top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1250 sonuç bulundu

  • Manchester United Turladı, Barcelona Bir Kez Daha Avrupa'ya Veda Etti!

    Merhabalar, bugün sizlere UEFA Avrupa ligi son 16 play-off turunda oynanan Manchester United v Barcelona rövanş maçını ele alacağım. Keyifli okumalar dilerim! Kadrolar İlk olarak ev sahibi Manchester United'dan başlayalım. Kırmızı Şeytanlar sahaya 4-2-3-1 ile dizildi. Stoperde Varane-Martinez tandemi, beklerde Shaw ve Bissaka yer aldı. Merkezde ise son dönemlerin formda isimleri Fred ve Casemiro'yu gördük. Ten Hag bugün farklı olarak maçın başında Bruno Fernandes'i sağ açık gibi kullanmaya çalıştı. Weghorst tıpkı ligde oynanan son Leicester City maçı gibi forvet arkasında başladı. Sancho'yu solda, formunun zirvesinde olan Rashford'u ise en uçta gördük. Ancak maç içerisinde üretimde sıkıntı yaşayınca ileri hattaki isimlerin orijinal mevkilerine yerleştiklerini gördük. Katalan ekibinde ise çok fazla eksik oyuncu yer alıyordu. Pedri, Gavi, Dembele gibi isimlerin yokluğu kesinlikle yadsınamaz. Sahaya çıkan 11'de ilk maça göre birden fazla değişiklik vardı. Kounde bekte, Araujo stoperde yer aldı. Alonso yerine Christensen, Alba yerine de genç Balde forma giydi. Pedri ve Gavi'nin yokluğunda orta saha kurgusu Busquets-Kessie-De Jong üçlüsünden oluştu. İleri hatta ise Raphinha ve Lewandowski'nin yanında ilginç bir tercih olarak görülebilecek Sergi Roberto'yu gördük. İlk Yarının Değerlendirmesi Maç beklenildiği gibi yüksek tempoda başladı. İlk 15 dakika özelinde United daha baskın ve topla oynayan ekipti. Ancak sonrasında Barcelona'nın kazandığı penaltı ivmeyi bi anda tersine çevirdi. Golden sonra defansta daha sağlam duran Katalan ekibi rakibine kolay kolay pozisyon vermedi. Ev sahibinde Fred'i De Jong'un birebir markajında gördük. Casemiro ise mevkiisinde biraz daha sabit kaldı. Burada dikkat çeken şey ise Manchester United'ın ileri hattının sürekli maç içerisinde yer değiştirmesiydi. Rashford en uçta başladı, sonra tekrar sol kanada kaydı. Weghorst'u santrfor olmasına rağmen Rashford'un arkasında gördük. Bruno Fernandes 10 numara olmasına rağmen sağ kanatta serbest bir rolde yer aldı. Sancho'yu da sol kanat ve merkeze yakın olarak izledik. Ev sahibi ekip hücum hattının bu denli değişken olmasına rağmen ilk dakikalar hariç istediği pozisyonlara giremedi. Barcelona golün verdiği avantajla daha kontrollü bir oyun tercih edince geri kalan bölüm orta sahada oynandı ve ilk yarı Katalan ekibinin 1-0'lık üstünlüğüyle sona erdi. İkinci Yarının Değerlendirmesi Ev sahibi Manu 2. yarıya Weghorst-Antony değişikliği ile başladı. Devrenin hemen başında da Fred ile golü buldular ve rüzgarı arkalarına aldılar. Barcelona’yı adeta kendi yarı alanına hapseden Ten Hag’ın ekibi, kurduğu baskısın meyvesini 73. dakikada Antony ile aldı. Brezilyalı oyuncunun ayak içiyle köşeye yaptığı muazzam vuruşla skor 2-1'e geldi. Kalan sürede oyunun hakimiyetini elinden bırakmayan Kırmızı Şeytanlar, turu geçen ekip oldu. 90+4'de Lewandowski’nin şutunda topu çizgiden çıkaran Varane’ın müdahalesini de unutmamak gerekir. Ev sahibi ekip her ne kadar geriye de düşse taraftarının etkisi ve iç sahadaki baskın oyununu kullanmayı başararak çok iyi bir geri dönüşe imza attı. Genel Değerlendirme ve Öngörebileceklerimiz Önce kaybeden tarafla başlayalım. Xavi ve ekibi için hüsranla sona eren bir Avrupa macerası daha. Önce Şampiyonlar Ligi'nden, sonra da Avrupa Ligi’nden elenmeleri kesinlikle bir başarısızlık. Ancak iyi tarafından bakmak istersek lige odaklanacaklarını söyleyebiliriz ve 3 sezondur hasret kaldıkları o kupa tek amacı olacaktır ekibin. Ten Hag’ın öğrencileri sezona her ne kadar kötü başlasalar da şu an Avrupa’nın en formda ekipleri arasında yer alıyorlar. Ligde yakaladıkları seri, Barcelona gibi bir takımı saf dışına itmeleri kesinlikle özgüvenlerini tavana çıkaracaktır. Her ne kadar Avrupa Ligi'nde bu sene çok zorlu ekiplerle dolu olsa da Manchester United kesinlikle bu kupanın favorileri arasında yer alıyor. Bu yazımda sizlere Manchester United v Barcelona karşılaşmasını değerlendirdim. Umarım keyifle okuduğunuz bir yazı olmuştur. Başka yazılarda görüşmek üzere, hoşça kalın.

  • Anadolu Kulüplerinin Transfer Hamleleri

    Dün ki yazımızda 4 büyüklerin ara transfer dönemi hareketliliğinden bahsetmiştik. Bugün Anadolu kulüplerimizin gelen ve gidenlerine değineceğiz. Transferlerle birlikte en acılı gidişleri de yaşadık bu dönemde. Gaziantep ve Hatayspor gibi 2 güzide kulübümüz ligden GİTTİ, Hatayspor Sportif Direktörü Taner Savut GİTTİ, Christian Atsu GİTTİ, birçok farklı branştan sporcumuz GİTTİ, 40.000’den fazla insanımız GİTTİ, 10 tane kadim ilimiz neredeyse haritadan GİTTİ… Tekrardan, vefat edenlere Allahtan rahmet, tüm ülkemize sabır ve baş sağlığı diliyorum. ADANA DEMİRSPOR Adana temsilcisi dün de değindiğimiz gibi Trabzonspor’dan Yusuf Erdoğan’ı kadrosuna katarak başladı ara transfer dönemine. 100 bin Euro + KDV ve sonraki satıştan %50 pay üzerine bir anlaşmayla 2,5 yıllık sözleşme imzaladı Yusuf Erdoğan. Ardından Samet Akaydın’ı Fenerbahçe’ye gönderen Adana Demirspor savunmada olan boşluğu Hellas Verona forması giyen milli futbolcumuz Mert Çetin ile doldurdu. Mert Çetin satın alma opsiyonuyla beraber sene sonuna kadar kiralık olarak takıma katıldı. Satın alma opsiyonuyla sezon sonuna kadar kiralık gelen bir diğer isim Cherif Ndiaye oldu. Assombalonga ile yollarını ayıran kulüp forvet eksiğini, bir dönem Göztepe forması da giyen, Çin ekibi Shanghai Port’un oyuncusu Ndiaye ile tamamladı. Ön libero için de çalışmalar yürüten Akdeniz ekibi, Paraguay milli takımında da forma giyen Jorge Morel ile satın alma opsiyonlu olarak sezon sonuna kadar kiralık anlaşma sağladı. Ligden çekilen Gaziantep Futbol Kulübü’nün orta saha oyuncusu Furkan Soyalp ile de sezon sonuna kadar kiralık anlaşması yapıldı. ALANYASPOR Ara transfer dönemini sakin geçiren kulüplerimizden. TFF 2. Lig ekibi Isparta 32 Spor’un 26 yaşındaki kalecisi Yavuz Aygün ile 1,5 yıllık sözleşme imzalayan ekip Runarsson’un yedeğini bulmuş oldu. Diedhiou’yu İspanyol ekibi Granada’ya gönderen Alanyaspor forvet mevkiine Avusturya ekibi LASK’ın Yunan futbolcusu Efthymios Koulouris ile sezon sonuna kadar kiralık olarak anlaştı. LASK’da istenen verimi sağlayamayan forvet oyuncusu kendisine yeni bir sayfa açmak isteyecektir. ANTALYASPOR Transfer sezonunun açılmasıyla birlikte “Yeni gelmedi, geri geldi” ifadesi ile duyurdu Doğukan Sinik transferini. Sezon başında Hull City’e satılan genç oyuncu, sezon sonuna kadar kiralık olarak yuvasına geri döndü. Orta saha takviyesine devam eden Antalyaspor, İsveç’in Malmö kulübünden Kuzey Makedonyalı oyuncu Erdal Rakip ile 2,5 yıllık sözleşme imzaladı. Antalyaspor’un, merkez orta saha olarak görev yapan oyuncudan beklentisi yüksek. Tecrübeli file bekçisi Boffin sezon içerisinde yaşadığı sakatlıklara da bağlı olarak sezon sonunda futbolu bırakma kararı almıştı. Boffin’in yokluğunda kaleyi devralan Alperen Uysal istenilen verimi gösteremeyince Antalyaspor çareyi Benfica’da buldu. Tecrübeli kaleci Helton Leite ile 1,5 yıllık sözleşme imzalayan kulüp kaleci sorununu bir nebze çözmüş olarak görünüyor. Kaleci transferinden sonra bir orta saha oyuncusu daha dahil edildi takıma. Genç Macar Balint Szabo ile yıl sonuna kadar satın alma opsiyonlu kiralık olarak anlaştı. Savunmaya da takviye yapan ekip dün de bahsettiğimiz üzere Beşiktaş’ın genç oyuncusu Emrecan Uzunhan ile yıl sonuna kadar kiralık olarak anlaşma sağladı. Savunmaya bir genç isim daha takviye eden kulüp Lokomotiv Moskova’nın Ukraynalı defansı Mark Mampassi ile sezon sonuna kadar satın alma opsiyonlu olarak kiralık anlaştı. Sezon sonunda transfer önceliğinin Fenerbahçe’de olduğu ileri sürülen Hatayspor’un genç golcüsü Bertuğ Yıldırım’da Antalyaspor'a kiralık olarak sözleşme imzalayan en son isim oldu. GİRESUNSPOR Transfer sezonunun en sessiz kulübü. Herhangi bir takviye yapmayan Karadeniz ekibi 3 futbolcusunu kiralık, 1 futbolcusunu bonservisiyle birlikte göndererek 4 oyuncusuyla yollarını ayırmış oldu. Bu süreçte savunma oyuncusu Sergen Piçinciol, Bandırmaspor ile 2,5 yıllık sözleşme imzaladı. BAŞAKŞEHİR Transfer piyasasına hızlı giriş yapan kulüplerimizden. UEFA Avrupa Konferans Ligi’ndeki temsilcimiz sezonun açılmasıyla birlikte Süper Lig’in ilk Çinli futbolcusunu transfer etti. Çin ekibi Guangzhou forması giyen 22 yaşındaki stoper Shaocong Wu ile 2,5 yıllık sözleşme imzalandı. Geçen sezon Trabzonspor forması giyen Edgar Ie ile de 1,5 yıllık sözleşme imzaladı. Geçen sene çapraz bağlarından yaşadığı sakatlık sonrası sözleşmesi feshedilen ve 1 senedir tedavi sürecinde olan oyuncu Süper Lig’e geri dönmüş oldu. Tecrübeli milli sol bek Caner Erkin, Fatih Karagümrük’ten ayrılmıştı bildiğiniz üzere. Oyuncu Başakşehir ile 1,5 yıllık sözleşme imzalayarak belki de futbolcu olarak son imzasını atmış oldu. Ndayishimiye’nin 16 Milyon Euro’yu bulan rekor Nice transferi sonrası ön libero arayışına da başlayan Başakşehir, İsrail’in Maccabi Netanya kulübünden genç orta saha Eden Karzev ile 4,5 yıllık sözleşme imzaladı. Savunma hattını tamamen yenileyen kulüp orta sahaya da ses getirecek bir transfer yaptı. Daha önce Manchester United, Dortmund, Sunderland, Real Sociedad formaları da giyen Sevilla’nın oyuncusu Adnan Januzaj ile sezon sonuna kadar kiralık sözleşmesi imzaladı. Ligden çekilen Gaziantep’in Brezilyalı golcüsü Joao Figueiredo ile 650 Bin Euro ve sonraki satıştan %15 karşılığında 3,5 yıllık sözleşme imzalandı. Bertrand Traore’nin kiralık sözleşmesini fesheden kulüp kalıcı bir golcü almış oldu. Savunmanın gelecek temellerini de atmaya çalışan Başakşehir, Balıkesirspor'un 18 yaşındaki savunma oyuncusu Ayberk Kaygısız ile 4,5 yıllık sözleşme imzaladı. İSTANBULSPOR Ara transfer dönemine Eyüpspor’dan forvet Emeka Eze ve Adana Demirspor’dan orta saha oyuncusu Mahamadou Ba’yı yıl sonuna kadar kiralık olarak kadrosuna katarak giriş yaptı. Ligin yeni ekibi, yeni hocası Fatih Tekke ile beraber yapılanmaya girerken, Hollanda ekibi Sparta Rotterdam’ın oyuncusu Jason Lokilo ile de sezon sonuna kadar kiralık olarak anlaşmaya vardı. Polonya ekibi Cracovia ile olan sözleşmesini fesheden Floria Loshaj ile de 4,5 yıllık sözleşme imzalandı. Kosova milli takımının da formasını giyen ön libero Genk alt yapısından yetişmişti. Trabzonspor’un genç oyuncusu Kerem Şen ile de sezon sonuna kadar kiralık olarak anlaşma sağlayan İstanbulspor’un transfer harekatını bitirdiği düşünülüyor. FATİH KARAGÜMRÜK Transfer sezonunun açılmasıyla birlikte Sofiane Feghouli ile sözleşme imzaladı. Galatasaray ile olan sözleşmesi sezon başında biten ve serbest kalan oyuncu Karagümrük ile 1,5 yıllık sözleşme imzaladı. Sezon başında, ara transfer döneminden itibaren geçerli olmak koşuluyla 1,5 yıllık sözleşme imzalanan Adem Ljajic’de takıma katıldı. Geçen sezon Kayserispor’a gönderilen Andrea Bertolacci ile de anlaşılarak 1,5 yıllık sözleşme imzalatıldı. 2019-2021 arasında Karagümrük forması giyen Hollandalı kanat oyuncusu Brahim Darri ile de yeniden anlaşıp, Katar ekibi Al-Mesaimeer’den bonservisiyle transfer etti. Braga’nın 21 yaşındaki stoper oyuncusu Bruno Rodrigues ile de yıl sonuna kadar kiralık olarak sözleşme imzalandı. Jimmy Durmaz ile yollarını ayıran Karagümrük ekibi, ligden çekilen Hatayspor’un orta saha oyuncusu Saba Lobjanidze ile yıl sonuna kadar kiralık olarak anlaştı. KASIMPAŞA Ligdeki kötü gidişata ‘dur’ demek isteyen kulüp, ilk imzasını en son Başakşehir forması giyen Mounir Chouiar ile attı. Kanat oyuncusu sezon sonuna kadar kiralık olarak Kasımpaşa forması giyecek. Savunmaya da takviye yapan Kasımpaşa Braga’nın genç sağ beki Fabiano Silva’yı sezon sonuna kadar kiraladı. Aynı zamanda Gençlerbirliği’nin Türk asıllı Alman stoperi Gökhan Gül ile de sözleşme imzalayan kulüp Petretta ve Bruma’nın gidişlerinden oluşan savunma ihtiyaçlarını tamamladı. Orta sahayı da güçlendirmek isteyen Kasımpaşa, Belçika ekibi Charleroi’den kanat oyuncusu İranlı Ali Gholizadeh ile sezon sonuna kadar kiralık anlaşması yaptı. Merkez orta saha mevkisi için de girişimlerde bulunan İstanbul ekibi, Real Valladolid forması giyen Fransız Mickael Malsa ile sezon sonuna kadar kiralık olarak anlaştı. Ligden çekilen Gaziantep’in kalecisi Günay Güvenç ve kanat oyuncusu Mustafa Eskihellaç ile de sezon sonuna kadar kiralık anlaşması yapıldı. KAYSERİSPOR Transfer sezonunun açılmasıyla birlikte herhangi bir transfer atağında bulunmamasına rağmen, son dönemde Beşiktaş’a transfer olan Onur Bulut olayıyla gündemde sıklıkla yer alıyor. KONYASPOR Olympiakos’un merkez orta saha oyuncusu Andreas Bouchalakis ile sezon sonuna kadar kiralık olarak anlaşarak açtı transfer sezonunu. Amir Hadziahmetovic’i Beşiktaş’a satan kulüp, onun boşluğunu Yunan futbolcu ile dolduracak. On numara pozisyonu için de transfer yapan Konyaspor, Amerika MLS ekiplerinden İnter Miami ile sözleşmesini fesheden İspanyol orta saha Alejandro Pozuelo ile sezon sonuna kadar sözleşme imzaladı. Savunmaya da takviye yapan Konyaspor, Gençlerbirliği alt yapısından yetişen genç stoper Metehan Mert’i 250 Bin Euro karşılığında 3,5 yıllığına renklerine bağladı. Kanatlara da takviye yapan İç Anadolu ekibi, geçen sezon Troyes’de kiralık olarak oynayan Manchester City’li oyuncu Marlos Moreno’yu sezon sonuna kadar kiralık olarak kadrosuna kattı. Konyaspor son olarak Azerbaycan milli formasını da giyen Mahir Emreli’ye sezon sonuna kadar kiralık sözleşme imzalattı. ANKARAGÜCÜ Ara transfer döneminde Tolga Ciğerci, Jese, Macheda, Yasin Güreler gibi isimlerle yollarını ayırdı. İlk iş olarak hücum hattına takviye yapan Ankaragücü, Fransa ekibi Ajaccio’nun Kongo’lu forveti Bevic Moussiti-Oko ile 1,5 yıllık sözleşme imzaladı. Hücum hattına bir Afrikalı takviyesi daha yapan Başkent ekibi, Rusya’nın Nizhny Novgorod kulübünden Angolalı Felicio Mendes Joao Milson ile satış opsiyonlu olarak sezon sonuna kadar kiralık sözleşme imzaladı. Sarajevo alt yapısından yetişen Boşnak ön libero Andrej Djokanovic ile de 4,5 yıllık sözleşme imzalayan Ankaragücü geleceğe de yatırım yapmış oldu. Son olarak Başakşehir ile sözleşmesini karşılıklı fesheden Hasan Ali Kaldırım’da Ankaragücü ile 1,5 yıllık sözleşme imzaladı. SİVASSPOR Ara transfer dönemini sakin geçirerek bir orta saha ve bir forvet takviyesi ile transferi kapatmış görünüyor. Avrupa temsilcimiz Real Madrid alt yapısından yetişen ve son olarak Girona forması giyen tecrübeli kanat oyuncusu Samu Saiz ile 1,5 yıllık sözleşme imzaladı. Meksika’nın Tigres ekibinden Ekvadorlu santrafor Jordy Caicedo ile de sezon sonuna kadar kiralık sözleşme imzalayan Yiğidolar, hücum hattını güçlendirdi. ÜMRANİYESPOR Serkan Kırıntılı, Orkun Özdemir gibi tecrübeli kalecilerinin yanına Berke Özer’i sezon sonuna kadar kiralayarak başladı ara transfer sezonuna. Berke sezon başında Fenerbahçe’den ayrılarak Portekiz ekibi Portimonense ile sözleşme imzalamıştı. Ara transfer döneminde Eyüpspor ile 2,5 yıllık sözleşme imzalayan genç kaleci, sezon sonuna kadar Ümraniyespor’a kiralandı. Ümraniyespor, Eyüpspor’dan bir takviye daha yaparak kanat oyuncusu Jesse Sekidika ile sezon sonuna kadar kiralık sözleşmesi imzaladı. İstanbul ekibi, Başakşehir ile yollarını ayıran 36 yaşındaki savunma oyuncusu Alexandru Epureanu ile de sezon sonuna kadar sözleşme imzaladı. Ümraniyespor forvet hattına da takviye yaparak Olarenwaju Kayode’yi sezon sonuna kadar kiraladı. Bonservisi Shakhtar Donetsk’de bulunan, daha önce Gaziantep ve Sivasspor formaları da giyen oyuncu Süper Lig’e geri dönmüş oldu.

  • Son Şampiyon Fransa Yarı Finalde, İngiltere Eve Kupasız Dönüyor!

    İngiltere teknik direktörü Gareth Southgate, son 16 turunda olduğu gibi Fransa maçında da 4-3-3 sistemini tercih ederek başladı maça. Fransa tarafında Didier Deschamps, ideal 11 tercihi ve 4-2-3-1 sistemi ile sonuç almaya devam ediyor. Maç aslında "The Sun" tarafından yine İngiliz basınının beklenildiği şekilde başladı. Saha içinde de denge oyunu oynansa da Fransa bulduğu gollerle adını yarı finale yazdırdı ve Fas ile eşleşti. Fransa’nın bu turnuvaya gelmeden önce başladığı ve yararlanamadığı sakatlıklarına rağmen hem bu maçın hem de Brezilya’nın elenmesiyle kupanın 1 numaralı favorisi olmuş durumda. Fransa bu maçında favorisi olduğunu gösteren etkinlikte başladığı maçta Griezmann’ın pasında Tchouameni güzel kontrol ve tam köşeye gönderdiği topla golü buldu. Pası veren Griezmann’ın pası verdikten sonraki ceza sahasına devam ettirdiği koşu golün tekrarı izlendiğinde dikkat edilmeli. Golün ardından Fransa, kısa bir süre topu rakibine bırakınca İngiltere bu dakikalarda pozisyon da bulsa skoru eşitleyecek golü bulamadı ve ilk yarı Fransa lehine tamamlandı. Turnuvanın başarılı isimlerinden Saka’nın ceza sahası içindeki kıvrak çalımında rakibi Tchouameni’nin müdahalesiyle kazanılan penaltıyı golcü oyuncu Harry Kane gole çevirince skor 1-1 oldu. Fransa golü yiyince bu sefer oyununa hareketlilik getirdi. Mbappe, ilk yarının durgun ismi de temposunu arttırdı. İngiltere ceza sahasına giremese de uzaktan şutların hepsi kaleyi buldu. Fransa orta sahasında savunma ile orta saha arasında köprü olan Tchouameni, sakatlıklardan sonra formayı alıp bu şansı iyi kullanan Rabiot’un dışında Griezmann, pasör görevini çok başarılı bir şekilde oynuyor. Fransa ne zaman topu hızlı oynamaya başladı golü de buldu. Önce Giroud vurdu, Pickford en büyük özelliği olan refleksleriyle yakın mesafeden gole izin vermese de hemen arkasından devam eden atakta Griezmann’ın ortasında Giroud yakın mesafeden topu filelere gönderdi. İngiltere sağ kanatı kullanınca savunma yönü hücum yönüne göre daha zayıf olan Theo Hernandez’in kanadından geldiğinde Rabiot yardıma gelen isim olurken, İngiltere tarafında Walker, Mbappe’yi etkisiz bıraktı. İngilizler’de Walker’a Henderson ile yardım gönderiyordu. Bunda da başarılı oldular. Mount ile kazanılan penaltıyı Kane kötü bir vuruşla auta gönderdi. Kaleciler başarılı kurtarışlar yapsa da Fransa kalecisi Lloris günün başarılı ismiydi. Oyunda belirgin bir üstünlük yoktu. Fransa ne zaman topu aldı oyunu hareketlendirdi sonuç buldu. İngiltere her şutu kaleyi bulsa da gol sesi çıkmadı. İngiltere’nin kaderi yine değişmedi ve bu sefer normal sürede penaltı atışını kaçırdı. Fransa, favori olduğu eşleşmeyi geçerek Fas’ın rakibi oldu. Fas, tarihinde ilk defa Afrika kıtası takımının yarı final oynayacağı bir maça çıkacak. Mağripler, Cebelitarık coğrafyasını alacak mı? Belçika, İspanya ve son olarak Portekiz... Devamında sıra Fransa’da mı? Yarı finallerde de bizi takip etmeye devam edin!

  • Fenerbahçe Beko'nun Son Haftalardaki Genel Durumu

    Bu yazımızda EuroLeague lideri Fenerbahçe Beko’nun oynadığı Alba Berlin maçından, sonrasında da sıradaki rakibi olan Olimpiakos’dan bahsedeceğiz. Keyifli okumalar! Alba Berlin 75 – 104 Fenerbahçe Beko EuroLeague 12. haftasında sezona şampiyonluk parolasıyla çıkan ve bu yolda çok emin adımlarla ilerleyen temsilcimiz Fenerbahçe Beko, deplasmanda Alba Berlin’i 104-75 yenerek 10. galibiyetini aldı ve liderliğini sürdürdü. Maça Tonye Jekiri ile içeriden etkili başlayan Fenerbahçe Beko ilk çeyreğin yarısına gelmeden çift hane farkı yakalasa da Alba Berlin, Sikma ve Jaylen Smith’in çabalarıyla takip mesafesini yakaladı ve çeyreği 24-18 ile kapadı. Calathes, Edwards, Motley ve Hayes’in biraz daha ağırlık koymasıyla yine öne fırlayan Fenerbahçe oradan sonra da ardına bakmadı. İkinci yarı çok rölantide bir maç oldu. Alba Berlin 2-3 kez ufak serilerle bir ivme yakalıyor gibi oldu ama Fenerbahçe hemen önlerini kesti ve kontrolün kendinde olduğunu her seferinde daha net şekilde gösterdi. Tüm oyuncuların süre aldığı maçta 8 oyuncusu çift haneli skor üretti Fenerbahçe Beko’nun. 10/18 üçlük, 27 asist ve 10 top çalmadan bahsetmeye bile gerek yok. Sadece 22 top kaybının olması biraz can sıkar ki onu da maçın erken kopmasına ve rehavete verebiliriz. Sıradaki Rakip Olimpiakos Rakip Olimpiakos ligde 8-4’lük derecesiyle 3. sırada ve son maçlarında içeride Virtus Bologna’yı çok çok rahat yendiler. Şimdi içeride lig liderini ağırlayacaklar ve inanılmaz motive durumdalar. Ligin maç başına en çok sayı atan iki takımının maçı, bence zıt iki senaryoya da uygun. Ya takımlar hücum potansiyellerine genelde yaptıkları gibi ulaşacak ve bol skorlu bir maç izleyeceğiz ya da iki takım da birbirini kitlemeye oynayıp düşük skorlu, "çirkin" ve sert bir maç izleyeceğiz. Olimpiakos’da Vezenkov maç başına 19-20 sayı atabilen bir oyuncu ama onun dışında topu harika döndürüyorlar ve maç başına ortalama en çok asist yapan takım konumundalar. Alba Berlin’e kaybedilen topların yarısı bile kaybedilirse ciddi sıkıntıya düşülebilir. Calathes bu maçın kilit oyuncusu olacaktır. Bu ortamları çok iyi biliyor ve partneri Carsen Edwars’ı dizginlemek de onda. Edwards, hala Avrupa’ya alışma sürecinde. Bu maçlarda kontrol ve dinginliğin ne kadar önemli olduğunu maç içinde unutabilir ve General Calathes’in tüm takımı yapacağı gibi onu da dizginlemesi şart diye düşünüyorum.

  • Arjantin İlk Finalist!

    Maç Öncesi Ekvador-Katar mücadelesi ile başlayan, dört yılda bir kafası yeşil çime çalışanları ekran başına kilitleyen Dünya Kupası’nın son dönemecine hızla giriyoruz. Günde dört maçın oynandığı bir takvimden, üçüncülük maçı dahil dört maçın kaldığı bir duruma gelmemiz hem içimizi buruyor hem de tansiyonumuzu yükseltiyor. Futbol dışı eleştiriler fazla olsa da, elenen favorileri ve tur atlayan sürprizleriyle sahada güzel bir kupa geçirdiğimiz kesin. Messi’nin Arjantin’inden başlayalım. Herve Renard ve Suudilerin başlangıçta yaşattığı şokun üstüne oldukça iyi toparlandılar ve gümbür gümbür oynamadan da bir Latin Amerika ülkesinin yarı final yapabileceği gerçeğini herkese gösterdiler. İşin baş aktörü hakkında neler yazsak eksik kalacak o yüzden diğer etkenlere göz atalım. Enzo Fernandez, Rodrigo De Paul ve Mac Allister takımın kalbine iyice yerleştiler ve uyumları iyi seviyede. Otamendi eski günlerinde ancak turnuvaya katılan her ülkede ilk 11 çıkabilecek Lautaro Martinez ve Paulo Dybala’dan henüz katkı alabilmiş değiller. Hollanda maçında görülen gerginlik patlamaları ise şampiyonluk hedefi olan bir takımda pek iyi durmadı açıkçası. Asist ve gol yükünün neredeyse tamamını Messi’nin çektiği takımda hiç kimse olumsuz bir “eğer” sorusunu aklına bile getiremiyor. Hırvatistan’da ise sinirler gerçekten çelik gibi. Ne olursa olsun herkes sakin, sakin olmayanlar da Modric’e bakıp sakinleşiyorlar. Michael Jordan’ın Toni Kukoc’u ilk tanıdığında yumuşak olduğunu düşünüp sert kayaya çarpması geliyor aklıma Modric, Brozovic ve Kovacic’e bakınca. Ekselansları Balkan coğrafyasını pek bilmiyor ama neyse ki bizler hakimiz :) Her neyse, Hırvatistan grupta iki dişli rakibe karşı iki tane 0-0’lık sonuç ve acemi Kanada’ya acımasız abi şefkatiyle verilen ders sonrası ikinci tura yükseldi ve penaltılara giden iki maç sonrası karşımızdalar. Takımda birden fazla gol atabilen tek oyuncunun Kramaric olması ve bunu da Kanada maçında başarmış olması topa çizgiyi geçirmek konusunda biraz sıkıntı yaşadıklarına işaret. Her ne kadar bu bir turnuva ve kazanan daima haklı ancak karşınızda Messi olduğunda işlerin her an dönülemeyecek yerlere gelebileceği de bir gerçek. Bir parantez de her iki kaleciye açalım. Emiliano Martinez, Copa America’da ortaya koyduğu müthiş karakteri Hollanda maçında tekrar vizyona koydu. Livakovic ise turnuva başladığı günden beri inanılmaz şeyler çıkarıyor ve duracak gibi de değil. Mücadeleye ayrı bir boyut ayrı bir keyif katacaklar. Maçın Öyküsü Maça her iki takım da birbirini tartarak başladı. Lionel Scaloni muhtemel Hırvatistan’ın ortada çok iyi işleyen üçlüsünü bozmak ve üstünlük kurmak için tekrar dörtlü savunmaya dönüp Paredes’i de ilk 11’de sahaya sürdü. Tangocuların beklerini uzun toplarla savunma arkasına sarkıtmak istediğini, rakip takıma ileride baskı kurmadıklarını ve Hırvat beklerden gelebilecek tehditi ortayı iyi kapatmak adına riske ettiğini gözlemledik. Nitekim 13. dakikada Brozovic’in kaybettiği topta Arjantin’in birden vites yükselttiğini ve Modric’in yerinde faulü olmasa tehlikeli bir pozisyon olabileceğini gördük. İlk 20 dakikada Arjantin’in stratejisinin Hırvatları ikinci bölgede boğmak olduğunu, Hırvatların ise yavaş, daha garanti, mümkün olduğunca kanatlara yönelen bir yapı planladığını net bir şekilde gördük. İkili mücadelelerde ise üstünlük Hırvatlardaydı. İlk tehlike 25. dakikada Enzo Fernandez’in uzaktan şutuyla geldi, direk dibinde seken zor topta Livakovic başarılıydı. Arjantin ataklarında savunmayı beşleyen Hırvatların tüm ara topları tehlike yaratmadan kontrol altına aldığını gördük. Arjantin ise hızlı hücumları genelde faulle durdurdu. 31. dakikada Perisic soldan tehlikeli bir şekilde girdi şutu auta gitti. 32. dakikada ise Arjantin hızlı çıktı, 3 pasta Julian Alvarez Livakovic ile karşı karşıya kaldı ve başarılı kalecinin müdahalesiyle yerde kaldı. Hakem beyaz noktayı işaret ederken Livakovic de sarı kartı gördü. Topun başına geçen Messi, topu Livakovic’in solundan 90 tabir edilen yerden ağlarla buluşturdu; 1-0. Bu golün gelişiminde Suudilerin uyguladığı yüksek savunma çizgisiyle Arjantin’i çaresiz bırakması etkiliydi ancak o günden farklı olarak Julian Alvarez sahadaydı. 39. dakikada ise biraz da şansın yardımıyla Julian Alvarez görülmüş en ilginç solo gollerden birini attı. Hırvatistan korneri sonrası hızlı çıkan Arjantin’de Messi orta çizginin 10 metre gerisinde topu kaybetti ancak Julian Alvarez aldı. Topla çok iyi giden Alvarez önce Juranovic’e sonra Sosa’ya takılsa da top önünde kaldı ve Livakovic’in artık yapacak pek bir şeyi yoktu; 2-0. Golün de getirdiği moralle yüklenen Arjantin’de 41. dakikada kullanılan kornerde Mac Allister kafayı vurdu ancak Juranovic’e de çarpan top dışarı çıktı. Hemen ardından kullanılan kornerde ise Messi kaleyi düşündü ancak Livakovic bu sefer zor da olsa çıkardı. 45+1’de ise Juranovic’in sağdan ortasını Martinez direk dibinden zorlukla çıkardı, Pasalic topu dışarıya vurdu. Gole kadar gayet sağlam duran Hırvatların panik olmasalar da etkinliklerini kaybettikleri açık. Brozovic-Kovacic-Modric’ten biri top aldığında diğerlerinin marke durumda olması veya kurtulmak için geriye gelmesi Hırvatistan’ı istemediği bir oyuna itti. Perisic etkisiz, Pasalic ise alışık olmadığı sağda pasif kaldı. Arjantin’in ise planları tıkır tıkır işledi, ilerde basmak için enerji harcamadılar, ortayı iyi kapattılar ve yüksek Hırvatistan savunmasını Alvarez ile deldiler. İlk yarı biterken Messi’nin faul aldığı sekans ise etkileyiciydi. Zlatko Dalic’in ise Dario Srna’nın on yaş genç olmasını istediğine eminim. Hırvatistan ikinci yarıya savunmadan Sosa ve etkisiz Pasalic’in yerine gole yakın ayaklar Vlasic ve Orsic ile başladı. Böylece Juranovic sağ stoper gibi konumlanırken Hırvatistan 3-4-3 şeklinde dizildi. Arjantin ise değişiklik yapmadan ikinci yarıya giriş yaptı. Dalic planını tekrar gözden geçirmiş olacak ki 50. dakikada Brozovic de dışarı çıktı ve Petroviç oyuna girdi. Perisic savunmanın soluna geçti ve Hırvatlar savunmayı tekrar dörtledi. Dakika 58’de Arjantin, Messi ile etkili oldu. Önde baskı sonrası kazanılan topta Hırvat orta sahası geçişe izin verince Arjantin kolay bir şekilde geldi. Messi, Enzo Fernandez ile ver kaça girdi ve ceza sahası içi sol çaprazdan şutunu attı, Livakovic başarılıydı. Dakika 60’a kadar ilk yarıdan farklı olarak Brozovic’in de çıkmasıyla Arjantin’in daha önde bastığını ve başarılı olduğunu, Hırvatlar’da ise oyuncu değişikliklerinden ve yerleşimin değişmesinden kaynaklı karmaşa devam ettiğini gördük. Nitekim Scaloni de bu hamlelere orta sahadan Paredes’i çıkarıp, Lisandro Martinez’i oyuna alarak karşılık verdi ve Arjantin 3'lü savunmaya döndü. 62. dakikada ise Hırvatistan duran top sonrası Lovren’in kafasıyla etkili oldu ancak oluşan karambolde topu kimse kaleye gönderemedi. Dakika 69’da ise bir Messi resitali izledik. Orta çizgi ile taç çizginin kesiştiği noktada taç atışından topu alan Messi, Gvardiol’a rağmen ceza sahasına kadar topla geldi, son bir çalımla geçerek topu Alvarez’e aktardı. Alvarez için artık bitirmek zor değildi; 3-0. 75. dakikada turnuvanın başından beri sahada görülmek istenen Paulo Dybala oyuna girdi. 78. dakikada Mislav Orsic güzel bir vücut çalımıyla Romero’yu ekarte etti ancak şutu kaleyi bulmadı. 81. dakikada ise belki de bir efsaneye daha Dünya Kupası sahnesinde veda ettik; Luka Modric oyundan çıktı, Lovro Majer girdi. Dakika 82’de Dybala’nın şık pasında Mac Allister gelişine vurdu, top kaleyi bulmadı. 85. dakikada Majer’in kullandığı kornerde Perisic ön direkte topu aşırttı, arka direkte Lovren dokunamadı. 89. dakikada Majer, Kovacic ve Petkovic’in şık hareketleri yine Majer’in şutuyla sonuçlandı ancak Martinez başarılıydı. Düdükten hemen önce Lovren’in attığı şut ise etkisizdi. Maç Sonu Arjantin’in beklenmedik bir şekilde rahat, Hırvatistan’ın ise yine beklenmedik şekilde kırılgan olduğu bir maçı geride bıraktık. Yapılan penaltıda top Alvarez’e ulaşana kadar yaşanan rehavet sekansı ve Gvardiol gibi fiziğiyle de ön plana çıkan bir savunmacının karşısındaki Lionel Messi olsa da bu şekilde 40 metre nezaret etmesi turnuva başından beri izlediğimiz Hırvatistan’a yakışmadı. Yenen ikinci gole şans faktörü sebebiyle çok eleştiri getiremesek de Emiliano Martinez’in yere yatmadığı bir maç sonunda Hırvatistan’ın hakettiğini söyleyemeyiz. Zlatko Dalic bizlere gösterdiği gibi gole ihtiyaç olduğunda, skora yakın tüm ayakları oyuna almak başarılı bir hamle olmuyor. Hırvat oyuncuların değişiklikler sonrası çok fazla pas hatası yapması, takımın bir türlü çıkamaması buna en büyük kanıt. Nitekim Vlasic ve Petkovic’in adını çok az duyduk, Orsic ise etkisizdi. Sezon başından bu yana formsuz olan ve oynamayan bu sebeple turnuvaya da gelemeyen Sime Vrsaljko’nun ekranda Juranovic’i izlerken ne düşündüğü de bence merak konusu. Hırvat sağ bek her hücumda sınırlı yeteneği ve ilk kontrolünün kötülüğü sebebiyle takımının el frenlerinden biri oldu. Arjantin adına söylenebilecek kötü bir şey yok açıkçası. Yarı finalde bir önceki Dünya Kupası’nın finalistini tehlike yaşamadan 3-0 yenebiliyorsanız, haklısınızdır. Takımın; Hollanda maçının gerginliğini attığını ve sahada hem konsantre hem keyifli olduğunu gördük. Romero ve Otamendi o kadar sağlam durdular ki önce Kramaric’e sonra Petkovic ve Livaja’ya göz açtırmadılar. Lionel Scaloni ise eleştirilere rağmen bildiğini yapmaya devam ediyor ve finale çıkıyor. Dün orta sıra takımların sağ bekiydi ancak bugün Messi’nin hocası ve Dünya Kupası finalisti, kendisi de bunun farkında. Messi’ye maç öncesinde söylediğim pek diyecek bir şey yok, bugün de topu her ayağına aldığında keyif verdi. Anahtar pas, dripling, asist, şut pası gibi istatistikleri artık vermeye gerek yok, keyif aldık diyelim, kâfi.

  • Fas Çok İstedi, Fransa Finale Ulaştı!

    Dünya Kupası’nın son dönemecine bugün girmiş bulunuyoruz. Umulmadık şekilde hızlı geçti ve dayandık finalin kapısına… Salı günü oynanan maç ile birlikte Arjantin finalin ilk takımı olmuş oldu. Gözler Arjantin’in finalde rakibinin belirleneceği bugüne, yani Fransa v Fas karşılamasına çevrildi. Bu kritik maçın değerlendirmesini sizler için yaptık. Şimdiden keyifli okumalar! Maç öncesinde Fas taraftarları olabilecek bir mucizenin hayalini kurarken Fransızlar ise finali çoktan gözüne kestirmişti fakat onların da kafasını kurcalayan "ya Fas galip gelirse" gibi düşünceleri vardır. Fas, turnuvanın en sürpriz yapan takımlarından birisi oldu. Walid Regragui, bundan 1 yıl önce, FA Cup finalinde Man. City'ye karşı fikirlerini sergileyen Mikel Arteta'nın taktik seminerine katılıyor ve incelemelerde bulunuyor. Sürekli öğrenen ve öğrendiklerini sahaya yansıtmaktan korkmayan bir hoca kendisi. Maçın 5. dakikasında Varane, güzel bir kilit pas ile Griezmann’ı topla buluşturdu ardından içeri çevirilen topa Mbappe dokunamadı fakat arkaya seken topu Theo Hernandez estetik bir vuruşla ağlara gönderdi. Bu golden sonra 10 dakikalık bölümde ne yaptığını bilmeyen bir Fas vardı diyebilirim. Boş koridorlar daha çok oluşmaya başladı. Ek olarak Giroud’un sert vuruşunda direk gole izin vermedi. Tüm bunlar yaşanırken 21. dakika ile Saiss – Amallah değişikliği yapıldı. Bu değişiklik zorunluydu çünkü geçen maçtan da sakatlığı bulunan Saiss, bu maç fazla dayanamadı. Fransa 2. toplar ve kayıplar sonrası pres uyguluyor. Bu prese karşılık hızlı çıkışlar yapmaya çalışarak sonuç arayan Fas, yeterli alanı ve gerekli pas istasyonlarını tam anlamıyla oluşturamadığından sonuç bulmakta zorlanıyor. Azzedine Ounahi, turnuva özelinde iyi iş çıkardı. Bugün çok hareketli, topla buluşmak için stoper - bek arasına giriyor. Yukarıda bahsettiğim pas istasyonlarının oluşmasına yardımcı olmaya çalışan kilit isim. Maçın ilerleyen dakikalarında daha etkili olan Fas, oyuna ortak olmaya başladı. Sanki golden sonraki o olumsuz hava bir anda gitti. Yarının geri kalanını çok kompakt savunurken hücumda da etkili olmaya başladılar. Mücadele gücü yüksek ve izleyenlere keyif veren bir ilk yarı izledik. İkinci yarıya aşırı tempolu başlayan Fas, pek çok pozisyona girdi özellikle 15-20 dakika boyunca Fransa’yı baya zora soktu. Temaslı oynayan, çok adamla topun olduğu yere baskıya giden ve doğru kararlar ile topa hızlı yön veren bir Fas izledik. Oyunun orta blokta sıkıştığını gözlemledik. Bununla birlikte Giroud – Thuram değişikliği geldi böylece Mbappe en uçta, sağda Dembele, solda Thuram üçlüsü ile yırtıcı güçlerinden faydalanılmak istendi. Aynı zamanda Thuram’ın koridorunda fiziksel güçle birlikte savunma sertliği sağlanmak istendi. Oyuna ortak olmaya başlayan Fransa, dakika 80 olduğunda orta alanda kazanılan top, Mbappe’nin ceza sahası yayında konumlanıp Thuram’a bağlantı olması ve topu alıp dribling ile pası çıkartması arından topun ağlarla buluşması, hücumun ve değişikliklerin ne kadar doğru ve tesirli olduğunun göstergesi. Belki Fransa turnuva boyunca elle tutulur net bir oyun oynamadı ama iyi reaksiyon verdi, oyuna ortak oldu hatta bazı sekanslarda oyunda üstünlüğü sağladı. Öyle ya da böyle hak etti. Ek olarak Griezmann için ayrı parantez açmak bence şart çünkü bugün sahanın her yerinde olmakla beraber çok fazla pozisyon oluşumunda başroldü. Griezmann’ın olduğu denklemde Fransa, bu turnuvada çok daha güçlü gözüktü. Özellikle mevkisinde olmamasına rağmen bu performansı çok değerliydi. Fas için mükemmel yolculuk yarı final ile son bulmuş oldu. Sonuç ne olursa olsun saha içindeki mücadeleleri tebriği fazlasıyla hak etti. Hem taraftarların hem de takımın bu oyundan hoşnut olacağını bilmekle beraber finalde oynama ihtimallerinin bulunmasından dolayı buruk bir duygu yaşayacakları da kesin. Özellikle değinmek istediğim bir konu daha var. Fas oyunu çirkinleştirmeden bu turnuvayı sonlandırdı. Teşekkürler, Fas. Teşekkürler, Regragui. Turnuvaya renk kattılar. Ek bilgi olarak şunu söylemekte fayda var "Fas, Dünya Kupası tarihinde yarı finale yükselen ilk Afrika takımı oldu." Böylece Arjantin’in rakibi Fransa olmuş oldu. Bizi bu maçta çok şeyler bekliyor olacak özellikle Messi – Mbappe mücadelesi bizleri ekranlara kilitleyecek. Değerlendirmeler ve podcastler için takipte kalınız!

  • 2022 Dünya Kupası Şampiyonu Arjantin!

    Dünya Kupası'nda sona geldik. Turnuva öncesi çok tartışılan, oynanan karşılaşmaların zaman zaman iyi zaman zaman vasat olduğu bir turnuva geçirdik. İlginç sürprizler ve beklenmeyen olayları da geride bırakırken finalde Arjantin ve Fransa karşı karşıya geldi. Turnuva öncesi herkes Messi ve Ronaldo çekişmesini, yani Arjantin - Portekiz finalini istiyordu. Fakat Ronaldo'nun kariyerinin yavaştan düşüşe geçmesi bu finali imkansız kıldı. Diğer tarafta ise liderlik ettiği takımını finale taşıyan bir Messi vardı. Messi, sürekli ama sürekli "Bu benim son Dünya Kupası serüvenim." demeçlerini de veriyordu. Belki takımı ateşlemek için belki hava yaratmak için bilinmez ama onun beyanı bu yöndeydi. Diğer tarafta ise son Dünya Şampiyonu Fransa yer alıyordu. Genç ve tecrübeli oyunculardan harmanlanmış olan bu kadroya da Mbappe liderlik ediyordu. Turnuva öncesi Pogba, Kante ve Benzema'nın sakatlıkları sebebiyle yıkılan Horozlar, bir şekilde tekrardan finale çıktı. Kadrolar Her iki takımında ilk 11'leri ortalama olarak aynıydı. Arjantin tarafında yarı final mücadelesinde oynadıkları Hırvatistan karşılaşmasına oranla tek değişiklik bulunuyordu. Paredes yerine Di Maria kadroda yer alıyordu. Scaloni, bu hamle ile oyun içerisinde değişikliğe gidebileceği 3 farklı diziliş hakkı kazandı. Bunlar: 4-3-3, 4-2-3-1 ve 4-2-1-3. Arjantin'in sahaya 4-4-2 gibi çıktığını hatırlatalım. Fransa'da da Arjantin'de olduğu gibi tek bir değişiklik vardı. Stoperde Varane'ın yanında Konate yerine Upamecano sahaya çıktı. Benim turnuvanın başından beri oynamasını istediğim Saliba, bir kez daha oynamadı. İlk Yarı İlk yarı Arjantin tarafı için süper geçti diyebiliriz. 23. dakikada Messi'nin penaltı golüyle 1-0 öne geçen Gök Mavililer, 36. dakika da Di Maria ile farkı ikiye çıkardı. Aslında ikinci golde gösterilen sabır ve kontra atak için pek bir şey söyleyemeyiz, gerçekten harikaydı ama ilk gol öncesi penaltı düdüğü bana biraz ucuz geldi açıkçası. Ama bunu da tek maça bağlayarak hakeme suç atmayacağım. Çünkü turnuva genelinde çok ama çok ucuz düdükler duyduk. Arjantin tarafında Di Maria'ya parantez açmak gerekli. Süper bir ilk yarı geçirdi. Bana göre sahanın en iyisiydi. Real Madrid'de kazandırdığı final sonrası burada da final oyuncusu olduğunu gösterdi. Zaten golden sonraki göz yaşlarını da herkes gördü. Sadece Messi değil, diğer oyuncularda kupayı çok istiyordu. Fransa tarafında maç 40 dakika çok stabil geçti. Stabilden kastım, kötü anlamda. Sanki gruptan çıkmayı garantilemiş ve üçüncü maçına çıkan bir takım görüntüsündelerdi. Bu durumu fark eden Deschamps, 40. dakika da iki değişiklik gerçekleştirdi. Sakat olan Giroud yerine Thuram oyuna girerken, günah keçisi olan Dembele yerine de Muani oyuna dahil oldu. Fransa, oyuna 42-43. dakika da dahil olsa da ilk yarıyı şut atmadan tamamladı. İkinci Yarı İkinci yarı için ne desem bilemiyorum. Rahatlayan Arjantin, 65. dakikaya kadar şut çekemeyen ve 80. dakikaya kadar açılmayan bir Fransa izledik. Aslında 45-80 arası gerçekten stabildi, Arjantin 10 dakikanın geçmesini beklerken, Deschamps ve öğrencileri bir yol aramaya devam ediyordu. O anlarda Mbappe sahaya çıktı ve 80. dakikada attığı penaltı golüyle takımı kendine getirdi. Bir dakika sonra 81'de de bir gol daha atınca durum eşitlendi. 80 dakika sahada yürüyen Mbappe ve Fransa, son 10 dakika da kendine geldi. Arjantin'in de ekip olarak rahatlaması ve kupayı beklemesi Fransa'ya ufakta olsa bir avantaj sağladı. 2-2'lik skorla son 10 dakikaya girerken heyecan iyice artmıştı ve Fransa'nın baskıları da artıyordu fakat mücadele 90 dakikada tamamlanmadı ve uzatmalara gitti. Uzatmalar Normal süreye eklenen 30 dakikada topla oynayan taraf Arjantin olsa da baskıyı kuran ve savunmayı öne çıkaran bir Fransa gördük. Arjantin'in de enerji anlamında sahada ezilmesi sorası Scaloni değişiklikler gerçekleştirdi. Değişiklikler meyvesini vermiş olsa gerek, Arjantin net gol şansı diyebileceğimiz iki fırsattan yararlanamadı. Devam eden oyunda her iki takımında düzensiz ataklarını izledik. Fakat Messi, gemisini 108. dakikada 3-2 öne geçirdi. Martinez'in şutunda dönen topu kale önünde tamamladı ve bir umut daha dedi. Fakat Mbappe, hat-trick yaparak alayım o umutu dedi neredeyse. 90 dakikada olduğu gibi ilginç bir 30 dakika izleyerek penaltılara gitti mücadele. Penaltılar Penaltılar sonucu kazanan taraf Arjantin oldu. 90 dakika tam aldılar dedik olmadı, 120 dakika sonunda aldılar dedik olmadı ama penaltılar sonucu kazandılar. Messi, hazinesindeki en önemli kupayı da bu şekilde eklemiş oldu. Oyuncuların maçtan sonra taraftarlar ile birlikte kutlaması, duygusal anlar çok özeldi. 36 yıl sonra gelen şampiyonluğu görmek bize nasip oldu.

  • S Sport Plus Çekilişi!

    Linesman ekibi olarak Yılbaşına özel siz değerli okurlarımız ve takipçilerimize bir çekiliş yapmak istedik. Aranızdan 3 kişiye 1 yıllık S Sport Plus üyeliği hediye edeceğiz! Çekilişe oluşumumuzun sosyal medya hesapları üzerinden katılım sağlayabilirsiniz. Twitter ve Instagram'daki paylaşımlaramıza hepinizi bekliyoruz. Instagram hesabımız: https://www.instagram.com/linesman.co/ Twitter hesabımız: https://twitter.com/linesmanco Herkese bol şans dileriz!

  • Zaniolo Galatasaray'a Ne Katar?

    Galatasaray’ın yeni yıldız transferi Zaniolo oldu. Bu transfer aslında beraberinde getirdiği pozitif unsurlar kadar negatif soru işaretlerini de barındırıyor. Takıma ve kulübe yapacağı muhtemel pozitif-negatif etkileri üç ana başlık altında irdelemekte fayda var; Ekonomik, sosyolojik, teknik-taktik. Ekonomik Zaniolo şu anda Transfermarkt’ın belirlediğine göre 30 milyon Euro gibi bir piyasa değerine sahip. Böyle bir kalitede ve yüksek seviye oyuncuyu hele de 23 yaşında transfer etmek, tartışmasız takdire şayan bir iş. Oyuncunun yapılan açıklamaya göre transfer maliyeti 15 milyon Euro. Bu 15 milyon Euro da 5 yıllık taksitler halinde ödenecek. Ayrıca oyuncuya maaş olarak yıllık 2.750.000 Euro ödeneceğini de biliyoruz (Bu sezon sonuna kadar 900.000 Euro). Bu maliyetleri Türk lirasına çevirdiğinizde oldukça yüksek meblağlar olsa da herhangi bir takımın maliyetlerine Euro üzerinden bakmak daha sağlıklı sonuçlar verecektir. Hal böyleyken, ülkemizde takımların gelirlerin Euro olarak oldukça düşük seviyelerde kalması bu tarz transfer hamleleri için takımları borç batağına sürükleyebiliyor. Ancak Zaniolo transferi bunun karşıtını bize gösterebilecek gibi duruyor. Henüz 23 yaşında İtalya’nın milli oyuncusu olması, geçmişte gösterdiği performansla birlikte gelecekte vaat ettikleri, Zaniolo’nun geldiği maliyete satışını mümkün kılabilir. Bu ne demek? İtalya’dan çok uzak olmayan bir sürede yıldızını daha da parlatacak bir oyuncuyu alıyorsunuz. Ligimizin oldukça üstünde bir yetenek olduğu herkesin malumu. Zaniolo’dan maksimum verimi alıp, bu verimin karşılığı olarak da sadece maaşını ödemiş olarak ayrılmak mümkün. Oyuncuya oluşan ve oluşabilecek ilginin de fazla olması Galatasaray’ı bu yönde oldukça rahatlatır vaziyetti. Buradaki tek soru işareti şu olabilir: Ligimiz oyuncunun piyasasını düşürür mü? Böyle bir ihtimal her zaman var ama Avrupa’da son dönemde transfer politikaları doğuya kaymış durumda. Ucuz pazar gözüyle baktıkları paralar bizim için uçuk meblağlar. O nedenle çok fazla bir düşüş sağlayacağını düşünmüyorum. Sosyolojik Zaniolo hakkında söylenen en büyük sorun psikolojik olarak içine kapanık bir oyuncu olduğu. Bu sorunu ortadan kaldırmak için Galatasaray şu anda oldukça müsait bir durumda. Nedir bu durum/durumalar? Galatasaray’ın şu anda şampiyonluk yarışında en büyük avantaja sahip takım olduğu ve gösterdiği performans, takımdaşlık duygusunun ortaya çıkmasını sağlıyor. İşte bu takımdaşlığa dâhil olabilirse bu sorunu ortadan kaldırabilir Galatasaray. Ayrıca takımda İtalya bağlantısı olan çok fazla oyuncu olması -kaldı ki bu oyuncuların her biri dünya yıldızı- Zaniolo’nun yaşayabileceği uyum sorununu ortadan kaldıracaktır. Okan Buruk’un da İtalya geçmişi olması ve İtalyanca bilmesi hem oyuncuyla kuracağı ilişkiyi kolaylaştıracak hem de kolay bir adaptasyon süreci geçirmesini sağlayacaktır. Teknik-Taktik Zaniolo şu anda ne kadar hazır durumda bilmiyoruz. Lige verilen arayı takımla birlikte mümkün olduğunca iyi geçirecektir. Hazır duruma geldiğinde ise Galatasaray’ın sağ kanat rotasyonunda olan tüm oyunculara göre Zaniolo’nun iki büyük artısı var. Bunlardan biri fiziksel üstünlüğü, diğeri ise top tekniği. Galatasaray’ın kanat oyuncularında genel anlamda en büyük eksikliklerden birisi fiziksel anlamda yetersiz olmaları. Tabii ki bir kanat oyuncusunun fiziğinin, gücünün çok üst düzey olması beklenemez ama Galatasaray’ın özellikle sağ kanadındaki oyuncuları dikkatle izlerseniz, girdikleri iki mücadelelerde oldukça zorlandıklarını görebilirsiniz. Özellikle Rashica ve Yunus rakip defans oyuncularıyla fiziksel olarak mücadele edemiyor izlenimi veriyor. Zaniolo’nun Galatasaray’a katacağı en büyük pozitif özellik bu olacaktır diye tahmin ediyorum. Keza oyuncunun bir kanat-forvet veya kanat oyuncusuna göre oldukça uzun boylu (190cm) olduğunu da biliyoruz. Bunun da doğal olarak getirisi hava toplarını alabilme ihtimalinin artması. Her rakibe kendi oyununuzu oynayamadığınız, hücuma çıkmak için uzun topları tercih ettiğiniz durumlarda, size ileride hava toplarını almayı sağlayabilecek tek oyuncunun santrafor olmaması ekstra bir alternatif sunması ciddi bir avantajdır. Hava toplarına sadece hücuma çıkış olarak da bakmamak gerekir. Duran toplarda tehdit olabilir, rakip tehdidini savunabilir, taç atışlarında avantaj sağlar. Diğer özelliğiyse bu fiziğine karşı teknik becerisinin de bir o kadar fazla olması. Burada kastettiğim şey sadece attığı paslar ve şutlar değil topla birlikte yapabildiği tüm aksiyonlar. Top sürme, adam eksiltme, uzun top gibi meziyetleri de oldukça gelişmiş bir oyuncu. Yukarıdaki görselle birlikte bunu biraz daha açayım. Zaniolo genel olarak belli bir kalıba sokabileceğimiz bir kanat oyuncusu değil. Neden değil? Topla birlikte sadece tek yönlü bir oyun anlayışı yok. Dikine top sürüp çizgiye inebiliyor, ceza sahası içine doğrudan top sürebiliyor, kendisini topla birlikte çizgiden merkeze atıp cepheden şutlar çıkarabiliyor. Bu saydığım bütün özellikler sarı alan için geçerli. Buna ek olarak rakibi savunurken, özellikle Roma’da son dönemde, orta sahanın merkezinde kaptığı toplarla birlikte dikine uzun mesafeli dribblingler yaptığını da sıkça gördük. Tabii bunları herkes izliyor, biliyor. Bu noktada konuşmamız gereken şey Galatasaray’da nasıl bir rol alacağı. Galatasaray, sezon başı hazırlık sürecinde, Fiorentina’yla yaptığı maçta şu anda oynadığı oyunun içinde bulunan bir sekansı bizlere göstermişti. Bir kanat oyuncusu merkeze koşu atarken, diğer kanat oyuncusu çizgide topla birlikte içeriye pas atıyordu. Bunu o maçta Kerem ve Yunus sıkça yaptılar. Şu an ise Galatasaray hücum yerleşimi yaptığında her iki kanat oyuncusunu da merkeze daha doğrusu iç koridora yerleştiriyor. Özellikle Kerem top sağ kanattayken kendisini direkt olarak Icardi’nin yakınına konumlandırıyor. Kerem’den böylelikle oldukça fazla verim alınırken, sağ kanat oyuncularında ise sezon başından beri bir dalgalanma vardı. Zaniolo hücumun her alanında verimli olması, merkezde oluşturulacak bu üçlünün elini daha kuvvetlendirecek. İç koridorda topla buluştuğunda sol beke atacağı bir uzun top, Icardi veya Kerem’in göstereceği koşuya atacağı derin topu hayal edebilirsiniz. Bunun yanında geçiş hücumunda çizgiden yaya, penaltı noktasına ve altı pasa çıkaracağı topları da hayal edebilirsiniz. Yine geçiş hücumunda topla birlikte uzun mesafeli dribblinglerle birlikte Icardi’ye alan açacak ve onu topla buluşturacak pozisyonları da izleyeceğimizi tahmin ediyorum. Tabii ki bunları söylemek kolay diyebilirsiniz. Ancak şu da var ki, İtalya gibi sert ve zorlu bir ligde rahatlıkla bunları yapabilen bir oyuncu bizim ligimizde bunları çok daha rahat yapar gibi duruyor. Özetle... Galatasaray, bu hamleyi sadece gelecek yıllar için değil, bu ligi bu sene kazanmak için yaptı. Bu transferde oldukça ısrar edilmesinin sebebi de sanıyorum budur. Maddi olarak harika bir iş olduğunu söylemeye gerek bile yok. Hücum hattıyla birlikte rakiplere sadece oynanan oyunla değil psikolojik olarak da bir baskı olacağını düşünmüyor değilim. Sürekli değişen sağ kanat rotasyonuna kesin bir çözümü, yine bir potansiyel dünya yıldızını getirerek yaptılar. Zaniolo ile birlikte takımın teknik ve fiziksel üstünlüğü de daha da artmış oldu. Bir futbol sever olarak, oynayacağı ilk maçı sabırsızlıkla bekliyor olacağım. Bakalım ligimizde nasıl bir performans sergileyecek, beklentileri aşabilecek mi, beklentilerin altında mı kalacak, izleyip göreceğiz.

  • ABD'de Irkçılığın Spora Yansıması; Negro Leagues

    Amerika Birleşik Devletleri ve ırkçılık dediğimiz zaman aklımıza elbette sayısız örnek gelecektir. Dünyaya kültürünü pazarlayan ABD, başka kültür ve milletlere karşı çoğunlukla pek toleranslı değildi. Bu yazımızda ABD'nin en popüler sporlarından biri olan beyzbolda ırkçılığın yansımalarını hep birlikte inceleyeceğiz. Beyzbolda 1800'lü yılların sonunda kurulan National League ve American League, 1903 senesinde ulus genelini kapsayan bir anlaşmayla birleşecekti. Bünyesinde birçok tarihi ve ikonik takımı barındıran bu ligler, ulus genelinde büyük bir yankıya sebep oluyordu. Fakat ABD'lilerin büyük bir merakla takip ettiği bu ligler, siyahi ve latin kökenli oyuncuları barındırmıyordu. Renk ve kültür bariyeri, bu insanları ulusal ligden uzak tutuyordu. Beyzbol, her milletten insanın ilgisini çeken bir spor olduğu için "renkli" sayılan insanlar bu sporla olan bağlarını koparmamak için kendi oluşumlarını kuracaklardı. 1885 senesinde kurulan Cuban Giants, kurulan ilk "renkli" takım olarak tarihe adını yazdırmıştı. Birçok oluşum ve farklı denemelerden sonra, birkaç ilgi gören ligin birleşmesiyle 1920 yılında National Negro Leagues kurulacaktı. Bu gelişme "renkliler" için tarihi bir andı. Yüksek seyirci ortalamalı maçlar oynayan Negro Leagues takımları ve oyuncuları, oldukça popülerleşmeye başlamışlardı. ABD'nin her yerinde büyük bir ilgiyle karşılanan bu takımlar ve oyuncuları, MLB komisyonerlerinin de ilgisini çekmekte zorlanmadılar. 1. ve 2. Dünya Savaşı, ABD toplum yapısını değiştirmeye başlamıştı. MLB'un ilk komisyoneri M. Landis, siyahi oyuncuları lige entegre etme çalışmalarına başlamıştı. Artık entegrasyon, halk içinde yüksek sesle konuşuluyordu. Fakat M. Landis'in ölümü, entegrasyon sürecinin uzamasına sebep olacaktı. Landis'in ölümünden sonra komisyonerlik görevine Albert Benjamin Chandler geçmişti. Chandler, işini kaybetme pahasına Landis'in entegrasyon projesini tamamlamakta kararlıydı. Entegrasyon süreci için kurulan komite, hiçbir zaman toplanamayacaktı. Fakat bu komitenin üyelerinden biri olan Branch Rickey, yıllar sonra MLB genelinde renk bariyerini kıran isim olacaktı. 1943-1950 yılları arasında günümüzde Los Angeles'a taşınmış olan Brooklyn Dodgers takımının genel menajerliğini üstlenen Rickey, MLB tarihinin ilk siyahi oyuncusu Jackie Robinson ile sözleşme imzalayacaktı. Bu imza süreci esnasında, Jackie Robinson'ı olabilecek ırkçı tezahüratlar hakkında uyarmış, hatta bizzat deneyimlemesi için bir dizi testten geçirmiştir. Jackie Robinson, Brooklyn Dodgers'a imza attığında Dodgers'ın Minor League takımı olan Montreal Royals formasını terletiyordu. Kanada'da bulunan bu takımda oynayan Robinson, Kanada'da bir kez bile ırkçılığa maruz kalmadığını ve ABD ile olan bu kültür farkına çok şaşırdığını söylemiştir. 15 Nisan 2004'te, MLB'un aldığı kararla Jackie Robinson Day kutlanmaya başlandı. 15 Nisan'da ilk MLB maçına çıkan Robinson'ın mirasını yaşatmak için kutlanan bu günde tüm oyuncular 42 numaralı formayla mücadele ediyorlar. *Bilmeyenler için, Boston Celtics ve NBA efsanesi Bill Russell bile kendi şehrinde oldukça ırkçı tezahüratlara maruz kalıyordu. Emekliliğinden sonra, yıllarca Celtics maçı izlemedi ve Celtics taraftarlarını bu davranışları sebebiyle hiç affetmedi. Branch Rickey, aynı zamanda ABD genelinde ve Meksika, Porto Riko gibi ırkçılar tarafından "renkli" tabir edilen ülkelere birçok scout yollayıp renk bariyerini kaldırmak için pozitif adımlar atmıştır. Jackie Robinson ile birlikte Roy Campanella ve Don Newcombe'de Brooklyn Dodgers forması giyen Negro Leagues kariyeri olan "renkli" isimler oluyordu. Entegrasyon süreci tek taraflı ilerlemedi. Aynı dönemlerde de Eddie Klep isimli bir beyzbolcu, Cleveland Buckeyes takımıyla anlaşıp Negro Leagues'de forma giyen ilk beyaz ABD kökenli oyuncu olacaktı. Bu entegrasyon süreci; "renkli" oyuncuların MLB takımlarıyla iyi sözleşmeler yaptıktan sonra Negro Leagues takımlarının sonunu getirecekti. Birçok "renkli" oyuncu, MLB takımlarıyla anlaşmıştı. Daha fazla para, daha fazla izleyici ve prestij, entegrasyon sürecini hızlandırıyordu. 1950'lerde artık ana Negro Leagues faaliyetlerini sonlandırmıştı. Birçok minör sayılabilecek Negro Leagues takımları ise faaliyetlerini sürdürmeye devam etti. 1962 senesi, Negro Leagues All-Star maçının son senesiydi. 1960'ların sonunda geriye kalan tek takım Indianapolis Clowns olmuştu. Clowns, tıpkı Harlem Globetrotters takımı gibi gösteri maçları düzenlemeye devam etti. 2008 yılında MLB tarafından Negro Leagues oyuncu ve takımlarını onore etmek için bir draft düzenlendi. 2008 senesinde sağ olan Negro League oyuncuları, profesyonel MLB takımları tarafından draft edilmişti. 102 yaşındaki Emilio Navarro, New York Yankees tarafından draft edilerek aynı zamanda bir rekora da imza atmıştı. Porto Riko kökenli Navarro, draft edilen en yaşlı beyzbolcu konumuna erişiyordu. Negro Leagues oyuncuları; tarihlerini ve miraslarını yaşatmak için Kansas City, Missouri'de 1990 senesinde bir müze kurdu. MLB ise bu müzeye destek verdi ve resmi internet sitelerine detaylı bir takım ve oyuncu tarihi bölümü eklediler. ABD toplumu ve MLB tarafından geçte olsa yapılan bu iade-i itibar, toplum yapısı ve fikirleri değişen ABD'yi gözlemlememiz ve bir fikir sahibi olabilmemiz için bize iyi bir fırsat sunuyor. Negro Leagues ve beyzbol, içinde birçok acı yaşanmışlık barındıran bir tarih. Bu tarihi siz okuyucularımıza doğru şekilde aktarabildiysek ne mutlu bize. Yeni yazılarımızda karşınızda olmaya devam edeceğiz. *MLB tarihinin ilk siyahi oyuncusu olan Jackie Robinson'ın hayatını anlatan 42 filmini izlemenizi tüm sporseverlere tavsiye ediyoruz.

  • ATP'nin Yaramaz Çocuğu Nick Kyrgios

    Annesi Malezyalı, babası Yunan, kendisi Avustralyalı. Buraya kadar bir nebze de olsa kabul edilebilir bir yaşam hikayesi Nick Kyrgios'un. Bu milliyet farklılıkları birçok insana göre ilginç gelebilir ancak konu Nick Kyrgios olunca o kadar normal geliyor ki, oyun tarzı ve yaşamı hakkında sanırım baya bir kopya vermekte. 2013 yılında profesyonel tenise merhaba diyen Nick Kyrgios, 1995 yılında Avustralya'nın Canberra şehrinde doğdu. Profesyonel seviyede özellikle belirgin bir fark yaratacak boy uzunluğu ve fiziğiyle dikkat çekmeye başlıyordu. O dönemlerde de en belirgin özelliği mükemmele yakın servis atması, kabul edilebilir çift el back-handi ve ortalama üstü oyun görüşüydü. Ancak onun profesyonel kariyeri boyunca başına bela olan ve bu süreçte hiçbir şekilde başa çıkamadığı -belki de çıkmak istemediği- mental problemleri... Aslında Global Televole mantığında 'En Özel Top 10 Nick Kyrgios Anı' isimli bir TV programı eminim reyting rekorlarını parçalardı spor camiasında. Elit kategori spor diye anılan teniste böyle fevri davranışlar çok kabul görmese de kendisi rakibe under-arm servis atarak centilmenlik ceketini yerlere atıp sürüklemekte bir beis görmüyor. Bunun yanında özellikle son Wimbledon'da Djokovic maçında kendi benchine her kaybettiği sayıda bağırması çokça tepki toplamıştı ki bu maçta ilk seti aldığı sırada hiçbir bağırma emaresi göstermiyordu. Bunun yanında US Open Medvedev maçında rakibin kortuna geçip, top dışarı çıkmış iken fore-hand ile sayı aldığını sanması, hakemin Medvedev'e sayı verdiğinde ise bu kuralı bilmediğini söylemesi kişiliği hakkında baya bir fikir vermekte sanıyorum. Bu 3 örnek bile son 1 yıl içerisinde gerçekleştiğini göz önüne alırsak, sabıka kaydını biraz daha temizlemesi gerekecek. Profesyonel sporda yetenek elbette en önemli etkenlerden. Sporcu elit seviyeye yeteneğiyle, çalışma azmiyle ulaşabilir. Diğer sporlarda da çok fazla örneği görülebilir. Ancak tenis bana göre bu konuda bir tık daha öne çıkıyor. Tenis oyun yapısının bireyselliği, global çapta izleyen kesimin elitizme birkaç tık daha yakın olması bu konuda beklentileri elbette daha öne çıkarıyor. Önceliğin 'Rakibe Saygı, Kendine Saygı' olması gereken bir sporda rakibi bozmaya yönelik hareketleri olmamalı, sporcu ne kadar yetenekli olursa olsun. Özellikle 2015 yılında Wawrinka ile oynarken kız arkadaşıyla alakalı iğrenç bir sesleniş yapması bile ağır yaptırımlar gerektiren bir hareketti. Kendisi bu olaydan sadece 10 bin dolar ceza ile adeta yırtmıştır. Nick Kyrgios belki de şu an en yetenekli 5 oyuncudan biri bile olabilir. Ancak parçanın bütününe bakarsak, tamamlayıcı unsur saygı, fair play gibi kavramların yakınından bile geçemediği için asla adı üst sıralarda anılmayacak. Federer'de, Agassi' de, zaman zaman Nadal'da anılan o elit oyuncu mertebesi kavga dövüşle ulaşılacak bir şey değil. Son olarak konuyu Florya Metin Oktay Tesisleri girişinde yazan bir cümle ile taçlandıralım; Sizi buraya getiren yeteneğiniz burada tutacak ise karakterinizdir!

  • Kadınlar Basketbol Süper Ligi'nde 11. Haftanın Değerlendirmesi

    11. haftası sona eren Kadınlar Basketbol Süper Ligi'nde haftanın önemli maçları, göze çarpan istatistikler ve son durumu kısaca değerlendirmek gerekirse; favori takımların rahat galibiyet aldıkları, tamamen yabancı oyuncuların damga vurduğu, çok fazla hakem hatası yaşandığı bir haftayı geride bıraktık. Lider Çukurova Mersin deplasmanda ligin dibine zincir atmış Rize Belediyesi’ne konuk oldu. Rize Yenişehir Spor Salonu'nda oynanan karşılaşmayı 60-83 kazanan deplasman ekibi 11. maçında 10. galibiyetini çok rahat bir şekilde alırken, Dejuana Boner; 21 sayı, 11 ribaund, 2 asist ile double double yaparken çokta iyi maçı yönlendirdi. Konuk ekipte göze çarpan diğer iyi performans Jonquel Jones’a aitti (16 sayı, 11 ribaund). Rize ekinde ise çok yüzdesiz atmasına karşın Deniz Üstün; 15 sayı, 3 ribaundla oynarken Maria Benson; 14 sayı, 5 ribaundla oynadı. Farklı yenilgiyi önleyemediler. Çok top kaybı yapan ev sahibinde sakatlıktan dönen ve sadece 16 dakika süre alan Kolby Morgan'ın çok bireysel hata yaptığına tanıklık ettik. Ligde çok iyi bir ivme yakalayan Fenerbahçe Alagöz, Euroleage Woman’dan sonra ligde de üst üst 4. galibiyetini Hatay deplasmanında gövde gösterisi yaparak alırken 29 asist ve top paylaşım konusunda gözlerimizin pasını sildi. Quick-hitter hücumlarla yarı sahayı çok hızlı geçip 1-2 pas ile boş şutlar ve fastbreaklerle çok etkili oldular. Ligin en iyi yabancı sporcularının başında olan Kayla McBride; 20 sayı, 6 ribaund ile oynarken Natasha Howard; 19 sayı, 12 ribaund ile oynadı. Alina Iagupova'da 18 sayı, 3 asist ile galibiyette önemli rol aldı. Ev sahibi Hatay Büyükşehir Belediyesi man-to-man savunma yapmakta ve mismatchlerde çok hata yaparken Epifaniya Prints dışında maça gelen oyuncu yok gibiydi. 24 sayı, 4 ribaund ile takımı ayakta tutmaya çalıştıysada çok kolay teslim olduklarına şahit olduk. (75-110) Haftanın en önemli ve alt sıraları yakından ilgilendiren maçlarından bir taneside Beşiktaş ve Botaş arasında BJK Emlakjet Spor Kompleksi’nde oynandı. Beşiktaş’ta yine tamamen yabancı sporcuların ayakta kaldığı maçta Ankara ekibini zorlanmadan geçti (79-68). Dana Evans; 25 sayı, 5 asist, Monique Billings; 27 sayı, 8 ribaund ve Taya Reimer; 18 sayı, 8 ribaund ile takımı sırtladılar. Türk oyuncuların toplamda 9 sayı attığı maçta biz skorbordun sürekli bozulmasına tam ritim yakalayan ev sahibinin oyundan soğumasına tanıklık ettik. Tabi ilginç diğer bir olay ise mola çıkışı marş çalan müzik sisteminin başında kimsenin olmamasıydı. Deplasman ekibinde ise koç Barış Akgün’ün staffının Dana Evans editinde çok başarısız olduğuna tanıklık ettik. Tam sahada yapılan göstermelik baskılar yerine double team ile topu bu oyuncunun elinden çıkarmalarının ne denli önemli olduğunu geçen hafta belirtmiştim. Diğer bir hayal kırıklığı ise geçen sezonda Kayseri’de çok verimsiz bir yıl geçiren Destiny Slocum’un Botaş açısından bu dönemde facia sezon geçirmesi, beklentilerin çok olduğunu ve sporcunun mental sorunları var gibi gözüküyor. Takıma bu hafta katılan Erica McCall'ın çok iyi hamle olduğunu ilerleyen haftalarda göreceğiz. Çok dar rotasyonla oynamaları hücumda topu içeriye indirememeleri özellikle savunma ribanudlarında çok zorlandıklarına her hafta tanıklık ediyoruz. Ligin iyi kadrolarından birisine sahip olurken sadece 6 galibiyet almaları çok ilginç. Maça dönersek Melis Gülcan; 17 sayı, 9 ribaund alırken Sevgi Uzun; 15 sayı, 5 asistle Erica McCall; 11 sayı, 17 ribaund ile oynasalarda maçın içinde kalamadılar. Küme hattı için çok kritik geçen maçta Antalya Toroslar, Ankara ekibi Ormanspor’u baştan sona başa baş geçen müsabakanın sonunda 79-68 yenerek rahat bir nefes aldı. Antalya ekibinde Khaalia Hillsman; 24 sayı, 11 ribaund ile double-double yaparken Feyonda Fitzgerald; 24 sayı, 5 ribaund, 5 asistle oynadı. Konuk ekipte ise Riquna Williams; 23 sayı, 9 ribaund, 5 asistle oynarken Bircan Gökdemir’in 11 sayı ve 3 ribaund performansı yenilgiye engel olamadı. Yine alt sıraları ilgilendiren maçta Nesibe Aydın'ın çok zorlandığı maçta Kayseri Basletbolu, Jessica Thomas’in triple-double performansıyla geçmeyi başardı ve çok önemli bir galibiyet elde ederken Kayseri ekibine 7. yenilgisini tattırmış oldu. Maçta öne çıkan perfomanslara bakacak olursak Jessica Thomas; 21 sayı, 11 ribaund, 11 asistle oynarken Feride Şevval Akalan; 13 sayı, 7 ribaundla oynadı. Konuk ekipte ise ayakta kalan sporcular Keyona Hayes; 17 sayı, 18 ribaundla, Şuğranur Sönmez; 12 sayı, 4 ribaund, 6 asistle oynadı. Kadınlar Basketbol Süper Ligi'nde geçtiğimiz haftayı kısaca değerlendirmeye çalıştım.

bottom of page