlubiyet ile kötü bir periyot geçirmiş oldu. Melissa Vargas'ın Ocak ayından itibaren katılımıyla birlikte daha güçlü bir takım olacakları kesin ancak o zamana kadar da bu dalgalı performans sürebilir. Vakıfbank'ta Egonu'nun da takıma ve sisteme iyice alışmasıyla beraber çok daha tehlikeli bir takım haline geleceklerdir. Eczacıbaşı Boskovic önderliğinde bu periyodu kusursuz geçen tek takım. Bu performansları zaten antrenör havuzunda yer alan Ferhat Akbaş'ı da Milli Takım için adaylardan biri haline getirdi. FIVB Dünya Kulüpler Şampiyonası'nda Vakıfbank ile birlikte bizi temsil edecek olan Eczacıbaşı Dynavit'in en formda halleriyle turnuvaya gitmelere en büyük temennimiz tabii. Bu 3 takım dışında Galatasaray HDI Sigorta, Kuzeyboru ve Türk Hava Yolları üst tarafı tehdit edebilecek başaltı takımlar olacaktır. Kuzeyboru'nun Fenerbahçe Opet galibiyeti bu yönde net bir mesajdı zaten. Bundan sonraki haftalarda da güzel, kaliteli bir lig ve maçlar bizleri bekliyor olacak.

  • İngiltere Lig Kupası Finali: Manchester United x Newcastle United

    Bugün İngiltere Lig Kupası’nda Manchester United ve Newcastle United karşı karşıya gelecek. Son dönemde yükselen performanslarıyla oldukça dikkat çeken iki ekibi, final öncesinde mercek altına aldık. Takımların oyun anlayışlarını göz atmadan önce takımlardaki eksikliklere bakmakta fayda var. Manchester United’da Eriksen, Greenwood, Martial ve van de Beek oynamayacak. Newcastle United’da ise Nick Pope, Emil Kraft ve Dubravka forma giyemeyecek. Durumu netleşmemiş oyuncular ise Rashford ve Joe Willock. Manchester United Manchester United şu anda Premier Lig’in en iyi form grafiğine sahip takımı gibi duruyor. Erik ten Hag’la birlikte ayrı kimlik kazanmaya başlayan takım, Dünya Kupası arasından sonra oynadığı 18 maçta sadece 1 mağlubiyet aldı. Son olarak hafta içi Barcelona’yı iç sahada 2-1 yendiler ve Avrupa Lig’inde tur atladılar. Peki United bunu nasıl başardı? Sorunun cevabı aslında tek bir oyuncuya indeksli desek az olmaz. Takımın genel oyun planına bakıldığında göze çarpan bir oyuncu var ve her şey onun etrafında dönüyor desek az olmaz. Bu isim Bruno Fernandes. Burada irdelenmesi gereken şey de doğal olarak ten Hag’ın Bruno Fernandes’i kullanım şekli. M. United geriden oyun kurarken, Bruno Fernandes ve Eriksen ikilisinin sürekli olarak adeta bir ‘6’ ve ‘8’ numara gibi topu almaya geldiğini görüyoruz. Bekler genelde çizgide ilerde konumlanıp rakibi geride kalmaya zorluyor. İleriye çıkan merkez oyuncular da aynı görevi görmekte. Eriksen'i bu sezon derin oyun kurucu olarak izlemeye alışık olsak da Bruno Fernandes’in de buraya dahil olmasıyla aslında Fernandes’in ne kadar kritik bir rolde olduğunu görmüş olduk. Ayrıca oyun planın Fernandes üzerinden işlendiğinin göstergelerinden birisi. Tabii ten Hag’ın oyunu Fernandes üzerinden kurmasının çeşitli nedenleri var. Fernandes topu aldığında kanatlara mükemmel uzun toplar atabilen bir oyuncu ve oyunun yönünü çok iyi değiştiriyor. Bu sezon bunu Rashford’a sattığı paslarla sıkça gördük. Ayrıca 2. bölgeden 3. bölgeye geçişte savunma arkasına sarkan kenar oyuncularına attığı muazzam paslar da bunun bir diğer nedeni. United sadece Fernandes üzerinden okunacak bir takım elbette değil ama Ten Hag’ın ona tanıdığı bu serbest oyun kuruculuk, hücumda çeşitli opsiyonların oluşmasının da temel faktörü. Fernandes, pozisyon alma ve hareketliliği sayesinde hem oyunun merkezinde hem de kanat organizasyonunda rahatlıkla hücum edebiliyor. Sağ kanatta Anthony ve Dalot ile birlikte diğer tarafta Rasford ve Shaw ile birlikte kurduğu üçgenlerle, takımın kanatta sayısal üstünlüğü kurmasına destek olduğunu da görüyoruz. Böylece kanat ve bek oyuncularına pas istasyonu olup onların atacağı koşuları veya içeriye devrilmelerine alan açtığını da söylememiz lazım. Takımın hücum opsiyonları genel anlamda böyle şekillenirken, defansif anlamda da iş yükünü Casemiro ve Martinez çekiyor diyebiliriz. Merkezde Eriksen ve Fernandes’ten kaynaklı oluşan alanlara hem topa hem rakibe agresif baskıyı yapan oyuncu Casemiro oluyor. Stoper hattında ise bu işe Martinez’in destek verdiğini söyleyebiliriz. Newcastle United Yazımıza her ne kadar formda iki ekip diyerek başlasak da Newcastle United’ın son dönemde form grafiği biraz düşüşe geçti. Oynadıkları son 3 maçta galip gelemeyen ekip, bu maça önemli oyuncuları olan kaleci Nick Pope’dan yoksun çıkacak. Bunu neden vurguladığımı daha iyi anlatmak için takımın nasıl bir planı olduğunu irdelememiz gerekiyor. Newcastle, takım olarak yorulmak bilmeyen bir kadroya sahip. Bunun nedeni inanılmaz bir baskı takımı olması. Takım halinde önde baskıyı benimseyen takımın öne çarpan birkaç defosu var. Takımın genel odak noktasının topun olduğu bölge olduğunu söylemeliyiz. Top nerdeyse 10 kişiyle birlikte o noktaya doğru yoğunlaştıklarını görüyoruz. Bunu özellikle top orta sahadayken sıkça izliyoruz. Tabii takım bunu yaparken stoper ve merkez üçlünün topları kesmek ve koşu atan rakip oyuncuyu durdurmak için öne çıkıyor. Böyle durumlarda genelde takım geride ciddi anlamda boşluklar yaratıyor. Bu boşluklara atılan topları genelde kesen oyuncu Nick Pope oluyor. Nick Pope’u vurgulamanın sebebi tam olarak buydu. Manchester United’ın her iki kanatta da iyi koşucuları var. Bruno Fernandes’in bu bahsettiğim boşluklara atacağı topları şimdiden hayal edebilirsiniz. Bu maçta Nick Pope’un olmayışı Newcastle adına büyük handikap olacağa benziyor. Newcastle iyi bir pres takımı bunu biliyoruz ama iyi bir hücum takımı olduğunu da bu sene izleyen herkese gösterdiler. Takımın genel olarak hücum planı kanatlardaki dribbling yeteneği olan oyunlarına tanınan özgürlükte yatıyor. Saint-Maximin ve Almiron ikilisinin, üst düzey denebilecek dribbling yeteneklerini, Eddie Howe mümkün olduğunca kullanmalarını istiyor. Tabii bu onlara kenarda oldukça aktiflik ve yaratıcılık sağlıyor ama bunun aslında ana faktörleri merkez ve bek oyuncuları. Longstaff’ın merkezden dikine attığı yalancı koşulara, Trippier’in sağ kenarda sağladığı genişlikle birlikte merkezde Guimaraes’e topla oynayabileceği alanı yaratıyorlar. Böylece Guimaraes, Almiron’a derin topları bırakabiliyor. Böylece rahatlıkla kenardan gol pozisyonu üretebiliyorlar. Takım bu şekilde agresif bir hücum yaparken geride ise bu durumu Manchester United’da olduğu gibi süpüren adam Guimaraes oluyor diyebiliriz. Tabii takımın tek savunma becerisi bu değil. Geride oldukça uzun bir stoper tandeminin olması, rakiplerin hava topu almasına izin vermiyor. Ek olarak oldukça hızlı ve mücadeleci beklerinin oluşu, kanat oyuncularının özellikle Almiron’un defansif katkısıyla birlikte rakip hücumu durdurmada da oldukça başarılar. Özet Takımların negatif ve pozitif unsurlarına baktığımda Manchester United bir adım daha önde duruyor. Newcastle’ın bu maça 3. kalecileri Karius’la çıkacak oluşu da oldukça büyük soru işaretlerini birlikte getiriyor. Newcastle, Bruno Fernandes’e karşı birebir savunma uygulamak zorunda kalabilir ama bunu yaparlarsa da rakibe oldukça fazla alan bırakacaklardır. Bu alanları Manchester’ın kanat oyuncuları kullanabilirse Newcastle istemediği bir sonuçla sahadan ayrılabilir. Newcastle ise, kadrosuna göre kıyasla bek oyuncuları daha sıkıntılı duran Manchester kanatlarını işlemeye çalışacak. Almiron’un son maçlarda duraksayan performansını bu maçta göstermemesi gerek. Güzel bir maç olmasını diliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

bottom of page